RÖPORTAJ: GÖKHAN BİÇİCİ
Dünya Kenti İzmir Derneği son zamanlarda adından sıkça söz edilen bir dernek, özellikle İzmir merkezli olarak, yurt dışında temsilcilikler açıyor. Nedir DİDER, hangi amaçla kuruldu? İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin buradaki pozisyonu ne? Tunç Soyer'in buradaki pozisyonu ne? Sizin buradaki pozisyonunuz ne?
Dünya Kenti İzmir Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı’nı yapıyorum. Tabii bunun yanı sıra farklı görevlerim de var. Yine İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde 2019’dan bu yana başkan danışmanlığı görevini sürdürmekteyim.
Bunun yanı sıra eğitim hayatımdan bahsetmek gerekirse lisansta, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler mezunuyum. Akabinde yurt dışında bir de yüksek lisansım var. Hamburg Üniversitesi'nde Avrupa Birliği Hukuku üzerine yaptığım yüksek lisansımı ve sonrasında Türkiye'ye dönüşümde de yine uluslararası ilişkiler alanında Ege Üniversitesi’nde doktora çalışmalarıma devam ediyorum.
DİDER’in kuruluşu Seferihisar’da Tunç başkanımızın belediye başkanlığı dönemine dayanıyor. Seferihisar'ı yönetirken, İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı sürecinde İzmir'i sürekli kendi kabuğunu kırması gereken bir kent olarak tarif etmişti ve bu kapsamda İzmir'in hem uluslararası tanıtımı adına hem de İzmir'in daha çok kent kimliğinin güçlenmesi adına yurt dışında İzmir ofisleri açalım düşüncesi doğdu. Tabii bu, seçim döneminde aynı zamanda kendisinin vaatlerinden birisiydi de. Biz bunu biraz hayata geçirmiş olduk. Tabii pandemi dönemi bize büyük bir imkan sağladı.
Hatırlarsanız halkın bakkalı kampanyası, gıda bağış kampanyası başlatılmıştı ve bu kampanya sadece Türkiye'den ilgi görmedi. Yurt dışında da özellikle bizim tanıdığımız çevremizdeki birçok insan bu kampanyanın bir parçası olmak istedi. O dönemde kendileri gıda paketlerini satın aldılar, bağışladılar. Ve bu sayede biz 200.000 hanenin üzerinde insanlara ulaşmış olduk. Tabii bu pandemi dönemindeki ilişkiler bir networke dönüştü. O dönemde Avrupa-İzmir Dayanışma Ağı’nı kurmuştuk. Fakat sonra fark ettik ki biz bu insanlarla uzun bir yolculuk yapabiliriz. Derneğin kurulma fikri biraz böyle ortaya çıktı. Bizim şu anki dernek başkanımız Dr. Ahmet Güler, yıllarca Almanya'da yaşamış bir iş insanı olarak orada çok geniş bir çevre edinmiş. Özellikle onun bağlantılarıyla biz bu derneğin kuruluşunu gerçekleştirdik. Tabii derneğimizin onursal başkanlığını Tunç Başkan yapmakta. Aynı zamanda bu süre içerisinde, bu insanlar derneğin bir parçası olmayı kabul ettiler.
Yani pandemi döneminde kuruldu, tam olarak hangi sene?
2020’nin Kasım aylarında kurulmuş oldu. 2021 Temmuz’a kadar hazırlık süreci yapıldı. O zamana kadar hem ofis başkanlarını belirledik hem onların yöneticileriyle bire bir görüş alışverişinde bulunduk. Aslında bir nevi derneğin kendi kurumsallaşma çabası bu dönemde devam etti. Aynı zamanda bu İzmir ofislerini formülize edebilme konusunda da yoğun bir görüş alışverişi gerçekleşti. Sonuçta biliyorsunuz bir dernek var ortada. Fakat bu derneğin aynı zamanda büyükşehir belediyesiyle de organik bir bağının kurulması gerekiyordu. Biz bu dönemde aynı zamanda bir protokol taslağı çalışması yaptık. Hatta bu sene başında bu protokol büyükşehir meclisinde görüşüldü ve karara bağlandı. Bir nevi aslında Dünya Kenti İzmir Derneği sadece kendi başına şubeler açan bir dernek değil, aynı zamanda İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Tunç Soyer adına da hareket eden bir yapıya dönüşmüş.
