Söyleşi: GÖKHAN BİÇİCİ
Z kuşağı hani belki de günlük hayatta artık siyasetten kültüre, çalışma hayatından spora kadar en fazla duyduğumuz kavramlardan birisi. Şimdi Z kuşağı deyince akla hani çok teknik olarak 97 ile 2017 arası doğan kuşak geliyor ama herhalde bundan ibaret değil. Z Kuşağı neyi anlatır, neyi ifade eder, sen mesela bu konuya dönük ilgin nereden geliyor?
Yani Z kuşağının bu son dönemde yoğun konuşulmasının asıl nedeni nüfusunun çok kalabalık olması. Yani yaklaşık 20-21 milyon kuşak temsilcisi var Türkiye'de. Ben arka mahalle kültürü üzerine çalışıyorum. Arka mahalle gençliği üzerinde çalışıyorum. 15 yıldır bütün gazetecilik hayatım o arka mahalle gençliği ve alt kültürlerin tüketim alışkanlıkları üzerinde şekillendi. Hep gençlik üzerine çalışıyordum zaten. Oradaki gençlerin daha dezavantajlı gençlerin, bu imkana ulaşamamış gençlerle bir “Entelektüel üretim olur mu?” tartışması üzerine birçok yayın çalışması oldu. Istanbul'un özellikle arka mahallelerinde yaşayan gençlerle.
2014-2015 yılında Evrim Kuran ile tanıştım. Kuşak araştırmacısı dünyada da sayılan bir jenerasyon uzmanı. O, benim dağınık araştırdığım ve hissettiğim şeylerin ismini koydu aslında. Yani "Kuşağın bu reflekslerini, tüketim alışkanlıklarını, nereden gelip nereye gittiklerini onunla öğrendim" diyebilirim. Onunla da 3 tane kitap çalıştık. Yine kuşaklarla ilgili. Aynı zamanda Can Yayınları'nda editörlük yapıyorum. Bir de dergi yayın yönetmenliği yapıyorum yine gençlerin tükettiği bir dergi. Evrim ile birlikte önce beş kuşağı araştırıp bunun kitabını yaptık. Yani Evrim’in uzmanlığı olduğu alanlardan bu kuşakları Türkiye'nin yaşayan kuşaklarını araştırırken Z kuşağında durduk, yani ben de çok durmak istedim çünkü çok özel bir kuşak geldiğini hissettik. Yani 2016’da bunu konuşuyorduk. Henüz Türkiye'de kuşaklarla ilgili, hatta Z kuşağıyla ilgili çok konuğun olmadığı dönemlerde sonra dedi ki, bu kuşağa özel bir kitap yapalım ve ikinci kitabımız “Bir Kuşağı Anlamak: Z" kitabı çalışmalarını başladık. Aslında Evrim ile birlikte jenerasyon ve kuşakların daha teorik dünyasına girmiş oldum.
Bütün siyasi partiler başta iktidar olmak üzere haliyle Z Kuşağı'na yöneldi. Anlamaya çalışıyor, nüfuz etmeye çalışıyor, ikna etmeye çalışıyor, oylarını almaya çalışıyor. Yaklaşan seçimler açısından Z Kuşağı'nın yaklaşımı sence nedir? Bununla ilgili araştırmalar da yapılıyor, senin gözlemlerinde mesela ORC Araştırma’nın geçtiğimiz günlerde yayınlanan son verilerinde birinci parti kararsızlar partisi.
Evet % 21’i kararsızlar oluşturdu. Bu kuşağın refleksleri ile çok alakalı bir şey. Z kuşağı diğer kuşaklardan biraz daha özel, daha özgün refleksleri var. Onunla ilgili net bir şey söylemek çok mümkün değil. Özellikle siyasi tercihleri konusunda her an her fikirleri değişebilir bir kuşak. Öyle tam olarak siyasi partisini seçmiş, onaylamış ve bunun arkasında gidebilecek bir gençlikle karşı karşıya değiliz. Yani Y kuşağı gibi babasının partisine oy veren, babasının takımını tutan bir kuşak değil, daha birey haklarına daha özgün haklarına sahip ve buna sonuna kadar sahip çıkabilecek başka dünyadaki girişimlerden başka reflekslere ilgi duyan bir kuşak olduğu için 3 ay önceki rapor belirleyici olmaz. Sürekli yollanması gereken ve söylemlerin sürekli takip edilmesi gereken bir dönemdeyiz. 3 ay önce mesela bu kararsızların oranı daha düşüktü.
