-New York’lu Hasta çalışması nedir?
-HIV’in kesin tedavisi bu kez bulundu mu?
-Bu çalışma günümüzde HIV ile yaşayan milyonlarca insan ve HIV kesin tedavisi bekleyenler için gerçek bir umut olabilir mi?
-Tedavi konusunda yanlış yere odaklanıyor olabilir miyiz?
Her yıl onlarca bilim insanı, araştırıcı, uzman ve benim gibi meraklı aktivistler başta HIV olmak üzere enfeksiyonlarla ilgili en son bilimsel gelişmeleri paylaşmak ve tartışmak üzere CROI adıyla da bilinen Retrovirüsler ve Fırsatçı Enfeksiyonlar Konferansı'nda bir araya geliyor. Son 3 yıldır pandemi nedeniyle online olarak gerçekleştirilen CROI’yi bu yılda Türkiye’den tek aktivist olarak saatimi ABD saatine göre ayarlayıp uyku düzenimi değiştirerek düzenli biçimde takip ettim, hatta bununla da yetinmedim ve konferans programı dışındaki başka oturumlara, sunumlara, aktivist toplantılarına da katıldım ve yıl boyunca sizlerle başka yazılarda da paylaşmak üzere notlar aldım. Bu notların en ilginci ve merak edileni ise uluslararası ve yerel medyaya da yansıyan ‘’New York’lu Hasta’’ oldu.
Daha önceki yıllarda yine benzer isimlerle anılan ve bazıları yine CROI’de duyurulan ‘’Berlin’li Hasta’’, ‘’Londra’lı Hasta’’, ‘’Brezilya’lı Hasta’’ çalışmalarını Kırmızı Kurdele İstanbul için yazdığım #hivbilgisi yazılarından takip etmiştiniz. Fakat bu çalışmanın diğerlerinden bir farkı var; medyaya ‘’New York’lu Hasta’’ adıyla yansıyan kişi –ilk kez- bir kadın. Ve araştırıcılar kendilerinden çok emin konuşuyorlar.
Araştırma ekibi Dr. Yvonne J. Bryson’ın aktardığına göre ’New York’lu Hasta’’ şu anda hayatın tadını çıkarıyor ve HIV hala geri dönmemiş. Peki, bu çalışma/metod günümüzde HIV ile yaşayan milyonlarca insan ve HIV kesin tedavisi bekleyenler için gerçek bir umut olabilir mi? Gelin eksisiyle artısıyla birlikte bakalım ve olan biteni daha iyi anlamanıza yardımcı olmaya çalışayım. Bu ve benzeri haberlerin ilk ve en meşhuru, 2020 yılında kansere bağlı olarak kaybettiğimiz yakın arkadaşım Timothy Ray Brown (Berlin’li Hasta) hakkındaydı. Timothy’ye HIV'e –bir şekilde- doğal bir direnci yani nadir görülen bir genetik anormalliği olan bir bağışçıdan kök hücre nakil edilmişti ve HIV bu nakli takip eden yıllar boyunca hiç geri gelmedi. Bu her ne kadar tıpta çığır açan bir gelişme sayıldıysa da benzeri uygulamaların hepsinde aynı sonuç görülmedi. İlik naklini takip eden yıllarda HIV’in geri döndüğü vakalarda biliyoruz bugün. Bunların en popüleri ‘’Mississippi'li Bebek’’ adıyla bilinen olgu. Araştırıcılar yine büyük bir heyecanla HIV pozitif bir bebeği HIV’den tamamen arındırdıklarını duyurduktan 27 ay sonra HIV geri gelmişti.
(Timothy ve onun etkileyici hikâyesi hakkında yazdığım bir diğer yazıyı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.)
-İlik nakli HIV’in kesin tedavisi için kesin çözüm olabilir mi?
Soruyu cevaplamadan önce şunu hatırlamam gerekir; bugüne kadarki tüm örneklerde yer alan HIV pozitif kişiler aynı zamanda kanser hastasıydı. Yani bu zorlu ve tehlikeli süreç bir deneysel tedavi olarak değil, son çare olarak uygulanıyor. Ki bunun uygulanabilmesi için her şeyden önce uygun iliğin bulunmuş olması lazım. O süreç özetle şöyle ilerliyor; ilik naklinden önceki aşamalarda kişinin bağışıklık sistemi tamamen çöküyor (ya da çökertiliyor) ve sonrasında eğer bünye iliği kabul ederse (ki etmediği durumlar var) sıfırdan ve HIV’e doğal olarak dirençli bir bağışıklık sistemi oluşmuş oluyor. O karma karmaşık prosedürü en basit biçimiyle böyle anlatabilirim. Süreç inanılmaz meşakkatli, zorlu, riskli ve pahalı.
Bunun yanında bazı etik sorunlar da var. Dr. Bryson diyor ki; her ne kadar bizi çok heyecanlandıran bir durumla karşılaşsak da bu bilimin HIV kesin tedavisi için üzerine atlayabileceği bir yöntem değil! Sorunun tam ve net cevabına gelirsem; ‘’New York’lu Hasta’’ tüm diğer benzeri örneklerde olduğu gibi HIV pozitifliğinin yanında ağır bir kanser geçirmekteydi ve ilik naklinin tek sebebi HIV değildi. Çünkü HIV düzenli günlük HIV ilaç tedavisi (ART) ile zaten baskılanmış durumdaydı. Bu yöntem HIV pozitif olmak dışında başka hiçbir şikâyeti olmayanlar için kesinlikle uygulanabilir bir yöntem değil. Bu yöntemin, şu anda dünya üzerinde HIV ile yaşayan 36 milyon insanın tamamı için ideal bir kesin tedavi yöntemi olduğunu düşünmeyiz. Çünkü bu uygulaması imkânsız bir yöntem olur. Yani şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; İlik nakli HIV’in kesin tedavisi için çözüm olamaz, fakat umut olabilir.
Çünkü her yeni çalışma ile birlikte elimizde HIV’in vücuttan tamamen atılabileceğine dair daha fazla kanıt, daha fazla bulgu ve daha fazla inanç oluyor. Fakat daha önceki tüm benzer #hivbilgisi yazılarımda da vurguladığım gibi, HIV’in kesin tedavisine ilişkin tüm çalışmalarda gelen tüm verilere sağduyulu ve temkinli yaklaşmanın, erken ve gereksiz heyecanlara kapılmaktan daha doğru ve gerekli olduğunun altını bir kez daha çizmek isterim.
-Tedavi konusunda yanlış yere odaklanıyor olabilir miyiz?
Bilimin HIV konusunda aldığı mesafe ve tüm gelişmeler gerçekten muazzam. Bunun bir sonucu olarak AIDS ve HIV’i, tarihte ölümcül bir hastalığın kronik taşıyıcılık seviyesine en kısa sürede indirildiği başarı örneği olarak tanımlayabiliyoruz.
Sadece ömür uzatmaya yarayan ilk ilaçların 1986, HIV’i kronik bir taşıyıcılık seviyesine indirgeyen ART’nin 1996’da kullanılmaya başladığını hatırlarsak, bu başarıyı takdir etmek kolaylaşır. 1996’dan sonrasının gelişmeleri ise uzun süre hayal dahi edilemeyen sonuçlar. O günlerde avuç avuç yutulan ve oldukça yüksek yan etkilere sebep olan ilaçlardan, bugün günde sadece bir tabletle sürdürülen tedaviye ulaşan bir yol.
Üstelik bu standart ve kolay erişilebilir tedavi, HIV pozitif bireylerin uzun ve kaliteli bir ömür sürmelerini, HIV bulaştırma korkusu olmadan ebeveyn olabilmelerini, hatta Belirlenemeyen eşittir Bulaştırmayan sayesinde kondomsuz ilişkilerde dahi virüs bulaştırma endişesi taşımamalarını yani kendilerini bir tehlike, bir risk, bir sorun olarak görmemelerini sağlıyor. Yani sadece sağlık değil, psikolojik ve sosyal açıdan kazanımları da oldukça yüksek.
Bu da şu anlama gelir: eğer bizler Dünya'nın herhangi bir yerinde yaşayan tüm HIV pozitifleri ilaç tedavisi ile buluşturmayı ve sürekliliği başarabilirsek, yeni HIV bulaşıları oluşumunu tamamen engellemiş oluyoruz. Bu da AIDS’in ve HIV’in sonu demek. Fakat UNAIDS verilerine göre dünya genelinde düzenli HIV ilaç tedavisine erişebilme oranı %75 dolaylarında. Yani an itibarıyla HIV ile yaşayanların önemli bir bölümü, onlara sağlıklı bir ömür sunacak ve HIV durduracak bu ilaç tedavisinden yoksun.
Konuyu toparlarsam; kesin HIV tedavisi elbette üzerinde çalışılması gereken ve herkesi çok mutlu edecek bir şey. Bunu herkes istiyor.
Ama en az kesin tedavi bulunması isteği kadar güçlü iki isteğimiz daha olmalı: HIV ile yaşayan herkesin ilaç tedavisine erişimini sağlamak ve yeni HIV bulaşlarını tamamen durdurmak. İşte bu hepimizin sorumluğu ve görevi!
Bu çalışmayı ve yeni ilaç, yeni tedaviler hakkındaki tüm HIV bilimi çalışmalarını düzenli olarak takibe ve kayda değer gelişmeleri paylaşmaya devam edeceğim.
Takipte kalın.