Eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, seçimlerden sonra geçen 100 günü değerlendirdi. 100 günde durdurulan projeleri tek tek sayan Soyer, "Bunların ne kadar isabetli olduğuna hemşerilerimiz ve tarih karar verecektir" dedi.
Soyer 100 günde durdurulan projeleri tek tek sayarak, "Belediye binası yerine yapılması planlanan anıt meclis binası projesinin yok sayılması, nostaljik tramvayın kaldırılması, her sene dezavantajlı bölgelerde kurulan portatif havuzların bu sene kurulmaması, Cittaslow Metropol’den çıkılması, yurtdışı İzmir ofislerinin kapatılması, cezaevi alanına yapılacak rekreasyon alanı plan notlarının değiştirilmesi, Çoban Haritası çalışmasının durdurulması, Çocuk Belediyesinin kapatılması gibi birçok çalışma. Ayrıca başka işlerin de sonlandırılacağı duyumlarını alıyorum" şeklinde konuştu.
TUNÇ SOYER'İN DEĞERLENDİRMESİ
“Değerli hemşerilerim,
Türkiye ve Dünya yine hareketli, yoğun günler yaşıyor.
Hızla akan zaman içinde önemli kilometre taşları oluşuyor.
Benim de 5 yılık Büyükşehir Belediye Başkanlığı görev süremin dolmasının üzerinden 100 gün geçti.
5 yıl İzmir’e hizmet etmiş bir belediye başkanı olarak görev süremin bitmesinden 100 gün sonra, geriye dönük bir muhasebe yapmak zorunda kaldım. Çünkü daha iyi bir dünya kurma mücadelesi makam, mevki gerektirmiyor.
100 gün boyunca, görev sürem ile ilgili yapılan saldırılara hiçbir şekilde cevap vermedim. Yerel ve ulusal kanallardan gelen röportaj tekliflerini, parti terbiyesi ve ahlak anlayışım gereği geri çevirdim.
Bu defa icraatlar üzerinden değil, algılar ve olgular üzerinden bir değerlendirme yapacağım. Malum çağımız bir dezenformasyon çağı ve sık sık algılarla olgular birbirine karışır. Burada sebebini bilmediğim, anlayamadığım ve siyasi rakiplerimden görmediğim bir düşmanlıkla saldıranlara cevap yetiştirmek ya da siyasi bir hesaplaşma yapmak derdinde değilim. Hayatım boyunca yerel siyasetin, icraatlar ve fikirler üzerinden yapılması gerektiğine inandım. Sadece ve sadece gerçekleri ve doğruları sizlerin takdirine sunacağım. Çünkü bu hem tüm İzmirlilerin en doğal hakkıdır, hem de birlikte çalıştığım arkadaşlarımın emeklerini ve haklarını korumak boynumun borcudur. O arkadaşlar yüksek liyakatli ve çalışkandırlar ancak bir bölümü sadece bana yakın oldukları gerekçesiyle mağdur edilmişlerdir.
Bu aynı zamanda, iktidara yürüyen Cumhuriyet Halk Partisinin, yerelde ayağına bağ olacak hataların yapılmasını engellemek ve başarısını ileriye taşımak sorumluluğunu taşıdığımdandır.
Önce, belediyenin finansal durumu ve son dönemde işe alınanlardan, sonra da sosyal demokrat belediyecilik ve iyi bir uygulama örneği olarak “Başka Bir Tarım Mümkün” vizyonundan söz edeceğim.
BELEDİYE BORÇ BATAĞINDA MI?
Konuyu rakamlarla sizlere anlatacağım;
İBB 2023 yılı bütçesi yatırım harcamalarına ayrılan pay %35’tir. Bu oran büyükşehir belediyeleri arasında yatırıma en çok pay ayıran belediyelerden biri olduğumuzu göstermektedir.
İBB geçmiş dönemde yapılan borçlanmalar da dahil, ayda ortalama 525 milyon lira borç ödemiştir. 5 yıl boyunca her ay düzenli olarak borç ödemelerini yapmış, ekonomik krizlere rağmen haciz, icra gibi uygulamalara muhatap olunmamıştır.