Mart 2022 yapılan aynı şirketin yaptığı araştırmaya göre, sanki iktidar blokunda bir kısmi toparlanma var ve muhalefette bir kısmi gerileme var gibi görünüyor. Ama daha ziyade kararsızlarda bir öbeklenme söz konusu olmuş gençler açısından.
Evet, yani şimdi bu kuşağın karakterini doğru tarif ediyor olmak lazım. Bu karaktere yatırım yapıyor olmak lazım. Siyasiler için çok hayati bir gerçek. Dünyada bu gençliğin karakterini en iyi anlayanlar, markalar. Markalar, Z kuşağının tüketim alışkanlıklarına göre pozisyonu çok hızlı alabiliyorlar ama siyasi partiler çok daha gelenekçi, çok daha bir şekilde, bir şey söyleriz ve ikna ederiz diyor. Kendi siyasi yaklaşımlarından geleneksel şekilde yaklaşıyor. Ama bu yanıltıcı. Bu rakamların da bize gösterdiği gibi bu kuşak birey haklarına son derece hakim. Yani Y kuşağı gibi daha birey haklarını sonradan edinmiş değil. Çevrenizde de bakarsanız 8-10 yaşında gençlerin bile birey haklarını koruduğunu sen daha iyi bilirsin kızından da. Yani buraya yatırım yapıyor olması lazım siyasi partilerin. Yani bir söylem söyleriz ve bu orada karşılık bulur, bu karşılık bizi seçim sandığına taşır mantığı bu kuşakta çalışmayacak. O yüzden bu raporlar sıklıkla yapılmalı ve sonuçlarına bakılmalı.
Dünyada 5 kuşak vardır ve bunlar döngüseldir, yüzyılda bir döner bu kuşaklar. Şu andaki Z kuşağının bu literatürde oturduğu yer Cumhuriyeti kuran kuşak olması. Aslında bu kuşağın olgunlaşması için bir sistemi bitirip yeni bir sisteme başlıyor olması lazım. O yüzden çok heyecan verici. Dolayısıyla yüzyılda kuşaklar döner. Şu anda Cumhuriyet’in de yüzüncü yılı ve Cumhuriyet’i kuran kuşak aslında Z kuşağı. O kuşağa da Z kuşağı diyebiliriz.
BU KUŞAĞIN OLGUNLAŞMASI İÇİN BİR SİSTEMİ BİTİRMESİ LAZIM
Senin siyasi partilerle de belli ölçülerde beraber çalışma deneyimin var. En azından izleme şansın oluyor. İktidar cephesinde olsun muhalefet cephesinde olsun bu noktada neler yapılıyor?
Siyasi partilerin Z kuşağına çok popülist bir şekilde sahip çıktığını düşünüyorum. Gerçekten oranın tüketim dünyasına, oranın haklarına, oranın taleplerine doğru bir karşılık verdiğini düşünmüyorum. Karşılık vermek biraz da pratik olarak olması lazım. Dünyada da Z kuşağına baktığında önemsediği aktiviteler bugünkü siyasi partilerin önümüze koyduğu aktivitelerden biraz daha farklı. Özellikle ekoloji konusunda çok hassaslar. Hayvan hakları, insan hakları konusunda, evrensel haklar konusunda çok hassaslar ve burada talepleri çok net. Bu talepleri yasalarla ve gerçekten tüzüğe sokarak bu arkadaşları ikna ediyor olmak lazım, gençlerdir, çocuklardır işte biz söyleriz gelirler, sandıkta oy verirler zaten, bu bizim partimizin, parti çalışanımızın çocuğudur algısı çok yanıltıcı.
En büyük rahatsızlık iktidar partisinin mensuplarının çocuklarında olacak. Mütedeyyin gençlik son derece rahatsız. Etiketlenmeye çok müsait olduklarından çok rahatsızlar. Bu karşıtlığın muhalefet tarafından kullanılmasından çok rahatsızlar. Sandıkta Z kuşağının ne kadar önemli olduğunu göreceğiz. Kuşak meselesi bugün gündemde popüler olabilir. Ama kuşaklar 13. yüzyılda İbn-i Haldun’un yazdığı Mukaddime’den beri dünyada tartışılan bir şey. Mukaddime’de İbn-i şöyle söyler; "Geçmiş geleceğe suyun sudan daha öte benzer." Yani dünyada 5 kuşak vardır ve bunlar döngüseldir, yüzyılda bir döner bu kuşaklar. Şu andaki Z kuşağının bu literatürde oturduğu yer Cumhuriyeti kuran kuşak olması. Aslında bu kuşağın olgunlaşması için bir sistemi bitirip yeni bir sisteme başlıyor olması lazım. O yüzden çok heyecan verici. Dolayısıyla yüzyılda kuşaklar döner. Şu anda Cumhuriyet’in de yüzüncü yılı ve Cumhuriyet’i kuran kuşak aslında Z kuşağı. O kuşağa da Z kuşağı diyebiliriz.
