Türkiye'de futbol çok tartışılıyor. Türkiye'de herkes futbolu çok iyi bildiğini ve karşı argüman geliştirenin ise futboldan zerre anlamadığını savunuyor. Ama bir gerçeklik var ki; aslında iki taraf da futbolu çok iyi bilmiyor. Şimdi biraz geçmişe gidip tekrar günümüze döneceğim. Size bir zaman yolculuğu yaptıracağım. İçinde Pele var, Maradona var. "Sadece iki isim mi?" e daha ne olsun. Bu iki isim eğer size yetmiyorsa gözünüzü toprak doyursun. Belki Cantona'dan da bahsederim ama emin değilim.
Futbola nostaljik yaklaşanlar var. "Eskiden futbol mahallelerde sokak aralarında oynanırdı. Ne güzel eğlenirdik." Evet, gerçekten eğlendiğimiz zamanlar vardı. Ama çok fazla bir alternatifimiz de yoktu. Örneğin 90'lı ve 80'li yıllardan bahsediyorsak internet ve televizyon bu kadar yaygın değildi. Sokakta bir evde televizyon olurdu. O evin sahibi eğer futbolu seviyorsa belki bir tane maç izlerdik, ama eğer futbolu sevmiyorsa ajans haberleri ve Dallas ya da Bizimkiler dizisinden ibaret olurdu televizyon aktivitemiz. Maçlara gidilirdi. İstanbul'da olanlar yine şanslıydı maçına gideceği çok fazla takım vardı. Ama Anadolu'nun herhangi bir yerinde yaşıyorsa maç aktivitesi 2 haftada bir olur. O zaman da parası yoksa ya duvarlardan atlar ya da stad dışında seslerle tatmin olmaya çalışırdı.
Sonra ise mahalle içinde bir top bulunabilirse, ayakkabı sağlamsa ve tabi topun sahibi de paylaşımcı ise güneş batana kadar oynanırdı. Her maç bittiğinde 2 gol uzatma verilirdi. Bazen bu uzatmalar 50 gole falan ulaşırdı. Bu maçın sonunda babasından annesinden dayak yemeyen olursa da çok şanslıydı.
O çocuklar içerisinde kaç tanesi sonra büyük takımlarda oynadı peki?
İstanbul'da ya da büyük kentlerde olanların bazıları takım seçmelerine gider ya da birileri tarafından görülürdü. Büyük kentler dışında olan çocukların çoğu ise yedikleri dayaklarla yaşamlarını devam ettirirdi. O eski büyük futbolculara bakın çoğu İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de, Bursa'da, Sakarya'da, Trabzon'dan çıkmıştır. Örneğin Van'dan, Diyarbakır'dan, Şırnak'tan, Rize'den, Çorum'dan, Kırşehir'den, Bolu'dan, Elazığ'dan çıkmış ünlü bir futbolcu herhangi birinizin aklına hemen gelmez. Varsa da çok azdır. Çünkü takımların oralardan futbolcu bulmak gibi zahmet içerisine girme durumları yoktu.
Scout ekipleri yoktu. Sadece bir takımla maç yaparken onun oyuncusu eğer iyi oynamışsa alınabilir. Onun dışındakilerin o çemberin içine dahil olma gibi bir ihtimali yoktu. Sadece futbol değil basketbol ve diğer spor branşları için de bu durum geçerliydi. Avantajları yok muydu? Elbetteki vardı. O kıtlık içerisinde yetenekli olanlar kendisini geliştirenler hemen aradan sıyrılıyordu. Takım oyununa çok gerek yoktu. Eğer topu alıp 5 kişiyi çalımlıyorsa tamamdır. İyi birkaç futbolcuyu alan zaten işi götürüyordu. Dünya Kupaları gelince herkes Brezilya'yı Arjantin'i bekliyordu. Çünkü o takımlarda büyük yıldızlar vardı. Mahallelerde Arjantin ve Brezilya formaları bol bol satılırdı. Ha o zamanlar bile Danimarka gibi, İtalya gibi, Cruyf'lu Hollanda gibi sistemleri ile öne çıkan takımlar yok muydu? Vardı tabi ki.
Şimdi durum çok değişti. Scout ekipleri her yerde. Yetenekli bir futbolcu fizanda bile olsa bulunup getiriliyor. Afrika'dan, Kuzey, Güney Amerika'dan, Ortadoğu'dan çok iyi futbolcular çıkıyor. Eskiden de çıkıyordu ama Dünya Kupası gibi organizasyonlarda boy gösterdiyse bulunup getiriliyordu. Maradona, Arjantin milli takımında oynamasaydı acaba Avrupa'nın radarına girer miydi? Socrates'in hayat hikayesini de okudum. Örneğin İtalya'ya geliş sebebi çok dikkat çekici değil mi? Aynı Socrates, bu dönemde olsaydı İtalya'ya İngilter Primier Ligi'ne karşı tavrı sadece politik mi olurdu? Röportaj yapmak isteyen muhabire yine Suç ve Ceza'dan sorular mı sorardı?
