CHP, tarihinde ilk defa Van'a bu kadar kapsamlı bir ziyaret gerçekleştirdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve 247 CHP'li belediye başkanı 3 gün Van'da bulundu. Van'da kampa giren CHP yönetimi çalıştay gerçekleştirdi ve basına kapalı toplantılar yaptı. CHP'nin programının sık sık değişmesi organizasyon adına olumsuz bir başlangıç oldu. CHP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, çalıştaydan birkaç gün önce Van'a geldi ve çeşitli ziyaretlerde bulundu. CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da 1 gün erken geldi. İmamoğlu, cami açılışı yaptı ve halkla bir araya geldi.
Cami açılışları, AKP döneminde alışık olduğumuz organizasyonlardan biridir. İmamoğlu'nun son Karadeniz gezisinde ortaya koyduğu pratikler, sözcüsü Murat Ongun'un AKP dönemine benzer söylemleri ve son olarak cami açılışları, ‘ilginç birer tesadüf’ diyemeyeceğimiz kadar yakın zamanda yoğunlaştı. Van'da Kılıçdaroğlu'ndan çok, İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın nasıl pratikler ortaya koyacakları merak konusuydu. İmamoğlu ilk defa Van'a geldiğini söyledi.
Mansur Yavaş'ın ise ilk olup olmadığı konusunda bir fikrimiz henüz oluşmadı. İmamoğlu, bir esnaf ziyareti sırasında esnafın İstanbul'daki ulaşım ücretlerine yönelik zammı dile getirmesi üzerine "Uyduruyorsun" cevabını verdi. Daha sonra yöneticileri ile yaptığı telefon görüşmesinde esnafın haklı olduğunu öğrenen İmamoğlu, defalarca özür diledi. Bu görüntüleri AKP medyası hazine bulmuş gibi kullandı. "İmamoğlu, İstanbul'u Vanlılardan öğrendi" diyenler oldu.
AKP medyasının bu haberin üzerine atlaması, İmamoğlu'nun İstanbul'daki zamlardan bihaber olduğu gerçeğini değiştirmiyor. “Vanlı esnaf, neden Van değil de İstanbul ile ilgili soru sordu?” diyenler de oldu. Vanlı esnaf karşısında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı görmüşken tabi ki İstanbul ile ilgili soru sorabilir. Belki de Vanlılar, Van'dan çok İstanbul'da yaşıyor. Onun dışında İmamoğlu'na Van ile ilgili ne sorulabilir ki?
En fazla siyasi sorular sorulabilir ki soruldu onlar da zaten. Hemen hemen CHP'li bütün belediye başkanlarına Selahattin Demirtaş ve kayyumlar soruldu. Mansur Yavaş başta olmak üzere bütün belediye başkanları bu sorulardan itina ile kaçtılar. Mansur Yavaş'ın “İnşallah” dediği de Selahattin Demirtaş ile ilgili soru değildi. O konuyu da ana akım medya kendisine göre yordu. İmamoğlu dışında belediye başkanlarının Van Sokak gezileri çok kısa sürdü.
Görev icabı başladılar cadde başlarından, ama birçoğunun en fazla 5-10 dakika sonra bitti. Mansur Yavaş çok kısa bir yürüyüşten sonra Demirtaş sorusu gelince, cadde ziyaretini çok hızlı bir şekilde sonlandırdı. İmamoğlu'nun kısa mesafeler içinde yoğun sohbetler ve tartışmalar olduğu için biraz uzun sürdü. Afrin pratiği ile gündeme gelen Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu'nu ise esnafın çoğu tanımadı. Zaten İmamoğlu, Mansur Yavaş, Zeydan Karalar dışındaki belediye başkanları kendilerini sık sık tanıtmak zorunda kaldı. Vanlıların CHP'den en çok istedikleri, Demirtaş'ın serbest bırakılması ve kayyum uygulamalarının son bulması oldu. Tabi bunlarla birlikte ekonomik kriz de en çok dillendirilen konuların başında geliyordu. 3 günlük ziyaretin en çok gündem olan kısmı belediye başkanlarının halk ile buluşmalarıydı.
Çalıştaydan bir hafta önce planlandığı gibi basın ve STK'larla daha detaylı buluşmalar yapılsaydı, eminim çok daha faydalı geçecekti. En azından bizler de belediye başkanlarına izlenimlerini sorma fırsatı bulacaktık. Ama CHP burada da kapanmayı terci etti. Toplantıların büyük bölümü basına kapalı gerçekleşti. Basına açık bölümler sadece Kılıçdaroğlu ve Seyit Torun'un açıklama yaptığı bölümler oldu. Oralarda da zaten soru sorma imkânı olmadı.
Belediye başkanlarının gezileri olmasaydı, toplantı İstanbul ya da Ankara'da da yapılsaydı, çok ciddi bir farklılık olmazdı. CHP'nin bu kadar kapsamlı bir çalıştayın hazırlıklarını ve tanıtımlarını çok önceden yapması gerekirdi. Van'ın bütün otelleri CHP'li katılımcıları ağırladı. Keşke CHP çalıştaya günler kala daha aktif reklam yapabilseydi. Afişleri, panoları çok önceden kiralayabilirdi. Eğer verilmemişse bile bunu dile getirebilirlerdi.
