Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) Başkanı ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Ekrem İmamoğlu, yaşanan hukuksuzluklara ilişkin yaptığı basın açıklamasında bir bilirkişinin çok sayıda davada adeta bir infazcıya dönüştürülerek, hukuksuzların perdesi yapılmaya çalışıldığını savunarak, bu durumu belgeleriyle paylaşacağını açıkladı. İmamoğlu, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı dönemiyle ilgili açılan davayı örnek göstererek, olmayan bir rapora rağmen mahkemenin iddianameyi kabul ettiğini belirterek, "Bu sıra dışı kişinin adı; Satılmış Büyükcanayakın. Heybedeki turbun adı belli oldu Satılmış Bey" ifadesini kullandı.

İBB ve TBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “yaşanan hukuksuzluklara ilişkin kamuoyunun ilk kez duyacağını” söylediği bilgileri Saraçhane’deki basın toplantısında açıkladı. Bolu Kartalkaya'da yangın faciasında hayatını kaybedenlerin yakınlarına Allah'tan rahmet, yaralanan vatandaşlara acil şifalar dileyerek sözlerine başlayan İmamoğlu şöyle konuştu:

"Yaralıların hala tedavilerinin devam ettiğini biliyorum ve yaralıların bir an önce sağlıklarına kavuşması için milletçe duacı olduğumuz ve süreci yine yakın bir biçimde takip ettiğimizi de bütün yurttaşlarımızla paylaşmak isterim. Tabii bugün hepimizin vicdanı bize bir şeyi söylüyor. Tüm milletimiz gibi bu olayda kusuru yada ihmali olanların cezalandırılması elbette en büyük temennimizdir. Ve bunun her aşamasını pürdikkat takip edeceğiz. Kuşkusuz masa başında oyun kurgulamadan vicdanlarda soru işareti yaratmadan olay açığa kavuşturulmalı ve bu konuda hassasiyeti en üst seviyede bütün yetkili insanlarımız göstermeli.

"Bugün ülkemizde yaratılmış olan sistemin milletimizi getirdiği acı durumdur"

İnsanlar ailelerine ulaşma kaygısı yaşarken ve acıları derinden hissederken tüm Türkiye yastayken yine ne yazık ki ilk anlarda bir kısım nifakçılar daha önceki birçok olayda olduğu gibi burada da ortaya çıktı. Yetkilerin sahibi olmak için yanıp tutuşanların iş sorumluluk almaya geldiğinde adeta adam asmaca oynamasını buradan kınıyorum. Bolu Belediye Başkanımız Tanju Özcan'a medya üzerinden hakaret edenleri suçlu ilan edenleri ve yine bildik oyunlarla sorumluluklardan kaçma girişimlerini en üst perdeden kınıyorum. Tek başına gerçeklerin ortaya çıkması için çabalayan ve facia yaşandığı ilk andan itibaren o ilk gününden itibaren durmaksızın çalışan Tanju Başkanımıza buradan selam ve sevgilerimi iletiyorum, kolaylıklar diliyorum. Yetkileri en geniş manada eline almaya çalışan hükümet ve mevcut anlayış sıra sorumluluk almaya gelince ne yazık ki ortadan kayboluyor. Yarattıkları derin rejim sorunu, sistem sorunu her yetkiyi her izni her talimatı merkeze devşirme çabası ortaya bir sorun çıktığında bir facia yaşandığında bir problem yaşandığında bunu hemen başka başka kurumlara pas etmeye, yetkiyi, sorumluluğu başkalarına yıkmaya gösterme çabası işte tam da bugün ülkemizde yaratılmış olan sistemin milletimizi getirdiği acı durumdur. Bunun özellikle altını çizmek gerekir.

"45 sene sonra yargı eliyle genel başkanların tekrar cezaevine atıldığı günleri görmeyi asla kabul edemeyiz"

Aynı günlerde yine bu basın toplantısını yapacağımız aynı günlerde bir yanda yangın faciasının acılarını yaşarken öte yandan siyasallaştırılmış yargı eliyle tüm günlerimizin bu travmayla geçtiği sıkıntılı günlerde Türk siyasetine şekil verme çabasını hep birlikte yaşadık ve gördük. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ her nedense İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı talimatıyla gözaltına alındı. Gözaltına alınma gerekçesinin dışında bir iddiayla tutuklanarak cezaevine gönderildi. Siyasi parti genel başkanlarının tutuklanmasına Türkiye alışık bir ülke. Ama ne zaman bir düşünelim. Darbe dönemlerinde. 1980 darbesinde bunları yaşadık. 1980 darbesinden bu yana Türkiye'de ilk kez iki genel başkan cezaevine kondu. Sayın Selahattin Demirtaş yedi yılı geçen bir zamandır cezaevinde tutuluyor. O da genel başkanken tutuklandı. Şimdi ise Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ tutuklandı. Dediğim gibi bunlar anca askeri darbe döneminde yaşanan olaylardır. Ve o günler hiçbirimiz hatırlamak bile istemiyoruz. Her daim demokrasi adına özgürlükler adına kınıyoruz.