Enteresan. Cumhuriyet hem kader yılı, kader seçimleri. Bu seçimlerde, bu süreçte rol oynayacak gibi gözüken bir kuşak doğal özellikleriyle refleksleri ile etkili olacak bir kuşak ama dönüp şunu hatırlıyoruz, aslında Cumhuriyeti kuran kuşakta Z kuşağı.
Yeni bir sisteme doğacak kuşakta bu kuşak olacak. Yani o yüzden çok heyecan verici. Her araştırmada, her temasta, her sohbette bu bilgiyi ve bu karşılaştığım özveri-özgüven beni çok heyecanlandırıyor. Yani bizim gençliğimiz gibi bir gençlikle karşı karşıya değiliz.
Adaletsizlikle ilgili çok temel sorunları var. Sadece burada insanlığa karşı yapılmış bir adaletsizlikten bahsetmiyoruz. Doğaya, hayvana, kadına yapılmış bütün adaletsizliklerden bahsediyoruz. Orada adalet kelimesi ve o adaletin temsil ettiği duyguyla çok derinden bağ kuruyorlar. O yüzden önce sistemdeki adaletsizliği çözüp sonra kendi kaderlerini tayin etmek istiyorlar.
"ÖNCE SİSTEMDEKİ ADALETSİZLİĞİ İYİLEŞTİRMEK İSTİYORLAR. SONRA DA KENDİ HAYATLARINI"
Peki ayırt edici özelliklerine bakarsak mesela Ülkü Ocakları üyeleri de Z kuşağı mensubu, Osmanlı Ocakları üyeleri de z kuşağı mensubu, kolejlerde okuyan, AK Parti'de politika yapan ailelerin gençleri, CHP’de Cumhuriyetçi gençler... Homojen bir kitleden bahsetmiyoruz, sınıfsal/sosyal ayrımlar da söz konusu. Kuşak özelliği açısından hangi noktalarda bir benzeme hangi noktalarda ayrışmalar var?
Biz Evrim Kuran'ın ikinci kitabını çalışırken arka mahalle gençliği yani sosyo ekonomik seviyesi düşük gençler ve sosyo ekonomik seviyesi yüksek gençler daha böyle kolej çocuklarıyla gençleriyle araştırma yaptık Z kuşağıyla. 3500 gence aynı soruları sorduk, birinci gelen bir soru şuydu, bir şey değiştirme şansınız olsa o ne olurdu? Birincisi gelen cevap iki kesimdeki araştırmada da “adaletsizlik” oldu. % 19. 1 adaletsizlik ve eşitsizlik dedi. İkinci gelen cevap %9.4 ile “hayatım/kaderim” oldu. Önce sistemdeki adaletsizliği iyileştirmek istiyorlar. Sonra da kendi hayatlarını iyileştirmek istiyorlar.
Bu önyargıyı yıkan bir veri değil mi? Yani bu kuşak bireyci kendini düşünen, bencil gibi algılar var. Ama bu veriler çok da ona işaret etmiyor değil mi? Gayet kendi dışında bir meseleyi temel meselesi olarak kendinden daha çok önemseyebiliyor.
Adaletsizlikle ilgili çok temel sorunları var. Sadece burada insanlığa karşı yapılmış bir adaletsizlikten bahsetmiyoruz. Doğaya, hayvana, kadına yapılmış bütün adaletsizliklerden bahsediyoruz. Orada adalet kelimesi ve o adaletin temsil ettiği duyguyla çok derinden bağ kuruyorlar. O yüzden önce sistemdeki adaletsizliği çözüp sonra kendi kaderlerini tayin etmek istiyorlar. Bu çok önemli bir veri. Senin de söylediğin gibi bunu ülkü ocaklarında var olan Z kuşağı da söylüyor. Daha seküler mahalledeki Z kuşağı da söylüyor. Dünyadaki temel sorunlara, dünyanın ilerleyişi ile ilgili olan sorunlara ortak tepki verebiliyorlar.