5 yıl içinde, 878 milyon Euro borç alınmış, 900 milyon Euro borç geri ödemesi yapılmıştır.
İBB borçlanma kapasitesi 2023 yılı limitlerine göre yaklaşık 3 milyar euro olup, bu kapasitesin sadece %27'si kullanılmıştır.
Bu dönem borçlanmaları özellikle aynı anda yürütülen üç raylı sistem yatırımı ile İZSU altyapı yatırımlarına yöneliktir.
Bu dönemde 1.2 milyar lira gayrimenkul satışı yapılmış, 1.6 milyar lira gayrimenkul kamulaştırılması yapılmıştır. Sattığımızdan 400 milyon liralık fazla alım gerçekleşmiştir.
Kısacası İBB’nin borç batağında olduğu, bir enkaz bırakıldığı algısı doğru değildir.
Üstelik bu süreçte, gerek Sayıştay aracılığıyla, gerek mülkiye müfettişlerince defalarca incelemeler, sorgulamalar yapılmış, ifadeler alınmış, İBB’nin tüm faaliyetleri denetlenmiştir.
İBB 150 yıllık kurumsal kimliğiyle kendi ayakları üzerinde duran ve Türkiye’deki belediyeler arasında Fitch’in AAA notuyla en yüksek notu verdiği belediyedir. 2022 yılında yüzlerce belediye arasında Avrupa Birliği değerleriyle en uyumlu belediye olarak Avrupa Konseyi’nden Avrupa Ödülünü almıştır.
BELEDİYEYE GİDERAYAK İŞÇİ DOLDURULDUĞU YALANI…
Tüm çalışma arkadaşlarım bilir ki, 5 yıllık görev sürem içinde en çok CV’ler üzdü beni. Sabahın köründe kapı önünde bekleyenler, gece yarısı makamdan ayrılırken bütün gün kapı önünde beklemiş olanlar, nereye gidersem gideyim, elime, cebime CV tutuşturanlar… Ne kaçmak, görmemek mümkündü ne de hepsinin derdine derman olmak… Çünkü ülkedeki yaygın işsizlik, iktidarın uyguladığı ekonomi politikalarının sonucuydu ve belediyelerin çözüm üretme imkanları çok sınırlıydı. Buna rağmen bir çok yeni istihdam alanıyla çözüm üretmeye çalıştık.
Büyükşehir bünyesinde açtığımız işletmeler, 100. Yıl Bayındır Süt Fabrikası, Şaşal Su Fabrikası, İzDönüşüm Geri Dönüşüm Tesisi, Ödemiş Et entegre tesisi gibi işletmeler, yeni fuarlar, alınan yüzlerce otobüs ve uluslararası çalışmalar zaten yüzlerce yeni istihdamın kapısını açmıştır.
Bu yüz gün içerisinde son dönem işe alınan kişiler sanki belediyenin bütçesini zora sokan bir durum yaratıyormuş, ben görevi bırakmadan sanki bu insanları kötü bir niyetle işe almışım gibi bir algı yaratıldı.
Bu doğru değil.
Rakamlarla ortaya koymak isterim.
Mart 2014 (İBB bünyesinde İzsu, Eshot, şirketler dahil) çalışan kişi sayısı 20.142
Mart 2019 (İBB bünyesinde İzsu, Eshot, şirketler dahil) çalışan kişi sayısı 27.271
Yani Sayın Aziz Kocaoğlu’nun son beş yılında işe giriş yapan kişi sayısı 7.169.
Mart 2024 başında toplam çalışan sayısı 33.465’ e çıkıyor. Yani benim 5 yıllık görev sürem içinde toplam 6.194 kişi artmış.
Mart ayı içinde yine ihtiyaç nedeniyle işbaşı yapan ve hiç birini şahsen tanımadığım 300 kişiyi de ilave ederseniz, 5 yılda toplam 6.494 kişi işe alınmıştır.
