CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu TBMM'de yaptığı konuşmada 40 yılı aşkın bir süredir devam eden çatışmalara ve bu 40 yılda kaybedilen 40 bin cana işaret ederek  "40 Yılda 40 bin kişi yaşamını yitirdi, yetmedi mi?" diye sordu. İşte Sezgin Tanrıkulu'nun yaptığı konuşma. 

Evet, Somali açıklarındaki faaliyetler nedeniyle bir uluslararası anlaşma nedeniyle söz aldım. Çok değerli konuşmacılar oldu burada, partimiz adına da konuşmalar oldu. Açık ifade edeyim yani ben siyasi yaklaşım olarak savaş karşıtı bir insanım, hayatım savaş karşıtlığıyla geçti. Şiddete, savaşa, çatışmaya her ortamda karşı çıktım ve barıştan yana oldum ve bu Cumhuriyetin kurucularının ana felsefe olarak ortaya koydukları “Yurtta barış, dünyada barış.” sözlerinin de savunucusu oldum. Dolayısıyla yani halen de bu savunuculuğu, hem yaşımın ilk genç yıllarından hem de avukatlığımda, sivil yaşamımda ve şimdi Parlamentoda da bulunduğum süre içerisinde bu Devletin sürekli barıştan yana tutum alması gerektiğini savundum.

Dolayısıyla yani bu tezkere konusunda da benim görüşlerim barış odaklı olacaktır yani Türkiye’nin yirmi iki yıldır dış politikasını yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyetin kurucularının ve bu Cumhuriyetin ana felsefesi olan “Yurtta barış, dünyada barış.” felsefesinden, yaklaşımından maalesef uzaklaşmıştır, maalesef. Bu Cumhuriyetin kurucuları kuruluştan itibaren, özellikle komşularımızla, bölgeyle barış yanlısı politikaları esas almışlardır, bu nedenle de gücünü barış odaklı politikalardan almıştır.

AKP'NİN YÖNELİMİ GÜÇTEN YANA, SAVAŞTAN YANA, ÇATIŞMADAN YANA OLDU

Türkiye, özellikle komşularla olan ilişkilerde ama son yirmi yılda Adalet ve Kalkınma Partisinin yönelimi güçten yana, savaştan yana, çatışmadan yana olmuştur; komşularıyla iyi ilişkilerden yana olmayan bir strateji izlenmiştir. Türkiye’nin bu savaş politikalarıyla ve barış odaklı politikadan uzaklaşmasıyla dışarıda yürüttüğü politikaların ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz, maliyeti çok ağır olmuştur

Türkiye’ye gerçekten. Yanı başımızdaki Suriye savaşına 2011 yılından bu yana taraf olduk, o taraflığımızın bize, Türkiye’ye maliyeti çok ağır oldu maalesef ve Suriye’ye maliyeti çok ağır oldu. O zaman da bu kürsüde yine İstanbul Milletvekili olarak Türkiye’nin bu savaştan yana olmaması gerektiğini, Suriye’de barış odaklı, Suriye’nin halklarının birliğine yönelik politikalardan yana bir tutum alınması gerektiğini burada savunmuştum ama geçtiğimiz on bir yıl içerisinde Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisinin dış politikada yürüttüğü savaş yanlısı politikaların maliyetini çok ağır bir biçimde ödemiştir, ödemeye de devam ediyor.

Şimdi, yanı başımıza bakalım Değerli Arkadaşlar; bakın, “Suriye” denen bir devlet neredeyse kalmadı, Şam’daki rejim kendi ülkesini idare edemiyor maalesef, İdlib’te başka bir konu var, Suriye’nin kuzeyinde, doğusunda başka bir oluşum var dünyanın bütün müdahalelerine açık. Yine, Suriye rejiminin idare ettiği diğer yerlerde de sonuçta rejimin kendisi yok. Oysa Türkiye, yanı başındaki Suriye noktasında barış odaklı bir siyaset izleseydi, Suriye'deki halkların iradesine uygun demokratik bir rejimin inşası için bir politika içerisinde olsaydı ve buradaki muhalefeti dinleseydi bugün Suriye'nin maliyeti hem Suriye halklarına bu kadar ağır olmayacaktı hem de Türkiye’ye bu kadar ağır olmayacaktı.

Bakın, Suriye'de ağır bir çatışma var. 7 Ekimden bu yana İsrail'in soykırım suçuna varan davranışlarıyla ve hepsi uluslararası hukuka göre insanlığa karşı suç olan, savaş suçu olan eylemleriyle bugün itibarıyla yaklaşık 25 bine yakın insan yaşamını yitirdi Gazze'de, maalesef 25 bine yakın.

Peki, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu savaşın sonlanmasına dair gerçekten aldığı doğru bir tutum var mı, bu savaşın sonlanmasına ve maliyetinin bu kadar ağır olmaması noktasında bir maliyeti var mı? Yok. E, şimdi, yapılanlara bakıyoruz, sadece Kasım Ayında ithalat 600 milyon dolar artmış İsrail’e. Demek ki her ne kadar başka bir söz kuruluyorsa da Adalet ve Kalkınma Partisi savaştan yana politikalarını orada da sürdürüyor.

Yine İran’a bakalım, Irak’a bakalım, Kürdistan Bölgesel Yönetimine bakalım. Ben söylerim; Kürdistan Bölgesel Yönetimi bu Hükümetin dostu değil mi; dostu değil mi bu Hükümetin, aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisinin? Peki, iki gün önce Kürdistan Bölgesel Yönetiminin Başkenti Erbil’e İran’dan saldırı yapıldı ve Devrim Muhafızları bunu üstlendi. Peki, sizden bir geçmiş olsun dileği bile çıktı mı? Ama orada ölen Kürt olunca ve muhatap Kürdistan Bölgesel Yönetimi olunca Adalet ve Kalkınma Partisi savaş yanlısı politikalarını yine sürdürüyor.İran’da 90 kişinin öldüğü intihar saldırısı oldu, İran’ın buna misillemesi oldu Pakistan’da. Bakın, çevremizin tümünde savaş var, bu savaşlara müdahil olmak Türkiye’nin işi olmamalı. O nedenle, ilk önce komşularımızla barış odaklı bir siyaseti esas almalıyız, esas almalıyız ki gücümüz barıştan gelsin.

