Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Sağlık Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Dr. Zeliha Aksaz Şahbaz basın toplantısı düzenledi. Deprem bölgesinde yaptıkları incelemeleri aktaran Şahbaz, şunları ifade etti:
17 Ağustos 1999 büyük körfez depremi üzerinden 25 yıl, yani çeyrek asır geçti. On binlerce vatandaşımızı kaybettik, yaşam alanlarımız yerle bir oldu. Çok şey söylendi, ders çıkartacağız dendi ama maalesef hiç bir şey değişmedi. 17 Ağustos depreminden bize kalan, halk arasında adı deprem vergisi olan Özel İletişim Vergisi oldu. Depremde meydana gelen hasarın finansmanı için başlangıçta geçici olarak getirilen bu vergi kalıcı hale geldi. 25 yılda 104 milyar, enflasyonla düzeltildiğinde 731 milyar lira toplandı. Bununla şehirlerimiz depreme, afetlere dayanıklı hale getirilecek ve can kaybı yaşanmayacaktı. 6 şubatta yaşadığımız büyük depremde, bunun böyle olmadığını, geçen 23 yılda hiçbir şey yapılmadığını acı bir şekilde öğrendik. Bu kez deprem 11 ilimizde çok büyük yıkım gerçekleştirdi, Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay, Malatya Gaziantep illerimiz depremde büyük hasar gördü, resmi rakamlarla 50 binin üzerinde can kaybımız oldu Biz kayıplarımızın bu rakamın çok çok üzerinde olduğunu biliyoruz.
Öncelikle 17 Ağustos Körfez depreminde, Kahramanmaraş merkezli depremde ve bu güne dek depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, bölge halkımıza da geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
Bir kez daha gördük ki şehirlerimiz depreme ve afetlere dirençli değilmiş. Evet şehirlerimiz dirençli değildi ama en azından sağlık sisteminin, hastanelerin deprem gibi afetlere dirençli olması, afet sonrasında ayakta kalarak insanlarımızın hayatını kurtarması beklenirdi. Maalesef bu da gerçekleşmedi ve hastanelerimizin, sağlık tesislerimizin büyük çoğunluğu ağır hasar aldı ve kullanılamayacak hale geldi, yüzlerce sağlık emekçimiz yeni yapılmış hastanelerin enkazı altında kalarak hayatını kaybetti, Sağlıkta Dönüşüm adı altında 2023 yılında uygulamaya konulan özelleştirmeci, sağlığı ticarileştiren sağlık sistemi de depremle birlikte enkaz altında kaldı.
6 Şubat depreminden 18 ay sonra, 14-18 Ağustos tarihleri arasında depremden etkilenen Kahramanmaraş, Malatya, Adıyaman, Gaziantep, Kilis ve Hatay illerinde inceleme gezisi yaptık. İnceleme çalışmamızda tespit ettiğimiz sağlık sorunları ve çözüm önerilerimizi paylaşmak istiyorum.
Kahramanmaraş’ta 2012 yılında tüm itirazlara rağmen fay hattına 100metre mesafede balçık zemine inşa edilen Necip Fazıl Şehir Devlet Hastanesi ağır hasarla kullanılamaz hale gelmiştir. Sanki bu hiç yaşanmamış gibi depremde ağır hasar alan hastanenin hemen yanına, aynı zayıf zemin üzerine 400 yataklı bir hastane inşasına devam edilmektedir. Ayakta olan Kadın Doğum Çocuk Hastanesi ve 100-150 yatak kapasiteli Yörük Selim Devlet Hastanesi ise 2. Basamak hastane hizmeti vermekte çok yetersiz kalmaktadır. Nurhak Devlet Hastanesi ise halen konteynerde hizmet vermektedir.
Adıyaman’da yıkılan Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi halen yapılmamış, Üniversite ile afiliye eğitim veren Eğitim ve Araştırma Hastanesi ise tüm şehirin ihtiyacını karşılamada yetersiz kalmaktadır.
Kilis Devlet Hastanesi ağır hasarlı olduğu için kullanılamamakta ve il merkezindeki tek hastane olan Kilis Prof Dr Alaeddin Yavaşca Devlet Hastanesi tüm şehre hizmet vermektedir. Nüfusu 110 bin görünmesine rağmen kayıt dışı göçmenlerle birlikte yaklaşık 280-300 bin kişiye hizmet veren hastanede yetersizlikler yaşanmakta, hastalar, doğum yapacak kadınlar Gaziantep’e gitmek zorunda kalmaktadır. Kilisliler çocuklarının doğum yerini Gaziantep yazdırmak zorunda olmaktan şikayet etmektedirler.
Depremin ardından 18 ay geçmesine rağmen yıkılan çok sayıda Aile Sağlığı Merkezi ve eczane güneşin, yağmurun çamurun altında 21 metrekarelik konteynerde hizmet vermeye devam etmektedir. 2. Ve 3. Basamak sağlık sisteminde yukarıda saydığımız eksiklerin yanı sıra depremden bu yana 18 ay geçmesine rağmen sadece Hatay’da 64 Aile Sağlığı Merkezi konteynerde hizmet vermektedir. Boş Aile Hekimliği Birimleri, Aile Sağlığı Çalışanı olmayan ASM’ler önemli sorun teşkil etmektedir.
ASM’lerde aşı hizmeti aksamaktadır. Anne çocuk sağlığına, kadın sağlığına erişim hizmetleri, condom, RIA gibi materyallere ulaşım imkansız hale gelmiştir.