Yazının başında dedim ya 'futboldan ne kadar anlıyoruz' diye. Yıllarca şu soruldu; "futbol sadece futbol mu?"
Futbol hiçbir zaman sadece futbol olmadı. Basketbol da hiçbir zaman sadece basketbol olmadı. Futbolun kelime açılımı ayak topu şeklinde. Şimdi hangi sistem onu sadece bir ayak topu olarak görüyor. Artık taç antrenörleri bile var. Taç antrenörlerinin işi ayak değil el ile atılan toplardır.
Şimdi birçok takımda psikolojik danışmanlar vardır. Rehabilitasyon vardır. Yaşam koçları vardır. Sosyal medya danışmanları vardır. Finans uzmanları vardır. Yanlış anlamayın bir şirketten bahsetmiyorum bir futbolcudan bahsediyorum.
Cristiano Ronaldo'nun ekibinde kaç kişi var biliyor musunuz? Yüzden fazla insan var. Bu insanların neredeyse hiçbiri futbol ile ilgili değil. Sadece futbol ile ilgili de bir ekibi var.
Maç içerisinde yeni hocalar kaç farklı taktik deniyor farkında mısınız? Eskiden yıldızlar vardı şimdi hocalar var. Guardiola, Klopp, Tuchel, Ten Hag, Arteta gibi İngiltere'de çalışan hocaların maçlarını izliyorsunuzdur. İzlemiyorsanız eğer zaten bu yazıyı da buradan itibaren okumayı bırakın. Çünkü burada derdim size bir hikaye anlatmak değil. Futbol'un ne kadar değiştiğini. Futbolu bildiğini zannedenlerin aslında bilmediğini anlatmaya çalışıyorum. Nostaljik ve arabesk bir bakış açısı ile artık futbolun yorumlanamayacağını anlatmaya çalışıyorum. "Ver Lefter'e yaz deftere" dönemi çoktan kapandı.
Pele, Maradona, Zico, Ronaldinho, Müller dönemleri çoktan kapandı. Sadece onların da değil daha oynarken Messi, Ronaldo dönemi de kapandı. Çünkü artık yaratıcı futbolcuların değil yaratıcı hocaların kazandığı bir dönem. "Şu oyuncu kötü, şu oyuncu iyi" demekle de artık maçlar yorumlanamaz. 2018 Dünya Kupasını Fransa kazandığında Olivier Giroud hep fovette oynadı ve tek bir gol atmadan turnuvayı tamamladı.
Kaleyi bulan şutu bile olmayabilir çok emin değilim. O takımda Benzama kadroya alınmamıştı. Benzama geçtiğimiz sezonun en iyi oyuncusu seçildi. "Ama takımda çok iyi yıldızlar vardı" dediğinizi duyuyorum. Evet aynı yıldızların olduğu hatta Benzama'nın da olduğu sonraki şampiyonalarda Fransa çeyrek final görmedi. Mesele artık futbolcular değil. Mesele artık sistemler ve hocalar. İyi bir hoca varsa futbolcu da iyi olur. PSG dünyanın en iyi oyuncularını topladı ama Fransa şampiyonluğundan öteye gidemedi. Ajax, Atletico Madrid, Napoli gibi takımların başarıları futbolcu ötesi bir sebepten kaynaklanıyor. Son Dünya Kupası'nın son Avrupa Şampiyonasını daha çok sistemler üzerinden değerlendirdik hepimiz. Çok hızlı değişiyor artık dünya. 200 yıl önce keşifler ve teknolojik gelişmeler 20 yılda bir oluyorsa şimdi ayda bir oluyor. Şimdi bir ayda 200 yıl birden gelişebiliyoruz. Klopp'un Almanya'da ve İngiltere'de hayata geçirdiği şey sadece yıldız futbolcularla açıklanamaz.
Çünkü Sallah önceki takımında yedekti ve yuhalanıyordu. Ama Klopp sistemi içinde kendini buldu. İyi hocalar iyi sistemler geliştirdi ve bu sistemlerin içinde vasat gibi görünen oyuncular yıldızlaştı. De Bruyne eskiden sıradan bir oyuncuydu. Şimdi yıldız. Ama iyi olmayan bir hocanın sisteminde yine sıradan bir oyuncu olur. Başakşehir'de Aykut Kocaman ile Emre Belözoğlu dönemlerini birazcık karşılaştırın lütfen.
