Sovyetler Birliğinin çöküşü üzerine günümüze kadar onlarca kitap, yüzlerce makale yayınlandı. Soldan ve sağdan farklı yaklaşımlar içeren bu eserler, 20. Yüzyıl boyunca dünyanın neredeyse üçte birini kontrol eden, Soğuk Savaş olarak adlandırılan dönemde dünyanın iki kutbundan biri olan SSCB’nin çöküş nedenlerini kendince açıklamaya çalışıyor. Türkçesi Yordam Kitap tarafından basılan Carlos Martinez’e ait “Başlangıcın Sonu Sovyetlerin Çöküşünden Dersler” adlı kitapta Sovyetler Birliği ile bütünleşen yetmiş yıllık sosyalizm deneyimi, ekonomiden siyasete, kültür ve ideolojik alandan dış politikaya birçok alanda çöküşün nedenleri inceleniyor. Ele alınan konulardan biri, bilişim ve teknoloji alanında gereken atılımın yapılamamasının yol açtığı sorunlar ve bu sorunların toplumsal yaşama etkisi ve Sovyetler Birliği’ne dönük güven ilişkilerini ne şekilde sarstığıdır.
Yazar Sovyetlerin çökmesindeki en büyük etkenlerden biri olarak bilgi ve iletişim teknolojisine yeteri kadar önem verilmemesini, üretim faaliyetlerinde ve planlama mekanizmalarında bilgisayarlaşmaya tam olarak geçilememesi, bu alanda kapitalist Batı’nın oldukça gerisinde kalınmasını öne çıkarıyor.
“Sovyet hükümeti ve akademik çevreler, bilgi işlem ve sibernetik konularına ilk dönemde yakın bir ilgi göstermiş ve bu alanda kayda değer araştırmalar yapılmıştı. Bununla birlikte ABD’dekinin aksine, araştırmalar ile sahadaki uygulamalar arasındaki boşluk, bir dizi neden dolayı bir türlü doldurulamadı. Tabanda, yıllık üretim hedeflerine yapılan aşırı vurguyla birlikte, her türlü riskten kaçınan işletme yöneticileri, kapsamlı teknolojik değişiklikler yapmaya dönük pek az itkiye sahipti ve merkezi olarak denetlenen ve toplumsal olarak yaygın bir bilişim devriminin yokluğunda, bilgisayarlaşma bir şekilde marjinalleşti.”
Özellikle 70’li yıllardan sonra artan silahlanma yarışının Sovyetler Birliği’nin ekonomik ve toplumsal yaşamına ciddi etkileri olmuştur. 70’li yıllara kadar hep yükselişte olan ekonomik büyüme rakamlarının durgunluğa evrilmesi, 80’li yıllar ile birlikte negatif büyümenin gerçekleşmesi, tedarik zincirinde yaşanan sıkıntılar, toplumsal huzursuzluğun artması, Glasnost ve Perestroyka ile birlikte sistemin dibe vurması şeklinde sıralayabileceğimiz bir zaman kesiti. İşin bu noktaya evrilmesinde birçok etken yer alıyor. Bu etkenlerden biri de yazarın üstünde durduğu bilişim devriminin gerçekleştirilememesi.
Martinez, Sovyetler Birliği’nin bilişim teknolojisinde kaçırdığı treni ve kapitalist Batı’nın bu konuda uyguladığı ambargoyu şöyle özetliyor:
“Sovyet liderleri geriye düşmeye başladıklarını bir kez fark ettiklerinde, teknoloji transferi sayesinde, Batı’nın bilgisayarlarını ithal edip onları tersine mühendislik işlemlerinden geçirerek, rakiplerini hızla yakalayabileceklerini umdular. Gelgelelim ABD’de devlet politikasına yön verenler, sıkı ticaret ambargoları uygulayarak bu transferi bilinçli bir biçimde zorlaştırdılar. ABD’nin iktidar çevrelerinde, Sovyetler Birliği ile karlı bir ticaret yapma isteğiyle bu ülkeyi cezalandırma ve gelişimine engel olma isteği arasındaki gerilim, ülkenin 1970 ve 80’lerdeki belirleyici dış politika tartışmalarından biriydi. Bu tartışmalar çoğu zaman ‘şahinlerin’ –yani cezalandırma yöntemini savunanların- zaferiyle sonuçlandı.”
Batı dünyası da yani kapitalist blok ise bilgisayar teknolojisinin, otomasyonun, yapay zekanın önemini keşfedip üretim ve dağıtım altyapısını geliştirdiler, yükselişe geçtiler. Hâlbuki bilgi ve bilişim teknolojisi planlamaya dayalı ekonomik kalkınmanın en büyük yardımcısı olurdu. Bugün bir tuşa basıp dünyanın öteki ucundaki bir tesisin üretim faaliyetini yerine getirebiliyoruz artık. Bu teknolojik altyapıyı vahşi bir kar hırsı değil kamucu bir anlayış için kullandığımız bir dünya hiç de ütopya değil. 90 öncesi reel sosyalizm bunu başaramadı, ekonomiyi eski usul bürokratik yöntemlerle planlamaya çalıştı, yerle yeksan oldu. Bilgi ve bilişim teknolojisi geleceğin solunun en büyük gücü olacaktır. Hani diyorlar ya makineler kol emeğinin yerini alacak artık bildiğimiz anlamıyla bir mavi yakalı kalmayacak diye. En başta full otomasyon sistemin yapısına aykırı. Nasıl kapitalizm kendisini ayakta tutmak için yedek işçi ordusu tutmak zorundaysa, sermaye birikim rejiminin artı değer sömürüsü üzerinden devam edebilmesi için de yığınların belli bir alım gücüne sahip olmalarını sağlayan iş sektörlerinde yer alması gerekiyor. “En basit tanımıyla kapitalizm artı-değer sömürüsüne dayanan bir sistemdir. Artı-değerin kaynağı ücretli çalışanlardır, emeğiyle geçinenlerdir. Sermaye birikiminin dayandığı temel, çalışanlar üzerinden elde edilen artı-değerdir. Bu artı-değeri sağlayan da canlı emektir. Bunun yanı sıra sistem ürettiği ürünleri piyasa ekonomisinde tüketecek bir satın alma gücüne sahip kitleye muhtaçtır.” Kabaca tarif edersek üretilen ürünü satın alabilecek bir alım gücüne sahip bir yığın olmak zorunda. Kapitalizmde otomasyon ve yapay zeka kitlelerin refahı doğrultusunda işleyen ve çalışanlara daha çok boş zaman sağlayan bir araç olarak kullanılamaz. Eşyanın doğasına aykırı.
Full otomasyon, üretimin kar amacı güdülmeden yapıldığı, herhangi bir değişim ve kullanım değerinin, artı-değer sömürüsünün olmadığı sosyalizmde mümkündür. Marx’ın meşhur sözleriyle, “sabah fabrikada, tarlada çalışan, öğleden sonra balık tutan, akşam dansa giden” insanların yer alacağı toplumsal düzende bilgi ve teknoloji gerçekten devrimci bir rol üstlenecektir.
Kaynaklar:
Martinez C, BAŞLANGICIN SONU Sovyetler’in Çöküşünden Dersler, Yordam Kitap, 2022.
https://www.dokuz8haber.net/dijital-gelecek-ve-keskinlesen-sinif-celiskileri (erişim tarihi: 1.7.2022)