O zaman haber yapardık. Ama CHP'nin toplantılarının yapılacağı gün bütün yollara AKP bayrakları ve afişleri asıldı. Panolara, CHP'ye mesaj niteliğinde Adnan Menderes, Turgut Özal ve Erdoğan'ı anlatan afişler asıldı. Toplantının yapılacağı otelin önüne AKP bayrakları asıldı. Seyit Torun'un sert tepkisi üzerine onlar indirildi. CHP'nin bu kadar kapsamlı bir çalıştay için özelikle organizasyon kısmında sınıfta kaldığını söyleyebilirim.
3 günlük bir kamp için neredeyse 30 defa planlar değişti. Kılıçdaroğlu'nun programı için de benzer bir durum söz konusu oldu. Geldiği gün programları belirtildiği gibi olmadı. Sonraki gün programı değişti. CHP'nin basını ile ilgilenen arkadaşın çok büyük bir samimiyetle çalıştığını gördüm, ama yerel yönetimlerde organizasyon konusunda daha profesyonel bir çalışma ortaya konulabilirdi. Bir gazeteci olarak CHP'yi takip etmekte zorlandım. Dışarıdan gelen diğer gazeteci arkadaşlar da zorlandı. Umarım bunu bir tecrübe olarak alırlar ve sonraki organizasyonları daha profesyonel yapabilirler.
Gelelim asıl meseleye.
Medyadan yansıtıldığı hali ile gerçek hali arasında fark var. Muhalif bazı medya kuruluşları CHP'ye çok yoğun bir ilgi olduğunu yazdı. Hayır, ben çok yoğun bir ilgi görmedim. İmamoğlu'na Cuma namazı sonrası gösterilen ilgili her hafta Cuma günü olan kalabalıktan çok da fazla değildi. Camilerin önü her Cuma zaten çok yoğun olur. Ama en fazla ilgi yine de İmamoğlu’na gösterildi. Kılıçdaroğlu hiç sokağa çıkmadı.
Sadece Cumartesi günü 2 yıldır faturası ödenmediği için elektriği kesilen bir aileyi ziyaret etti. Orada da yine çok ciddi bir koruma ordusu vardı. Kılıçdaroğlu otel dışında kentte birkaç ziyarette bulunabilirdi.
Kentte miting havasında olmasa bile otobüsle bir tur atabilirdi. En azından nasıl bir ilginin olduğunu kendisi de görebilirdi ve o da kentin sesini duyardı biraz. Eminim ki kentte hiç kimse onu rencide edecek düzeyde bir tepki göstermezdi.
Ülkücü bir geçmişten gelen Mansur Yavaş'a bile kimse tepki göstermedi. Kılıçdaroğlu'na da sadece sorular sorarlardı. Güvenlik gerekçesiyle mi yapılmadı bilmiyorum. Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarına baktığımızda ise, hem yerele hem de ulusala mesajlar vardı. Yereldeki mesajları onun niyeti o olmasa bile, 2015-16 dönemindeki AKP yöneticilerinin mesajlarına benzedi. “Bize katılırsanız; Selahattin Demirtaş, Osman Kavala serbest bırakılır. Bize katılırsanız; bölgeye huzur gelir” minvalinde mesajlar verdi. O kaos döneminde de hatırlarsanız; başbakan Ahmet Davutoğlu, “Bize oy vermezseniz Van sokaklarında yine Beyaz Toroslar dolaşır” demişti.
Erdoğan ise “400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün” demişti. Hatta Erdoğan son yerel seçimler öncesi, yine kayyumların atanabileceğine yönelik mesajlar vermişti. Sayın Kılıçdaroğlu'nun niyetinin bu olmadığını düşünüyorum, ama yine de bu söylemler çok tehlikeli ve tedirgin edici. Kürtlerin huzur içinde yaşaması, illa AKP ile CHP arasında bir tercihe zorlanmasına mı bağlı? Kürtler bu iki partiden birine oy vermediği zaman huzur bulamayacak mı? Kürtler bu iki partiden birine oy vermediği zaman siyasetçileri serbest bırakılmayacak mı? Kürtler neden sürekli bir tercihe zorlanıyor?
Artık bu paradigmadan vazgeçilmeli. Kürtler kimsenin arka bahçesi değildir. Kimin politikalarını beğenirse, ona oy verir çok net. CHP ya da AKP bu haliyle “ölüm ya da sıtma” örneğinden başka bir şey değildir. Kim gelirse gelsin kayyum olmamalı. Kim gelirse gelsin kimse fikrinden dolayı cezaevinde olmamalı. CHP olsa da olmasa da olmamalı. Bu şekil gizli ‘tehditler’, imalarla oy alınamayacağını CHP'nin 80 yıldır artık öğrenmesi lazım.