Ülkenin durumu için bir kriter olarak bunu görebiliriz. 2025 yılında yani darbeden 45 sene sonra yargı eliyle genel başkanların tekrar cezaevine atılması, cezaevine atıldığı günleri görmeyi asla kabul edemeyiz. Asla kabul edilemez. Buradan hem Sayın Ümit Özdağ hem Sayın Demirtaş'a sevgilerimi ve saygılarımı yolluyorum. Başlarına gelen bu hukuksuzluğun artık sona erdirilmesini de buradan talep ediyorum. Tabii bu talebin adresi iktidardır. Sayın Cumhurbaşkanıdır. Aynı zaman da AK Parti Genel Başkanıdır. Onlar bu çağrıları ne kadar anlar açıkçası ondan endişeliyim. Tamamen bir akıl tutulmasının yaşandığını görüyorum.

"Çeteler etrafta cirit atıyor"

Facia esnasında AK Parti Ankara Kongresi'nin devam edip altı saat boyunca yani kongre bitene kadar Türkiye'de yangın faciası hakkında eksik bilgi verilmesi çok büyük bir skandaldır. Milletimizin bu tutum ve tavırları iyi anlaması ve asla unutmaması gerekir. Dünyanın her yerinde statüsüne bakmaksızın bunun adı büyük bir skandaldır. Bunun adı vicdansızlıktır. Kongrenin bitmesini saatlerce bekleyen dört bakan ancak siyasi şov tamamlandıktan hemen sonra kamuoyunu facianın gerçek boyutuyla ilgili bilgilendirebilmiştir. Şimdi bu akıldan ülkeyi rahatlatacak insanların huzursuzluğunu dindirecek milli birlik ve beraberlik sağlayacak bir adım beklenebilir mi diye herkesin kendisine sorması gerekiyor. Bu akıldan millet bir huzur bir birlik ortamı, bir beraberlik ortamı sağlayabilir mi? Sağlayamaz. Çünkü her ne olursa olsun bugünkü sürecin içerisindeki etkin aktörler tek kaygılarını siyasi ikballeri üzerine kurgulamış iktidar mensuplarıdır. O siyasi ikbal kaygısı nedeniyle ülkemizde tek huzurlu bir gün dahi geçiremiyor. AK Partili vatandaşlarımız dahi bir avuç insan dışında ülkemizde tek kişinin yüzü gülmüyor. Uzun zamandır sevgili yurttaşlarım büyük bir hayat pahalılığı içerisinde perişan durumdadır. Ve büyük oranda toplumumuzun tamamı. Facialar, felaketler ard arda geliyor. Gençlerimiz mülakatlarda eleniyor, geleceklerini yurt dışında arıyor. Çeteler yenidoğan bebeklerimizin canına kıyıyor. Kadınlarımız sokaklarda korkuyla geziyor. Çeteler etrafta cirit atıyor. Türkiye mülteci merkezi olmaya devam ediyor. Ama tüm bunlarda sorsanız hükümetin hiçbir kabahati yok. Dünyada böyle bir örnek yok. Hiçbir sorumluyu bulamıyorsunuz. Kendilerinde sorumluluk görmeyenler ise siyasi rakiplerini ayak oyunlarıyla, tezgahlarla saf dışı bırakmaya dönük bir strateji kurgulamışlar ona çalışıyorlar.

"Sayın Adalet Bakanı, yargı bağımsız öyle mi?"

İşte biz de bugün çok çarpıcı bir tezgahı ortaya sermek için sizleri davet ettik. 31 Mart seçimlerinden milletimizin birinci partisi olarak çıkan CHP'ye ve belediyelerine yönelik haksız hukuksuz operasyonlar hız kesmeden devam ediyor. Siz bakmayın ki hani her gün bir şey olduğunda biz tepki gösterdiğimizde hemen ilk çıkıp yetkililerin ağzından duyduğunuz cümle 'yargı bağımsızdır' cümlesi. Onlara inanmayın. Türkiye'de bağımsız özerk kurum kaldı mı diye gidin vatandaşlarımıza sorun. Emin olun ki vatandaşlarımızın büyük bir kısmı kalmadı diyecektir. Başkanı ve yardımcısı Cumhurbaşkanı tarafından atanan kurum, hakimlerin, savcıların geleceğine karar vermiyor mu? Hakları da orada atanma kararları da oradan çıkıyor. Hal böyle olunca belli amaçlar için atananlar yüzünden kanundan gelen güç ne yazık ki kişiselleştiriliyor, hedef gözetiliyor. Yani siyaset bugün hepimizin yaşadığı gündelik haberler üzerinden ve ortaya çıkan atmosferden görüyoruz ki siyaset köküne kadar yargıya karışıyor bu kadar net. Zulümle abat olmaya çalışanlar belli ki bu her tarafı dökülen gerekçeleri güldüren sebeplerle az önce ifade ettiğim genel başkanlar dahil hukuksuz operasyonlarına devam edecek vazgeçmeyecekler. Bunu ben demiyorum. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor. Ne diyor; 'Turbun büyüğü heybede' diyor. Dosyalar gizli denilerek şüphelilerin avukatlarına bilgi verilmiyor. Avukatlarına dahi o dosyalar açılmıyor ama Cumhurbaşkanı ne olacak ne bitecek her detaya vakıf. Neredeyse sabahından akşamına bu işin içinde olan insanlarla irtibat kuracak bu işin içinde mi diye insan düşünmeden edemiyor ama lafa gelince hemen 'yargı bağımsız.' Buradan yargı bağımsız lafının söylendiği, söyleyen kişiye seslenmek istiyorum; Sayın Adalet Bakanı yargı bağımsız öyle mi?

