"Türkiye’de siyaseti en iyi okuyan isim olarak Recep Tayyip Erdoğan, ana muhalefetin belediyeler üzerinden yapılabileceğini çok iyi bilir. Şayet belediyelerle merkezi yönetim arasında bir uyumsuzluk varsa, bunun bedelini merkezi yönetim öder. Örneğini geçmişte, 1994 yerel seçimleri sonrasında 1997 genel seçimlerinde yaşadık."
Bu haftanın en önemli olaylarından birisiydi Sarayda yapılan Büyükşehir Belediye Başkanları toplantısı. Cumhurbaşkanı, 30 büyükşehir belediye başkanına çağrı yapmış, CHP Genel Merkezi de çağrıyı olumlu karşılamıştı. CHP’ye geçen başta İstanbul olmak üzere büyükşehir belediyelerinde yolsuzluk, israf gibi dosyalar bir bir açığa çıkmaya başlamışken, HDP’nin kazandığı üç ile kayyum atanmış ve CHP buna üst perdeden tepki göstermişken, bu davete katılım bir anda ilgi odağı olmuş ve bütün dikkatler bu toplantıya kaymıştı. CHP’li başkanların Saraydan önce CHP Genel Merkezinde biraraya gelerek toplantı yapmaları, bütünlüklü bir tavır geliştirme hamlesi olarak okunmuş, gözler artık Saraya çevrilmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açılış konuşmasında, işten çıkarılan personel, Yenikapı’daki “israf sergisi”ni eleştirmesi, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın davetinde, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ayar vermesi” toplantının biraz gergin geçeceği izlenimi veriyordu. Konuşma sonrasında TV’lerden canlı yayın kesildi ve biz de kulis bilgilerine yöneldik. İçeriden ilk gelen bilgi, sandalye olayını geçiyorum, belediye başkanlarının ellerinde hacimli dosyalarla geldiği ve bu dosyalarda yolsuzluklar da dahil belediyelerinin bütün sıkıntılarını masaya yatırdıkları yönündeydi. Özellikle Adana Belediye Başkanı, belediyesinde ne var ne yoksa masaya koyduğuydu. Bir diğer bilgi, bakanların bu toplantıya verdikleri önemin üst düzeyde olduğuydu. Başta bürokratik atamalar ve mali sorunlar olmak üzere ne tür problem varsa bir an önce çözülecekti. Örneğin, Antalya Büyükşehir Belediye’sinin belediye meclisinden oy birliği ile geçirdiği 200 bin TL’lik borçlanma kararı, onay için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda bekliyordu. Talimat verildi, halledin diye. Ya da Ankara ve Mersin Büyükşehir Belediyelerinin genel sekreterlik atamaları da bakanlık onayına takılmıştı. Onlara da aynı talimat gitti. Ama esas olay, Cumhurbaşkanı ile belediye başkanlarının başbaşa yaptıkları görüşmeler. Zeydan Karalar 5 dakika, Muhittin Böcek 9 dakika görüşüyor örneğin. Oralarda ne olduğunu bilmiyoruz elbette. Muhittin Böcek, gülümseyerek, “Antalyamızı ve Antalyamızın sorunlarını görüştük” diyor. Olayın akışı bu. Şimdi gelelim meselenin özüne. Ankara kulislerinden gelen bilgiler, Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’daki ‘israf sergisi’nden çok rahatsız ve tedirgin olduğu yönünde. Bu toplantı da bu çerçevede okunuyor. İsraf sergisi ile kamuoyuna somut bir durum ile israfın ve yolsuzluğun boyutu gösterildi, deniliyor. Türkiye’de siyaseti en iyi okuyan isim olarak Recep Tayyip Erdoğan, ana muhalefetin belediyeler üzerinden yapılabileceğini çok iyi bilir. Şayet belediyelerle merkezi yönetim arasında bir uyumsuzluk varsa, bunun bedelini merkezi yönetim öder. Örneğini geçmişte, 1994 yerel seçimleri sonrasında 1997 genel seçimlerinde yaşadık. Recep Tayyip Erdoğan bunu bildiği için bedel ödemek istemiyor. Bunun için de yerel yönetimlerle anlaşma yoluna gidiyor. “Siz devr-i sabık yaratmayın, biz de sizi zorlamayalım.” Yani, Erdoğan, elinde merkezi yönetim sopasını baston niyetine kullanarak, şimdilik, diz çökmüyor ama kafa olarak diz çöktüğünün sinyallerini de veriyor. Somut bildiğim için Antalya örneğine bakarak konuşacağım. Belediye başkanları da bu durumun farkında olarak Erdoğan ile uzlaşı çizgisine giriyorlar. Erdoğan’ın elindeki bastonu istedikleri zaman alacaklarını bilerek…