CHP Sözcüsü Deniz Yücel, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'ın basın toplantısında tutuklanmasıyla ilgili olarak yaşanan süreçte "hukuk dışı ve siyasi bir operasyon" olarak nitelendirildi. Yücel, kişilerin yargıyı siyasallaştırdığını ve seçilen belediye başkanlarını itibarsızlaştırmaya çalıştığını belirtti.

"Adalet Sistemi Çürümüş Durumda"

Yücel, Akpolat'ın sabaha karşı düzenlenen bir operasyonun ele alındığını hatırlatarak, hukuki değil, tamamen siyasi olduğunu ifade etti. Gözaltı sırasında Akpolat'ın ifade dahisinin alınmadan 72 saat nezarette tutulduğunu ve ardından tutuklandığını vurgulayan Yücel, şu sözlerle tepkisini dile getirdi: 

Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’ın sabaha karşı bir şafak operasyonuyla gözaltına alınmasının üzerinden 6 gün geçti.  

Seçilmişlerin yargı eliyle bertaraf edilmeye çalışıldığı, hukukun siyaseti dizayn etmek için bir araç haline getirildiği, masumiyet karinesinin, lekelenmeme hakkının, “Tutuksuz yargılama asıl, tutuklu yargılama istisnadır” prensibinin ayaklar altına alındığı bir süreci hep birlikte yaşıyoruz. 

Bir davetiye ile çağırılsa ifade vermeye gidebilecek seçilmiş bir kamu görevlisi apar topar gözaltına alınıyor, ifadesi bile alınmadan 72 saat nezarette tutuluyor, daha sonra adliyeye sevk ediliyor, 12 saat de adliyede gözaltında tutuluyor ve hakkında tutuklamayı gerektirecek hiçbir somut delil bulunmamasına rağmen tutuklanıyor.

Bir büyük kurgunun, bir büyük senaryonun önceden planlanmış sahneleri tek tek hayata geçiriliyor…

Yaşananlar baştan sona bir “Yorma, yıldırma ve itibarsızlaştırma” süreci…

Yorma, yıldırma ve itibarsızlaştırma süreci tutuklamadan sonra da devam ediyor…

Belediye başkanımız 4 gün uykusuz bırakıldığı ve ardından ifadesinin alındığı ve sorgusunun yapıldığı gözaltı sürecinden sonra, ilk olarak Metris Cezaevi’ne gönderiliyor. Orada diyorlar ki, başka cezaevine sevk edileceksin!

Bundan dolayı uyumuyor, ardından Paşakapısı Cezaevi’ne sevk ediliyor. Orada Genel Başkanımız Sn. Özgür Özel kendisini ziyaret ediyor, çıkışta açıklama yapıyor.

 

Genel Başkanımız cezaevinden ayrıldıktan hemen sonra Belediye Başkanımıza diyorlar ki, “Yanlışlık oldu, burada da olmamanız gerekiyor” diyorlar.

Ve oradan da aynı gece Rıza Başkan Silivri Cezaevi’ne naklediliyor.

Beşiktaş’ta yaşayan her 3 kişiden 2’sinin oyunu alarak seçilen Belediye Başkanımızı yormak, yıldırmak ve itibarsızlaştırmak için atılan bu adımlar uzun vadede hiç şüphesiz bu alçakça senaryoyu planlayan, kurgulayan ve hayata geçirenleri itibarsızlaştıracak.

Hukuki değil, siyasi amaçlarla başlatıldığı çok açık olan bu sürecin her bir adımı, adalet sistemindeki çürümüşlüğün en somut göstergesidir.

Ceza Muhakemesi Kanununun 100. maddesine göre “Hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller ile delilleri karartma veya kaçma şüphesi olduğuna dair hakkında somut bir bulgu” bulunmayan bir kişi tutuklanamaz. 

Ceza Yargılamasında tutuksuz yargılama esas, tutuklu yargılama istisnadır. 

