Küresel ısınma sonucu yaşanan aşırı hava olaylarının meydana getirdiği tahribat, doğa ile derin bağ kuran grupları ekolojik yasa sürüklerken uzmanlar bu psikolojik durumla mücadele etmede en önemli adımın iklim değişikliği karşısında harekete geçip aktif rol almak olduğunu söylüyor.
İklim değişikliğinin beraberinde getirdiği değişimler insan psikolojisi üzerinde çeşitli etkilere neden olurken bilim insanlarının bu kapsamda üzerinde çalıştığı kavramlardan biri de ekolojik yas. İklim yası olarak da değerlendiren bu durum, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Hollanda'dan akademisyenlerin gerçekleştirdiği ortak bir çalışmada ele alındı.
Çalışmada ekolojik yas olgusunu ortaya çıkaran en temel duygunun mekanla kurulan bağ olduğu vurgulanarak, "mekan" kavramının, birey için kişisel anlam kazanmış ev, mahalle, arazi veya doğal çevre gibi sosyal ve fiziksel yer olarak kabul edildiği aktarıldı.
Kayıp kavramı maddi ve manevi kaynakların yitirilmesi olarak tanımlanırken, iklim değişikliği sonucu hayvan ve bitkilerin yok olması, tarım ve hayvancılıkta kullanılan arazilerin kaybedilmesi, bireylerin gündelik yaşam şekillerini yitirmesi ve çevreyle kurdukları bağ üzerinden sahip oldukları kimliklerin kaybolması gibi örnekler "ekolojik kayıp" olarak sıralandı.
İklim değişikliğinin getirdiği olumsuzluklar sonucu yaşanan kayıplar karşısında verilen duygusal tepki olarak değerlendirilen ekolojik yas, "zamanla ya da aniden gelişen çevresel değişimler sebebiyle yaşanan ya da yaşanması beklenen tür, ekosistem ve arazi kaybı için tutulan yas" şeklinde tanımlandı.
Ekolojik yas süreçlerinin en çok doğa ile iç içe yaşayan ve bu alanlarda çalışan kişilerde görülebileceği; çiftçilerin, ormancıların, doğa sporlarıyla ilgilenenlerin ve özelikle yerli halkların bunu daha derin hissettiği vurgulandı.
Araştırmada temelde meydana gelen üç çeşit kaybın, kişileri ekolojik yasa sürüklediği belirtildi. Bunlardan ilkinin türlerin, kullanılan arazilerin ve ekosistemin yok olması ya da ciddi bozulmalar yaşaması ve tükenmesi karşısında yaşanan "şiddetli ekolojik kayıp" olduğu bildirildi. Bu duruma fırtına, hortum gibi aşırı hava olaylarının sonuçları ya da yağmur desenlerinin değişmesi sonucu meydana gelen bozulmalarla yaşanan kayıplar karşısında hissedilen duygu, örnek gösterildi.
"Çevresel bilginin yitirilmesi" ikinci en önemli ekolojik yas tetikleyici olarak belirlenirken bu durum, "fiziksel çevrenin özellikleri ve bilgisine bağlı olarak inşa edilen kişisel ve kültürel kimliklerin bozulması" olarak tanımlandı.
Ekolojik yasa sürükleyen üçüncü faktör ise "gelecekte yaşanacak tür, arazi, ekosistem ve yaşam şekli kayıpları için tutulan yas" olarak gösterildi.
- "İklim değişikliği belirsizliğin dozunu artırıyor"
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Gözde Kıral Uçar, iklim değişikliğinin insan psikoloji üzerinde etkilerini ve ekolojik yas kavramını AA muhabirine değerlendirdi.
İklim değişikliği kaynaklı yıllık ve günlük hava döngülerinde oluşan değişimlerin insan psikolojisini de etkilediğini bildiren Uçar, "İnsanın belki de baş etmekte en zorlandığı şeylerden biri belirsizliktir. İklim değişikliği yaşadığımız çevrelerde gerçekleşebilecek ani gelişen birtakım çevresel olayları tetikleyebiliyor. Bu da belirsizliğin dozunu artırıyor." dedi.