Bir de bu kuşağım Türkiye'yi terk etme eğilimi öne çıkıyor değil mi? Profesyoneller açısından, doktorlar,mühendisler açısından gençler açısından da bir eğilim var. Bu gençler açısından da umutsuzluk, geleceksizlik hali söz konusu mu?
Evrim Kuran'ın çok güzel bir cümlesi var. Ülke gençlerini sevmeyen bir genç ülke Türkiye. Gerçekten gençlerle intikam alma ilişkisi kuran bir ülke. Yani şu anda geçen bir araştırma okudum. Gençlerin gelecekle ilgili hayali 3 yıla düşmüş. Yani 17 yaşında bir genç, 21 yaşıyla ilgili herhangi bir hayal kuramıyor. Yani gençlik nasıldır? Daha önce bizim gençlikle ilgili ne tarif edildi? Ilk tarif hayalperesttir işte bunların ayakları yere basmaz, hayalperesttir, o hayalperestliği aldık gençlerin elinden. Bir geleceksiz yükle karşı karşıya koyduk ve bu inanılmaz zor.
Ekonomik dar boğaza sokmaktan daha kötü bir gencin elinden hayallerini almak. Daha sınırsız dijital bir dünyaya doğdukları için Kanada’da var olan bir akımdan anında haberdar oluyorlar. Bizim gibi 11 yıl sonra gelmiyor artık akım. Dünya’daki yaşıtlarıyla çok hızlı bağ kurabiliyorlar. Dil öğrenme seviyeleri çok yüksek. Burada bu ülkeyle, bu toprakla bizim kurduğumuz bağı kurmuyorlar artık. Eğer birey haklarına sahip oldukları için, benim hak ettiğim yaşamı burada vermiyorlarsa, başka yerde bu arayışı sürdürebilirler. Ama bunun için de ikinci büyük dalga ekonomik olarak zor. Bir dar boğaza sokuldular. Yani her yerden önlerine barajlar kurulmuş bir gençlikle karşı karşıyayız. Bu gençliğe de kimse böyle çantada keklik gibi bakmamalı. Yani özellikle muhalefet partileri çok emin kendilerinden, çok büyük bir oy geleceğinin düşüncesiyle yaklaşıyorlar. Öyle olmayacaktır.
Bu adaletsizlik, kendilerinin yaşadığı hayalsiz, geleceksiz yükle ilgili sorunun nereden tarif edebildikleri kadar zekiler, yani nereden kaynaklandığını görebiliyorlar. Ama önümüzde 8 aylık bir süreç var. O zaman hangi söylemler söylenir, hangi kapılar açılır göreceğiz.
Z kuşağının ülke ve bu topraklarla bizimle aynı bağı kurmadığını söylediniz. Ama Türkiye de dahil olmak üzere ciddi bir milliyetçi dalga var. Türkiye'de genç kuşaklar arasında Türkçülük eğiliminin arttığını, güçlendiğini de görüyoruz. Zafer Partisi buradan bir hamle yapmaya çalışıyor. En azından sosyal medyaya bakıldığında bu çıkışların bu radikal milliyetçi, türkçü, ırkçı çıkışların karşılık bulmaya aday olduğunu da görüyoruz. Bu çelişmiyor mu?
Bu söylemlerin, milliyetçi söylemlerin daha çok Y kuşağı zemininde mayalandığını düşünüyorum. Z kuşağı bunu dönemsel olarak destekleyebilir. Ama bunun sandığa yansıyabilecek bir radikallikte olduğunu düşünmüyorum. Daha çok sosyal medya tüketiminden gördüğümüz mesele, kendi kültürlerine çok bağlı, diğer kültürlere de son derece açık bir kuşak. Özellikle ben 2018 yılından beri TikTok üzerine yoğun çalışıyorum. Tiktok’da Kürt-Türk meselesi yok mesela. Alevi-Sünni meselesi yok. Bu kuşaklarda Ermeni-Müslüman meselesi yok. Öyle bir saldırı biçiminde yok. Çok daha barışçıl, çok daha anlaşmaya müsait, çok daha anlaşma zeminlerini arayan bir kuşakla karşı karşıyayız. Yani bu radikal örgütlerin, radikal tarikatların çok da mürit bulabilecekleri bir dönemde değiliz.