İBB 2023 yılı bütçe gerçekleşmelerine göre, tüm çalışanların personel gideri olarak payı 2023 sonu itibariyle %28. Bu oran görev sürem tamamlandığında da yasal sınır olan %30’un altında kalmıştır. Kaldı ki, Türkiye’de bu oranın altındaki belediyeler parmakla gösterilecek kadar azdır.
Bir bardak suda fırtına kopartmaya gerek yok.
SOSYAL DEMOKRAT BELEDİYECİLİK…
Şahmeran Efsanesi; bir yanı kadın, diğer yanı yılan olan doğa üstü bir varlıkla bir çoban arasında geçen bir hikayeyi anlatır. İnsan hırsı, yılanın zehrinden daha tehlikelidir. Çünkü kendini zehirler. Kadim toplumlar, insan hırsının panzehiri olarak “vicdan” ve “merhamet” kavramlarını tarif ederler.
Sosyal demokrasi bir vicdan örgütlenmesidir. İzmir’in, Türkiye’nin ve Dünya’nın kurtuluşu sosyal demokrasidedir.
En son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağ, aşırı milliyetçi ve muhafazakar siyasetin kazanımları sonrasında Avrupa’da sol, sosyal demokrat, ilerici ve yeşiller bu tablonun yarattığı vahamet ve tehdidi görerek aralarında büyük bir dayanışmaya imza attılar ve sonucunda İngiltere’de ve Fransa’da aşırı sağ ve aşırı milliyetçileri gerileten ve halkın umudunu büyüten sonuçlar elde ettiler. Bu sonuçlar elbette Türkiye’de başlayan büyük dönüşüm için de umut vermektedir.
Türkiye’de seçmen, 31 Mart seçimleriyle, 22 yılın ardından bu iktidardan umudunu kesmiş, ondan kurtulmak istediğini göstermiş ve CHP’nin iktidarına kapı aralamıştır.
CHP, hiç kuşkusuz, seçmenin gösterdiği bu iradenin gerçekleşmesi için canla başla çalışmaktadır. Genel Merkez’in yürüttüğü çalışmaların mutlaka yerelde de uyumlu çalışmalarla büyütülmesi gerekmektedir. Bu nedenle, 31 Mart zaferiyle kazanılan tüm seçim bölgelerinde, özellikle, onlarca yıl aradan sonra, ya da ilk kez CHP’li adayları Başkanlığa taşıyan yerlerde, çok büyük bir sorumluluk bulunmaktadır.
İktidarın yolu yerel iktidarlardan geçer ve “geçim olmadığı için seçim” ülkenin gündemine düşmüştür. İşte tam da bu çerçevede, CHP’li belediyeler mutlaka başarılı hizmetler yapmalı, bölgelerindeki tüm vatandaşların gönlünü ve oyunu kazanacak şekilde çalışmalıdırlar. Bu tarihi zaferin ülkenin dönüşmesi için ne büyük bir fırsat olduğu asla unutulmamalıdır. 22 yıl sonra, sosyal demokrasinin ilk kez bu kadar yaklaştığı iktidar, sadece bu memleketin vatandaşları ve gelecek nesilleri için değil, tüm dünya için büyük bir umut ışığı olacaktır.
İzmir Büyükşehir Belediyesi sosyal demokrat bir belediyecilik anlayışıyla 5 yıl boyunca çok başarılı, Türkiye’ye örnek projelere imza atılan bir dönem geçirmiştir. Hayatın her alanında sosyal demokrat belediyecilik ilkeleri uygulanmış, üstelik tüm bunlar yapılırken bütçe disiplininden asla vazgeçilmemiştir.
Hiç kuşkusuz, diğer tüm kamu kurumları gibi belediyeler de kamunun hak ve hukukunu, kamu kaynaklarının verimliliğini, tasarruf ilkelerini ve kamu menfaatini gözetmek, bunları hayata geçirmek zorundadır.
Ancak belediye başkanlarını diğer kamu kurumlarında çalışanlardan ayıran en önemli farklılık seçimle göreve gelmiş olmalarıdır.
