Bu hafta ne yazacağımla ilgili aklımda birkaç fikir vardı. Eskişehir’de iptal edilen festival, sığınmacı sorunu ile kendini gündem yapan ve anketlerde öne çıktığı söylenen Ümit Özdağ ya da parmak sallaması ve kravat kriziyle gündeme düşen Ekrem İmamoğlu’na yönelen linç arasında gidip geliyordum. Sabah uyandım ve MHP eski milletvekili Ahmet Çakar’ın, oyuncu Melis Sezen’in aylar önce giydiği ve Ahmet Çakar’ın belli ki aklından çıkaramadığı kıyafetiyle ilgili yorumlarını dinledim, her şeyi bırakıp bundan bahsetmem gerektiğini düşündüm. Tabii bu, yargıtayın Canan Kaftancıoğlu’nun aldığı 3 cezayı onamasından önceydi. Siz bu köşeyi okurken yeni bir kriz yaşanmış olur mu kestiremiyorum; ama bu hafta hepsinden biraz, ortaya karışık bir meze tabağı gibi gündem yorumlaması yapayım diyorum.
MELİS SEZEN’İN EFSANE KIYAFETİ
Ahmet Çakar’ın videosunu izlediyseniz duymuşsunuzdur; Melis Sezen için tam olarak şöyle diyor: “Geçen gün onları bir galaya çağırdılar. Bir kıyafet giymiş o kıyafet kanunen suç, hem de şikayete bağlı olmayan suçtur. Çünkü göğüs dekoltesi tamamıyla açık, toplum içinde kendini gösteriyor. Yani sütyen yok, göğüs dekoltesi göbeğe kadar inmiş"
Öncelikle, eski bir milletvekili olarak, Ahmet Çakar’ın kanunları daha iyi bilmesini beklerdim. Biz vatandaş olarak yangın söndürme tekniklerinden seçim tutanağı tutmaya, kur dalgalanmasından hangi elektronik aletin ne kadar elektrik harcadığına kadar oldukça çok şey biliyoruz zaten. Televizyona çıkmadan önce suç saydıklarının kanunen karşılığı var mı incelemesini tavsiye ederim, naçizane.
Bir de Ahmet Çakar’ı şok etmek istemem; ama kendisi göğüs dekoltesini aşırı bulurken, Madonna’nın NFT koleksiyonuna bir göz atması faydalı olabilir. Tamamen çırılçıplak bedeninin 3D versiyonunu yaptıran Madonna’nın eserlerinin birinde, vajinasından dışarı kelebekler uçuyor, diğerinde ise vajinasında büyük bir ağaç yetişiyor. Sadece Afganistan’a ya da daha baskıcı ülkelere bakmakla olmaz, biraz da dünyada neler oluyor bilmek ve her fırsatta bizlere önerildiği gibi “şükretmek” lazım.
Auctions for the Mother of Creation triptych, by @beeple and @Madonna, are now live on @SuperRare ?
— SuperRare ? (@SuperRare) May 11, 2022
Mother of Nature, Mother of Evolution and Mother of Technology are priced at 0.00035774 ETH ($1 USD) with a 2 day auction
Bid now: https://t.co/czIF2giJu3 pic.twitter.com/dTqOl3AIJA
Bizden hâlâ giydiğimizin hesabını vermemiz istenirken, sabrın sonundaki cinnete yaklaşıyoruz. Kadın arkadaşlarıma bir önerim var. Bütün yaz erkek memesi görüyoruz. Olanca kıllarıyla apaçık geziyorlar. Diyorum ki, aynı anda hep birlikte memelerimizi açalım, neyi göreceklerse görsünler, bu konu artık normalleşsin. Sütyen zaten işkence, onu komple hayatımızdan çıkaralım. İnsan gibi laf anlatmaya çalışıyoruz, anlamıyorlarsa sokaklarda kanlı ped görmeye de, memelerimiz açık gezmemize de alışacaklar. Kendileri bilirler.
Dünyanın her yerinde, bu erkeklerin biz kadınlarla dertleri ne gerçekten anlamıyorum. Tarihten beri diri diri göm, anlamsız beden ölçülerine zorla, korse ve topuklu ayakkabı dayat, iki tel kılı ayıpla, sokakta kahkaha atsa arkasından yollu de, cinsiyet belirleyen gen erkekten gelmesine rağmen erkek evlat olmazsa kadını aşağıla, taciz et, ama kadın kuyruk salladı diye onu suçlu gör, şiddet uygula, saçını örtmesini iste; yetmezse Afganistan’daki gibi görünen hücresi kalmayana kadar zorla… Gerçekten kadınlar olmadan soyunu bile devam ettiremeyen bir cinsiyet için, tüm bu hareketler biraz gereksiz şov değil mi?
