Aralarında Ahmet Telli, Akın Birdal, Baskın Oran, Binnaz Toprak, Cihangir İslam, Eşber Yağmurdereli, Filiz Kerestecioğlu, Fikret Başkaya, Gençay Gürsoy, Mehmet Bekaroğlu, Murat Karayalçın, Murathan Mungan, Nesrin Nas, Oya Baydar, Şebnem Korur Fincancı, Rıza Türmen, Tunç Soyer ve Ziya Halis'in de aralarında bulunduğu bir grup aydın ve yazar, Taksim’de bir otelde “silahların susması ve bir barış sürecinin başlaması için gereken adımların acilen atılması” çağrısıyla ortak açıklama yaptı. Hukukçu ve siyasetçi Rıza Türmen tarafından okunan açıklamada, şunlar kaydedildi:

"Türkiye güç bir dönemden geçmektedir. Bir yanda artan yoksulluk ve hukuksuzlukla birlikte halktan gördüğü destek zayıfladıkça sorunlarını şiddete başvurarak çözmeye çalışan bir iktidar var. Seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıp yerlerine devlet memurlarını kayyım atamak, her türlü barışçı gösteriye polis şiddetiyle karşılık vermek, en ufak bir eleştiride bulunanları cezaevine göndermek, Kürt sorununu şiddet yoluyla çözmeye çalışmak şiddet siyasetinin değişik yönleri. Öbür yanda Türkiye bir savaş çemberiyle sarılmış durumda. Bunun en büyük acısını sivil halk, kadınlar ve çocuklar çekiyor.

"Barışın silahla sağlanamayacağına inanıyoruz"

Türkiye’yi bu şiddet ortamından çıkaracak bir barış hareketine her zamandan fazla ihtiyacımız var. Barış sadece silahlı çatışmaların sona erdirilmesi değil, aynı zamanda savaşa yol açan uyuşmazlıklara çözüm bularak çatışma nedeninin ortadan kaldırılması demektir. Kürt sorununun barışçı yollardan çözümü toplumsal ve siyasal bir barışın vazgeçilmez bir öğesidir. Barışın silahla sağlanamayacağına inanıyoruz.
Öte yandan Kürt sorununu sadece Türkiye’nin sınırları içindeki bir sorun olarak görmek yanıltıcı olur. Suriye’de yeniden başlatılan savaş ve çatışma ortamı ile Kürt sorunu konusunda Türkiye bölgedeki bütün halkların yararına olacak barışçı bir siyaset izlemediği sürece Türkiye’de Kürt sorunuyla ilgili gerçek bir barışın sağlanması da güçtür. Ekim başından itibaren ortaya çıkan gelişmeler barış beklentisi yaratmakla birlikte iktidarın Kürt sorununda barışçı ve demokratik bir çözüm arayışı olduğuna dair belirti yoktur.

"Kürt sorunu ancak demokrasi çerçevesinde ve insan hakları temelinde çözümlenebilir"

O nedenle biz, aşağıda imzası bulunanlar, bir barış sürecinin başlaması için çağrıda bulunmak istiyoruz. Bu aynı zamanda bir demokrasi, ekmek, adalet, özgürlük, insan hakları ve hukuk devleti çağrısıdır. Yaşadığımız deneyimlerden biliyoruz ki, Kürt sorunu ancak demokrasi çerçevesinde ve insan hakları temelinde çözümlenebilir. Kürtlerin hakları ancak Türkiye’de yaşayan her bireyin temel hak ve özgürlüklerinin hukuk devletiyle güvence altına alınmasıyla korunabilir. Katılımcı bir demokrasi ancak yerel yönetimleri boğan katı merkeziyetçiliğin gevşetilmesiyle sağlanabilir. Eşit yurttaşlık ancak bütün kimliklere saygı gösteren çoğulcu bir demokrasiyle gerçekleşebilir.

"Barışın inşa edilmesi, üzerinde duracağı yapıların oluşturulması gerekir"

Barış savaşın bitmesiyle gerçekleşmez. Barışın inşa edilmesi, üzerinde duracağı yapıların oluşturulması gerekir. Bu bağlamda barışı her şeyden önce hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası hukuk standartları eksenine oturtmanın önem taşıdığı düşüncesindeyiz. Sürekli, kalıcı bir barışın inşa edilmesinde demokratik toplum-kitle örgütlerinin önemli bir rolü olduğuna inanıyoruz. Şimdiye dek Kürt sorununa ilişkin bütün girişimler devlet ya da siyasal aktörler tarafından yapıldı. Oysa toplumun demokratik birey ve örgütlerinin ön ayak olarak halkla birlikte başlatacağı bir barış süreci barışın toplumsallaştırılmasına, barışa sürecine toplumsal destek sağlanmasına, toplumdaki şiddet kültürü yerine barış kültürünün yerleşmesine yol açacaktır. Barış sadece savaşan tarafları kapsayan bir kavram değildir. Bütün toplumu içine alan toplumsal bir kavramdır. O nedenle barış sürecinin başarısı toplumsal desteğe bağlıdır.

"Barış içinde yaşama hakkı bir temel insan hakkıdır"

Kalıcı bir barışın toplum nezdinde inşa edilebilmesi için özgür, eşitlikçi ve demokratik bir toplumsal yaşantının da sağlanması gerekir. Bunun için de ekonomide bölüşümün yoksullar ve çalışanlar lehine yeniden düzenlenmesine, açlığın, yoksulluğun, işsizliğin, kadın katliamlarının, iş cinayetlerinin, bebek istismarlarının, eğitim, sağlık ve barınma sorununun yaşanmadığı bir ülkenin inşa edilmesine gereksinimimiz var. Barış içinde yaşama hakkı bir temel insan hakkıdır. Nuremberg Mahkemesi’nde savaşın barışa karşı işlenmiş bir suç olduğu kabul edilmiştir. 12 Kasım 1984 tarihli B.M. Genel Kurul kararında 'tüm insanların kutsal bir hak olan barış içinde yaşama hakkına sahip olduğu' ifade edilmektedir.

10 Aralık 2010 tarihinde İspanya’nın Santiago de Compostela kentinde düzenlenen Barış İçinde Yaşama Hakkı Kongresi’nde kabul edilen bildiride bireylerin, grupların, halkların adil, sürdürebilir, kalıcı barış içinde yaşama hakkına sahip olduğu belirtilmekte ve bu hakkın sağlanması ve korunması sorumluluğunun devlete ait olduğunun altı çizilmektedir. Bildiride ayrıca halkların ve bireylerin devlet tarafından 'düşman olarak görülmeme hakkı'ndan söz edilmekte. Bu düşüncelerden hareketle, aşağıda imzası bulunan bizler, barış içinde yaşama hakkımızı kullanır, Kürt sorunuyla ilgili olarak silahların susması ve bir barış sürecinin başlaması için gereken adımların acilen atılması çağrısında bulunuruz."