Kaç kentte açıldı şu an somut olarak?
Beş kentte şu ana kadar ofislerimiz açıldı. Yani Almanya üzerinde konuşmak gerekirse Berlin, Bielefeld, Frankfurt ve Bremen olmak üzere bu kentlerde ofislerimizi açtık. Hatta altıncısını bizzat Aralık ayında Tunç başkanımızın katılımıyla Hannover’de açacağız. Fakat bunun yanı sıra Hollanda'da da bir ofisimiz açılacak. Aynı tarihlerde Amsterdam'da ve Fransa'da ayrıca hazırlık yapıyoruz. Yani 2023’ün ortalarında toplamda 12 kentte İzmir ofislerinin açılışı tamamlanmış olacak.
Niye Almanya'da başladı beş temsilcilik?
Çünkü Almanya'nın şöyle önemli bir tarafı var. Bir defa baktığımız zaman tarihsel ilişkilerimizin en yoğun olduğu ülke yani bir kader ortaklığı durumu bile olduğunu rahatlıkla söylememiz mümkün. Birinci Dünya Savaşı’ndan tutun da sonraki süreçlerde gerçekten bu iki ülkenin halkı bir araya gelmişler. Birbirlerini iyi bir şekilde anlamışlar. Akabinde biliyoruz ki İkinci Dünya Savaşı sonrasında 1950’li yıllarda yoğun bir göç başlıyor Almanya'nın işgücü açığının kapanması için. Ve gelinen nokta itibariyle Almanya'da 3 milyona yakın Türk var. En azından yurttaşlarımız orada ve en önemlisi bugün Avrupa Birliği'nin motor gücü Almanya. Yani bugün itibariyle günümüz modern Avrupa'sını yaratan en önemli faktör. Almanya'nın bu konuda izlemiş olduğu politikalar, ekonomik gücü ve bunun yanı sıra Avrupa'da yaratmış olduğu orkestrasyon tüm bunları göz önünde bulundurduğumuz zaman hem orada yaşayan yurttaşlarımızın birikimlerinden faydalanmak, aynı zamanda Almanya'daki kurumlarla ortaklığımızı geliştirebilmek adına biz Almanya'dan başlamayı uygun gördük. Çünkü biliyoruz ki ülkemizde de en yoğun yatırımlar genelde Alman firmaları üzerinde ortaya çıkmakta. Bugün izmir özelinde konuşmak gerekirse hele ki serbest bölge ve organize sanayi bölgesinde Alman şirketlerinin yoğun bir payı var. Yani büyük bir payı var. Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda bunu hem kent için bir faydaya dönüştürmek aynı zamanda oradaki yaşayan yurttaşlarımızın İzmir ile olan bağını da geliştirebilmek adına Almanya'dan başlamayı uygun gördük. Yani özetle orada yaşayan yurttaşlarımızın ama tatil amacıyla ama iş amacıyla ama bir şekilde İzmir’e yolunun düştüğünü biliyoruz. İzmir ile bir gönül bağları var. Bu gönül bağını çok yoğun bir şekilde kuvvetlendirmek ve aynı zamanda İzmir'le olan bu diyaloglarını geliştirebilmek adına DİDER aslında önemli bir köprü görevi üstlenmiş oldu. Bugün itibariyle bu derneğin bir parçası olmak istiyorlar ve bu şekilde İzmir'e ne tür katkı verebileceklerini de çok net bir biçimde görmüş oluyoruz.
DİDER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ruhisu Can Al
DİDER’in Avrupa Birliği'nin dışına açılmak gibi bir niyeti var mı?
