Diyalektik yöntem ve maddeci bakış açısı, dijitalleşen dünyanın ekonomi-politiğini yorumlarken de geçerliliğini sürdürmektedir. Çünkü ortada yeni bir sistem yok. Emperyalist kapitalist sistemin çelişkileri, sömürü ilişkileri aynı şekilde devam etmekte, hatta daha da keskinleşmektedir.
Bilgi ve iletişim çağında yaşanan değişimlerin üretim ilişkilerine yansımaları, işgücü piyasaları üzerine etkisi, dijital çağda emeğin yeri, dijital dönüşümün ekonomi-politiği, emek-değer teorisinin geçerliliği, üretken emek-üretken olmayan emek ayrımı... Günümüzde sıkça tartışılan konu başlıkları arasında yer alıyor.
Bilgi ve iletişim teknolojisi sürekli gelişiyor. Teknoloji kendisini her gün yeniden üretiyor. Yakın zamanda, yapay zekanın işletim sistemlerine hükmedeceği, otomasyon sistemlerinin kol gücünü büyük ölçüde devreden çıkaracağı bir döneme gireceğimiz iddia ediliyor.
Halbuki kapitalist sistemde tam otomasyonu sağlamak, sistemin rasyonalitesine ters bir olgu.
Sermaye işçilerin yerine gelişmiş makineleri kullanarak işçi sayısını azaltma eğiliminde olsa da canlı emek olmadan sistemin devam etmesi eşyanın tabiatına ters.
En basit tanımıyla kapitalizm artı-değer sömürüsüne dayanan bir sistemdir. Artı-değerin kaynağı ücretli çalışanlardır, emeğiyle geçinenlerdir. Sermaye birikiminin dayandığı temel, çalışanlar üzerinden elde edilen artı-değerdir. Bu artı-değeri sağlayan da canlı emektir. Bunun yanı sıra sistem ürettiği ürünleri piyasa ekonomisinde tüketecek bir satın alma gücüne sahip kitleye muhtaçtır.
"….üretim sürecinde emekçilerin olmadığı bir toplumda kapitalistlerin sahip oldukları metaları satabilmesi, başka bir deyişle ‘artı-değer’in gerçekleştirilmesi mümkün değil. Satılamayan metalar değersiz bir kütleye dönüşür. Bu sorun temel gelir gibi uygulamalarla çözülemez. Bu mantıksal deneyle de görülebileceği gibi kapitalizm koşullarında tam otomasyon toplumu imkansızdır.” https://www.evrensel.net/haber/422364/pandemi-otomasyon-ve-isci-sinifinin-gelecegi (erişim tarihi: 1.2.2022)
Dijital emek, büyük veri, yapay zekâ ve robot üretim yarışları, yeni enformasyon ve iletişim teknolojileri, online platformlar, gig ekonomisi, Endüstri 4.0 ile Emek 4.0 gibi pek çok kavramla açıklanmaya çalışılan bu dönüşüm süreci kapitalist dünyada uluslararası iş bölümü ve emek süreçlerini köklü bir biçimde değiştiriyor.
Dijitalleşen dünyamızda bir yandan burjuvazi ve proletaryanın sınıf içi hiyerarşik konumlanışında yeni biçimler açığa çıkarken diğer yandan emek-sermaye çelişkisi giderek daha da derinleşiyor.
Dünyanın en büyük 100 şirketinden 33’ü enformasyonel, yani bir biçimde iletişim, bilişim, yazılım ve bilgi üretimiyle ilgilenen şirketlerdir. Bu oran, uluslararası tekelci sermaye içerisinde enformasyon üretimi alanının kritik bir sektör olduğu anlamına geliyor.
Üretici güçler ve üretim ilişkilerindeki gelişmeler, metalaşma, artı değer üretimi, sınıflı toplum yapısı, çelişkileri ve karşıt hareketleri.
Bütün bu olgu ve kavramları tahlil ederken yararlandığımız diyalektik yöntem ve maddeci bakış açısı, dijitalleşen dünyanın ekonomi-politiğini yorumlarken de geçerliliğini sürdürmektedir. Çünkü ortada yeni bir sistem yok. Emperyalist kapitalist sistemin çelişkileri, sömürü ilişkileri aynı şekilde devam etmekte, hatta daha da keskinleşmektedir.
Dijital emek yalnızca dijital araçların üretilmesi ya da dijital sektörde çalışma boyutunda değil, aynı zamanda dijital teknolojileri üretmek için gerekli olan ham maddelerin çıkarılmasından sosyal medya ve platformların kullanımına, pandemiyle birlikte daha da artan yeni çalışma biçimleri olarak home-office ve uzaktan çalışma uygulamalarından online eylemlerin yaygınlaşmasına kadar hayatımızın her alanına girmiş durumda.
Dijital Emek ve Karl Marks adlı kitabın yazarı Christian Fuchs’a göre, dijital emek tabiri, “dijital medyanın var olması, üretilmesi, yayılması ve kullanılması için gereken karşılığı ödenen veya ödenmeyen tüm emek biçimlerini içerecek şekilde” kullanılmalı. Yani dijital emek; akıllı telefon ve bilgisayarlarımızın temelini oluşturan madenleri çıkaran işçilerden uzak doğudaki montaj sanayisi işçilerine, kölelik koşullarında çalışan çağrı merkezi işçilerinden Hindistan’daki yazılım emekçilerine dek uzanan bir yelpaze oluşturuyor.
Endüstri 4.0’a dayanan kapitalizm özetle, kişisel verilerin güvenliğinden kişisel özgürlüklerin sınırlandırılmasına, işsizler ordusundaki yığılmadan geçici süreli işçiler ile algoritmik gözetim ve sömürü düzeyindeki artışa kadar bir dizi problemi gün yüzüne çıkarıyor.