Çığlık kalleş
Sessizlik mi dost
Ateş ve duman
Hain düşman
Issızlığın ortasında
Sivas’ta ölenlere ithaf etmişti bu dizeleri Cahit Berkay. 100 yıl önce bu topraklarda; dinbazların, İstanbul okumuşlarının, tarikat artıklarının hâlâ hazmedemediği devrimi yapmış bir akımın, benzer koşullarda yine görev üstlendiği günlerdeyiz.
Cumhuriyet kurmuş, devrimler yapmış, demokrasiye geçmiş ama ne hikmetse kendi yarattığı burjuvanın, sermayedarın, çiftçinin, işçinin yalnızlığa mahkûm ettiği bir parti. Dostoyevski’nin “Hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık” dediği Gogol'un Palto öyküsü gibi Cumhuriyet öyküsünün sahipleri...
Sosyalistlerin sosyalizme geçmediği, dinbazların hilafeti kaldırdığı, faşistlerin Turan’ı reddettiği için nefret ettiği, şimdiki zaman dirhemleri ile geçmiş terazisinde tarttığı parti. Örgüt nedir, örgütsüz siyaset nereye kadar gidebilir, bu çapta bir örgüte hâkim olmanın, onu yönlendirmenin ne kadar zor olduğunu bilmeyenlerin, yaptığı muhalefete muhalif olma tadını çıkarttıkları parti.
Ve 100 yıl sonra, bütün sorumluluğu üstlendiği dönemde, yine ıssızlığın ortasında. Tepede olmak belki de ıssızlığı getiriyor.
Elimde olsa Sayın Kılıçdaroğlu ’na ulaşıp, dilim yettiğinde anlatmaya çalışırdım:
Sayın Başkan
Kuşkusuz, çevrenizde çok sayıda; danışman, bilim insanı, uzman, siyaset erbabı vardır. Onların verdiği destekle karşılaştırılamam ama artık hedeflediğiniz “Cumhurbaşkanlığı” makamının gerektirdiği söylem noktasına çıkmanın vaktidir. Bu ülkede nefret ögesi haline getirilmiş “işbirliği, ülke çıkarları için her görüşün birlikteliği” fikrini aşıp, dinbazların elinden ülkeyi alacak bir ittifakın lideri oldunuz, sonuna kadar hakkınız ve görevinizdir.
Zarar görmemesi için hassas davrandığınız, dilinize gelen kelimeleri yuttuğunuz belli olan adaylık süreci ne yazık ki artık partiye ve size zarar verme noktasındadır. Bir anket firması, bir köşe yazarı, kerameti kendinden menkul bir siyaset akademisyeni, CHP’yi karıştıracak, manipülasyon yapacak cesareti bulmaktadır.
Örgüte hâkim olmanızın ne kadar enerjiye mal olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Kendi elinizle koltuğa oturttuğunuz, desteğiniz olmasa bugün kimsenin hatırlamayacağı siyasetçilerin, “istemem koy yan cebime” tavırları ile yarattığı huzursuzluk, örgütü atalete sürüklemektedir. Günleri seçime hazırlık yerine, seçim sonrası pay kapma yarışı ile geçiren bir örgütün maliyeti çok ağır olabilir.
Cumhurbaşkanı konumunun gerektirdiği konular dışında; yapay tarih tartışmaları, tarikatların gönlünün hoş edilmesi, oy avcılığı için gereksiz ziyaretler, gücü ortada olan 6’lı masa üyelerinin kaprisleri, onları yatıştırma çabaları ile uğraşmak; hem bileşenlere hak etmedikleri cesaret gösterisi yapma olanağı vermeye hem de örgütte dağınıklığa neden olmaktadır.
Siz Cumhuriyet’in 2. asrının ilk Cumhurbaşkanı olacaksınız. Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki kurucuların, hasar gören ama yıkılmayan eserini tekrar ayağa kaldırılmak ile görevlisiniz. Osmanlı ile hesaplaşmak, hilafet özlemi duyanların umutlarını bitirmek, kurucuların çözdüğü ve tarihe gömülmüş sorunlardır.
Kuruculardan İnönü’nün “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini bulur” dediği bir dönemde devralacaksınız görevi. Tıpkı kuruluş günlerindeki gibi yalnızca ülke içinde değil, uluslararası alanda da ağır bir yük devralacaksınız.
Ağır hasar görmüş ama kurucuların sahip olmadığı; insan kaynağı ve kurumları ile düşünülenin aksine çok büyük bir güce sahip Türkiye. 20 yıldır yok sayılmış; tarım üretimi, eğitim, bilim, Kürt sorunu, şeffaf siyaset, adalet, güvenlik alanları sizi bekliyor.
Bunları onarmak için eğitilmiş ama kenara itilmiş, liyakatle görev bekleyen milyonlarca vatandaşımız var. Hızla bozulan dünyanın zorlukları ile karşılaştığında, dönecek sıcak yuvalarını özlediğinden emin olabileceğiniz yüz binlercesi başka ülkelerde, eğitim kurumlarında donanıyor şu anda. Vahaya dönüştürmek için tüm olanaklara sahip bir çöl devralacaksınız. Tek yapmamız gereken bu kaynakları harekete geçirmek.
Artık nelerin yapılmayacağından değil, bizim nasıl yapacağımızdan bahsedelim. Neden hesap sorulmasından korktuklarının cevabını ortaklarımıza bırakıp, el konulan kaynakları nasıl geri alacağımızı konuşalım. Üç beş hırsızın cebine giren milyarlarla neler yapılacağını dinleyelim.
Dünyada gittikçe büyüyen gıda ve konut ihtiyacından bahsedelim. Nereye kaçırıldığı belli olmayan milyarlarca doların hesabını sorarken, bundan sonra çalınmayacak kaynaklarla canlandırılacak tarım üretimini, rüşvet ve komisyon alınmadan yapılacak konutları, her biri hastane bedeli ödenen şehir hastanelerinin nasıl tekrar halkın hizmetine sunulacağından bahsedin.
Milyarlarca dolar dökülen tarikatlara, vakıflara, kuran kurslarına giden kaynakların eğitime yönlendirildiğinde ne olacağından bahsedin. Eğitim kurumlarında; ilkokuldan, üniversiteye kadar çocukların gençlerin tok karnına sınıflarına gireceğini anlatın. Hırsızın, rüşvetçinin, dolandırıcının altında saklandığı muhafazakâr örtüsünü nasıl kaldıracağınızı anlatın.
Vatandaşlığı anlatalım mesela. Türk, Kürt, Alevi, Sünni olduğu için değil vatandaş olduğu için herkesin eşit olduğu bir ülkeyi anlatın. Ülke çöl. Dikilecek ağaçlar, ekilecek topraklar sonsuz.
Bırakın artık yıllardır sürdürülen bu gündelik siyaset çamurunda dolaşmayı. Kendine kıta özelliği atfeden küçük adacıklara okyanusta yüzme olanağı tanımayın. Çıkın şöyle kuru bir yere ve Cumhurbaşkanı olarak konuşun.
Konuşmuyor musunuz? Evet, ama gündelik söylemler arasında yok oluyor. Bugün en tepedekinden, en alttakine kadar içinde dolaştığı saçmalık havuzundan çıkın. Artık siz konuştuğunuzda geleceği duyalım. Söylemleriniz ülke ve dünya için anlam taşımalı. Ağır bir görev devralacak; ülkenin, bölgenin, dünyanın geleceğinde söz sahibi olacaksınız.
Sahadaki bilinçsizlerin yerini alacak biri artık kendini gündelik siyasetten kurtarmak zorundadır.
Naçizane görüşüm budur.