ASM, 2. ve 3. Basamak sağlık kurumlarında çok sayıda hekim ve sağlık çalışanı eksiği vardır. Öğretim üyesi eksiğinden dolayı Üniversite ve Eğitim Araştırma Hastanelerinde Anabilim Dalları, klinikler kapanmış, akademi büyük kayıplar yaşamıştır. Tıp eğitimi aksamakta, lisans ve lisansüstü eğitimde büyük eksiklikler ortaya çıkmaktadır. Uzman sayısındaki ve Yoğun Bakım hizmetlerinde yaşanan yetersizlikler nedeniyle hastalar sevk edilmektedir.
Deprem sonrası ruh sağlığı problemleri, madde bağımlılığı ve şiddet, intihar yoğun olarak görülmektedir. Toplum ruh sağlığı hizmet merkezleri oluşturulmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.
Yıkım yapılan enkazlarda asbest, toz ve kanser yapıcı özelliği bulunan partiküller gerçek bir halk sağlığı sorunudur. KOAH, astım gibi hastalıkları tetikleyen bu sağlıksız yıkımlar, ileride kanser nedeni olacak, 20 yıl sonra kanser en önemli halk sağlığı sorunu haline gelecektir. Yıkım işlemleri gerekli önlemler alınarak yapılmalıdır.
Barınma sorunu çözülememiş ve yüzbinlerce vatandaşımız bir mülteci kampını hatırlatan konteyner kentlerde yaşamaktadır. Özellikle çocuklar ve kadınlar için sosyal alanların bulunmadığı bu konteyner kentlerde 5-6 kişiden oluşan çok çocuklu aileler 21 m2’lik konutlarda gece gündüz yaşamak zorunda kalmaktadır. Temiz sudan bile mahrum kalan aileler, büyük mağduriyet yaşamaktadır.
Yoksulluk ve bunun sonucunda yeterli ve sağlıklı gıdaya ulaşılamaması nedeniyle çocuklarda gelişme geriliği ve bodurluk yaygın bir şekilde gözlenmektedir. TTB-SES Koordinasyonu tarafından Hatay bölgesinde yapılan bir araştırmada 5 yaş altı çocuklarda gözlenen bodurluk oran %6.2, 0-2 yaş arasında yaklaşık %11 olarak tespit edilmiştir.
1 yılda teslim edileceği söylenen konutların çok azının teslim edildiği görülmüştür. TOKİ tarafından yapılan yerleşim alanlarında sağlık merkezi, spor tesisleri, okul, fırın, market gibi sosyal yapıların planlanmadığı, yoğun yerleşimle sağlıksız bir kentleşmenin önünün açıldığını görüyoruz. Depremden hiçbir ders alınmadan aynı zayıf zeminlere aynı yüksek binalar yeniden yapılmaktadır. Kentlerimiz bilimsel verilere dayanarak planlanmalı, afetlere dayanıklı zeminlerde güvenli olarak olarak yeniden inşa edilmelidir. Yıkılan, altyapısı çöken, kente temiz sağlamakta bile yetersiz kalan kentlerimizde belediye ödenekleri sanki hiç bir şey olmamış gibi deprem öncesi şekilde devam etmektedir. Hasara göre belediye ödenekleri artırılarak altyapı çalışmaları bir an önce tamamlanmalıdır.
Depremle birlikte binlerce vatandaşımız uzuv kaybı yaşamış ve engelli hale gelmiştir. Bu vatandaşlarımızın tekrar hayata bağlanması, üretken hale gelebilmesi için Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezlerine ihtiyaç vardır. Engelli vatandaşlarımız için fizik tedavi ve rahabilitasyon merkezleri açılarak hizmet vermeli, ortez ve proteze ulaşım kolaylaştırılmalıdır.
Bebek ölüm hızları da deprem bölgesinde Türkiye ortalaması bin canlı doğumda 10 iken, deprem bölgesinde iki katı, yaklaşık binde 20 civarındadır. Bu da sağlık hizmetlerinin ve toplumsal hayatın yetersizliklerini açıkça ortaya koymaktadır.
İlaca ulaşmada zorluklar yaşanmaktadır. Kur politikası nedeniyle pek çok ilaç bulunamamaktadır. İlaç fiyat farkı ödemekte zorluk çeken ve bu yüzden ilaç alamayan hastalarımızdan, 31 Ağustos itibariyle muayene ve ve ilaç katılım payları alınmaya başlanacaktır. Hastalarımızın ilaca ulaşmasının önündeki engeller kaldırılmalı, ilaç katılım payı ve fiyat farkı alınmamalıdır.
Deprem bölgelerinde yaşamsal öneme sahip 1. Basamak sağlık hizmetlerinde liste değil bölge tabanlı, ihtiyaca göre yeniden planlanmalı, kamu eliyle inşa edilerek yürütülmelidir. Sağlık insan gücü yeniden planlanmalıdır.
Barınma sorunları ve yaşam güçlüğü nedeniyle sağlık çalışanları bölgeyi tercih etmemekte, burada çalışanlar da tayin isteyerek başka bölgelere gitmektedir. Bu nedenle sağlık emekçilerine barınma desteği verilmeli, bölgede çalışmayı özendirici politikalar uygulanmalıdır.
Son olarak eczacılarımızın ve bölge halkının bir isteğini de eklemek istiyorum. Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş, Malatya illeri ile Gaziantep’in Nurdağı ve Islahiye ilçelerindeki vergi mükellefleri için devam eden mücbir sebep halinin 31 Ağustos 2024 itibariyle sona erdirileceği bildirilmiştir. 31 Ağustosta sona ereceği bildirilen mücbir sebep hali uygulamasının en az iki yıl uzatılması, vergi-SGK borçlarının 24 taksitte ödenmesi talep edilmektedirler. İnsanlarımızın yaşam savaşı verdiği deprem bölgemizde bu talep karşılanmalı, ekonomik faaliyetler toparlanıncaya dek mücbir sebep hali uygulaması devam etmelidir.