Türkiye, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra fitili ateşlenen, çözüm sürecinin bittiği, çatışmalı bir sürecin başladığı döneme girmişti. Sokaklara hendekler kazılmış, ilçeler çatışmalar ve bombalamalar sonucu dümdüz olmuş, çatışma bölgesinde yaşayan halk çaresiz bırakılmıştı. Devlet kurumları sıklıkla "yardım ellerini uzattıklarını" iddia etse de durum halk açısından nasıldı? Bu sorunun yanıtını arayan Diyarbakır merkezli Göç İzleme Derneği (GÖÇİZDER), kadınların sokağa çıkma yasakları ve zorunlu göç sürecinde yaşadıklarına odaklanan kapsamlı bir araştırmaya imza attı. dokuz8Veri Haber Merkezi olarak bu kapsamlı araştırmayı farklı alt başlıklar altında veri haberleriyle irdeleyerek ilginize sunacağız. Araştırmanın ilk bölümünü içeren 'çatışma altında yaşam stratejileri' haberini araştırma ekibinden Zana Kibar hazırladı.
Türkiye’de 2015-2016 yılları arasında ilan edilen sokağa çıkma yasakları sırasında yaklaşık 500 bin insan yerinden edildi, 1 milyon 809 bin kişi de dolaylı olarak etkilendi. 16 Ağustos 2015’te Muş’un Varto ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağından başlayarak 1 Mart 2018 tarihine kadar geçen süre içerisinde toplam 11 il ve en az 49 ilçede resmi olarak tespit edilebilen en az 299 sokağa çıkma yasağı ilanı gerçekleşti. Bu süreçte tahmini rakamlara göre en az 3 bin 638 kişi yaşanan çatışmalar nedeniyle yaşamını yitirdi. Son yaşadığımız çatışmalı süreç, PKK ile 1980'lerin ortasından beri devam eden ve bitmek bilmeyen bu kanlı savaşın en kanlı ve hasarlı dönemini oluşturdu.
SAVAŞIN EN TAHRİP EDİCİ DÖNEMİ 2015-2016 YILLARINDAKİ SOKAĞA ÇIKMA YASAKLARI SÜRECİ OLDU
Son yaşadığımız çatışmalı süreçte sokağa çıkma yasakları 2015'te başlayıp 2018’e kadar devam etmiş olmasına rağmen yoğun olarak 2015-2016 yılları arasında gerçekleşti. Belirtilen zaman aralığında Diyarbakır'da 169 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilirken bu ili 48 kez ile Mardin, 23 kez ile de Hakkari takip etti. Bu üç il dışında Şırnak, Bitlis, Muş, Bingöl, Tunceli, Batman, Elazığ ve Siirt'te de sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ayrıca operasyonların yapıldığı bazı illerde özel güvenlik bölgeleri de ilan edildi.
KATILIMCILARIN TAMAMI SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI YAŞAMIŞ, 3'TE 1'İ GEÇMİŞTE GÖÇ ETMİŞ
Göç İzleme Derneği'nin (GÖÇİZDER) kadınların perspektifinden yola çıkarak hazırladığı rapor, her yaş grubundan kadınlarla yüz yüze görüşmeler üzerinden gerçekleştirilirken görüşmeler Diyarbakır, Şırnak, Hakkari, Mardin, Van, Mersin ve İstanbul illerinde hayata geçirildi. Araştırmaya katılan 480 kadının tamamı, yaşadıkları bölgede sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini belirtirken yüzde 36,9 gibi büyük bir bölümü, geçmişte göç yaşadıklarını beyan ettiler. Yani sokağa çıkma yasakları ve abluka süreçlerini yaşayan ve göç etmek zorunda bırakılan nüfusun ciddi bir bölümü 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren gerçekleşen köy boşaltma veya yakma olaylarından kaynaklı yerinden edilen ve kentlere göç etmek zorunda bırakılanlardan oluşuyor. Katılımcıların yüzde 27,5'inin 18-28 yaş aralığında olduğu düşünülürse oranın yüksekliği daha da çarpıcı hale geliyor. Katılımcıların yüzde 98'i anadillerinin Kürtçe olduğunu söylerken yüzde 28,13'ü, anadili dışında bir dil bilmediğini beyan etti. Peki katılımcıların yaşadığı bölgelerde kaç defa sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve süreler nasıl değişti? Bir sonraki tablo bunu yanıtlıyor:
BAZI KATILIMCILAR ŞIKLARA KIZDI: "NEDEN '3 AY GECE GÜNDÜZ DEVAM ETTİ' SEÇENEĞİ YOK?"