"Böyle bir rapor yok"

İşte bugün biz de Cumhurbaşkanı'ndan esinlenerek basın toplantımıza tam da bu ismi koyduk. Basın toplantımızın adı; turbun büyüğü. Bugün heybeden turp niyetine çok enteresan bir kişilik çıkacak. Bu kişinin adeta bir infazcıya dönüştürüldüğünü, hukuksuzlukların perdesi yapılmaya çalışıldığını, olmayan raporların nasıl iddianameye girdiğini, raporların nasıl değişime uğradığını, imzasız raporlar insanların nasıl suçlandığını hatta tutuklandığını sizlere ve kamuoyuyla birlikte buradan paylaşacağım. Öyle lafla da değil dedikoduyla da değil. Belgeleriyle paylaşacağım. Heybeden çıkaracağımız turpla ilgili Cumhurbaşkanı ve yargı bağımsızdır diye tweet atan Adalet Bakanı ne diyecek diye de takip edeceğim. Onu da merakla bekliyor olacağım. Bildiğiniz gibi Beylikdüzü Belediye Başkanlığım sırasında 2015 yılında yapılan bir ihale nedeniyle hakkımda dava açıldı. Bu dava halen Büyükçekmece Adliyesi'nde devam ediyor. Yedi yıl hapis ve siyasi yasakla yargılanıyorum. Mahkemenin duruşma başlarken hedef koyduğu bitirme süresi 409 gündü. 11 Nisan'a ertelenen duruşma 826'ncı gününde karara bağlanacak mı hep birlikte göreceğiz. Aslında yargılandığım ihale dosyası hakkında 2020 yılında Danıştay karar verdi. Burada belediye başkanına yani bana ceza sorumluluğu yüklenemeyeceğini karara bağladı. Danıştay'ın bu kararının altında beş yüksek yargıcın imzası bulunuyor. Buna rağmen bana dava açıldı. Danıştay'ın beş yüksek yargıcının benimle ilgili görüşünü yeterli bulmayan mahkeme konuyu bir bilirkişiye emanet etti. 3 Temmuz 2022 günü bu bilirkişi raporunu sundu, bu sıra dışı bilirkişi Danıştay'ın beş yüksek yargıcının kararını doğru bulmamıştı. Ve yeni yazdığı raporla bu bilirkişi bu ihalede sorumluluğum olduğunu iddia etti. Bu ifadeler iddianameye de girdi. Böyle bir rapor yok.

"Heybedeki turbun adı Satılmış Büyükcanayakın"

Olmayan bir rapor bana sunulamayacağı için de sorumluluk ihmali yapmam söz konusu değil. Peki olmayan rapor savcı iddianamesine nasıl giriyor? İnanır mısınız bunu önce bir mülkiye müfettişi yazdı. Bugün tek bir isme odaklanacağımız için başka isim vermeye gerek yok. Bu davanın bilirkişisi de o mülkiye müfettişi de yazıyor o meşhur mülkiye müfettişi o da her yerden çıkan, bu davanın bilirkişisi de tıpkı mülkiye müfettişi gibi iç denetçi raporu olduğunu belirtti. Avukatlarımız böyle bir rapor olmadığını mahkemede ispat etti. Yani olmayan bir rapora rağmen mahkeme iddianameyi kabul etti. Gördüğünüz gibi bu bilirkişi olmayan şeyleri yazacak, atıf yapacak kadar rahat bir profesyonel. Başına bir şey gelmeyeceğinden emin. Belli ki arkasında çok güvendiği kişiler var. Özel seçilmiş birisi. Şimdi sizlere bu kişiyi takdim ediyorum. Bu sıra dışı kişinin adı; Satılmış Büyükcanayakın. Heybedeki turbun adı belli oldu Satılmış Bey. Bu ismi aklınızda tutun. Gerçi akılda kalıcı bir yanı var zaten. Satılmış Bey bilirkişisinin bu davayla beraber hayatımıza özel olarak nasıl görevlendirildiğini göreceksiniz. Olmayan bir raporu yazmış gibi göstererek adli makamları yanıltmaya yönelik girişimi nedeniyle bilirkişi Satılmış Bey ile ilgili suç duyurusunda bulunmasını mahkemeye ilettik. Mahkeme bu talebe cevap bile vermedi."