Elbette Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat'ın tutuklanmasını, hukukla açıklamak, hukuk içerisinde bir yere oturtmak mümkün değil…

Çünkü bu süreç hukuki değil siyasi bir süreç…

Bu yöntemler ancak siyasi arenada mücadele etmeye cesareti olmayanların başvuracağı yöntemler… 

Bugün Sayın Erdoğan kaçak dövüşmektedir. Siyaset sahnesinde ahlaki bir rekabeti sürdüremeyen, sıcak salonlardan çıkıp milletin arasına karışamayan Sayın Erdoğan, kuklalarıyla, kullanışlı aparatlarıyla karşımıza dikilmektedir.

Adalet Bakan Yardımcısını İstanbul’a Başsavcı olarak atamak, yargıyı siyasetin maşası olarak kullanmak ancak ve ancak siyasette söyleyeceği sözü olmayanların yapacağı işlerdir.

Fetö yöntemleri geçmişte bu ülkeye çok zarar verdi… 

Ama uzun vadede nihai amacına ulaşamadı…

Bugün de bu yaşanan hukuksuzluklardan medet umanlar, umduklarını bulamayacaklar…

Tüm bu hukuksuzluklar karşısında, en etkin mücadeleyi, kararlı bir şekilde vereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın...

Gözaltı ve tutuklama kararının çıktığı andan bu yana milletvekillerimiz ve tüm parti yönetimizle birlikte İstanbul’dayız.

Dün önce MYK’mız toplandı. Ardından kapalı grup toplantımızı yaptık ve süreci değerlendirdik. 

Bugün Parti Meclisi toplantımızda da, süreci detaylı bir şekilde değerlendirdik. İlerleyen saatlerde MYK’mız tekrar Beşiktaş gündemiyle toplanacak. 

Yapılan gözaltı işlemine, arama kararlarına ve dosyadaki kısıtlama kararına karşı yetkili hakimlik nezdinde gerekli itirazlar yapıldı, önümüzdeki günlerde Belediye Başkanımız hakkındaki tutuklanma kararına ilişkin itiraz da yapılacak. 

Değerli Arkadaşlar,

Bu süreç bir kez daha göstermiştir ki, AKP iktidarı artık bir siyasi parti olmaktan çıkmış, adeta siyasi mafya gibi hareket etmektedir.

Önce Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt’ta başlatılan, ardından Tunceli Ovacık Belediyemize uzanan, sonrasında İstanbul’un en gözde ilçelerinden Beşiktaş’ta sürdürülen süreç bunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bunu her konuşmasında gösteriyor.

Hukuksuzlukların devam edeceğini hiç çekinmeden açıkça söylüyor.

Bir ülkenin Cumhurbaşkanı; “Daha turbun büyüğü heybede” diyorsa,

“Ben hukuk yasa tanımam, yargı benim elimde istediğim belediye başkanınızı görevden alırım” demektir.

“Yargı bilmez, ben yargıya fısıldarım, yargı da talimatlarımı uygular” demektir. 

“31 Mart Yerel Seçimlerinde aldığınız belediyeleri, türlü bahanelerle, suç icat ederek, ısmarlama kararlarla elinizden alacağım”demektir.

“Ülke yönetimi umurumda değil, halkın yaşadığı ekonomik sıkıntı umurumda değil, ben siyasi menfaatlerime, koltuğumun ömrüne, bir kez daha nasıl seçilebileceğime bakarım” demektir.

Ben tek adamım, ben ne dersem o olur, bir lafıma bakar demektir.

Ve bu, düpedüz bir meydan okumadır. Bu meydan okuma karşısında hiçbir Cumhuriyet Halk Partilinin sinip susmasını beklemesin! 

Bu hukuk dışı sürecin bedelini, ülkenin birinci partisini tehdit etmenin bedelini, sandık geldiğinde AKP en ağır şekilde ödeyecektir.

Hiç kimse unutmasın ki Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, AKP’nin vermiş olduğu hukuksuz kararların hesabı da tek tek sorulacak.