BU KUŞAK KENDİSENE VAAT VEREN, KAHRAMANLIK ÖYKÜSÜ YAZILAN BİR ŞEY İSTEMİYOR
Son zamanlarda Jahrein gibi birtakım popüler figürler sosyal medyada muhalefete muhalefet etme eğilimi güçleniyor gibi gözüküyor. Şöyle bir algı yaratılmak isteniyor gibi geliyor bana. İktidar tamam, kötü de muhalefetin de bundan bir farkı yok dolayısıyla bir siyasetten kopuş, sandığa ilgisizleşme, oy kullanmama eğilimi gibi. Şimdi bir siyasi analist olarak AK Parti'ye danışmanlık yapan bir siyasi danışman olsa der ki "gençler sandığa giderse sana oy vermeyecekler." Yüksek ihtimalle sandığa gitmemesi senin faydana olur. Dolayısıyla burada ne yaparsın? Gençlerin sandığa gitme eğilimini zayıflatan çeşitli girişimlerde bulunursun. Bunu doğrudan değil, dolaylı araçlar devreye sokarak yapabilirsin. Bunun komplocu bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bunun dünyada örnekleri var. Buna katılıyor musun?
Bu biraz bana zor geldi. Şöyle bir şey olsa yani muhalefet belediye seçimlerinde kazandığı neşeyi, özgüveni bugüne kadar taşımış olsa, ona rağmen bu sonuç çıksa evet böyle bir şey mümkündür. Ama bu adaylık tartışması kimin aday olacağı karmaşası ve bir sonuç çıkmıyormuş gibi yansıması bu kuşakta da bir kararsızlığı tetiklemiş olabilir. Bu kuşak kendisine vaat veren kahramanlık öyküsü yazılan bir şey istemiyor. Daha gerçekçi meselenin sağını, solunu çok doğru okuyabilecekleri bir yol haritası bekliyor.
Sabırsız denebilir mi?
Sabırsız değil, ama sunduğun şey kusurlu olabilir, sahici olsun istiyorlar. Gerçekçi bir yol haritası istiyorlar. Sürekli makas değiştiren, söylem değiştiren bir şeyden ziyade, gençliğin verdiği bir sabırsızlık da var. Bunu Jahrein'in yapabileceğini düşünmüyorum. Açıkçası kuşak üzerinde bu kadar etkili olacaklarını düşünmüyorum. Çünkü hepsi birey olarak fikirlerine sahip çıkıyorlar. O kadar manipüle edilebilecek, yönlendirebilecek kişiler değiller. O yüzden örgütlere de çok teveccüh etmiyorlar. Bizim kuşağımızın en büyük özelliklerinden ve en büyük ayrıcalıklarından biri örgütlü olmanın gerçekten bu yaşam için çok kolaylaştırıcı ve çok güvende olduğu hissedilirdi. Evet o dönem için bu çok uygundu. Ama bu kuşak çok örgütlenme meselesinden ziyade daha derinlemesine bilgiyle birey olarak hareket etmek istiyor.
Bu örgütlenmeye uzak olduğu anlamına mı geliyor?
Mevcut örgütlerin kendini dönüştürmesi ile değişebilecek bir cevap olur bu. Örgüt tüzüğünü 1970’lerin ortasında yazmış ve bugün o tüzüğü yaşatmak istiyor gibi bir anlayışla olmaz. Gerçekten hayvan hakları için bütün örgüt üyeleriyle bütün parti çalışanlarıyla sokağa inebiliyorsa, evet yanında bu kuşağı görecek. Orman yangınlarında seferber olabiliyorsa, orman kurmak için kampanya yapabiliyorsa, evet bu kuşağı yanında bulunabilecek. Ama üç beş söylemle yanına çektiğini kapı kapı dolaştırıp parti tüzüğünü anlatmaya zorlayacaksa olmayacak.
Biraz da medya tüketim alışkanlıklarına bakalım. Gazeteler, internet siteleri, haber mecraları, haber platformları vs. Mesela dokuz8haber yeni bir medya mecrası değil. Yani Gezi'de doğdu, büyüdü, yaygınlaştı. Yurttaş haberciliği odaklı bir çalışma yürütüyor. Ama genç kuşakların medya tüketim alışkanlıklarıyla bağ kurmak çok da zor bir şey. Yani mümkün mü bu? Bunun için ne yapmak lazım? Nasıl bir yaklaşım benimsemek gerekiyor? Mesela neyi ifade ediyor bu medya tüketim alışkanlıkları?
