Halkın Dayanışması Canlı Yayını, sadece tarihimizin en büyük depremlerinden birine karşı bir dayanışma yayını olmakla kalmadı, iktidarın çıkardığı engelleri de boşa çıkaran bir yurttaş dayanışmasıyla büyük bir başarı hikayesi olarak tarihteki yerini aldı. Türkiye’nin mevcut siyasal durumunun özgünlüğünü ve iktidar-muhalefet gerilimini de görünür kılan bu dayanışma yayını, iktidarın tekçi ve merkezci dayatmalarına “halktan halka bir dayanışma” ile yanıt verdi. Bununla kalmadı, muhalefetteki iç tartışmaları da aday ismiyle sınırlı olmaktan çıkardı, “Nasıl bir muhalefet, nasıl bir siyaset?” sorularına net yanıtlar üreten örnek bir vaka oldu.
MUHALEFETİN İÇ GERİLİMİNDE İKİ ANA EKSEN
Altılı Masa merkezli muhalefet bloku bir süredir iki ayrı yöne çekiştiriliyor. İlk eksenin ayırt edici noktası Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ve “halkçı demokratik bir siyasal platform” olarak öne çıkıyor. Buna karşı konumlanan ve yer yer farklı görünümlere sığınan ikinci eksen ise “milliyetçi-sağ” bir çizgide kendini gösteriyor. Kılıçdaroğlu’na karşı dönem dönem Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu kartlarını masaya süren bu eksen, dönemsel olarak ya da kişilere göre farklı argümanlar kullanılsa da, “mutlak Kılıçdaroğlu karşıtlığı” ile biçimleniyor. Mesela İYİ Parti söylem olarak “kazanacak aday” kavramına sığınıyor, ancak meselenin bundan çok fazlası olduğu açık.
İZMİR MERKEZLİ BİR ÇIKIŞ VE POLİTİK KAZANIMLARI
Ankara ve İstanbul büyükşehir belediye başkanları ekseninde yürüyen tartışmaların her dönem dışında kalan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, bu tartışmaya “ismiyle” değil, icraatıyla dahil oldu. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Başkan Tunç Soyer merkezli örgütlenen Halkın Dayanışması Canlı Yayını, ulusal ve hatta uluslararası bir boyuta çıkan etkin bir kampanya olarak yeni veriler sundu, yeni tartışma zeminleri oluşturdu. AKP-MHP iktidarına karşı yurttaş dayanışmasını ve bu dayanışmada kendini ifade eden “halkçı-demokratik siyasal ve toplumsal muhalefet” kelimenin doğru anlamıyla “siyaset yapma” sonucunu doğurdu. Bu dayanışmacı ve halkçı çizginin önünde sonunda ve daha şimdiden Kılıçdaroğlu’nu güçlendiren sonuçlar yarattığını söylemek mümkün.
Düşünelim, tersi olsaydı, yani bu dayanışma yayını eğer Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu imzasını taşısaydı; böyle organize edilseydi, o akşam ve bugün neyi konuşuyor olurduk? Her şeyden önce yayın böyle mi örgütlenir ve yaşanırdı? Etkili PR çalışması ile “isimler”in öne çıktığı bir dayanışma yayınının ardından Erdoğan-Yavaş ya da Erdoğan-İmamoğlu rekabeti hatırlatılır, deprem sonrası durulan adaylık tartışmaları yeniden canlandırılırdı. Altılı Masa’da ve muhalefetin farklı mecralarında gerilim artar, dayanışma yayınını politik açıdan negatif bir etki uyandırabilirdi.
BAŞARININ SIRRI: HALKTAN HALKA BİR KAMPANYA
İsterseniz öncelikle hazırlık sürecinden başlayarak Halkın Dayanışması Canlı Yayını’na ve sonuçlarını biraz daha ayrıntılı bakalım. Verilere bakarsak “#BirKiraBirYuva” sloganıyla yürütülen ve Halk TV ekranlarındaki canlı yayınla ülke çapında büyük bir dayanışma seferberliğine dönüşen bu kampanyada İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne başvuran 28 bin 466 aileye barınma sağlama hedefine kısa sürede ulaşıldı, hatta bu hedef aşıldı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer canlı yayında toplam 350 milyon TL toplandığını açıkladı.
Halkın Dayanışması Canlı Yayını, 21 yıllık AKP iktidarının sonuna doğru, yaptıkları ve yapmadıklarının yeniden tartışıldığı, felaket anında bile merkezci ve tekçi bir iktidara karşı halk muhalefetinin dinamiklerini yansıtan temsili bir olay haline geldi. Depremin ilk günlerinde binlerce yurttaşımızı enkaz altından sağ çıkarabilecek Türk Silahlı Kuvvetleri’nin o gece kışlada tutulması, CHP’li büyükşehir belediyelerinin, sivil toplum örgütlerinin, demokratik ve sosyalist dinamiklerin, HDP merkezli Kürt muhalefetinin sürecin dışına atılmak istenmesi merkezi bir tutumdu.
