Bir milada dönüşeceği belli olan 31 Mart yerel seçimleri sonrasında AKP'nin MHP'yle köprüleri atmak zorunda olduğunu ancak elinin kolunun da önemli ölçüde bağlı olduğunu ve dolayısıyla işinin hiç de kolay olmayacağını vurgulaya geldik.
Mayıs 2023 seçimlerini devletin tüm olanaklarını seferber ederek kazanmayı başaran Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanabilmek adına sonraki dönemin tüm kaynaklarını da tüketmiş, seçim sonrasına devredilen ekonomik fatura iyice kabarmıştı. Bu yönüyle bir tür Pirus Zaferi’nden söz edebiliriz. İşte bu tabloda yerel seçim sürecine giren AKP ve MHP, ancak ve ancak yerel seçimlerden de zaferle çıkması durumunda muhalefetin de iyice çaptan düşmüş olacağı bir dört yıllık seçimsizlik döneminde en ağır ekonomik paketleri uygulayabilme şansına sahip olabilirdi. Ancak süreç böyle gelişmedi. Mayıs 2023'te nasıl bir tarihsel fırsat kaçırdığını seçim sonrası gelişmeler ışığında kavramaya başlayan geniş kitleler iktidara ‘sarı kart’ gösterdi ve yaklaşık 50 yıllık bir tarihsel dönemde ilk defa CHP'yi birinci parti yaptı.
Muhalefetin diğer belirleyici dinamiği DEM Parti de yerel seçimlerden güçlü çıkarak iktidara sınırlarını hatırlattı. AKP’den kaçan seçmenlere güçlü bir alternatif sunan Yeniden Refah Partisi bu seçimlerde başarı sağlayarak Erdoğan’a artık alternatifsiz olmadığını gösterdi.
Topal ördek artık Erdoğan
Seçimlere bir kaç gün kala seçmenlere, özellikle emeklilere yalandan bile vaatte bulunamayacak kadar ekonomik bir sıkışmışlık yaşayan iktidar, muhalefetin seçim zaferini çaresiz gözlerle izledi ve sineye çekti. Erdoğan ve AKP, Türkiye tarihinin belki de en ağır ekonomik saldırı paketlerini uygulamak zorunda olduğu bir döneme Türkiye'nin en önemli kentlerinde iktidarı kaybetmiş olarak girmek zorunda kalıyor. 2019 Mart ve Haziran seçimleri sonrası İstanbul Büyükşehir'i Ekrem İmamoğlu'na kaybeden ancak meclis çoğunluğunu kazanmayı başaran AKP lideri Erdoğan'ın o dönem İmamoğlu ve muhalefet için yaptığı "topal ördek" benzetmesi tarihin bir ironisi olarak üstelik bugün o dönemle kıyaslanamayacak boyutlarda artık kendisi için geçerli. Mevcut durumda AKP için MHP'den kurtulmak artık bir olmazsa olmaz ve Erdoğan da bu gerçeğin farkında. Uluslararası ve bölgesel gelişmeler ve uluslararası piyasalardan acil ekonomik kaynak ihtiyacı da Erdoğan’a bu kopuşu dayatıyor. Nitekim seçim sonrasında bu minvalde gelişmeler hızlanmaya başladı.
