Nûbihar Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Çevik, Türkiye’deki ekonomik kriz ve siyasi atmosferin Kürt yayıncılığını ve Kürtçe etkilediğini söyledi. 

PeyamaKurde konuşan Çevik, çözüm sürecinde Kürt yayıncılığının geliştiğini ama hendek savaşlarıyla birlikte söz konusu gelişmenin durgunluk dönemine girdiğini dile getirdi.

Kürt yayınevleri ile Kürtçe kitapların işlevselliği şu an ne durumda? Türkiye’deki ekonomik krizin etkisi var mı?

“Ekonomik krizin Kürtçe kitapları vurması kaçınılmaz bir şeydir. Türkçe yayınları için bir defa kriz varsa Kürt yayınları için 2-3 kez kriz vardır. Tabi bunun çeşitli sebepleri var. Kürt yayıncılığı doğarken, işine devam ederken, hep krizle beraber yaşamıştır.

Yani hiç bir Kürt yayını yoktur ki, iyi şartlarda çok iyi imkanlarla yayıncılık yapabilsin, masraflarını çıkarabilsin, ayakta kalabilsin. Bu mümkün değil. Dolayısıyla Kürt yayıncılığı başlarken de devam ederken de sürekli krizle karşı karşıyadır. Bunun çok sebebi var ama 2 sebebi önemlidir.”

Peki, önemli olan bu 2 sebep nedir?

Birincisi, Kürtler okuma yazma konusunda dilleri eğitim dili olmadığı için, eğitim görmedikleri için, Kürtçe okuma-yazma imkanı Kürtler arasında oluşmadığı için bundan dolayı bir sıkıntı var. Yani Kürtçenin toplumsal hayat içinde okuyabilmek, yazabilmek şeklinde bir durum, dili bu şekilde kullanma imkanları yok maalesef. Diğeri de Türkiye'deki siyasi ortamdan kaynaklı bir şeydir.

Türkiye'deki siyasi ortamdan dolayı, Kürt meselesinden dolayı, Kürt dilinin en normal metinleri dahi bazen siyasi malzeme olarak görülebiliyor. Siyasi bir muameleye maruz kalabiliyor. Siyasi olmayan kültürel, dille ilgili veya forklorik bir metin sadece Kürtçe olduğu için siyasi muameleye maruz kalabiliyor. Dolayısıyla dilin kullanım imkanlarının olmadığı bir ortamdan bahsediyoruz.

İkincisi ise, siyasetin getirdiği bir gerginlik ortamı var. Böylece normalleşmeyen ve ticarileşmeyen Kürt yayıncılığının böyle bir ortam içerisinde bir kendi masraflarını çıkarabilmesi, krizle karşılaşmaması, ayakta kalabilmesi mümkün değildir. Mesela Kürt yayıncılığın pazar sorunu da var.”

Pazar sorunu dediğiniz olgu nedir? Ekonomk anlamda mı? Açabilir misiniz?

“Kürt yayıncılığın bir pazarı yok. “Hani ben bu dili öğrensem bu dilin bana getireceği ekonomi kazanç nedir?” diyor insanlar.

Bir de Kürtçeyi öğrenirken ekonomik kazanç bir tarafa, siyasi bir riskle karşılaşma durumu da her zaman var. Böyle bir durumda Kürt yayıncılığının gelişebilmesi, kendini ayakta tutabilmesi mümkün değil. Bu anlamda Kürt yayıncılığı ister istemez krizle başlıyor ve krizle bu işini sürdürebiliyor.”

Ekonomik krizlerde insanların kitap alamadığını şahit olabiliyoruz. Peki, siyasi atmosferlerde bu durumu nasıl fark ediyorsunuz?

“Kitap okuru, eğer iyi bir okursa, kriz ortamlarında da bir fırsatını bulup kitap alabilen insanlar var. Ekonomik krizde bazı insanlar var ki krize rağmen yani sigara içen insan gibi, kitap meraklısı olan bazı insanlar da kitap alıyor. Ama bu tür insanlar çok azdır.

