TOPLUMSAL CİNSİYET

Kadınların gözünden sokağa çıkma yasakları ve zorunlu göç: Kadınlık saldırı altındaydı

Çözüm sürecinin bittiği, çatışmalı sürecin yeniden başladığı 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonraki dönem tırmanan çatışmalarla birlikte Türkiye’nin sokaklarına hendekler kazılmış, ilçeler çatışmalar ve bombalamalar sonucu dümdüz olmuş, tüm bu savaşın ortasında mağdur bir halk çaresiz bir şekilde kalmıştı.

Abone Ol

Çözüm sürecinin bittiği, çatışmalı sürecin yeniden başladığı 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonraki dönem tırmanan çatışmalarla birlikte Türkiye’nin sokaklarına hendekler kazılmış, ilçeler çatışmalar ve bombalamalar sonucu dümdüz olmuş, tüm bu savaşın ortasında mağdur bir halk çaresiz bir şekilde kalmıştı. Bölgede 80’lerden bu yana en büyük göç hareketi yaşanırken birçok kişi güvenlik güçlerinin talebi veya kendilerini güvende hissetmemeleri sebebiyle evlerini terk etmek zorunda kaldı. Kadınlar bu süreçte nelerle karşı karşıya kaldı ve neler hissetti? Süreç kadınlar üzerinde ne gibi tahribat yarattı? Bu soruların yanıtını arayan Diyarbakır merkezli Göç İzleme Derneği (GÖÇİZDER), kadınların sokağa çıkma yasakları ve zorunlu göç sürecinde yaşadıklarına odaklanan kapsamlı bir araştırmaya imza attı. Verilerle çözüm süreci sonrası çatışmalar ve göç serimizin üçüncü bölümü, 'sokağa çıkma yasakları ve kadın’ haberimiz ile karşınızdayız.

dokuz8HABER/Zana Kibar  Göç İzleme Derneği’nin (GÖÇİZDER) kadınların perspektifinden yola çıkarak hazırladığı rapor, her yaş grubundan 480 kadınla yüz yüze görüşmeler üzerinden gerçekleştirilirken görüşmeler Diyarbakır, Şırnak, Hakkari, Mardin, Van, Mersin ve İstanbul illerinde vuku buldu.

MAHREMİYETİN İHLAL EDİLİP EDİLMEDİĞİNİ SÖYLEMEKTEN ÇEKİNDİLER

Katılımcıların yüzde 36’sı sokağa çıkma yasakları sürecinde mahremiyetin ihlal edildiğini; yüzde 39’u mahremiyet ile ilgili bir ihlalin yaşanmadığını belirtti. Yüzde 25 gibi yüksek bir kesim ise bu soruya cevap vermemeyi seçti:

"ÇEYİZLERİMİZ DAĞITILDI, İÇ ÇAMAŞIRLARIMIZ TEŞHİR EDİLDİ"

Mahremiyetin ihlal edildiğini belirten 175 katılımcının yüzde 87’si mahremiyetin kolluk kuvvetleri tarafından ihlal edildiğini; yüzde 2’si YPS tarafından ihlal edildiğini söyledi. Şıklar arasında yer almamasına rağmen birçok katılımcı korucuların yaptığı ihlalleri de dillendirdi. Çatışma döneminden sonra evlerine dönen kadınlar, genç kadınların çeyizlerinin dağıtıldığını, iç çamaşırlarının sokağa atılıp teşhir edildiğini ve yatak odalarının duvarlarına ve aynalarına cinsiyetçi ve ırkçı yazıların yazıldığını dile getirdiler:

