Parti Meclisi (PM) toplantısı öncesi konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kuzey Kıbrıs'taki konuşmasına da değindi.
Suruç'u Andı
ANKA'da yer alan habere göre; konuşmasına 9 yıl önce Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde İŞİD'in bombalı saldırısında hayatını kaybeden 33 kişiyi anarak başlayan Bakırhan, "33 düş yolcusunu saygı ve minnetle anıyorum. Onların halklar arasında kurmaya çalıştığı barış, demokrasi, özgürlük ve dayanışma köprüsünü büyüterek devam ettireceğimizin sözünü arkadaşlarımıza veriyoruz. Bu katliamı yapanlar, katliamın alt yapısını oluşturanları da buradan kınadığımızı belirtmek istiyorum" dedi.
Bakırhan şunları ifade etti:
"Dünyada çatışmalar, savaşlar derinleşerek devam ediyor. Bir türlü de çözüme kavuşturulmuyor. Çünkü savaş bölgelerinde dünyanın hegemonik güçleri var. Yine dünyanın birçok ülkesinde seçimler oldu, yönetimler değişiyor. Yönetimler yenileniyor. Çok sıcak bir gündem var. Fransa, İngiltere, İran’daki seçimleri hep birlikte izledik. Dünyada ve bölgemizde iki temel başlık göze çarpıyor. Bir savaş başlığı, bir de siyasi karmaşa. Bu siyasi boşluğu, kapitalist neoliberal politikalarla doldurmaya çalışan otoriter iktidarlar var. Bizim örgütlü olmadığımız, halkların örgütsüz olduğu ve güçlü bir mücadele yürütmediği yerlerdeki boşluğu hegemonik güçler doldurmaya çalışıyorlar.
"Bu Savaşları İsteyenler Halklar Değil"
Bu savaşların derinleşmemesi için halkların iradesi ile çözülmesi için mücadeleye devam ediyoruz. Bu savaşları isteyenler Suriye'deki, Irak'taki, Ukrayna'daki, Lübnan'daki halklar değil. Savaşı iktidarlar istiyor. Savaşı, iktidarlarda bulunan otoriter mantığa sahip bireyler istiyor. İktidarlarını korumak için Afrin'in demografik yapısını değiştirmeyi göze alıyorlar. İnsanların perişan olmasını, katledilmesini, oranın kültürünün ve doğasının talan edilmesini çok rahatlıkla isteyebiliyorlar. Dolayısıyla bu savaş isteyen halklar değil, emekçiler ve kadınlar değil. Biz hiç değiliz.
Türkiye'de 2015 sonrası siyaset tekrar güncellendi. İktidar her kaybettiğinde, kaybedeceğini anladığında başta içte olmak üzere coğrafyamızda savaş ve çatışma peşinde koşuyor. Tam da 2015'ten sonra yaşanan durumla karşı karşıyayız. Üçüncü dünya savaşı diyorlar, güvenlik meselesi diyorlar, Rojava’da kendi halinde halkların demokratik bir şekilde yaşamasını tehdit olarak görüyorlar.
"Halk Açlık ve Sefalet İçinde"
Halk açlık ve sefalet içinde. Emekliler geçim derdindeyken, ülkede büyük bir yoksulluk yaşanırken iktidar dün Rojava'da bugün Federe Kürdistan Bölgesi'nde bir çatışma ve bir savaş peşinde koşuyor. Buna itiraz ediyoruz, kabul etmiyoruz. Bu savaş ve çatışmalı anlayışa muhalefetin de destek olmaması ve bu oyuna gelmemesi gerektiğini buradan belirtmek istiyorum. Çünkü savaş AKP-MHP iktidarının savaşıdır. Türkiye halklarının savaşı değil. Kürtler tehdit değil, Federe Kürdistan Bölgesi'nde yaşayan insanlar Türkiye'nin güvenliği için tehdit değil. Sadece bir şey var. İktidarın kendi yaşamını devam ettirmesi için orada bir düşman yaratmaya ve orayı bir savaş alanı haline getirmesi var. Dolayısıyla biz, bizim olmayan bu savaş karşısında dün olduğu gibi bugün de karşı durmaya devam edeceğiz.
Derin bir yoksulluk var. Ama Türkiye'nin ana gündemi savaş ve çatışmadır. Siz de dün izlediniz. Aslında cumhuriyet tarihinde olmadığı kadar büyük bir yoksulluk, derin bir kriz var. Darbe dönemlerinde bile böylesine derin bir ekonomik kriz yaşanmamıştır. İnsanlar, topraklarını ekemedikleri ve biçemedikleri için mevsimlik işçi olup yollara düşüyorlar. En son dün Viranşehir'den Bursa'ya giden tarım işçilerinin traktörü devrildi. Traktörün altında 15 yaşındaki Esmanur ve ablası kaldı. Lanet olsun işte bu savaş ve çatışmayı isteyenlere. Türkiye’nin ekonomisini, Kürtler demokratik özgürlüklerine ve statüye kavuşmasın diye Rojava ve Federe Kürdistan Bölgesi'ne döken bu iktidar Esmanur’un katilidir.
Bu iktidarın tek bir derdi var; Türkiye halklarını aç bırakmak, yoksul bırakmak, sermayeyi daha fazla güçlendirmek ve sermayenin kârını arşa çıkarmaktır. Artık bu çok iyi biliniyor. Bu iktidar bütün gözünü Kürt kazanımlarına dikmiş durumdadır. Kürt anasını görmesin diye yapmadıkları şey yok. Söylemedikleri bir şey yok. Emin olun üçüncü dünya savaşı 10 defa da çıksa bu iktidarın tüfeği Kürtlere dönük, elleri emekçilerin ve yoksulların cebinde olmaya devam edecektir. Bunların amacı da siyaseti de budur.
"Çözüm Niye Kürtlere Yok"
Dün birlikte izledik. Erdoğan, Kıbrıs’ta bir konuşmada 'Müzakereye, görüşmeye Kıbrıs’ta kalıcı barışı ve çözümü sağlamaya hazırız' diyor. 'Çözüm yolunda uzatılan hiçbir eli bugüne kadar boş çevirmedik' diyor.
Peki Şam'a, Irak'a, İran'a, Yunanistan'a çözüm eli... Olsun tabi her yerde olsun ama Kürt'e gelince Federe Kürdistan Bölgesi'nde, Rojava'da olduğu gibi tank top niye? Çözüm niye Kürtler için yok. Uzatılan çözüm eli neden Kürtlerin elini tutmuyor. Kürtler o kadar mı düşman? Malazgirt’ten bugüne kadar ortak bir kader birliği yapmış, en zor günlerde birlikte durmuş, yüz yıllardır birlikte yaşayan Kürtlere çözüm eli yok. Müzakere yok. El uzatmak yok, elini tutmak yok. Dünyanın her yerindeki kendisine karşıt belirlediği güçlerle çözüm arayan bu mantığı biz eleştiriyoruz. Bu mantık bir yere gitmez."