İlerleyen süreçte bu tabii ki mümkün. Ama şimdi şunu da gözden kaçırmamak gerekir. Bu bir kurumsallaşma süreci en nihayetinde. Bir ofis açmakla tüm meseleyi çözmüş olmuyorsunuz. Bizim oradaki ofisleri açmamızdaki temel gaye o kentin belediyesine, iş dünyasına ulaşmak. O kentin sivil toplumunu tanımak. Sadece İzmir'in tanıtımını ve İzmir'de öne çıkartan iş süreçleri değil, aynı zamanda o kenti de tanımak. O kentin kurumlarını da öğrenmek yani. İki taraflı bir ilişkiden bahsediyoruz ve bu yoğun bir şekilde ilerlerken halihazırda mevcut olan kaynaklarımıza ve mevcut olan enerjimize baktığımızda şu an itibariyle Avrupa'da bunu yürütebileceğimizi görüyoruz. Ama dünyanın kalan kısımlarına açılmak için de apayrı bir çaba gerekiyor. O da derneğin kurumsallaşmasının iyice olgunlaşması ile mümkün. O olgunluğa ulaştığımızda tabii ki dünyanın çeşitli yerlerinde de ofisler açılması gayet mümkün hale gelebilir.
Uluslararası çalışmadan bahsettik. DİDER Türkiye'de ve İzmir'de ne yapıyor? Yani buralara bu kentte neyi taşıyor?
Bir defa şu önemli, İzmir 19. yüzyılda baktığımızda tarihinde bir Dünya kenti. Nasıl Dünya kenti? Bu kente gelmiş seyyahlar, çok kozmopolit bir toplum yapısından bahsediyoruz. Farklı dillerin, kültürlerin ve kimliklerin bir arada yaşadığı bir kent düşünün. Şimdi 21. yüzyılda Tunç başkan bunu yeni dinamiklerle tekrar hayata geçirme çabası içinde. Biz istiyoruz ki İzmir, o kozmopolit kimliğini korumaya devam etsin. Bu kentte gerek farklı kimliklerle gerek farklı dillerle gerçekten İzmir zenginleşsin, refaha kavuşsun. Ve bu refah adil bir şekilde dağılsın. Bu sıklıkta Tunç başkanımızın da bizzat dile getirdiği bir husus. Bunu yapabilmek için de bizim esas itibariyle bazı planlarımız var. Buradaki en önemli hususlardan bir tanesi farklı kurumlarla olan işbirliğimizi mümkün mertebe ilerletmek istiyoruz. Bir nevi kent ortaklığı içerisinde bu kentin ticaret odasıyla, farklı farklı kurumlarıyla mesela İzmir Kalkınma Ajansı’yla ve buna benzer kuruluşlarla olan diyaloglarını arttırmak, onlarla birlikte ortak iş ve projeler üretmek en önemli gayelerinden birisi.
Çok somut bir örnek vereyim, Bremen normalde bizim kardeş kentimiz biliyorsunuz. Ama bu 25 yıllık kardeş kent ilişkisi biraz ne yazık ki kağıt üzerinde kalmış. Biz bunun bir denemesini yaptık. Bu Haziran ayında dedik ki bu sefer normal bir ziyaret programının haricinde bir ekonomik forum organize edelim. Bu şekilde iki kentin de iş dünyası, ekonomik kurumları bir araya gelsin. Bremen’den geniş bir delegasyon geldi. Bu delegasyonun içerisinde eyalet başbakanı, yatırım ve kalkınma ajansı başkanı Bremen’in büyük firmalarının ceo'ları, Bremen Jacobs Üniversitesi rektörü yani farklı farklı kurumları temsilen büyük bir delegasyon geldi. Biz de onları buradaki muhataplarıyla bir araya getirdik. Başkanlar seviyesinde birbirlerini tanımış oldular ve üç paralel oturumda hem liman kardeşliğinin geleceği konuşuldu. Aynı zamanda karşılıklı yatırım fırsatları da değerlendirilmiş oldu. Orada ortaya çıkan enerji, iyi niyet bizim bu etkinliğin bir ikincisini yapmamıza ilham kaynağı oldu ve şu an bunun ikincisini yapacağız ve bu Bremen’de dolacak. Aralık ayında Bremen-İzmir Ekonomik Forumu'nun ikincisi gerçekleşecek. Bu sefer sektörel bazlı bir derinleşme yaşanacak. Üç temel sektör belirledik. Bunlardan bir tanesi tarım ve gıda, bir tanesi yenilenebilir enerji, diğeri de startuplar. Bu konuyla ilgili kentin önemli kurumlarını da sürece dahil edip ekonomik forumda onları Bremen'deki muhataplarıyla buluşturmak istiyoruz.