Aykut Kocaman ile küme düşmeye oynayan bir Başakşehir Emre ile birlikte şampiyonluğa oynamaya başladı. Takım aynıydı, oyuncular aynıydı, renkler aynıydı, bağlı oldukları siyasi parti de aynıydı. Peki ne değişti? Paradigma değişti. Emre Avrupa'yı gezmiş iyi hocalarla çalışmış ve kendisini çok iyi geliştirmiş biriydi. Başakşehir'de de bunu hemen uyguladı. Takım keyif alarak top oynamaya başladı. Sadece 10 kişi ile defans yapan ya da dan dun gol aramaya çalışan bir sistem kurmadı. Saha içierisinde çok iyi kurgulanan bir sistem oluşturdu. Takım defanstan çok sağlıklı çıkıyor. 2. ve 3. bölgelerde yatay paslarla rakip takımı hızlı bir şekilde gezdiriyor. Onlar farkında olmadan kademelerini kaybediyorlar. 2. ve 3. bölgelerde yatay yapılan paslaşmalar belki seyircide "çok sıkıcı" izlenimi yaratabilir. Ama rakibi elek gibi sağa sola götürürken boşluklar oluşuyor. Orada araya atılan hızlı toplarla sonuca gidiliyor. Bu yapılırken rakip de hücum edecek zamanı bulamıyor. Aynı zamanda rakibin hücum oyuncuları pres yapayım derken yoruluyor ve konsantrasyon olarak oyundan düşüyor. Diego Simeone ve Cuper esintilerini görmek mümkün. Simeone yıllardır bunu Atletico Madrid'te deniyor. Cuper bunu İnter'de Emre, Okan, Recoba zamanında yapıyordu.
Aykut Kocaman ise klasik 4-4-2 ile oynamaya çalıştı. 90'lı yıllardan kalma bir alışkanlıkla 2 ön libero ile defansı tutmaya ve 2 forvet ve arkasındaki 3 ofansif oyuncu ile sonuca gitmeye çalıştı. Bu sistemler artık tutmuyor. Çünkü artık 4-4-2, 4-3-3, 3-5-2 gibi sistemler kalmadı. Bayern Münih'te 1-3-7 sistemi ile oynanıyor zaman zaman. O 1 Noyer oluyor. Artık stoper görevini kaleciler görüyor. Saha içerisinde takımların boyu çok kısalıyor. 20 metrekarede oyunlar oynanıyor. City'de, liverpool'da defans ile forvet oyuncuları arasında en fazla mesafe 20-25 metre oluyor. Türkiye'de Nuri Şahin, Fariolli, Montella da günümüze uygun 'modern' futbolu oynatmaya çalışıyor.
Türkiye'de bu şekilde oynayan takım ve hocaların en büyük dezaavantajı ise hakemler. Bu sistemlerle oynamaya çalışan takımlar için oyun çok hızlı ve sürekli olmalı. Yoksa rakip takım hata yapmaz. Ama Türkiye'de oyun sürekli durduğu için sistemlerin devamlılık sorunu ortaya çıkıyor. İngiltere'de oyun durmuyor, Almanya'da oyun durmuyor. Böyle olunca da sistemler çok görünür oluyor. Türkiye'de su molası, çay molası, kola molası, tavla molası, hakemlerle akraba sohbetleri, yere düşenin 15 dakika kalkmaması gibi durumlar yaşanıyor. Bu problem ortadan kalkmadıkça iyi bir futbol da izleyemeyiz.
Türkiye'de futbol izleyicisi de sadece fanatik bir yaklaşımla izlediği için asla futboldan keyif alamıyor. Takımı kazanıyorsa çok iyi, kaybediyorsa çok kötüdür. Bu hastalık sadece Türkiye'de yok zaman zaman çok övdüğümüz İngiltere'de bile oluyor. Ten Hag, Manchester United ile iki maç kaybetti diye linç edildi. Sonra Liverpool'u, Arsenal'i yendi muhteşem oldu. Hayır aslında 2 maç kaybedince de berbat değildi 4 maç üst üste kazanınca da harika değil. Yeni geldi ve sistemini oturtmaya çalışıyor. Bu sistemin oturması, oyuncuların bu paradigmayı anlaması için biraz zaman gerekiyor. Tuchel önceki sene Chelsea ile Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu ama bu sezon gönderildi. Chelsea'deki durum biraz Abramovic'in durumu ile alakalı ama yine de örnek olması açısından iyidir. Tuchel de artık uzun süreli konsantrasyonla belki bir takımda çalışır.