Bugün 8 Mart ve Dünya ve Türkiye'nin dört bir yanında kadınlar hakları için sokaklara çıkıyor. Türkiye'de de kadınlar şiddetten, çalışma yaşamında ve genel olarak sosyal, siyasal yaşamdaki eşitsizliklere çok yönlü sorunlarla mücadele ediyor. Siyaset bilimci Doç. Dr. Yasemin Özgün'le konuştuk. Özgün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2025 yılını “Aile Yılı” olarak ilan etmesini “Kadınları yok sayan, görmezden gelen politikaların devamı olarak görüyoruz. Kadınların birey olarak var olmalarının önündeki en büyük engellerden bir tanesi kadınları aile içinde tanımlamak” cümleleriyle değerlendirdi.
İktidar 23 yıllık alışkanlarını sürdürerek hatta derinleştirerek kadın haklarını geriletme ve kadın bedeni üzerinde de tahakküm ilişkilerini derinleştirme çabalarını sürdürürken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2025 yılını “Aile Yılı” olarak ilan etti. Tartışmalara yol açan bu adım kadın hareketi içinde de yoğun olarak tartışılıyor ve tepki gösteriliyor.
Doç.dr. Yasemin Özgün“Kadınları yok sayan, görmezden gelen politikaların devamı”
Bu politikaları ANKA Haber Ajansı’na değerlendiren siyaset bilimci Doç. Dr. Yasemin Özgün, ‘Aile Yılı’ programının yıllardır süren, kadınları yok sayan, görmezden gelen politikaların bir devamı olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Biz feministler ve kadın mücadelesi veren kadınlar, aile adı altında kadını aile içine hapsedip kadın ve LGBTİQ artıların varoluşunu, mücadelelerini, görmezden gelen, aile içindeki her türlü cinsel ya da şiddette dayalı sömürü, istismar pek çok şeye maruz bırakan bakış açısının sonucu diye düşünüyoruz. Aile Bakanlığı, Kadın Bakanlığı’nın yerini aldı. 20 yıldır süren uygulamaların bir devamı olduğunu düşünüyorum. Kadınların birey olarak var olmalarının önündeki en büyük engellerden bir tanesi kadınları aile içinde tanımlamak. Aynı şekilde LGBTİQ artı bireyler de bunun içinde. Onları da bir tehdit olarak görmek, ailenin, üremenin önünde bir engel olarak görmek. Nüfus politikaları ile pek çok şeyi belirleyip kadınları da LGBTİQ artıları da bunun içine sıkıştırmak anlamına geliyor bütün bu politikalar.”
LGBTİQ artı bireylere yönelik artan baskılara ve bu baskıların sonucu olarak hazırlanan yasa teklifi taslağına de "Çok korkunç" sözleriyle tepki gösteren Yasemin Özgün, tepkisini “Çok korkunç diyebileceğimiz bir yasa tasarısı. Bütün LGBTRİQ+’ların var oluşuna, yaşam alanlarına müdahale eden doğrudan saldıran bir takım uygulamalar şu an gündemde. Kadınlar ve LGTBİQ+ bireylerin uzun yıllar süren, mücadelelerle elde ettikleri birçok haklara saldırılar olarak görmek gerekir bunları” ifadeleriyle dile getirdi.
“Kayyum politikaları erkekliğin o gasp etme, zapt etme, her şeyin belirleyicisi olma iddialarının bir devamı”
Yasemin Özgün iktidarın tekrar yoğunlaştırdığı Kayyum atamalarını da değerlendirdi. Özgün, “Yurttaşları otoriter yöntemlerle yönetmek onların varlığına yönelik saldırılarda bulunmak bütün bunların bir erkek dili, erkek bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Hiçbir otoriter, milliyetçi, militarist politikalar, erkek politikaları olarak da adlandırılabilir. Yurttaşların en temel haklarına yönelik bir saldırı bu. Erkekliğin o gasp etme, zapt etme, her şeyi ele geçime, her şeyin belirleyicisi olma iddialarının bir devamı olarak düşünmek gerekebilir bunları da” dedi.
“Erkek siyaset güdülüyor ver bu erkeklerle beraber güdülüyor”
"Siyasetteki erkek sayısının alınan kararlarda ve uygulamalarda ne gibi bir etkisi bulunuyor? Kadınların yönetimde olması neyi değiştirir" sorusu üzerine Özgün, şöyle konuştu:
"Erkek siyaset, erkek yargı, erkek devlet diyoruz. Erkek siyaset güdülüyor ve bu erkeklerle beraber güdülüyor. Tabii sadece kadınların sayısının artması da yetmez. Kadın bakış açısıyla, kadınların var olma bilinçleriyle buralarda daha çok sayıda var olmaları gerekir. Çünkü erkeklerin anlaması, erkeklerin birtakım şeyleri benimsemesi ve değiştirmeleri için mücadele etmeleri, beklenmiyor. Beklemiyoruz bunu. Bu ancak kadınların mücadeleleri ile mümkün. Ve kadınların oralarda daha fazla yer almasıyla, kendi sorunlarını, kendi yaşadıklarını daha çok dile getirmeleriyle mümkün olabilecek bir şey. Meclis’e baktığınızda bir erkek güruhu. Tartışan, kavga eden ya da televizyon programlarında zannedersiniz siyaset erkeklerin alanı. Ve kamusal alanda bir sürü mesele sadece erkeklerin gündeminde ve sadece erkeklerin bakış açısıyla çözülecek gibi bir hava doğuyor. Bu hiçbir şekilde doğru değil. Kadınların olmadığı yerde her zaman bu tür baskıcı şiddette yönelik politikaların çok daha fazla üretildiğini görüyoruz."
Bütün kadınların 8 Mart mücadelesini kutlayan Özgün, “Hep birlikte var olma ve dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz" dedi.