Seçim yaklaştıkça sızıntı, hem devlet hem de muhalefet tarafından kullanılan baskı aracına dönüştü. Devlet, elindeki teknik olanaklarla özel hayatları didikleyerek, muhalefet ise bürokratları “Seçim sonrası görüşürüz” tehdidi ile baskı altına alarak ‘sızıntı’yı kullanıyor.
TDK: Akışkanların bir yarık, delik vb. dizgenin içine ya da dışına doğru istenmedik yönde gitmesi, kaçması.
Sızıntı, 1979 yılında İzmir’de yayına başlayan, 2016 yılında kapanan Gülen cemaatinin dergisinin adıydı. Adının hakkını verdiği iddia edildi. Cemaat ile birlikte hayatımıza giren istihbarat savaşlarının simgesiydi. Üstüne kitaplar yazıldı.
Şimdiki nesiller alışkın olsa da 1980 öncesini yaşayanlar için devlet “kol kırığı yen içinde, baş yarığı fes altında” bir organizmaydı. 2002’den sonra devletten kontrol edilemeyen “sızıntı” ile tanıştık.
Zaman, Taraf, Sızıntı… Cemaat yuvalandığı devletin tüm organlarını ele geçirebilmek için medyayı kullandı. Kirli, temiz, doğru, yanlış… Her taraftan bilgi sızıyordu. MHP’de başkan yardımcıları, CHP’de genel başkan, sızan videoların kurbanı oldu. 17/25 Aralık’ta bakanların, başbakanların, müteahhitlerin, gazete sahiplerinin konuşmaları sızıntıların en heyecanlı bölümüydü. Sızıntı o boyuta ulaştı ki ‘Kozmik Oda’ adıyla bilinen TSK’nın bütün resmi, gayri resmi savunma planlarının olduğu bölüm bile kamuya(!) açıldı.
Sızıntı, o dönemden bu yana vatandaşlar için arada bir yeni bölümlerin piyasaya sürüldüğü dizi film tadında. Uzun bir aradan sonra Sedat Peker ile birlikte tekrar hayatımıza girdi. Devletin kirli çamaşırları, uyuşturucu ticareti, aklanan kara paralar, pazar günlerinin heyecanı oldu. Önce “Vay be ne Peker ne adammış amma büyük işlere bulaşmış” denildi, sonra bu bilgilerin Peker’in boyunu çok aştığı, devletten “sızdığı” ortak kanı halini aldı.
Seçim yaklaştıkça sızıntı, hem devlet hem de muhalefet tarafından kullanılan baskı aracına dönüştü. Devlet, elindeki teknik olanaklarla özel hayatları didikleyerek, muhalefet ise bürokratları “Seçim sonrası görüşürüz” tehdidi ile baskı altına alarak ‘sızıntı’yı kullanıyor.
Belli ki elde bulunan yüklü miktarda; bilgi, belge, video gerçek mi değil mi sorusunun cevabı alınmadan, yasal haklar düşünülmeden, insanların hayatında yol açacağı felaketler hesap edilmeden, günü gelince yine siyaset alanına sürülecek.
Vatandaş olarak izlemesi, bulunduğumuz tarafa göre eğlenceli ya da korkutucu olacaktır ama dilerim bunları izlerken; Türkan Saylan’ı, Ali Tatar’ı, Kuddusi Okkır’ı ve daha nicelerini unutmayız!