İzmir'deki ekonomik faaliyet ile ilgili özellikle İzmir ile birlikte anılan birtakım ürünlerin, birtakım değerlerin dünyaya açılması noktasında da çalışmalarınız var mı?
Şimdi yakın zamanda görmüşsünüzdür. Terra Madre diye büyük bir fuarımız oldu. Gastronomi fuarı ve ilk defa İtalya'nın da dışına çıktı, İzmir'de Enternasyonel Fuarı ile birleştirildi. Terra Madre’de biz “İzmirli” markamızın tanıtımını yaptık. Biliyorsunuz İzmirli, Tunç başkanımızın başka bir tarım mümkün vizyonuyla yola çıkarak gerçekleştirmiş olduğu tarımsal faaliyetlerin ve ortaya koyduğu çalışmaların bir nevi en güzel ürünü niteliğinde. Bugüne kadar İzmirli markası adı altında süt ve süt ürünlerinden tutun da et ürünlerine kadar gerçekten çok kaliteli bir gıda ürün ortaya çıktı. Şimdi biz bunu özellikle yurtdışında hem spor pazarlamasını yapmak istiyoruz hem tanıtımını yapmak istiyoruz. Aslında DİDER’in ortaya koymuş olduğu network buna vesile olacak. Bizim bugün ofis başkanlarımızın ve yönetimlerimizin gerçekten büyük bir network’ü var ve şimdi biz istiyoruz ki bu İzmirli markasını ihraç edebilecek noktaya getirelim. Bununla ilgili çalışmalarımız devam etmekte ve bununla ilgili tedarikçileri de şu an itibariyle Almanya ve Hollanda üzerinde tespit etmiş bulunuyoruz. Eğer ki prosedürlerimizi tamamlarsak 2023 yılı içerisinde Tunç başkanın sıklıkla dile getirdiği küçük üreticiye de artık kazandırmak, ihracatçı yapmak gibi bir hedefi somutlaştırmış olacağız. Bu aslında Dünya Kenti İzmir Derneği'nin ortaya koymuş olduğu network sayesinde gerçekleşen bir süreç olacak. Bu noktada biz istiyoruz ki bu olay sadece tarımla sınırlı kalmasın. İzmir'in üretmiş olduğu değerin yurt dışında bilinir hale gelmesi, İzmir'in tüm unsurlarıyla birlikte güçlü bir şekilde ifade edilmesi için ofislerimiz birer büyük mekan olarak ev sahipliği yapsın. O yüzden kentin çeşitli kurum ve kuruluşları bu sürecin öneminin farkında oldukları için yavaş yavaş yapmış oldukları yurt dışı gezilerinde İzmir ofislerine de uğramaya başladılar. Görmüşsünüzdür, Brüksel'de bir izmir evi açtık. Ticaret Odası başkanımız ve EBSO başkanımız ziyaret ettiler. Şimdi Kasım ayında yine Ticaret Odası ve EGİAD başkanlarımız Berlin ofisimizi ziyaret edecekler. Bu şekilde bu ilişki alanını sıcak tutarak aslında İzmir'in kurumlarıyla ve tüm değerleriyle birlikte yurt dışında görünür hale gelmesi için kurumsal bir çaba bir kent diplomasisi yürütüldüğünü görüyoruz.
Sudan’da da bir çalışmanız olmuştu değil mi? İzmir borsaya açılmıştı.
Çiçek borsası. Çok doğru, mesela bu da yine küçük üretici kapsamında yapılan çok önemli ve anlamlı bir çalışmaydı. Bademler’de yıllarca faaliyet gösteren bir kooperatifimiz var. Bu kooperatif özellikle yıllardan bu yana Mahmut Türkmenoğlu’nun da vizyonuyla faaliyet göstermiş ve orada büyük bir potansiyel gördük. Yani orada üretilen çiçeklerin gerçekten Hollanda çiçek borsası gibi bir yerde rekabet edebileceğini, ön plana çıkabileceğini analiz ettik ve şu anki kooperatif başkanımızla yapmış olduğumuz görüşmeler neticesinde gerçekten o çiçekler orada yetiştirildi ve çiçek borsasını akredite ettik bu kooperatifimizle.
Geçtiğimiz aylarda sembolik bir satış gerçekleşti. Bizim çiçeklerimiz daha sabah altıda açılıyor oradaki borsa. Görücüye çıkar çıkmaz 30-40 saniye gibi bir süre içerisinde hemen satışı gerçekleşti. Bu bizim için aynı zamanda büyük bir umut. Çünkü sizin yaratmış olduğunuz ürünü ortaya koymuş olduğunuz ürünün de ne kadar değerli ve kaliteli olduğunu da gösteriyor. Şimdi kooperatif buradan hareketle bu motivasyonla ekim alanını genişletecek, hatta daha da güzeli Karaburun'da bir nergis üretimi var. Karaburun Belediye Başkanı’mız da o gün oradaydı ve gerçekten o da çok etkilendi atmosferden. Şimdi Karaburun'daki nargis çiçeklerini de satışı için 2 kooperatif ortaklık kuracaklar. Ve buna nergisi de eklemiş olacağız.
Peki bugün marka iletişimi de yapılıyor mu? Sonuçta İzmir'in kendisi bir marka gibi sunuluyor aslında. Ama daha ziyade ticaret odaları, yerel yönetimler arası ilişkilerden bahsediyoruz. Ama marka iletişimi dediğimiz tabi bundan çok daha fazlası. Markaların uluslararası alana açılması konusunda profesyonel bir destek çabası veya niyeti geleceğe dair söz konusu mu?
Bu bizim hedeflerimizden bir tanesi. Tabii ki kolay olmuyor bunu bütüncül bir şekilde gerçekten anlatmak, bunun altında dediğiniz gibi farklı farklı değerlerin, ürünlerin İzmir'e ait olan herhangi bir şeyin anlatılması gerçekten kolay bir süreç değil. Bu bir ortaklaşma da gerektiriyor. Yani siz kendi içinizde ne kadar güç birliği ve kuvvet birliği yaparsanız sesinizi o kadar güçlü bir şekilde duyurabilirsiniz. DİDER aslında bir başlangıç yapmış oldu. Buradaki olayımız neydi? İzmir'in tanıtımı adına oradaki ofislerin açılması. İzmir'in daha da öne çıkabilmesi için oradaki farkındalığın yaratılması. Şöyle basit bir örnek vereyim, en basitinden bizim ofis başkanlarımızın hiçbirisi İzmir’li değil ama İzmir'e ait hissediyorlar. Bugün İzmir için bir şey yapma ihtiyacı hissediyorlar. Aynı şekilde İzmir'e döndüğümüzde İzmir'deki kurumlar da bu ortaklaşma zeminini kurgulayabilirlerse o zaman bize ait olan ne varsa bunları çok güçlü ve bütüncül bir şekilde anlatabilmek mümkün. Bunu sadece ürün bazında da düşünmemek lazım. TARKEM diye bir şirketimiz var mesela, biliyorsunuz. Tarihi Kemeraltı Anonim Şirketi, bugün bizim eski kent merkezini tamamen restore eden ve bu yönde faaliyetler, çalışmalar gösteren bir şirket. Yakın zamanda kendi iş hacmini büyütmek istiyor. Yurt dışına açılmak istiyor. Fakat onun tek başına yurt dışına açılması mümkün değil. Bir zemin bulması lazım ve DİDER şu an bu zemini sağlamış durumda. Yani buradan nereye varmak istiyorum? Kentin önemli kurumlarından tutun da bu kurumlardan farklı farklı bütün iş süreçlerine kadar hepsinin bütüncül bir şekilde anlaşılabilmesi için bizim birbirimizle olan temasımızın daha da artması gerekiyor. O yüzden diğer farklı farklı kurum ve kuruluşlarla iletişimi güçlendirmeye çalışıyoruz diyebiliriz.
Sosyal Proje alanında birtakım hazırlıklar söz konusu mu? Sosyal buluşmalar açısından da DİDER bir rol oynama hazırlığı içerisinde mi?