"MAHREMİYET İHLAL EDİLDİ" DİYENLERİN %65'İ 'NASIL' OLDUĞU SORUSUNA YANIT VERMEDİ

Mahremiyetinin ihlal edildiğini ve onur kırıcı muameleyle karşılaştığını belirten katılımcıların yüzde 21’i sözlü saldırı şeklinde geliştiğini; yüzde 3’ü erkekler tarafından üst aranması; yüzde 2’si fiziki temas ve yüzde 1’i bedenin teşhir edilmesi şeklinde ortaya çıktığını belirttiler. Mahremiyetleri ihlal edilen kadınların, mahremiyet türleri sorusuna yüzde 65 gibi yüksek bir oranda cevap vermemesi oldukça dikkat çekici. Kadınların yaşadıkları mahremiyet ihlallerini anlatırken zorlandığı ve paylaşmak istemediklerinin gözlendiği, raporda kaleme alındı. Bu durum, çatışmalar sonrası bu kişilere rahatsızlıklarını rahatça anlatabilecekleri özgün mekanizmaların kurulması ihtiyacını ortaya koyuyor:

"'KADINLARIN ÖZEL EŞYALARINA SALDIRDILAR' SEÇENEĞİ YOK!" ŞİKAYETİ

Rapora göre katılımcıların yüzde 74’ü evlerine taciz atışlarının yapıldığını; yüzde 51’i kolluk kuvvetleri tarafından yapılan ev baskınlarına maruz kaldıklarını; yüzde 36’sı kolluk kuvvetleri tarafından fiziki ya da sözlü tacize maruz kaldıklarını belirttiler. Katılımcıların yüzde 1’i ise YPS tarafından fiziki ya da sözlü taciz ve ev baskınlarına maruz kaldıklarını vurguladılar. Kadınların, görüşmeler sırasında özellikle özel ve kişisel eşyalarına saldırı örneklerini dile getirmesi ve “kolluk kuvvetleri tarafından kadınların özel ve kişisel eşyalarına saldırı” şıkkının seçenekleri eklenmesini istemeleri raporda dikkat çekilen hususlardan.

ÇATIŞMALARDA KADIN KİMLİĞİ DE HEDEF OLDU

Bu durum, kadın kimliğinin doğrudan hedef olarak görüldüğüne dair önemli bir işaret. Ayrıca adaletin sağlanacağı inancı ile yaşanan durumun telafisine dair olumsuz görüş veren katılımcıların şık ekleme talebi, onarıcı adalete ihtiyaç duyulduğunun da bir göstergesi:

YARISI TACİZE TANIK OLDU YA DA MARUZ KALDI

Katılımcıların yüzde 51’i abluka sürecinde tacize maruz kaldığını/tanık olduğunu; yüzde 35’i herhangi bir taciz durumu veya tanıklığını yaşamadığını belirtmiş. Görüşmeler sırasında kadınların yüzde 14’ü ise taciz ile ilgili soruyu yanıtsız bırakmayı tercih etti:

Taciz türleri ile ilgili grafiğe bakıldığında katılımcıların yüzde 77’si eşyaya taciz; yüzde 67’si sözlü taciz; yüzde 49’u ise kadınların özel eşyalarının taciz edildiğine dikkat çekmişler:

KADINLAR JİNEKOLOJİK SIKINTILARLA BAŞ EDEMEDİLER

Katılımcılar abluka sürecinde en fazla beslenme sorunlarına bağlı olarak beslenme bozukluğu ve jinekolojik sorunlarla karşı karşıya kaldıklarını belirtmişler. Kadınlar, imkanların sınırlılığı nedeniyle regl (buna loğusa dönemi de dahil edilebilir) dönemlerinde ped bulamama gibi sorunlarla karşılaşmışlar. Kadınların beyanlarına göre prezervatif, oral kontraseptifler (doğum kontrol hapları) ve benzeri korunma materyallerinin temin edilemeyişi istem dışı gebeliklerin oluşmasına neden olmuş. Katılımcılara göre stres; beslenme bozuklukları ve düzensiz reglin en büyük sebeplerinden. Katılımcıların bir bölümünde, jinekoloğa gidememe kaynaklı rahimde var olan polip ve miyomların sebep olduğu kanamalar ve düzensiz regller görülmesi, yine paylaşılan bilgilerden. Jinekoloğa gidememe kaynaklı kürtaj yaptıramayan kadınlar da olmuş: