İktidarın 19 Mart darbe girişimi 24 saat bile geçmeden ellerinde patladı, toplumsal ve siyasal muhalefet ilk şoku atlatır atlatmaz 2023 seçimleri sonrası büyük ölçüde zayıflayan iş birliği tutumunu hızla güncelledi. Artık bir azınlık iktidarı haline gelen AKP, çoğunluğun kafasının karışık olduğu ve dağınıklığın ön planda olduğu bir anda ani bir saldırıyla sonuç almak istemiş olabilir ama bu şimdiden ters tepti. Ekonomi cephesinde tam bir yıkım tablosu ortaya çıktı sadece bir gün içinde yakılan dolarların miktarları çok büyük boyutlarda. Pek çok ekonomist "iki yılda ne yapıldıysa bir günde çöp oldu" değerlendirmesi yapıyor. Öyle gözüküyor ki toplumu daha fazla fedakarlığa ikna etme zeminini de yitiren bir büyük ekonomik kayıpla karşı karşıya kaldılar.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun'un "Erdoğan'ın hukukunu savunuyoruz", Hükümet Sözcüsü Ömer Çelik'in "Dosyanın içeriğinden haberimiz yok", Adalet Bakanı'nın da "Darbe demeyin" gibi savunmacı bir tona gerilemiş olmaları önemli bir gösterge. 

AKP ve giderek zoraki müttefiki haline gelen MHP dışında tüm partiler ve toplumun tüm dinamikleri yapılmak istenenin darbe olarak nitelendirdi ve bu saldırıya karşı çok yönlü bir direniş başladı. Bahçeli'nin ilk açıklamasında bile enteresan satır araları var. Bunları sıcağı sıcağına gelişmelerin ardından daha net değerlendirmek mümkün olacak. En önemlisi de sokaklar özellikle ırkçı milliyetçi gerici kuşatma altında pandemi sonrası yıllarda zayıflayan gençlik hareketinin de tazelenmiş olarak geri dönüşünü müjdeleyerek hareketlendi. Saraçhane iki gün arka arkaya on binlerle bir meydan okuma oldu. 

Bugün daha da moralli bir kitle iki gün arka arkaya Saraçhane'yi doldurdu ve Türkiye'nin dört bir yanında şimdiden on binler sokaklara çıkmaya başladı. Ülkenin dört bir yanında özellikle üniversitelerdeki hareketlelilik hem yayılıyor, hem derinleşiyor. Bu süreçte CHP tabanı da durumu farklı biçimlerde provoke etmeye çalışan trollerin tüm çabalarını boşa çıkararak hızla konsolide oldu ve bu konsolidasyon da İmamoğlu etrafında gerçekleşiyor. Bu gerçekliği hesaba katmayan ve CHP'ye dair hesaplar yapan hiç bir siyasetçinin yakın gelecekte bir geleceği olmaz.

Türkiye'nin dört bir yanında tepkiler he geçen gün daha kalabalık olarak sokaklara taşıyor. CHP Genel Merkezi ve Özgür Özel yapılmak istenenin ne olduğunun farkında olarak el yükseltti ve bugün tüm Türkiye'yi sokaklara çağırdı. Bu hafta sonu Türkiye tarihinin en kitlesel gösterilerine tanık olacağımız günler olacak gibi gözüküyor.

Pazar günü de milyonlarca CHP'li ve dayanışma sandıklarına akın edecek yurttaşlar Cumhurbaşkanı adayı belirleme amaçlı ön seçimde sandıkları patlatarak bu meydan okumayı zirveye taşıyacak ve muhtemelen Pazar günü yüzbinlerin, hatta milyonların katıldığı eylemlere sahne olacak.

Newroz meydanlarından İstanbul'a destek çağrıları hesapları bozdu 

Yine Newroz meydanlarının ana gündemi İstanbul merkezli bu darbe girişimine karşı sert bir tepki oldu ve darbe koşullarında toplumsal barışın da mümkün olmadığının altı çizildi. Böylece akılları sıra Kürt hareketiyle CHP ve geniş Cumhuriyetçi seküler kitleler arasında nifak tohumları ekmeye çalışan iktidar ve iktidarın her dönem açık veya örtülü destekçisi olmuş sağcı ulusalcı, ırkçı çetenin hevesleri kursaklarında kaldı. Özellikle DEM Parti'nin bugün yaptığı İBB dayanışma ziyareti ve bu ziyaret esnasında hem Özgür Özel'in, hem de Tülay Hatimoğulları'nın çok net ve her türlü tartışma zeminin ortadan kaldıran muhteşem açıklamalar yapmış olması tam da saldırının bu ayağının da boşa çıkarıldığını ilan etmiş oldu.

Gezi'de sokaklarda başlayan ve ilk etkilerini 7 Haziran 2015 seçimlerinde gördüğümüz, HDP'yle başlayan DEM Partiyle devam eden CHP-Kürt hareketi ittifakı bir kez daha bozulmadı. Bir arada yüzde 40'ın epey üzerine çıkan oy potansiyeline sahip bu ittifakın korunması ve her krizden güçlenerek çıkması Saray merkezli iktidar blokunun ve bu aslında bu iktidar blokunun kurucu dinamiklerinden olan 'Baykal artığı' sağcı ulusalcıların en büyük kabusu olmaya devam edecek. Bu ittifak yeni çözüm sürecinin de AKP ve Erdoğan merkezli ajandayla içinin boşaltılmasının önündeki en büyük engel konumunda.

İran savaşı tahmin edilenden daha hızla yaklaşıyor ve devlet tüm inisiyatifi yitiren taraf olarak Kürt sorununda çözüme mahkum 

Zaten İran savaşının hızla yaklaştığı ve Suriye-Ortadoğu merkezli gelişmelerin devletin beklediğinden çok daha hızlandığı bu dönemde bölgedeki tüm inisiyatifini yitiren taraf olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kürt sorununda çözüm sürecine adeta mahkum hale gelen taraf durumundadır. Bir yandan hızla ilerlemek zorunda ancak diğer yandan da atacağı adımların siyasal, sosyal sonuçlarından çekiniyorlar. Özellikle Erdoğan'ın bu süreçte kendi iktidarını güvence altına alma çabası içinde olduğu ve Kürt barışının karşılığı olarak İmamoğlu'nun kellesini istediği görülüyor. CHP ve Ekrem İmamoğlu buna direniyor ve Kürt tarafı da her ne kadar meselenin kısa dönemli politik hesaplara kurban edilmesini istemediği halde Erdoğan'ın bu talebine onay vermenin demokrasiyi tümüyle işlevsizleştireceğinin farkında olduğu için bu direniyor. Bu noktada Tülay Hatimoğulları'nın ve Tuncer Bakırhan'ın "demokrasi olmadan toplumsal barış mümkün olamaz" yönündeki açıklamaları onlarca yıllık bir siyasal mücadele tecrübesinden süzülerek gelen derin bir kavrayışın ürünü olarak dile geliyor.

Türk devleti mevcut bölgesel ve ülke koşullarında Kürt sorununda barış projesini kendi istediği koşullarda hayata geçiremeyeceği gerçeğiyle her geçen daha fazla yüzleşmek zorundadır. O treni en son Mayıs 2023 seçimlerinde kaçırdılar. Bu gerçekliğe yanıt ise ya daha koyu bir faşizm olacaktır ki bu da dönüp dolaşıp bu ülkeye kaybettirir ya da mevcut patinajın sorumlusu olan siyasetçilerin hızla aşılması sağlanarak hızla ilerleme sağlalanacaktır.