Böyle bir misyonumuz var. Yani DİDER bir elit kulübü değildir. Bunun altını çizmek gerekir. Yani DİDER’in buradaki en temel misyonlarından bir tanesi kentin özellikle bir kent diplomasisi faaliyeti ile tanıtılması olduğu için doğal olarak gençler potansiyel bir hedef kitlesi. Ben uluslararası ilişkiler formasyonundan gelen birisi olarak özellikle gençlerin katılımını önemsiyorum. Çünkü biz şunu çok iyi biliyoruz ki uluslararası ilişkiler formasyonundan yetişenler genelde akademik sınırlar içerisinde hareket ediyorlar. Halbuki bu dernek onlara gerçekten hem kenti tanımak, hem kentle birlikte nasıl fayda üretebileceklerini sorgulamak açısından da büyük bir altyapı sağlıyor. Bu ne demektir? Yarın bir gün biz özellikle üniversitelerdeki genç arkadaşlarımızı bu derneğe kazandırabiliriz. Bu derneğin bir parçası olmalarını sağlayabiliriz. Ama bu tabii kendiliğinden oluşacak bir süreç değil. Sorunuzun cevabına gelirsek, bu noktada bazı mekanizmaları hayata geçirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Bunu da planladık. İzmir Ekonomik Forumu’nun hemen sonrasında bugüne kadar bizim ekosistemimizde yer alan bu şirketler bu kurum ve kuruluşlarla birlikte tamamen gençlere yönelik bir staj programını hayata geçireceğiz. Bu ne demektir Bremen ve İzmir arasında bir gençlik staj programının hayata geçirilmesiyle birlikte hem gençlerin birbirini tanıyabileceği hem bir dünya vatandaşlığını daha net hissedebilecekleri ama aynı zamanda kariyerlerinde de önemli olabilecek bir programı hayata geçirmiş olacağız. İstiyoruz ki İzmir’li gençler gitsinler Bremen'i görsünler. Oradaki kurumsal firmalarda stajlarını yapsınlar, belki de staj yaptıkları yerde iş teklifi alacaklar. Bunların hepsi mümkün. Aynı şekilde Bremen’deki gençler de buraya geldiklerinde İzmir'i görmüş olacaklar. Bu ne demektir? İki anlamı var, birincisi bir kariyer inşasında önemli dönüm noktası olacak, ikincisi de kendilerini tanıyarak gerçekten kardeşliğin ne anlama geldiğini çok somut bir biçimde görmüş olacaklar. Bu şekilde gençleri kazandırmak ve bunu da daha ileri bir boyuta taşımak için Bremen aslında önemli bir başlangıç noktası. Önümüzdeki süreçte biz bunun hacmini ve kapasitesini de büyütmek istiyoruz. Bu ne demektir? Belki 50 gençle başlayacağız ama 1 yıl sonrasında bu belki 500 olacak, belki 1000 olacak. Sürecin içerisine katılan aktörlerle birlikte bunun kapasitesini ve boyutunu büyütmek mümkün. Yani özetle şunu söyleyebilirim. Bunu yapabilmek için de bir kent diplomasisi sertifika programını biz geçen sene başlatmıştık. Başarılı bir program oldu. Aynı şekilde biz istiyoruz ki kent diplomasisi dediğimiz şey gerçekten nedir? Hem bunu öğrensinler hem de aynı zamanda bu dernek içerisinde yer alarak bunu bir kent için faydaya dönüştürün.
DİDER’in organizasyonal yapısının bir özgürlüğü var mı? Danışma meclisi, danışma kurulu, çalışma komisyonları gibi. İç işleyiş nasıl şekilleniyor?
Yönetim kurulumuz var. Her dernekte olduğu gibi bu yönetim kuruluna istinaden bir danışma kurulumuz da var. İzmir'de gerçekten saygın kendisini İzmir toplumuna kabul ettirmiş ve çeşitli başarılı insanları derneğimizin danışma kuruluna özellikle davet ettik, bizleri kırmadılar. Hatta önümüzdeki günlerde onlarla tekrar bir kahvaltıda bir araya geleceğiz. Bunun yanı sıra komisyonlarımız var. Yani proje komisyonumuzdan tutun kurumsal iletişim komisyonumuza, bunun yanı sıra farklı farklı komisyonlarımızı da ihtiyaç dahilinde kuruyoruz. Ama bu derneğin en özgün yanı gerçekten yurt dışında bir örgütlenmesinin, bir alanının olması. Ofis başkanlarımızın şu an itibariyle sayısı altıya çıkacak. Bu sayı 2023 içerisinde dokuza çıkacak. Bu ofislerin kendi işte yönetimleri de mevcut. Bunlar düzenli olarak bir araya geliyorlar. Hem başkanlar seviyesinde hem de yönetim kurullarında ayrıca bir araya geliyorlar. Böyle bir güzel ortaklaşma zemini de var. Hatta şöyle bit şey söyleyeyim, DİDER’in ortaya koymuş olduğu bu yapı Almanya'da DİDER’in kendi derneğini de kurmasına vesile olacak. Yani tamamen Alman kanunlarına tabi bir DİDER de kurulmuş olacak. Bu şekilde Almanya'da kurulan bu yapının kendisi oradaki kurum ve kuruluşlarla daha resmi, daha ciddi görüşmeler yapabilir hale gelecek. Aynı zamanda oradaki fonlardan ve kaynaklardan yararlanma imkanı da olacak.
Temsilcilikler üzerine sayılar verildi. Peki temsilcilik açılmayan/açılmayacak ama bir şekilde farklı düzeylerde ilişkiyi sürdüren kentler var. Onun sayısını paylaşabilir misiniz?
Şimdi şöyle söyleyebilirim, mesela Hırvatistan'da keza var. Danışma kurulu üyelerimizden birisi aynı zamanda Hırvatistan fahri konsolosu olduğu için onun bağlantıları kapsamında Hırvatistan, aynı şekilde Selanik ve Atina’yla bizim bağlantılarımız son derece güçlü. Buna bir de Tel Aviv’i eklemem gerekir. Tel Aviv Belediye Başkanı, İzmir'i doğrudan tanıyan birisi. Musevi Cemaati Vakfı Başkanı da aynı zamanda bizim DİDER’de danışma kurulu üyemiz. Kendisinin hatta bugün Tel Aviv Belediye Başkanı’yla randevusu vardı. Muhtemelen önümüzdeki aylarda Tel Aiv Belediye Başkanı İzmir'i ziyaret edecek ve aynı zamanda biliyorsunuz Tel Aiv bizim kardeş kentimiz. Zaten normalleşen bir ilişki de var Türkiye ve israil arasında. Buna paralel olarak bu atmosferden biz de faydalanmak istiyoruz açıkçası.
Sosyal buluşmalara ev sahipliği yapma bakımından da izmir'in bir tarihi var. Örneğin Dünya Genç İşçi Buluşması yapıldı Seferihisar'da, yine geçtiğimiz günlerde. MediaBarCamp yapıldı. Pek çok başka etkinlikler de yapılıyor. Bu tip sosyal buluşmalar açısından da örneğin DİDER bir başvuru adresi, bir tür dayanak olabilir mi? Sivil topluma veya yerel ve uluslararası topluma bu noktada bir çağrınız, bir davetiniz söz konusu mu?
Bu bizim kesinlikle çok istediğimiz bir şey olur. Hele ki Genç İşçi Buluşması, bu tür enternasyonel faaliyetler en çok İzmir'e yakışır faaliyetler. Biz istiyoruz ki zaten bu tür buluşmalar ve bu tür ortaklaşmalar birbirini tanıma süreçleri gerçekten İzmir'i dünya kenti yapacak süreçler. Aksi takdirde oturduğumuz yerden bir dünya kenti iddiasında bulunmak komik olur. Biz istiyoruz ki gerçekten bu süre içerisinde dinamizmi ortaya çıkartalım. Ve bu dinamizm bu kentte görünür hale gelsin. Bu da bu tarz etkinliklerle/faaliyetlerle mümkün. Böyle Genç İşçi Buluşması ve buna benzer gazeteciler buluşması, yani özellikle günümüz dünyasında medyanın ne kadar önemli olduğunu biliyoruz, etki gücünün ne kadar yüksek olduğunu biliyoruz. Medya ve gazetecilik faaliyetlerinden tutun da bu konuda gençleri de dahil etmek, bizler için son derece kıymetli olacaktır. Biz Dünya Kenti İzmir Derneği olarak bu tür süreçlerin hem destekçisi oluruz hem de en büyük paydaşı olmaya hazırız. Elimizdeki tüm imkanları ve kaynakları da bu konuda kullanmak isteriz.