Küresel salgın döneminde, teknoloji, gündelik hayatlarımızı oldukça kolaylaştırdı. Evden çalışmayı,evden eğitim almayı, iletişimi, bilgilenmeyi zaman ve mekan sınırı olmadan sağlayan teknoloji ile hayatlarımız eskisinden farksız hale geldi.
Üstelik, teknoloji sayesinde sadece yerel değil, küresel ölçekte tek bir dünya kültürünün ortaya çıktığı ve ulaşabildiği her yere ulaştığı bir dünyayı yaşamaya başladık son bir buçuk aydır. Gerçekten de, hemen herkesi evde toplayan ve tüm etkinliklerinin sadece yeni iletişim teknolojileri aracılığıyla gerçekleştirdiğimiz bu salgın günlerinde, “tekno-hayatlar” yaşadığımızı söyleyebiliriz. Evden çıkamadığımız için görüşemediğimiz aile üyeleriyle görüntülü whatsapp, eğitim için online dersler, alışveriş merkezleri yerine alışveriş siteleri, oyunlar için dijital platformlar, haber için sosyal medyaya yöneldiğimiz “yeni normal” dönemler yaşıyoruz. Birleşmiş Milletler yaşadığımız salgın dönemiyle birlikte toplumsal hayatlarımızın değiştiğinin altına çizerek, eskiden yaşadığımız hayat biçimini “eski normal” olarak adlandırdı. Salgının yarattığı ekonomik durgunluğun en çok yoksul ülkelere yansıyacağını öngören Birleşmiş Milletler, toplumların ve ekonomilerin “eski normalden” daha iyi ve sürdürülebilir, cinsiyet eşitliği içinde, nötr-karbon bir “yeni normal”e geçmeleri konusunda tüm dünya ülkelerini uyarıyor. Birleşmiş Milletler’in söz ettiği bu yeni normal koşullarla ilgili yapılan son çalışmalar, salgın döneminde yaşadığımız toplumsal yaşamları sorgulayan pek çok konuyu içeriyor. Ama bunlardan, virüs günlerinde yaşadığımız izolasyon nedeniyle, evden çalışma koşullarını değerlendiren çalışmalar gerçekten dikkat çekici. Bu konuda yapılan araştırmalar, evden çalışan insanlar farkında olmadan çok daha fazla süreyi çalışma masasında geçirdiğini gösteriyor. Server aktivitelerini analiz eden NordVpn Amerika’da Mart ortasından beri, çalışma gününün üç saat arttığını, İngiltere, Fransa, İspanya ve Kanada gibi ülkelerde ise gene aynı tarihten beri 2 saat daha fazla çalışıldığını ortaya koymuştur. Bu duruma paralel olarak, Küresel Çalışma Ağının CEO’su olan Gemma Lloyd da evde daha uzun saatlerin çalışıldığını gösteren bir eğilimden söz ediyor. Bu biçimde çalışanların eve yetişmek için trene koşturmaya gerek olmadığını ama saatlerce evde, masa başında oturmanın ise hiç sağlıklı olmadığını ve evden çalışma durumunda patronların çalışanlarının hep sıkı çalıştığını denetledikleri yönünde baskı hissettirdiğini belirtmiştir. Öyleyse, teknolojinin birincil önemde olduğu bu yeni normal yaşamlarımızda, teknolojinin bizlere sağladığı kolaylıklar içindeki tekno-hayatlarımızda biz fark etmesek de, teknoloji bizlerden çok bunların üreticilerine daha fazla güç sağlamaktadır. Teknoloji sayesinde, iktidar sahipleri biz, sıradan insanların bilgilerine daha kolay ulaşabilmekte, daha kolay izleyip, takip edilebilmekte, bizleri sayılarla ifade edilen istatistikler haline getirmekte, bu da reklam şirketlerinin işine yaramaktadır. Teknoloji ve bilim alanında devasa ölçüde gelişmiş dünyamızda, biz sıradan insanlarsa, savaşları, kıtlıkları, nükleer kazaları nasıl şoklar halinde algılayıp, dizilere, depremanlam veremediğimiz siyasal, toplumsal olaylarda olduğu gibi korona günlerinde de farklı gezegenlerde yaşam arayan Özetle, günümüzün teknolojik gelişmeleri bankalar, devlet daireleri, eğitim, tüketim olanaklarını kolaylaştırmıştır ama bu insanları zaman ve mekan gözetmeden birbirine, kurumlara, boş zaman etkinliklerine, metalara kavuşturan bu “yüce-teknoloji” neden küresel eşitsizliği, yaşadığımız bu salgını öngörecek, engelleyecek, hiçbir şey “yapamamıştır”. Üstelik, ne acıdır ki; teknolojideki en ileri gelişmelere sahip şirketlerin bulunduğu pek çok Batılı ülkenin elindeki bilim ve teknolojideki gelişmeler bile küresel salgında insanların ölümüne engel olmamıştır. Bu nedenle, trajik olan ve sormamız gereken de budur. Teknoloji, var olan sistemin mi, yoksa toplumun yararına mı üretilmekte ve yaygınlaştırılmaktadır?