Kamu yöneticileri sadece kanunlarla verilen görevleri yerine getirmekle sorumlu olsalar da belediye başkanları sadece o sınırlar içinde görev yapmazlar. Belediye başkanları seçildikleri partinin programı ve politikaları ile bağlıdır. Aksi takdirde, “vizyon”, “mücadele”, “hak arayışı” gibi kavramlara ihtiyaç kalmazdı. Zaten sadece kanunlar uygulansaydı, toplumsal hayat, yasa koyucunun öngördüğü sınırlar içinde yaşanır, toplumsal değişim için siyasi partilere ihtiyaç olmazdı. Belediye başkanları seçilmiş siyasi liderler olarak, o sınırları zorlayıp değişime imza atarlar.
Sosyal demokrat belediyecilik uygulamaları hiç kuşkusuz önce belediye içindeki “Eşit işe eşit ücret”, “Emeğin karşılığını alması” gibi ilkeleri öncelikli olarak hayata geçirmelidirler.
Başkanı ile kavgalı ve ekonomik olarak “geçinemeyen” belediye çalışanı ile şehri, memleketi değiştirecek bir belediyecilik yapılması beklenemez. İşçi, işveren barışı en önce belediyede kurulmalıdır.
O nedenle, Toplu İş Sözleşmesi hakkını en geniş anlamıyla uygulayan ve emekten yana kazanımlarıyla Türkiye’ye örnek olması gereken; sosyal demokrat belediyelerdir.
İzmir elbette bunun öncülüğünü yapmıştır, yapmaya devam etmelidir.
Bu anlayışla bugüne kadar işçi ve memur sendikalarıyla yaptığımız toplu iş sözleşmesi görüşmeleri hem kamunun menfaatini koruyan ama hem de ağırlaşan yaşam koşulları nedeniyle işçiyi ve memuru enflasyona ezdirmeyen toplu iş sözleşmeleriyle sonlanmıştır. Her toplu iş sözleşmesi bayram gibi kutlanmış işçilerin ve memurların belediyemize ve şehrimize aidiyet duyguları güçlenerek daha verimli çalışmaları sağlanmıştır. İş yerinde barışın, huzurlu bir kent yaratmanın ön koşulu olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Çünkü işçi ve memurların toplu iş sözleşmesi haklarını her gün sınırlamak isteyen merkezi iktidar belediyelerde de istedikleri düzeni kurabilmek için baskı yapmaktadırlar. Ancak bu baskılara direnmek, dayanak yaptıkları yasal mevzuata teslim olmamak sosyal demokrat belediyeciliğin en temel ilkelerindendir. Elbette bunun için de adanmışlık ve cesaret gerekir.
O nedenle cesaret insan evladının en önemli ve en güzel erdemlerinden biridir.
TARIM ÖRNEĞİ
İBB’de sosyal demokrat bir belediyecilik anlayışıyla sadece bir örnek olarak tarım başlığı altında yaptıklarımızdan çok kısaca söz etmek isterim.
Tarımda küçük üretici yoksa, doğayla uyum kaybolmuşsa, açız…
2021 yılında kurduğumuz İzmir Planlama Ajansı (İZPA) ve Sasalı’da açtığımız İzmir Tarım Geliştirme Merkezi (İZTAM) çalışmaları ile öncelikle İzmir’de tarım alanlarında veri toplamaya başladık. Bu veriler ışığında “Mera İzmir” projesiyle Türkiye’de ilk kez İzmir’in “Çoban Haritası”’nı çıkarttık. Edindiğimiz bilgilerle, “Başka Bir Tarım Mümkün” başlığında bir politika uyguladık. “Süt Kuzusu” projesi kapsamında sütü tek bir üreticiden almak yerine 30 ilçedeki farklı kooperatiflerden alarak tüm ilçelere yaydık. Bu politikanın sonucu olarak, İzmir’de üretilen sütün toplam %10’unu geçmeyen miktarda süt alsak da bölgede sütün fiyatını regüle etmeyi başardık. Kurduğumuz Bayındır 100. Yıl Süt Fabrikası ile öncelikle mera hayvancılığıyla üretilen ve Belediyemiz tarafından piyasanın yaklaşık iki katı fiyatla satın alınan sütleri işleyerek katma değeri yüksek ürünler haline getirdik. Mustafa Kemal Atatürk’ten aldığımız ilhamla ve “Her Fabrika Bir Kaledir” düsturuyla tarımda sosyal demokrat bir perspektifin yani haktan, emekten ve küçük üreticiden yana bir uygulamanın ne kadar başarılı sonuçlar doğurabileceğini gördük.