Bu tutum ilk günlerle sınırlı kalmadı, Halkın Dayanışması Canlı Yayını’na yönelik tavra da rengini verdi. İzmir Valiliği, kampanyanın etkisini çok daha arttıracağı açık olan SMS’le yardım toplamaya izin vermedi. “Bir tür yukarıdan verilmiş bir karar olabilir. Kimseye izin vermeyeceksiniz sadece AFAD yapacak şeklinde bir yaklaşım” diyerek bu tutumu ifşa eden Başkan Tunç Soyer, yürüyecekleri yolu ise tek cümleyle özetledi: “Bizim kampanyamız böyle bir kampanya değil, biz doğrudan halktan halka bir kampanya yapıyoruz.”
TEKÇİ İKTİDARA KARŞI HALKIN DAYANIŞMASI
SMS’e izin verilmemesi aslında açık bir korkunun yansımasıydı. 15 Şubat’ta 8 ulusal kanalın ortak yayınıyla yapılan AFAD-Kızılay merkezli yayın, iktidarın karakterini yansıtan seçkinci bir şova dönüşmüştü. “Devletin devlete bağışları” ya da “devletten nemalananları bağışları” samimi bulunmamış, epey tepki almıştı. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kampanyasının yerel sınırları aşacağı ve hatta bunu geride bırakabileceği kolayca öngörülebilirdi. 15 Şubat’ta 9,5 milyon SMS atılmıştı; bu rakam aşılabilir, SMS sayısı bir referanduma dönüşebilirdi. İktidar bu ihtimalin baştan önüne geçmek istedi.
Halkın Dayanışması Canlı Yayını’nın ilk dakikaları bu kaygının boşa olmadığını gösterdi. Daha ilk dakikada 11 bin 537 arama ile telefonlar kilitlendi. Web sitesine düzenlenen 3 milyon 700 bin saldırı da kâr etmedi. Yurttaşlar yayındaki sanatçıların, siyasetçilerin, gazetecilerin cep telefonlarına ulaşarak, WhatsApp’tan yazarak yayına ulaştı. Başkan Tunç Soyer, “İyilik kolay yaşamıyor, iyiliği yaşatmak bedel ödemeyi, mücadele etmeyi gerektiriyor" sözleriyle duyurdu saldırıları. Sonuç değişmedi; deprem anında yardım için harekete geçen Türkiye’nin toplumsal dinamikleri canlı yayında da boş durmadı. Merkezi iktidarın tavrı Gezi ruhu benzetmesini de hak edecek biçimde, muazzam bir yurttaş hareketiyle boşa çıkarıldı.
Canlı yayının İzmir stüdyosu Adnan Saygun Sanat Merkezi sahnesinde kurulmuştu. Sanatçılar, siyasetçiler, gazeteciler kameraların önünde yerlerini aldılar, yoğun ter döktüler. Kameraların arkasında ter dökenler ise hem orada, hem Türkiye’nin dört bir yanında arı gibi çalışan yüzlerce gönüllüydü. Kemal Kılıçdaroğlu Gönüllüleri’nden CHP Gençlik Kolları’na kadar genç dinamikler de bu süreçte öne çıktılar. Bizler de dokuz8HABER ve #Seçim2023 Yerel Medya Koordinasyonu olarak bu anlamlı kampanyanın güçlendirilmesi için elimizden gelen çabayı gösterdik.
Deprem sonrası “susulmasını” isteyen ve “Şimdi siyaset zamanı değil” dayatmasını deneyenlere CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Siyaset bugün değilse ne zaman” çıkışıyla yanıt vermişti. Yaşananlar halk dinamiklerinin önünün açılmasında önemli bir rol oynayan bu dirayetli tutumun bir devamıydı. Evet bir dayanışma canlı yayını, deprem sonrası tüm süreci temsili olarak özetleyen bir rol oynadı, çok yönlü çelişkileri, çatışmaları ve dinamikleri kendi bünyesinde görünür kıldı.
PARANIN DEĞİL İNSANIN KONUŞTUĞU BİR DAYANIŞMA!
İktidar merkezli seçkinci canlı yayın şovundan farklı olarak Halkın Dayanışması Canlı Yayını, yüzbinlerin damgasını taşıdı, yerele nüfuz etti, toplumun farklı kesimlerine ulaştı. “Az veren candan, çok veren maldan” sözünü doğrularcasına candan bağışların yapıldığı yayında gözler sık sık doldu. Kumbara bozduran çocuklar, bağışı ancak emekli maaş gününde yapabileceğini söyleyenler, iş kazası sonucu sakat kaldığı için bağlanan engelli maaşının tümünü bağışlayan işçiler, emekçi kardeşleriyle aralarında para toplayan emekçiler, eserlerinin satış gelirlerini bağışlayan sanatçılar ve daha nice yurttaş dikey değil, yatay bir yardımlaşmanın mümkün olduğunu defalarca kanıtladı.