Bu tüketime bu reflekslere karşılık veren medya kuruluşları oluyor, çıkıyor. Mesela Pusholder ilginç bir şey denedi. Bir cümleyle haberi özetlemek. Ve bunu atıp yoruma açık bir şekilde, kendisi hiçbir yorum katmadan ortaya koyan haber veren bir tarz. Bu çok hızlı reaksiyon aldı. Mesela bizim uzun yıllardır ana medya kanallarından birinde gördüğümüz Cüneyt Özdemir. Gençliğin yoğun kullandığı YouTube'da belirleyici bir kitleyi kazandı. Şimdi eski Cüneyt Özdemir ile yeni Cüneyt Özdemir arasında da çok büyük fark var. Daha özgür, daha esnek, daha farklı alanlara sıçrayabiliyor. Magazin de konuşuyor, mafya da konuşuyor. Hiç alakasız insanları da yayına alıyor. Aslında böyle şey olması lazım. Benim tarzım bu, bu tarzı istiyorsanız buraya gelin değil. Birlikte bir tarz uydurabilelim, birlikte bir tarz bulalım yaklaşımında yarar var. dokuz8HABER ekibi de benim gördüğüm kadarıyla hızla gençleşiyor. Artık sen burada bir şey anlatır, bir şey öğretirken oradan da çok büyük şey öğrenmeye açık oluyorsun. Sen de öğrenerek gelişiyorsun. Yani bu ekipte dokuz8HABER’i bugün gördüğümüz yerden 1 yıl sonra bambaşka bir yere taşıyacaktır. Çünkü kuşağın böyle bir özelliği var.
Dijitalleşme kelimesi de biraz eskidi. Şimdi dünyada yeni bir tanım bulundu bununla ilgili. Fijital deniyor. Yani dijital dünyaya hakim, fiziksel aktivitelerden de uzak kalmayan sağlıklı yaşamı da önemseyen, spor aktivitelerini de önemseyen bir kuşak aslında bu. Fiziksel olarak dünyadan kopuk değiller. Yani şimdi kent meydanlarına bakarsan kaykaycı-bisikletçileri, spor yapan gençleri görürsün, sağlıklı yaşamı önemseyen.
GERÇEKÇİ BULMUYORSA KARŞISINA DİKİLİYORLAR
Hayatta gerçek bağları olan bir kuşak tarif ettin aslında başından beri değil mi? Dijital üzerinden yaşamla bağ kurma gibi genel algının dışında bir tanım bu ne dersin?
Dijitalleşme kelimesi de biraz eskidi. Şimdi dünyada yeni bir tanım bulundu bununla ilgili. Fijital deniyor. Yani dijital dünyaya hakim, fiziksel aktivitelerden de uzak kalmayan sağlıklı yaşamı da önemseyen, spor aktivitelerini de önemseyen bir kuşak aslında bu. Fiziksel olarak dünyadan kopuk değiller. Yani şimdi kent meydanlarına bakarsan kaykaycı-bisikletçileri, spor yapan gençleri görürsün, sağlıklı yaşamı önemseyen. Dünyada hayvan haklarını savunurken, veganlık savunurken, ekolojiyi savunurken kendi bedenine karşı da büyük haksızlıklar yapmıyorsun. Çünkü bu savunmalar bir bilinç de getiriyor. Fiziksel olarak da aslında çok aktif bir gençlik. Akşama kadar bilgisayarın başında oyun oynayan, sürekli eli telefonda görünüyor olabilirler. Ekran süresi bu arada Türkiye'de çok yoğun, çok fazla. 4 buçuk saat günlük ekran süresi. Bu başka sorunlarla birlikte büyüyen bir problem. Ama oyun oynarken de sosyalleşiyor. Oyun oynarken bizim gibi ataride birini öldürmeye çalışmıyor. Örneğin Kanada'da biriyle chatleşiyor, dilini geliştiriyor. O kadar da sanıldığı gibi, Y kuşağının kınadığı gibi öyle dijital ahmaklar değiller. Yani şımarık değiller. Her şeyin farkındalar, her şeyi duyuyorlar. Duyduğu şeyi gerçekçilik terazisinde tartışıyorlar. Eğer gerçekçi buluyorlarsa kabul ediyorlar. Gerçekçi bulmuyorlarsa babasının çocuğu da olsa, kardeşi de olsa, annesi de olsa direkt karşısına dikiyorlar.