İzmir’de bir yılda çoban sayısı %10 artarken, ürettiğimiz peynirler “İzmirli” markasıyla yurtdışına ihraç edilmeye başladı. Aynı şekilde Halkın Bakkalı ve Halkın Kasabı uygulamalarıyla üreticinin hakkını koruyan, tüketiciyi uygun fiyatlı, sağlıklı gıda ile buluşturan bir sistem kurduk. Bu politikanın en önemli sonuçlarından biri de suyun daha tasarruflu kullanılmasıdır. Mera hayvancılığı, yerel tohumlar, tarımsal planlama, tasarrufu beraberinde getirir. Kullandığımız suyun toplam %77’si tarımsal üretim için kullanılıyor ve burada sağlanacak yaklaşık %50 civarında tasarrufun iklim krizine olduğu kadar gıda krizine de fayda edeceğini biliyoruz. Bu çalışmalara ek olarak, Türkiye’de ilk defa hayata geçirdiğimiz “Sünger Kent” projesi ile yağmur suyunu topladık. Aynı şekilde yerel tohumlara ve yerel hayvan ırklarına sahip çıktık, büyükşehir eliyle yapılmış ilk Tohum Merkezi’ni kurduk. (Sıfırdan binlerce dönüme yayılan karakılçık buğdayı, son örneklerini bulup yaşattığımız Kaçeli koyunları…). Doğru üretim yapıldığında üreticiye alım garantisi, satış garantisi gibi kolaylıklar sağladık.
Hepsi birbirine bağlı bu uygulamalar sonuçta Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında tüm Türkiye’ye yayacağı bir politikanın başarılı uygulamalarıdır. Ve daha şimdiden Türkiye’nin bir çok yerinde belediyeler tarafından uygulanmaya başlanmıştır.
5 yıl boyunca, sadece tarımda değil hayatın her alanında sosyal demokrat belediyecilik ilkeleri uygulanmıştır.
Sosyal demokrat belediyeciliğin diğer bir gereği de ortak akla inanmak olduğundan görev sürem boyunca, halkın oylarıyla seçilmiş büyükşehir belediye meclisinde her görüşün dile getirilmesini sağlamaya çalıştım. Mecliste yapılan hiç bir konuşmayı boş konuşma olarak görmediğim gibi, mecliste geçen zamanı da boşa geçen bir zaman olarak görmedim.
İzmir gibi binlerce yıllık bir liman kentini dünyaya açık, dünyayla entegre, dünyadan öğrenen ve ona ilham veren bir şehir olması için çalıştım. Son olarak ifade etmeliyim ki şehrin kültür ve sanat hayatını ileri götürmeye gayret ettim. “Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuştur.” Diyen büyük Atatürk’ten ilham alarak, 10 yıllardır bu şehrin özlediği, sanatsal özerkliğe sahip Şehir Tiyatrosunun kurulmasına öncülük ettim. Dilerim Şehir Tiyatrosunun sanatsal özerkliği korunur.
Bitirirken,
DURDURULAN PROJELERİ SAYDI
100 gün önceki sözlerimin arkasındayım, bana sorulursa, bilgi ve birikimimi her zaman paylaşmaya hazırım.
Yeni bir dönemde yeni bir belediye başkanının tercihleri, öncelikleri elbette farklı olabilir. Bunların ne kadar isabetli olduğuna hemşerilerimiz ve tarih karar verecektir. O nedenle bu işlerle ilgili doğru bildiklerimi söylemeyi ve kişisel duygu ve düşüncelerimi şimdilik bir tarafa bırakıyorum. Ancak şu ana kadar durdurulduğunu duyduğum işleri paylaşmak isterim.