GOOGLE TARAMASI YAPIN 40 YILDIR AYNI CÜMLELERİN TEKRAR EDİLDİĞİNİ GÖRÜRSÜNÜZ

Değerli Arkadaşlar, bunun yolu da içerideki barıştan geçiyor. Eğer siz içeride kendi barışınızı kurmamışsanız, kendi barışınızla ilgili olarak adım atmamışsanız ve Türkiye’de barış odaklı siyasetlerden vazgeçmişseniz ve sadece çatışmayı, silahı, şiddeti esas alan güvenlik politikalarını esas alan bir politika izlemişseniz o zaman bunun maliyeti Türkiye’de var. Bakın, bir tek insanın, bir tek askerin ölmesini, şehit edilmesini buradan bir kez daha kınıyorum, bir kez daha kınıyorum! Her ölüm bizim içimizde bir eksilmedir, her ölüm! Bakın, buradan söylüyorum: Hangi yıldayız? 2024. 1984… Aradan kırk yıl geçmiş. 1984 yılında Diyarbakır’da staja başlayan genç bir avukattım. O zamandan bu zamana, hatta öncesinde bütün bu meseleyi, Türkiye’nin Kürt meselesini izleyen, taraf olan, yazan, çizen, Başbakan Tayyip Erdoğan’la ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le barış odaklı siyasetleri için görüşen bir insandım, şimdi Parlamentodayım. Aradan kırk yıl geçmiş, 40 binden fazla insan yaşamını yitirmiş, en az 40 binden fazla insan yaşamını yitirmiş; asker, polis, insan, genç yaşamını yitirmiş ve işte, daha geçtiğimiz hafta, son bir ayda 40’a yakın ya da 30’a yakın askerimiz yaşamını yitirmiş, şehit olmuş. Ama buradan görüyoruz, işte geldi Dışişleri Bakanı da konuştu, Milli Savunma Bakanı da konuştu; inanın, bakın, inanın, hafızası o günlere giden insanlar bakımından bu sözler o kadar çok tanıdık ki, o kadar çok tanıdık ki, bir Google taraması yapın; bakın, Google taraması yapın, Genelkurmay Başkanının, şimdiki Milli Savunma Bakanının sözlerinin aynısını kırk yıl boyunca görev yapan bütün Genelkurmay Başkanlarından duyabilirsiniz, bütün Genelkurmay Başkanlarından duyabilirsiniz; bir benzerini, belki virgülü değişiktir veya eklenmiştir, aynısını ama insanlarımız ölmeye devam ediyor. O nedenle burada da bakın, burada da barış odaklı siyaseti esas alan bir Parlamento gündemini yaratmalıyız değerli arkadaşlarım. İnsanlarımız, gençlerimiz, en yoksullarımız, bakın, en yoksullarımız en kötü koşullarda yaşamını yitiriyorlar, en kötü koşullarda ve artık paralı askerler var ve paralı askerlik yapanlar var. Kim paralı askerliği seçiyor? Değerli arkadaşlar, bakın, niye sorgulanmıyor artık Türkiye'de bütün bu meseleler, neden sorgulanmıyor? Bir kendimiz düşünelim, neden sorgulanmıyor? Neden bu cenazeler, bu şehit cenazeleri Türkiye'nin en yoksullarının evine gidiyor değerli arkadaşlar, en yoksullarının? Bakın, eskiden on sekiz ay askerlik varken ve askerler sınırda Doğu ve Güneydoğu’da yaşamını yitirirken, şehit olurken aileleri sorguluyordu; Bakanlar şehit cenazelerine gidemiyordu. Hatırlayalım değerli arkadaşlar, hafızamızı yoklayalım ama şimdi, şimdi neden bunlar yok, kırk yıl sonra neden yok? Bakın, bunların bedeli gerçekten ağırdır, Türkiye bakımından ağırdır, ölen her insan bakımından ağırdır. Biraz önce buradan bir Grup Başkan Vekili Milletvekilimiz “Türkiye'nin Kürt sorunu yoktur.” dedi. Değerli Arkadaşlar, burada, bu Parlamentonun içinde olduğu ortamda 2013'ten 2015'e kadar ne yapıldı gerçekten, ne yapıldı? İmralı’da ne yapıldı, Kandil’de ne yapıldı, söyler misiniz, spor mu yapıldı orada, kültür fizik çalışmaları mı yapıldı, Dolmabahçe Sarayında ne görüşüldü değerli arkadaşlar, ne görüşüldü? Türkiye'nin Kürt meselesi ve onun önemli bir boyutu olan terör, şiddet, onun sonlanması meselesi görüşüldü değerli arkadaşlar. “Yok.” demekle olmuyor ki. Keşke “Yok.” demekle olsaydı yani olmuyor. Dolayısıyla bütün bunlar bakımından söylüyorum, bir kez daha burada tarihi sorumluluğu yerine getirerek söylüyorum: Türkiye, içeride ve dışarıda muhalefetiyle iktidarıyla barış odaklı siyaseti esas almak zorundadır, yurtta barış, dünyada barış idealini temel felsefesi yapmalıdır, bunu öne almalıdır; sorunumuz bu olmalıdır.
Bu vesileyle tekrar Genel Kurulu saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum."