Her yazımıza dostlar alışverişte görsün mottomuz ile başlamak artık klasiğimiz oldu. Bilin bakalım Türkiye Paris İklim Anlaşması'nda hangi tutumu sergilemiş? Paris İklim Anlaşması'nı, 22 Nisan 2016’da New York'ta düzenlenen imza töreninde imzalamışız. Ancak anlaşmaya taraf olmamışız. Ülkeler, anlaşmayı imzalasalar bile, iç onay süreçlerinden geçmediği, parlamentolarında onaylamadığı sürece taraf olmuyorlar. Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen gibi ülkeler ile birlikte anlaşmaya taraf olmamışız. Ve tabi bir ilke daha imza atarak Paris Anlaşması’nı onaylamayan tek OECD ve G20 üyesi olmuşuz. Yani tam olarak New York’a gezmeye gitmişiz, dostlar alışverişte görsün diye fotoğrafa da girmek için anlaşmayı imzalamışız ve rafa kaldırmışız.
HANGİ ZEMİNDEYİZ?
Salgın ile aynı döneme denk gelen üzeri halen örtülmeye çalışılan ekonomik kriz ve üst üste devalüasyonlar ile 128 milyar dolar nerede? Soruları artmaya başlayınca iktidarın ekonomik alandaki kriz yönetimi aynı siyasal iletişim yönetiminde gördüğümüz dağılma sürecine girdi.
Dış politikada Türkiye dostlarının azaldığı dönemden yeniden çok istekli değilse de dostlarını arttırmaya dönük hamlelerinin çoğalacağı bir döneme girmek zorunda kaldı. BM Genel Kurulunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ukrayna ve Kırım çıkışı NATO ülkesi olmamızın bir gereği tepkiler olmasının yanında yarın Soçi’de gerçekleşmesi planlanan ve ekonomik açıdan büyük önem taşıyan Rusya-Türkiye ikili görüşmelerinin de ana zeminlerinden biri haline geldi. Kısacası dış politikada da tekrar sıkıştığımız bir dönemdeyiz. ABD ve Rusya’ya aynı anda pek çok haklı sebeple karşı çıkıyoruz. Aslında herkese karşı bir durumumuz da var.
PEKİ NEDEN ŞİMDİ?
Bu kadar kronikleşmiş sorunun arasında yeni yatırımcılar için çok da güvenilir alan olarak algılanmadığımız bir dönemden geçiyoruz. İşte tam da bu aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurul konuşması tüm dünya tarafından değilse de Türkiye’de merakla bekleniyordu. Otuz iki dakikaya yaklaşan konuşmanın yaklaşık on yedi dakikası Küresel Isınma, Dünyanın Geleceği, Dünyanın Sorumlulukları gibi konulara dikkat çekerek ve Türkiye’nin Paris İklim Anlaşmasına taraf olacağı açıklamasına ayrılmıştı.
Neden şimdi sorusunun cevabı ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "Orta ve uzun vadeli tüm kalkınma programlarımızı yeşil kalkınma devriminin gerektirdiği yapısal dönüşümün rehberliğinde hazırlayacak ve yürüteceğiz." sözlerinde gizli.
Paris İklim Anlaşması yenilenebilir enerji kaynaklarını finanse etmek, buna uygun iş alanları yaratmak ve enerji geçişini belirlenen tarih aralıklarında tamamlanması gibi hedefleri Türkiye’nin inşaat ve bağlı sektörlere sıkışmış ekonomisine, çevre konusunda hiç iyi bir sınav vermediği döneme denk gelmiş oldu. İktidarın Paris İklim Anlaşmasına Türkiye’yi taraf yaparak yeni üretim modelleriyle ya da eskilerin dönüştürülmesi üzerinden sürdürülebilir istihdam yaratılması için bir fırsata dönüştürme hamlesine çevireceği açık.
Yeni kalkınma planı ile dünyanın her yerinden yeni yatırımcının gelmesi ön görülürken, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi devletin ana finansör olacağı yeni nesil yatırım modelleri ile kalkınmayı tetiklemeye çalışacağı üzerine yoğunlaşması kaçınılmaz. Dünyadaki örneklerinde olduğu gibi İklim Krizi ile mücadele ederken yeni iş yaratma konusu en çok işsizliğin arttığı ülkelerden biri olarak Türkiye’nin ana hedefi olacak.
Bu yeni siyasal iletişim stratejisi eğer hamasete kurban gitmez ise Türkiye’nin dünyadaki imajının hızla düzelmesi için büyük fırsatları da beraberinde getirdiği açık. Ancak hem Paris anlaşmasının uygulanması sırasında Kanal İstanbul gibi çevre felaketlerine yol açacak daha bir çok projenin uygulama aşamasında olması büyük bir handikap olarak karşımızda duruyor.