Ve bu kanunsuz emirlere uyanlar, altında imzası olanlar, her kanunsuz emrin ve kararın hesabını yargıya verecektir. 

Bir tarafta bu hukuksuzlukları yaşanırken, bir tarafta da ağır ekonomik koşulların toplumun tüm kesimlerini zorladığı, artık geçinebilmenin neredeyse imkansız hale geldiği bir dönemden geçiyoruz. 

Asgari ücretlinin, işçinin, memurun ve emeklinin büyük hayal kırıklığı yaşadığı bu süreçte geçtiğimiz hafta en düşük emekli maaşı 14 bin 469 TL olarak açıklandı. 

Açıklanan rakam da, açıklanma şekli de sorunlu…

Sayın Bakan kendini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yerine koydu ve emekli maaş zammı daha yasalaşmadan, Çalışma Bakanı tarafından kamuoyuna açıklandı. 

İnsanların rahat yaşayacakları bir dinlenme dönemi olması gereken “Emeklilik” ;

Ne yazık ki bizim ülkemizde ”Çalışmaya devam etmek, kiramı nasıl öderim, ay sonunu nasıl getiririm diye düşünmek, doktora giderken, ilaç alırken 10 kere hesap yapmak, çocuklarından yardım beklemek, torununa harçlık veremememin üzüntüsünü yaşamak” demek… 

İşte tüm bunları düşündürten AKP iktidarıdır. 

Açlık sınırı 21.553 lira, verdikleri asgari ücret açlık sınırından yalnız 551 lira fazla… 

Ülkemizde yaklaşık 7 milyon asgari ücretli var. 

Milyonlarca çalışan açlık sınırına yakın bir ücretle geçim mücadelesi veriyor. 

Bu korkunç tablo yoksulluk sınırıyla kıyaslandığında daha da korkunç hale geliyor.

Yoksulluk sınırı 74 bin 552 lira, yani asgari ücretin tam 3 katı… 

Erdoğan ise bu karanlık tablo karşısında, şeytanın bile aklına gelmeyecek parlak bir fikirle vatandaşa “Boykot edin” çağrısı yapıyor! 

Vatandaşın hayat pahalılığı ve fiyatların yüksekliğine karşı “Satın almama özgürlüğü” varmış! 

Yahu Sayın Erdoğan, sen ne kadar cin fikirlisin? 

Bu söylediklerine gülelim mi? Ağlayalım mı? 

Bunu söyleyen 1.000 yıllık devlet gelenekleri olan, 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı! 

Hem de tam yetkili!  

Yahu vatandaş sadece temel ihtiyaçlarını bile zar zor karşılayabiliyorken nasıl boykot yapacak? 

Kirasını mı yatırmasın? 

Evine ekmek mi almasın? 

Faturasını mı ödemesin?

Vatandaş bu maaşlarla neyi alabiliyor ki, almayı keserek fiyat artışlarını boykot etsin? 

Mutfaklar tam takır kuru bakır, tencerelerde aş değil taş kaynıyor, vatandaşın kursağından tek bir lokma geçmiyor, 

Bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve Bakanlarının elinden boykot çağrısı yapmaktan başka bir şey gelmiyor… 

Bunun adı acizlik değildir de nedir? 

“Fiyat artışlarına karşı en büyük kozumuz satın almama özgürlüğünü kullanmaktır” diyen Erdoğan ve AKP iktidarına sesleniyoruz; 

Bu ülkede gelmiş geçmiş en büyük fırsatçı sizsiniz! 

İlk sandıkta boykot edilmek neymiş göreceksiniz! 

İşçiye, memura, emekliye, emekçiye sefalet maaşı verenlere, çiftçiyi ve esnafı ezenlere ve ezdirenlere halkımız ilk sandıkta kırmızı kart gösterecek ve hukuksuzlukların ortadan kaldırıldığı, eşitliğin, özgürlüğün, adaletin ve ekonomik refahın hakim olduğu Türkiye iktidarını kuracaktır.