CHP ve Kılıçdaroğlu son dönemlerde çok olumlu bir politika ortaya koyuyor. Ama bu Van toplantısında söylenenler, onların niyetinden bağımsız olarak olumlu karşılanmadı. Van'da kiminle konuşursam konuşayım, bu durumu yadırgadı ve eleştirdi. Hem İmamoğlu'nun “Uydurma” lafı hem de Kılıçdaroğlu'nun “Bize katılırsanız huzuru bulursunuz” söylemi olumlu karşılık bulmadı. 3 günlük kampın ve çalıştayların büyük bir bölümü basına kapalıydı.
Basına kapalı bölümlerde, önümüzdeki süreçte nasıl bir yol haritası izlenmesi gerektiği üzerine konuşuldu. Seyit Torun'un son açıklamasına göre, seçim öncesi bu son düzlükte CHP'li belediyeleri çok ciddi siyasi operasyonlar bekliyor. Torun, CHP'li belediyelere operasyonlar için özel birimlerin kurulduğunu söyledi. CHP'li belediye başkanları tecrübelerini anlattı. CHP'nin bölgede oylarını nasıl yükseltebileceği üzerine tartışmalar yürütüldü.
CHP'li hiçbir belediye başkanı, CHP'li yöneticiler ve Kılıçdaroğlu, yıllardır cezaevinde olan Kürt siyasetçilere ve belediye başkanlarına ilişkin konuşmadı. Demirtaş konusunda sadece Kılıçdaroğlu, “Bize katılırsanız serbest kalır” dedi. Peki, 6 yıldır cezaevinde olan Bekir Kaya için neden kimse bir şey demedi? Van'ın eski büyükşehir belediye başkanı Bekir Kaya, somut hiçbir gerekçe olmadan sadece yol ve köprü yaptığı için cezaevinde.
Hakkında iddialarda bulunan, ifade verenlerin hepsi yalanlandı ve ortadan kayboldular, ama Bekir Kaya yine serbest bırakılmadı. Selçuk Mızraklı ve diğer Kürt siyasetçiler için de bu geçerli. CHP Van'a gelmişken, bu konularda daha cesur açıklamalar yapabilirdi. Tıpkı SADAT, TÜRGEV, Ensar gibi yapılara karşı cesurca adımlar atan Kılıçdaroğlu'nun, Van'da da daha cesur olması bekleniyordu. Örneğin; anadilde eğitim konusu Kılıçdaroğlu'nun aile ziyareti sonrası soruldu, “Yarın bu konulara ilişkin açıklama yapacağım” dedi. Ama Kılıçdaroğlu'nun açıklamasında bu konu da yoktu. SADAT başta olmak üzere kurulan birçok yapının ana amaçlarının başında bölgedeki çalışmalar gelir.
Bölgenin geçmişine baktığınızda ne kadar karanlık dönemler olduğunu görebilirsiniz. Siz eğer bu yapılara karşı çıkıyorsanız, bu bölgede mutlaka daha radikal söylemlerde bulunmanız gerekiyor. Yüzlerce hasta tutuklu hiçbir gerekçe gösterilmeden cezaevlerinde tutuluyor.
Canan Kaftancıoğlu için gösterdiğiniz tepkiyi eğer Van İl Başkanı tutuklandığında da göstermezseniz, birleştirici olamazsınız. Sedef Kabaş, Murat Ağırel gibi gazeteciler için gösterdiğiniz tepkiyi Kürt gazeteciler için de göstermezseniz birleştirici olamazsınız.
Türkiye'yi yönetmek istiyorsanız Türkiye'de yaşayan herkesin hakları için eşit şekilde mücadele vermek zorundasınız. Canan Kaftancıoğlu için nasıl ses çıkarıyorsanız, HDP'nin Van, Diyarbakır, Ağrı, Şırnak il başkanları için de aynı şekilde ses çıkaracaksınız. İşte o zaman sadece CHP Genel Başkanı olmaz, herkesin saygı ile yaklaştığı bir lider olursunuz.
Ezcümle; CHP'nin Van toplantıları bütün bu saydığım eksikliklerine rağmen olumluydu. CHP'nin ve bütün partilerin bölgeyi daha çok önemsemesi gerekiyor. Uzaktan sevmek aşkların en güzel değildir. O sadece şarkılarda olur. Yakına geleceksiniz, dokunacaksınız, tartışacaksınız, kavga edeceksiniz sonra barışacaksınız. Ancak bu şekilde empati oluşur. Ancak bu şekilde siz bölgeyi anlarsınız, bölge sizi anlar. Ancak bu şekilde bir tartışma ortamı ve kültürü oluşur. Bölge halkının CHP'den uzak durmasının sebebi bölge halkı değildir. CHP'nin kendisidir. CHP’nin de bu özeleştiriyi çok daha somut şekilde vermesi gerekiyor. Bunu günahları ve sevapları ile bir başlangıç olarak görmek gerekiyor. İlk olması nedeniyle elbette ki birçok eksikliği olacak; ama önemli olan bu eksiklikleri çok hızlı giderip devamını getirmektir.