Grafiğe bakıldığında katılımcıların yüzde 35’i bir aydan daha az bir süre sokağa çıkma yasaklarına maruz kaldığını belirttikleri görülüyor. Bu durumda nüfusun yüzde 35’inin sokağa çıkma yasaklarının bir aydan fazla süre uygulandığı zamanlardan önce, yaşadıkları yerden göç ettiği öngörülmektedir. Nüfusun yüzde 38’i ise yasağın bir ile iki aylık zaman aralığında göç etmek zorunda kaldığı görülmektedir. Öte yandan rapora göre kimi katılımcılar seçenekleri yetersiz bulmuş ve şıkların arasına ‘Yasak üç ay gece ve gündüz aralıksız devam etti’ şeklinde bir şıkkın daha eklenmesi gerektiğini kızgınlık ile ifade etmiş.
"YAŞAM, BARINMA, EĞİTİM, SAĞLIK HAK İHLALİ YAŞADIK"
Katılımcılar, abluka sürecinde en temel insan hakları başlıklarının tümünde yüzde 50’nin üzerinde bir oranda ihlal yaşadıklarını beyan etmiş. Sıklıkla ihlal edilen haklar konusunda yaşam, barınma, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim haklarına yönelik ihlaller, en fazla telaffuz edilen alanlardan. Katılımcıların en çok yaşadıklarını belirttikleri hak ihlali alanları ise yüzde 87 ile barınma ve yüzde 88 ile yaşam hakkının ihlali olmuş.
"HİÇBİR ŞEYE ERİŞİMİMİZ YOKTU"
Katılımcılar, sokağa çıkma yasakları döneminde en çok elektrik, içme suyu ve temel gıda maddelerine erişimde sıkıntı yaşamış. Bu temel ihtiyaçlara yönelik yaşanan sıkıntılarda yüzdelerin 80 puanın üzerinde oluşu oldukça dikkat çekici. Çoğu kişi ankette sayılan ihlallerin tamamını yaşadığını söylemiş ve “hiçbir şey yoktu” diyerek temel ihtiyaçlara erişimde çok büyük sıkıntılar yaşadıklarını beyan etmiş.
ÇATIŞMA SÜRESİ UZADIKÇA TEMEL İHTİYAÇLARA ERİŞİM SIKINTISI TELAFFUZ EDİLMEZ OLMUŞ
Çatışmaların yaşandığı süreç boyunca erişimde en fazla güçlük yaşanan temel ihtiyaçlar sıralamasına süreye bağlı olarak bakıldığında da anlamlı bir farklılık görülmüyor. Ancak abluka süresi uzadıkça, insanların tüm sınırlamalar ve zorluklara rağmen hayatta kalma stratejileri geliştirdikleri gözlemleniyor. Çatışma ve sokağa çıkma yasağı süresi uzadıkça temel ihtiyaçlar bir şikayet konusu olmaktan uzaklaşmış, yaşananlara alışma ve adapte olma hali ortaya çıkmış ve bazı yokluklar benimsenmiş gözüküyor. Özellikle 2015-2016’da yaşanan çatışmalar, sokağa çıkma yasağının uzun sürdüğü dönemler ile örtüşüyordu. Raporda, bu dönemi yaşayan kişilerin dehşet verici tanıklıklarının; gıda, elektrik, su gibi zaruri ihtiyaçları ikinci sıraya atmalarına sebep olduğu değerlendirmesi yer alıyor.
EVİ AZ HASAR GÖREN KATILIMCILAR, MAHÇUP BİR ŞEKİLDE YANIT VERMİŞ
Rapora göre katılımcılar, bu temel ihtiyaçları, manevi olarak yaşadıkları kayıplarla karşılaştırdıklarından dolayı dillendirmekten utandılar ve sakındılar. Bu nedenle yasakta daha uzun süre kalanlar temel ihtiyaçlardan yoksun kalmaktan daha az söz etmeyi tercih ettiği değerlendirmesi raporda yer almakta. Ayrıca rapora göre bu süreçte evi daha az hasar gören veya temel gıdalara erişimde daha az sıkıntı çeken kişiler, rapora yanıt verirken mahçup olduklarını gizleyemediler.
SU YOKLUĞU, İNSANLARI YARATICI ÇÖZÜMLER BULMAYA İTMİŞ
Çatışmalar sırasında evlerinde mahsur kalan katılımcıların abluka sürecinde içme suyu ihtiyacını ağırlıklı olarak çeşme suyu ve kuyu suyundan karşıladıkları görülüyor. Ancak çatışma şartları, insanları yaratıcı çözümler bulmaya itmiş. Katılımcılar, depo suyu, şebeke suyu, yağmur suyu, havuz suyu, tanker suyu, kar suyu, hazır su ve musluktan stoklanan sular şeklinde su ihtiyaçlarını karşıladıklarını belirtmişler. Ayrıca su kaynaklarının çatışmalarda hedef olması, katılımcıların dikkat çektikleri bir başka önemli husus. Rapora göre yaşanan çatışmalı süreçte katılımcılar yiyecek olarak en çok kuru bakliyat, ekmek, konserve gibi besin maddeleri tüketmişler. Sokağa çıkma yasağı sürecinde insanlar evlerinde var olan erzakları tüketmek durumunda kalmış, günler boyu yalnızca ekmek ve kuru bakliyat tükettiğini söyleyenler olmuştur.
"DEVLET DESTEK SAĞLIYOR" DENMİŞTİ... İŞTE MAĞDURLARA GÖRE DURUM:
Yaşanan çatışmalar sırasında ana akım medyada devletin çatışma bölgelerindeki halka yardım elini uzattığı, gıdadan sağlığa pek çok alanda destek sağladığı çokça yer almış, AKP'li yöneticiler ve bürokratların demeçleri sıklıkla yer almıştı. Rapor, yaşanan süreç sonrası bölge halkının ne düşündüğünü de aktarıyor. Buna göre, katılımcıların yüzde 63 gibi büyük bir bölümü devletten hiç yardım almadığını beyan etmiş. Yani devletin yerel halka ulaşmada çok büyük bir eksiği olduğu araştırmanın en net bulgularından.
DEVLETİN DÜZENLİ YARDIM YAPTIĞI MAĞDURLAR YALNIZCA %9
Devletin ulaşabildiği kişilerin yüzde 70'i ise (toplam katılımcıların yüzde 26'sı) geçtikleri yeni evlerde kira yardımı aldıklarını, yüzde 35'i ise aile yardımı aldığını beyan etmişler. Ancak devletten yardım alan yüzde 37'lik kesimin yalnızca yüzde 24,4'ü "düzenli yardım aldığını" beyan etmiş. Yani devletin çatışmaların mağdurları arasında düzenli yardım yaptığı kesim yalnızca yüzde 9.
DEVLET DIŞINDAKİ KURULUŞLARDAN YARDIM ALANLAR ÇOĞUNLUKTA
Ancak devlet dışındaki özel veya özerk yapıların yardımlarına geldiğimizde tablo biraz değişiyor. Katılımcıların yalnızca yüzde 24'ü "devlet dışındaki kurumlardan yardım almadım" derken yüzde 76'sı devlet dışı kuruluşlardan yardım almış. Katılımcıların yüzde 56'sı belediyeden yardım aldıklarını beyan etmiş.
DEVLET HENÜZ "NE SIKINTI YAŞADINIZ" DİYE SORMAMIŞ!
Tüm bu süreç sonunda katılımcılara "adalet duygusunun güçlendirilmesi için neler yapılabileceği" sorulmuş. Yüzde 60'lık kesim devletten özür beklerken yüzde 81'lik kesim bizzat yaşadıkları tahribatın tespitinin yapılmasını talep etmiş. Yani anlıyoruz ki devlet tüm bu geçen sürede insanlara "ne sıkıntılar yaşadınız" diye sorup yaşanan tahribatı tespit etmeye dahi kalkmamış.
YAŞANANLARIN TELAFİSİ OLAMAZ DİYEN: %90"
Katılımcılar, "devlet taleplerinizi yerine getirirse yaşadıklarınız telafi edilmiş olacak mı" sorusuna ise yüzde 90 gibi çok geniş bir ağırlıkla yaşadıklarının telafisinin hiçbir şekilde söz konusu olamayacağı yanıtını vermiş. Rapordan öne çıkan bölümleri önümüzdeki günlerde paylaşmaya devam edeceğiz. Yaşananların aktarıldığı ve yaşam stratejilerinin ele alındığı bu haberimizin ardından kadın odaklı, aile odaklı, sağlık ve psikoloji odaklı, ekonomi odaklı ve göç odaklı diğer haberler karşınızda olacak.