Erdoğan için Bahçeli ve temsil ettiklerinden kurtulmak kolay değil, muhalefet de bunun farkında
Ancak MHP'den ve bu partinin bir anlamda sözcülüğünü yaptığı devlette tarihsel olarak etkin büyük güç merkezinden kurtulmak o kadar kolay değil. Bu zorluğu Erdoğan kadar muhalefet de görüyor. Böyle olduğu içindir ki Van'da muhtemelen MHP etkisi altındaki unsurların provokasyonuyla patlayan mazbata krizi sürecinin ortasında Demirtaş'ın yaptığı çağrı doğrudan Erdoğan'a yönelik bir seslenmeydi. Yine seçim sonrası Özgür Özel'in Erdoğan'a verdiği ve sürpriz bir şekilde Sabah gazetesi tarafından manşete çekilen mesajı, öte yandan Dilek İmamoğlu'nun Emine Erdoğan'a yönelik mesajı derken muhalefet de bir bütün olarak bu değişimi kolaylaştıracak bir pozisyon almaya başladı. Van mazbata krizi de hem Kürt hareketinin ve geniş kitlelerin özgüveninin yeniden arttıracak bir kazanımla sonuçlandı. Van'da 31 Mart günü sandıkta elde edilen zafer, sokaklarda ve YSK kararıyla tescillenmiş ve hatta pekişmiş oldu. Hayati Yazıcı'nın YSK kararını olumlayan açıklaması ve Erdoğan'ın o günlerde yaptığı açıklamanın ana ekseninin seçmen iradesini tanımak olması MHP merkezli Van provokasyonuna karşı AKP ve Erdoğan'ın da tutum aldığının göstergesiydi. Bu gelişmelere söylemsel yanıt önce Bahçeli, sonra da Mehmet Uçum'dan geldi. Pratik yanıtlar ise bir kez daha yargı üzerinden yeni tutuklamalarla geldi.
Karşılıklı mesajlar, hamlelere, hamleler hesaplaşmaya dönüşebilir
Son olarak Erdoğan, Abdulkadir Selvi üzerinden bir yoklama yaptı ve onun da yanıtı hemen aynı gün MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman şahsında "Akıl tutulması içerisinde değilse, Zilletin kısık ateşinde Dem'lenmek." cümlesiyle geldi. Bu mesajın, daha doğrusu açık tehdidin hedefinin Selvi değil doğrudan Erdoğan ve AKP olduğu da herhalde açık. Erdoğan da bir yandan kabine sonrası yaptığı açıklamayla yumuşak mesajlar verirken, dünkü grup konuşmasında sert mesajlar verdi. Erdoğan'ın grup konuşmasında yaptığı vurguların Devlet Bahçeli'nin grup konuşmasındaki vurgulara çok benzemesi de dikkatlerden kaçmamalı. Tüm bu gelişmelerin gölgesinde gözler Kobani davasına çevrilmişti.
Kobani davası eşiği
Ben şahsen Kobani davasından henüz ciddi bir değişim beklemiyordum çünkü sürecin biraz daha şu ara çok moda haline gelen göndermeyle demlenmesi gerekiyordu ve nitekim öyle oldu. Selahattin Demirtaş ve tutuklu Kürt siyasetçilerin konumunda bir değişim söz konusu olmadı ancak karar duruşması tarihi olarak 16 Mayıs duyuruldu. Bu tarih artık bir eşik olarak önümüzde duruyor.
Bu da demek oluyor ki önümüzdeki bir ay oldukça çalkantılı, karşılıklı mesajların giderek hamlelere dönüşeceği, laf sokmaların restleşmelere, restleşmelerin de hesaplaşmalara dönüşeceği bir süreç olmaya aday.
Erdoğan - Özel görüşmesinin önemi
Önümüzdeki günlerdeki gelişmelerin yönünü öncelikle Erdoğan - Özel görüşmesi belirleyecek. Yine İYİ Parti'nin 27 Nisan'da toplayacağı kurultay süreci ve bu süreçte yaşanacaklar da önem taşıyor. Öte yandan bu yılki 1 Mayıs'ın son yılların en önemlisi olacağını düşünüyorum. Tarihi kitleselliklerle gerçekleşebilecek olan bir 1 Mayıs’tan verilecek güçlü mesajlar, 31 Mart mesajını daha da pekiştirerek, muhalefetin elini güçlendirebileceği gibi Erdoğan'ı daha da sıkıştırabilir. Elbette bugün öngörmemiz mümkün olmayan yeni operasyon haberleri gelebilir ki buna da kesin gözüyle bakıyorum.
Tüm bunlar üzerinden 16 Mayıs'a gelene kadar memleketin yakın geleceğine ilişkin çok önemli göstergeler ortaya çıkmış olacaktır. Bizler de bu süreci hem izlemeye, hem de tartışmaya devam edeceğiz.
Şimdilik uzun lafın kısası...Geri sayım başladı!