Türkiye'de kan toplama, depolama, testlerden geçirme, imha etme ve hastanelere gönderme tamamen Kızılay'ın tekelinde bulunuyor.
Bu stokları artıran faktör sadece vatandaşların kan bağışları ve Silahlı Kuvvetler gibi organizasyonlarda toplanan kanlar, düşüren faktör ise bu bağışları düşüren her türlü durum. Örneğin her yıl Ramazan ayında bağışlarda düşüş görülüyor. Türk Kızılay yönetiminden 8 Nisan 2023’te gelen açıklamalarda “ulusal kan stoklarımızın rekor düşük seviyelerde olduğu, 3 günlük stok kaldığı” bildirildi.
Kan nedir?
Kan plazma ve plazma içinde yüzen hücrelerden oluşur. Oksijen taşımakla görevli kırmızı küreler kanın yaklaşık %40-45’ini oluşturmaktadır. Plazma büyük oranda, içinde birçok kimyasalın çözünmüş durumda bulunduğu sudan oluşmaktadır. Bu kimyasallar: Albumin gibi proteinler, aşılama sonrasında vücut tarafından oluşturulan antikorları da içine alan antikorlar ve pıhtılaşma faktörleri, hormonlar, demir, kalsiyum, magnezyum, sodyum ve potasyum gibi mineraller, folat ve B12 gibi vitaminlerdir. Plazma içinde yüzen hücreler ise kırmızı küreler, plateletler ve beyaz kürelerdir (nötrofiller, eozinofiller, bazofiller, monositler ve lenfositler).
Kısa tarihçe:
1957'de Ankara ve İstanbul'da ilk “Kızılay Kan Merkezleri” açılmış ve kan bankacılığı hizmeti verilmeye başlanmıştır. Kan bağışı çalışmaları 1974’te “Türkiye Kızılay Derneği Kan Bağışı Organizasyonu”nun kurulması ile hız kazanmış, halka kan bağışı konulu eğitimler verilmeye ve gezici kan bağışı kampanyaları düzenlenmeye başlanmıştır.
Kan en çok nerede kullanılıyor?
Rutin pratikte en fazla kan hastanelerde ameliyat hazırlığında isteniyor ve hasta yakınlarının çevrelerinden belli gruptaki kanı verebilecek kişileri getirmesi ve kan bağışı yapmaları söyleniyor. Acil ameliyata girecek ve yaralanması nedeniyle zaten kan kaybı olan hastalar, mide kanaması nedeniyle kan kaybedenlerde ameliyat öncesinde büyük miktarlarda kan ihtiyacı oluyor.
Acil olmayan (elektif) ameliyatlara girecek hastalarda da tahmin edilen kan kaybı ile orantılı şekilde kan hazırlanması gerekiyor. Ayrıca kemik iliğinin yetersiz çalışması, demir eksikliği, adet kanamaları ve doğumlar nedeniyle kaybedilen kanı yerine koyamayan hastalarda kan verilmesi gerekebiliyor.
Kan verecek kişilerde nelere dikkat ediliyor?
18 yaş üzerinde, 61 yaş altında, 50 kilogram üzerinde, yakın zamanda ameliyat olmamış, ateşi olmayan, kan sulandırıcı ilaç veya alkol kullanmayan, hepatit, AIDS gibi hastalık şüphesi olmayan kişilerden kan bağışı kabul edilir. Erkekler 90 gün, kadınlar 120 günden önce tekrar kan veremez.
Ülkede kan stoğu kalmazsa ne olur?
Toplumun her kesiminden insanların her an acil olarak kana gereksinim duyabileceği ortadadır. Kan stoğunun asgari seviyenin altına düşmesi durumunda yukarıda söz edilen koşullarda, şiddetli yaralanma, trafik kazası, mide kanaması nedeniyle acil kan verilmesi gereken olgularda hayati risk ortaya çıkacaktır.
Bunun dışında yaşlılar ve küçük çocuklar gibi kan kaybına tahammülü olmayan kırılgan gruplarda bu risk daha öncelikli olacaktır. Yine kalp damar cerrahisi, kanser, by-pass, tiroid ameliyatlarında, karaciğer ve dalak gibi iç organ operasyonlarında ciddi kanamalar olabilir.
Tüm bu durumlarda ülkemizde sayıları 1.500 ila 2.000 arasında değişen hastanenin hemen her birinde yaşamsal tehlikeler ortaya çıkabilecektir.
1999 Marmara depreminde kan stoklarına ihtiyacın aniden çok artması sonucu bir kriz yaşandığını biliyoruz. 2023 depremine göre daha sınırlı bir alanı ve nüfusu etkileyen afette kan bağışlarının artırılması ve akılcı yönetim ile sorun büyümeden aşıldı. Şu an içinde olduğumuz durumun daha ciddi sonuçlara yol açabilmesinden endişeliyiz.
Kurumların saygınlığı devlet katkısının dışında meslek kuruluşları, uzmanlık dernekleri, sendikalar, hasta dernekleri, sivil toplum kuruluşları ile birlikte geri kazanılır. Bu yolla hem kan bağışı artar, hem de sağlığın demokratizasyonu ve kamusallaşması sağlanır.
Çözüm önerileri:
Tek merkezli kan yönetimi belli mantığı ve iç tutarlılığı olan bir strateji olsa da yaşadığımız pratikte olduğu gibi somut sakıncaları ortaya çıkabilmektedir. Örneğin çoğu gelişmiş Avrupa ülkelerinde Bakanlık ilişkili yapılar üzerinden organize ediliyor, fakat The European Blood Alliance (EBA) gibi farklı örgütlenmelere de yetki verilebiliyor. Sıkı regülasyonlar olsa da bu kurallara uyan farklı örgütlenmelerin denetlenmek kaydı ile kan sağlanmasına katkısı istenebilmektedir.
Ayrıca çocukluktan, ilköğretim kurumlarından başlayarak kan bağışı ile ilgili farkındalık artırılmalı, sakıncaları ile ilgili yanlış bilgilendirmenin önüne geçilmeli, gençliğe “kan verin” demenin çözüm olmadığı, iknanın özendirme ile birlikte başarıya ulaşabileceği anlaşılmalıdır.
Gençliğe yönelik dinleti, festival, role-play, tiyatro, sinema, sosyal medya postları gibi tüm olanaklar kullanılarak gençler özendirilmeli, bu yolla toplumun kan bağış oranı artırılmalıdır.
Genç insanlar için kan vermenin sağlık sorunu yaratmayacak rutin bir faaliyet olduğunu söyleyebiliriz. Kan sulandırıcı ilaçlar kullanmamış, hepatit, AIDS gibi hastalıkları olmayan belli yaşın altındaki kişilerin kan vermesi kişisel sağlığa da destek olacaktır.