Siyasi atmosferden dolayı Kürtlerin kitap alıp almadığı da yayınevlerinin satışından, kitap hareketlerinden, yayınevlerine gidiş-gelişlerden belli oluyor. Siyasi krizlerin yoğun olduğu dönemlerde, hükümetin siyaseti gerdiği, tutuklamaların, baskınların ya da bir takım olayların yaşandığı ortamlarda ister istemez Kürt yayıncılığı da olumsuz şekilde etkileniyor.

Mesela biz siyaset yapmıyoruz, biz dille ilgili kültürel çalışmalar yapıyoruz. Ama sırf Kürtçe olduğu için, siyasi meselelerden dolayı tutuklanan insanlar olduğu zaman, kayyımlar atandığı zaman, kamuoyunda bir takım olumsuz gelişmeler olduğu zaman, o olumsuz gelişmeler Kürt yayıncılığını da ister istemez etkiliyor.

Kürt yayıncılığı siyasetle ilgilenmezse de, kültürel çalışmalar yapıyor olsa da herhangi olumsuz bir gelişme Kürt yayıncılığını da etkiliyor. Bunu kitapların satışında net olarak görebiliyoruz; ayrıca insanların bu bizim gibi yayınlara yaklaşımında ve ilgisinden net olarak görebiliyoruz.”

Kürt yayıncılığı eski yıllara göre kıyasladığımızda ‘satışlar arasında’ bir farklılık görebiliyor musunuz?

“Biz, 32 yıldır bu işi yapıyoruz. Şimdiye kadar en iyi yayıncılık yaptığımız dönem çözüm süreci dönemidir. Çözüm süreci döneminde devlet Kürt sorununun çözümüne yönelik bir takım girişimlerde bulununca her yerde, Kürtler ve Türkler arasında olumlu etkileri oldu. İnsanlarda bu sorunun barışçıl bir şekilde çözüleceği beklentisi oluştu.

Eskiden varolan kutuplaşma biraz daha azaldı. Siyasilerin miting meydanlarında Kültür Bakanlığınca basılan Kürtçe klasikleri göstermesi, dile getirmesi, TRT Kurdi’nin ve Anadolu Ajansının Kürtçe bölümü oluşturulması, üniversitelerde Kürtçe bölümlerin açılması, Kürtçenin belli sınıflarda seçmeli ders olarak okutulabilmesi ve siyasilerin televizyon ve meydanlarda kucaklayıcı olumlu mesajlar vermesi, toplumda çok iyi karşılandı. O dönemdeki bu olumlu gelişmeler bizim yayıncılığımıza da yansıdı. Yayınlarımıza ilgi arttı. Biz bunu bizaahati gördük.”

Peki sonra ne oldu?

Ne zaman çözüm süreci bitti ve hendek savaşları başladı, Kürtçe kitapların satışı 2-3 yıl kesildi. Ciddi bir şekilde kesildi. İnsanlarda bir tedirginlik başladı.

İnsanlar yeniden ‘Kürtçe veya Kürtlerle ilgili kitap alsam başıma bişey gelir mi’ diye düşünmeye başladı. Mesela o dönemde 5 bin öğretmen görevden uzaklaştırıldı. Az bir rakam değil bu. O öğretmenlerin çoğu Kürtçe ve Kürtlerle ilgili kitap okuyan insanlardı. Çoğu sonra göreve döndü, ama bir kere insanların gözü korktu. Böyle bir dönemde bu insanlar Kürtçe kitaplarından uzaklaştı. Kürtçe kitaplarda bir durgunluk yaşandı. 2 sene sonra bu durgunluk yavaş yavaş aşılmaya başlandı”

Yeni projeleriniz var mı? Ya da yeni bastığınız kitaplar nelerdir?

Düzenli olarak yayınladığımız 2 dergimiz var. Nûbihar dergisi 3 ayda bir çıkıyor, Türkiye’de ilk Kürtçe hakemli dergi olan Nûbihar Akademî ise 6 ayda bir yayınlanıyor. Bununla birlikte bir kaç yıldır her yıl ortalama yeni 20-25 civarında Kürtçe kitap basıyoruz. Bazen bu daha fazla oluyor. Mesela geçen sene Türkçelerle beraber 50’ye yaklaştı. Bununla birlikte yeniden basımını yaptığımız, tekrar baskı kitaplarımız da var.”