İnsanların yıllık döngüleri içerisinde kışa gıda hazırlama, bahar temizliği gibi iklimle ilişkili ritüelleri olduğunu ve iklim değişikliği sonucu bu ritüellerin yitirilmesi ya da belirsizleşmesinin insanları etkilediğini kaydeden Uçar, "Bu ritüellerin beraberinde getirdiği toplumsal ilişkileri özleyebilirsiniz, artık yağmayan kara kederlenebilirsiniz." diye konuştu.
Ekolojik yasın; ekosistemin, bağ kurulan yerlerin ve türlerin kaybı karşısında hissedilen keder ve üzüntü olarak tanımlanabileceğini belirten Uçar şunları söyledi:
"İnsanlar belirli yerlerde doğal afetler ya da aşırı doğa olayları sonrasında ortaya çıkan tahribat sonucunda bu süreci yaşayabilirler. Bu durumun akut olaylar sonucunda ortaya çıkması şart değil. Daha uzun vadede gerçekleşen değişimlere bağlı olarak ortaya çıkan ekolojik bozulma, türlerin yok oluşu gibi durumlara yönelik olarak da bu durumu yaşıyor olabilirler ya da bağ kurulan yerlerde gerçekleşen değişimlerin sonucunda aktarılan kimliğin bozulmasına, kaybına yönelik olarak da yas tutabilirler. Bu yas, henüz gerçekleşmemiş ama öngörülen bir değişime yönelik de olabilir."
Geçim kaynakları doğrudan doğaya bağlı olan insanların ve iklim değişikliği etkilerine açık olan bölgelerdeki dezavantajlı grupların bu yas sürecini daha derinden yaşayabileceğini anlatan Uçar, "Ancak doğrudan tanık olmanıza gerek yok, bilgiye de maruz kalabilirsiniz. Kendiniz doğrudan ciddi bir biçimde iklim değişikliği etkilerini deneyimlemediğiniz halde kendiniz ya da sevdikleriniz dışında küresel düzeyde bir olgu için, gelecek nesiller ya da insan dışı hayvanlar için, ya da ekolojik tahribat için keder yaşıyor olmanız ahlaki de bir meseledir." sözlerini sarf etti.
- Ekolojik yas durumunda yapılabilecekler
Ekolojik yas sürecinde olduğunu hisseden kişilerin öncelikle duygularını iyi analiz etmesi gerektiğinin altını çizen Uçar, şu tavsiyelerde bulundu:
"Benzer duygular yaşayan insanlarla konuşmak ve açıkça paylaşmak, bu durumla yüzleşmek de oldukça önemli. Bu paylaşımlar, duygularınızın pek çokları tarafından paylaşıldığını bilmeniz ve bu hikayede yalnız olmadığınıza ilişkin bir birliktelik algısı yaşamanızı kolaylaştırır. İklim değişikliği karşısında pasif kalmak yerine harekete geçmek de bu süreci daha kolay atlatmaya yardımcı oluyor. En önemlisi bu hikayede sorumluluğunuzun olduğunu fark etmeniz, etkin bir rolünüzün olabileceğine dair bir inancın ortaya çıkması ve bu inancın güçlenmesi."
Bu sürecin ağır geçirilmesi halinde profesyonel desteğe başvurulabileceğini işaret eden Uçar, iklim değişikliği ve ortaya çıkan psikolojik durumları, iklim adaletinden bağımsız incelemenin mümkün olmadığı görüşünü paylaştı.
Uçar, sözlerini şöyle tamamladı:
"Kaynaklardan sağlanan fayda ile ortaya çıkan bedel ve riskleri yüklenenler aynı kişiler değil. Bu bedel ve riskler insanların belki yüzlerce yıl yaşadıkları toprakları, nesillerdir deneyimledikleri bir yaşam döngüsünü kaybetmekten çeşitli psikolojik durumları deneyimlemeye kadar uzanabiliyor. Bu sonuçlarla mücadele etmek için konunun sosyal adaletle ilgili boyutu gözden kaçırılmamalı." (AA)