Kapatılan Bisiklet yolları, durdurulan Sünger Kent projesi, uygulanmayan Halk Konut kentsel dönüşüm sistemi, Çankaya katlı otoparkının yıkımının durdurulması, belediye binası yerine yapılması planlanan anıt meclis binası projesinin yok sayılması, nostaljik tramvayın kaldırılması, her sene dezavantajlı bölgelerde kurulan portatif havuzların bu sene kurulmaması, Cittaslow Metropol’den çıkılması, yurtdışı İzmir ofislerinin kapatılması, Kemeraltı altyapısını yenilemekten vazgeçilip yalnızca üstyapı çalışmalarının sonlandırılması, Buca Cezaevi alanına yapılacak rekreasyon alanı plan notlarının değiştirilmesi, Çoban Haritası çalışmasının durdurulması, Çocuk Belediyesinin kapatılması gibi birçok çalışma. Ayrıca başka işlerin de sonlandırılacağı duyumlarını alıyorum. Körfez temizliği konusunda 5 yıldır biriktirilen bilgi ve birikim yok sayılmamalıdır. Başlatılan dev yatırımlardan vazgeçilmemelidir.
CHP’de başkanlar değişse de, kamucu, halktan ve haktan yana, dayanışmayı ve refahı büyüten projelerin devamı mutlaka gözetilmelidir. İztaşıt gibi şoför esnafını, Halk Konut gibi kentsel dönüşümü ve depremzede vatandaşı, Halkın Kasabı gibi hem üreticiyi hem tüketiciyi, Bayındır Süt Fabrikası gibi küçük üreticiyi, Şaşal Su gibi İzmir’in marka değerini koruyan projelere asla dokunulmamalıdır. Özellikle İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi gibi 2021 yılında kurduğumuz İzmir Planlama Ajansı tarafından yüzlerce akademisyenin katılımıyla gerçekleştirilen, ülkenin geleceğine ışık tutan ve İzmir’in Türkiye’ye bir armağanı olan çalışmanın hem sonuçlarının hem de sonuç bildirgesindeki taleplerinin takibinde büyük fayda vardır. Fakat ne yazık ki İktisat Kongresi’ne dair tüm sosyal medya hesaplarının ve kongre sitesi de dahil olmak üzere İzmir Planlama Ajansı’na bağlı tüm internet sitelerinin kapatıldığı duyumlarını alıyorum. İzmir Planlama Ajansı’nın geçmişini silme çabası anlamına gelen bu girişimler umarım doğru değildir. Zira devlette devamlılık esastır.
İzmir’deki 29 belediye başkanı ile birlikte Türkiye’nin her yerinde seçilen Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarının benzer sosyal demokrat uygulamalarla başarılı olmalarını en çok isteyenlerdenim.
Hep söylediğim gibi; Görev sürem içinde iyi, temiz, güzel bir iz bırakmaya gayret ettim. 100 gün sonra bir kere daha söylemeliyim ki, bu şehri her daim aşkla sevdim. Kurtuluşun ve Kuruluşun 100. Yılında Belediye Başkanı olarak bu şehirde görev yapmış olmanın gururunu hayatımın sonuna kadar en kıymetli şeref madalyası olarak taşıyacağım.
Bu görevi yaparken, pandemi gibi, deprem gibi büyük zorlukların altından hep birlikte kalkmamıza el veren, 6 Şubat depremlerinde, İzmir’i o büyük felaketin yaşandığı yerlerde gururla temsil eden, tüm işçi, memur kardeşlerime, bürokrat arkadaşlarıma bir kez daha sonsuz teşekkür ediyorum.
Kader arkadaşlığı yaptığımız meclis üyelerimize, birlikte çalışmaktan büyük mutluluk ve gurur duyduğum muhtarlarımıza minnettarım.
Geride bıraktığım izlerin, kalplerde korunduğunu, projelerin kaldırılmasıyla silinmediğini gösteren siz kıymetli hemşerilerime sonsuz teşekkür ediyor, en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Unutmayın,
Çok daha güzel günleri, çok yakında hep beraber kuracağız."