SİYASETİN YENİ AJDAR’I, ÇİKİTA ÖZDAĞ
Birkaç ay önce, kendine siyaset arenasında da medyada da yer bulamayan Ümit Özdağ diye bir adam girdi hayatımıza. Her arkadaş grubunda gürültücü ve akla gelmeyecek saçmalıkta şeyler yaparak gündemi meşgul eden biri vardır. 2000 yılında hayatımıza giren şarkıcı Ajdar da böyle bir karakterdi, Ümit Özdağ’ı da biraz Ajdar’a benzetiyorum. Gündem yarattığı konulara bir bakalım. Önce photoshop’ta hazırlanan Zafer Turizm otobüsü ile sığınmacı sorununa çözüm bulduğunu iddia ederek bağırmaya başladı. İnsanlar da sanki 1662 yılından beri otobüse binilmiyormuş da, birilerini otobüse bindirip göndermek dünyanın en dahiyane fikriymiş gibi alkışa tutuldular. İkinci gündem oluşu, liseli kabadayıların kullandığı üsluba yakın bir üslupla Süleyman Soylu ile kavgaya tutuşması ve bakanlığa yürümesiydi. Eş zamanlı olarak, senaryo yoksunu “Sessiz İstila” filmini kendisinin finanse ettiğini söyledi. Bilkent’teki öğrenci protestosundan mağduriyet çıkarmaya ve ilk protestoda parti hesaplarından içinde arkadaşlarımızın da olduğu öğrencileri fişlemeye çalıştılar. Son olarak da, sığınmacılar kalsın diyen Erdoğan ve Bahçeli yerine, sığınmacıların gönderilmesi gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu’nu televizyona çağırdı.
Büyük hareketler, gürültülü söylemlerle baş ağrıtan bir karakter Ümit Özdağ; ancak kesinlikle ciddiye alınmaması gereken biri olduğunu düşünmüyorum. Aksine, oldukça tehlikeli buluyorum. Kılıçdaroğlu ile canlı yayına çıkmak istemesini de, muhalefetin oylarını bölme amacına bağlıyorum. Bana kalırsa ajandası şöyle: İktidara muhalif görünerek muhalefetin oylarını bölecek, 7 Haziran seçimlerindeki Devlet Bahçeli rolünü oynayarak ya Cumhur İttifakı ya da sadece AKP için vazgeçilemez bir noktaya gelecek ve yeni Devlet Bahçeli olarak hayatımızda yer alacak. Umarım tarih tekerrür etmez, seçmenimiz aklını kullanabiliyordur ve “Ben demiştim” dememe gerek kalmaz.
SAFLARI SIKLAŞTIRALIM ÇOCUKLAR
Turizm Bakanı Ersoy, Bodrum'da yeni yapacağı tatil köyüne 25 bin metrekarelik orman arazisinin de dahil edilmesi için, Turizm Bakanlığı'na başvurdu. Turizm Bakanı Ersoy, Turizm Bakanı Ersoy'un başvurusunu uygun bulup, onayladı.
Dolmabahçe Müzesi’ndeki 92kg’lık altın vazolar, Zeugma müzesinde 9 milyon dolar değerindeki 10 eser, MSÜ Müzesi’nde 404 eser, Resim ve Heykel Müzesi'nde toplam 250 milyon dolar değerinde 302 tablo ve Batman Müzesi'nde 20 altın sikke kayıp. Belki daha fazlası kayıptır, bunlar benim denk geldiklerim.
Kamu düzeni bahane edilerek, Eskişehir’de 10-24 Mayıs arasındaki festivaller yasaklandı. Festival Valilik izniyle 9-12 Haziran tarihlerine ertelendi. Yasağın gerekçesi olarak da, "huzur ortamı ile kamu düzeni ve kamu güvenliğinin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi, başkalarının hak ve özgürlüklerinin, genel asayişin korunması ile şiddet olaylarının yaygınlaşmasının önlenmesi" gösterildi.
Yargıtay, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun 4 yıl 11 ay 20 günlük hapis cezasını onadı. Canan Kaftancıoğlu'na siyasi yasak getirildi.
Ekrem İmamoğlu hakkında YSK üyelerine hakaret iddiasıyla açılan davada, 1 Haziran’da karar duruşması görülecek. Son duruşmada savcı, İmamoğlu’na ceza verilmesini talep etmişti. Talepler arasında siyasi yasak da mevcut.
Bu hafta Nagehan Alçı’nın içinde bulunduğu kare ve sonraki açıklamaları yüzünden Ekrem İmamoğlu’na sert eleştirilerde bulunuldu. Eleştirmekte haklı mıydık? Kesinlikle. Ancak hızlıca linç formatına geçen, ses tonunu yükselten, iptal kültürüne yaklaşan yorumlardan uzak durmak zorundayız. Son zamanlarda kendini yüce muhalif ilan eden Nagehan Alçı, bugün Mansur Yavaş’a çıkıştı. Geçen hafta Ekrem İmamoğlu krizi çıkardıktan sonra, bugün Mansur Yavaş’a yüklenmesinin tesadüf olduğunu düşünmüyorum.
Özgün Emre Koç’un bir yayındaki betimlemesini anmak isterim. Demişti ki; "Biz oyuncu seçmeye, hakem kim olacak onu tahmin etmeye çalışırken; karşı takım saha çizgilerinin yerini değiştiriyor, topun içine taş koyuyor. Her türlü senaryoyu düşünmek zorundayız artık."
Katılıyorum. Mesela "250 bin dolarlık yatırım ile vatandaşlık satın alanlar seçimde oy kullanmaya gelmez" diyoruz; düşünmemiz gereken asıl kısım, onların adına oy kullanılıp kullanılamayacağı.
Safları sıklaştıralım, tüm kavgaları iktidar değiştikten sonrasına bırakalım. Geldiğimiz noktada; yaşadığımız ülkeyi, kendimizi, gençlerimizi, çocuklarımızı, doğamızı, tarihi eserlerimizi, kültürümüzü, sanat eserlerimizi, hayvanlarımızı, sınırlarımızı, özgürlüğümüzü, hukukumuzu, yaşam alanımızı aynı anda korumak zorundayız; hem de asıl koruması gereken devlete karşı.