Adnan Saygun’un ana sahnesi dışında konumlanan onlarca gönüllünün temsil ettiği tam da buydu. Elitizme, seçkinci ve otokratik yaklaşıma, “paranın konuştuğu” iklime karşı halkçı ve sivil bir dinamizm vardı kampanya boyunca. İsmail Küçükkaya’nın “5 lira ile 5 milyon lira arasında fark olmayacak” sözü tüm gece yankılandı. Kampanya gönüllüsü iletişimci-yazar Ayşen Şahin’in kendisine mikrofon uzatıldığında Eduardo Galeonu’nun sözünü atfen yaptığı “Hayırseverlik dikeydir, aşağılar. Dayanışma yataydır, yardım eder” vurgusu da öyle. Gönüllülerin varlığından rahatsız olan, hatta gönüllülerin kampanyaya ruhunu vermesini önlemeye çalışan bazı bileşenlerin zaman zaman yarattığı sıkıntılara rağmen Halkın Dayanışması Canlı Yayını, adı gibi “halkçı” karakteriyle öne çıktı. Çok da iyi oldu.
HALKÇI DEMOKRATİK MUHALEFETİN RUHU HER YERDE
Kampanya yayınının öne çıkan bir başka yönü de Millet İttifakı merkezli siyasal muhalefetin çoğu kez iç mücadele konusu olan farklılıklarını daha görünür kılması oldu. Açılışı Başkan Soyer yaptı ve ilk bağlanan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu oldu. Ardından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bağlandı ve ailesi adına bağış yaptığı gibi destek çağrısı da yaptı. CHP’li büyükşehir belediye başkanlarının, belediye başkanlarının, onlarca vekilin, siyasetçinin bağış yapması önemliydi. Millet İttifakı’nın diğer bileşenleri olan DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Demokrat Parti genel başkanlar seviyesinde yayına katıldı, bağış yaptı. İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı tarafından temsil edildi ve Akşener’in bağışını o duyurdu.
Halkın Dayanışması Canlı Yayını’ndaki temsiliyetler bununla sınırlı kalmadı. Gecede Selahattin Demirtaş ve Başak Demirtaş’ın mesajı, Metin Göktepe, Deniz Gezmiş ve Tahir Elçi’nin aileleri, sendikacılar, işçiler, sosyalistler, sanatçılar, uluslararası destekçiler öne çıktı. Sosyal medya yayının özgünlüğünü ve önemini kısa sürede kavradı ve en sivri dilli isimlerin dahi dayanışmaya dair övgü dolu mesajları paylaşıldı. Demirtaş’ın gönderdiği mesajda yaptığı “Bu günler de geçecek ama dayanışmayla el ele vererek geçecek. Bizim halkımıza sözümüz var. Ne olursa olsun tüm ezilenler yan yana duracağız. Büyük barışı, güçlü demokrasiyi ve aydınlık yarınları mutlaka kazanacağız” vurgusu özlenen ve geceye de rengini veren ruhu özetliyordu.
Muhalefetin milliyetçi ve sağ unsurları da elbette bu tablonun içindeydi ve dayanışmanın bir parçası oldular. İyi de yaptılar. Dayanışma gecesinin toplamı ise Altılı Masa’yı daha milliyetçi-sağ bir eksene oturtmaya ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı söylemlere zemin vermedi, fayda sağlamadı. Meral Akşener’in doğrudan seslenmek yerine “aracıyla mesaj iletmesi”ni biraz da bu zeminde düşünmek gerekir. İstanbul ve Ankara merkezli bir kampanya olsaydı, tavrının farklı olacağını düşünmek içinde yeterince sebep var.
SON NOT: YERELDEN YÜKSELEN GÜÇLÜ SES
Tüm bu yönleriyle Halkın Dayanışması Canlı Yayını toplumsal muhalefetin geleceğine ilişkin önemli göstergeler sundu, bir başarı hikayesi olarak geleceğe not düşüldü. Sürecin fikri temelinin ortaya çıkmasında ve örgütlenmesinde çabalarıyla etkili olan İz Gazete ekibini ve Genel Yayın Yönetmeni Ümit Kartal’ı da anmadan geçmeyelim. Bu çaba, yerel medya olmanın sınırlı ve etkisiz kalmak anlamına gelmeyeceğini, gerekli vizyona sahip olunduğu ve politik inisiyatif gösterildiği koşullarda yerelden çıkan bir fikrin sebatla takip edildiğinde çok büyük bir ulusal etkiye sahip olabileceğini herkese gösterdi. Bir de yerel medya kuruluşlarının etkin bir ortak koordinasyonunun neler yapabileceğini varın siz düşünün. Bu örnek #Seçim2023 Yerel Medya Koordinasyonu’nun Türkiye’nin kader seçimlerinde ne kadar etkin bir yayıncılık yapabileceğini, daha doğrusu “böyle bir yayın yapmasının ne kadar elzem olduğunu” bir kez daha gösterdi.
Halkın Dayanışması Canlı Yayını, Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük depremlerle açılan ikinci yüz yılının bizi karşı karşıya bıraktığı tarihi sorumlulukları da hatırlattı. Demokratik bir yeniden inşa süreciyle bu yüzyıla girmenin önemini gösterdi, böyle bir dönüşüm için dayanılacak toplumsal dinamiklere işaret etti ve izlenmesi gereken hattı da çok yönlü olarak gözümüzün önüne serdi.
Sonrası bizde, bizim tercihlerimizde.