HAKİM'den Fatma Biltekin, Hayvanlara Adalet Derneği’nden (HAD) Avukat Melike Özdemir Ballı ve Avukat Hülya Yalçın ile Hayvanları Koruma Kanunu’ndaki değişiklikleri konuştuk

Hayvan Hakları İzleme Merkezi’nden (HAKİM) Fatma Biltekin, Hayvanlara Adalet Derneği’nden (HAD) Avukat Melike Özdemir Ballı ve Avukat Hülya Yalçın ile Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan yeni değişiklikleri ve yasaya dair verilen mücadele sürecini, mücadelenin nasıl sürdürülebileceğini konuştuk. 2004 yılında yasalaşan kanundan bu yana hayvanların hak ve özgürlüklerini güvence altına alan tekliflerin yok sayıldığının, yasada caydırıcı yaptırımlara yer verilmediğinin altını çizen hayvan hakları aktivistleri, son yapılan değişikliklerin de yetersiz olduğunu belirtti. Meclisteki 5 partinin ortak çalışmaları sonucu kurulan Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu’nda fikir birliğine varılmasına karşın, komisyon raporunun hiçe sayıldığı bir düzenlemeyle karşı karşıya olduğumuz vurgulandı.

Hayvan hakları yasası sonunda çıktı ancak sonuç tatmin edici olmadı. Oysa yıllardır hayvan hakları aktivistleri bu yasa için mücadele ediyor. Mücadelenin tarihçesinden kısaca bahsetmek ister misiniz?

Fatma Biltekin: Türkiye’de hayvan hakları ile ilgili ilk kanun 2004 yılında yasalaşan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu idi. Bu kanun yetersiz bir kanun olmasına rağmen hayvanların çıkarına maddeler içeriyordu, ancak 17 yıl boyunca uygulanmadı. 2011 yılında kanunda değişiklik yapılmasıyla ilgili bir teklif hazırlandı; bu teklif sokakta yaşayan hayvanların toplatılmasına ve bilinmeze gönderilmesine sebep olacak maddeler içeriyordu. Tepkiler sebebi ile geri çekildi, ta ki 2014’e kadar... Teklif 2014 yılında Çevre Komisyonu’nda görüşülüp, kabul edildi ancak tepkiler üzerine genel kurula hiç gelmedi. 2018 yılında Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı teklif ise inanılmazdı. "Hayvana tecavüze 2000 TL ceza" gibi kabul edilemez maddeler vardı, bu teklif de yine tepkiler üzerine geri çekildi. 2019 yılında Meclis Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu kuruldu; komisyon hayvanlar lehine maddeler içeren bir tavsiye raporu yayınladı. 2021 yılına geldiğimizde AKP bu raporu hiçe sayarak, bir önceki tekliflerden pek bir farkı olmayan bu kanunu yasalaştırdı.

Melike Özdemir Ballı: Yıllardır hayvanların mal statüsünden çıkarılması, haklarının kendilerine teslim edilmesi, toplumda bilinç değişikliğinin sağlanarak bu adaletsiz düzenin son bulması için verilen bir mücadele var. Yasa çıkmış olsa da; bu mücadele, köleliği ve sömürü düzenini reddeden, yaşamdan yana, hak ve özgürlüklerden yana olan herkesle birlikte devam ediyor aslında. Tarihçeye bakacak olursak, Türkiye’de 2004 yılında yürürlüğe giren bir Hayvanları Koruma Kanunu var. Bu kanun bazı olumlu düzenlemeler getirmekle birlikte yetersiz, uygulanmayan, caydırıcı yaptırımlar içermeyen, birçok hayvanı yok sayan, hayvanların nasıl öldürüleceğini, deneylerde nasıl işkenceler görebileceklerini düzenleyen bir kanun. Biz yıllardır bu kanunun değişmesi gerektiğini, hayvanların hak ve özgürlüklerinin yasal güvence altına alınması gerektiğini söylerken karşımıza her defasında caydırıcı yaptırımlar içermeyen, hayvanların ölümüne, tecrit edilmesine yol açacak tasarılar getirildi. Yılmadan, bıkmadan yıllarca hayvanlar aleyhine getirilecek her düzenlemeye karşı çıktık, eylemler yaptık, meclise gittik. Vekillerle, bürokratlarla, bakanlarla, tüm yetkili kişilerle görüşüp taleplerimizi dile getirdik; sayfalarca belgeler sunduk, videolar izlettik, hak ihlallerinin farkına varılması ve bu düzenin son bulması için uğraştık. 2019 yılında TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu kurulup 5 partinin de ortak çalışması ve imzasıyla ortaya çıkan rapor sebebiyle az da olsa umutlanmıştık. Ama yine caydırıcı yaptırımlar içermeyen, taleplerimizin dikkate alınmadığı, emeklerin ve daha da önemlisi birçok hayvanın görmezden gelindiği bir yasayla karşı karşıya kaldık. Hayvanların değil bir 17 yıl daha, bekleyecek 1 günleri dahi yokken, dünyaya örnek bir yasa çıkarmak için her şey hazırken, tüm partiler arasında bir uzlaşı sağlanmışken, maalesef bir gece vakti çıkarılan ve yine yetersiz kalan bir düzenleme ile mücadeleye devam ediyoruz.

Hülya Yalçın: 2004 yılında yürürlüğe giren ve iyi niyetli olduğunu düşündüğümüz bir iki madde dışında son derece yetersiz olan bir Hayvanları Koruma Kanunu var elimizde. Çıkışını takiben yıllar içinde ne kadar kullanılamaz, ne kadar insan merkezli bir kanun olduğunu fark ederek yeni düzenleme taleplerimizi mütemadiyen dillendirmeye başladık. 2021 yılına kadar çok defa kadük kalan birden fazla düzenleme metni oluştu. Her defasında aylarca süren görüşmeler yaptık. Her partiden vekiller, bürokratlar, her kademeden görevlilerle tüm ayrıntıları görüştük. Ne yazık ki kadrolar sürekli değişti ve biz her defasında en baştan başlayarak yol aldık. Nihai olarak 2019 yılında, meclisteki tüm siyasi görüşlerin ortak iradesinin tezahür ettiği Araştırma Komisyonu raporu ortaya çıktığında hiç olmadığı kadar umutlandık. Çünkü herkes fikir birliği içindeyse bu rapora itiraz edecek kimse yok diye düşünmüştük doğal olarak. Maalesef, bakanlık toplantısı öncesinde ilk sinyallerini almaya başladığımız bambaşka bir düzenleme 14 Temmuz tarihli Resmî Gazete ile yürürlüğe giriverdi. Bunca çalışma, bunca makul ve uygulanabilir talep ve çabaya karşın iyi bir “koruma” kanunu yerine, yine ite kaka zorlayarak cezadan bahseden, esarethaneleri kapatmamak için gerekçeler bulan, hayvanların (bir kısmını) mal olmaktan çıkardık cümlesiyle kendini savunmaya çalışan; beklentilerin çok gerisinde bir 5199 sayılı kanunla baş başa kaldık maalesef.

"HAYVAN SÖMÜRÜSÜ DEVAM EDİYOR"

Yeni düzenlemelerle getirilen hapis cezasının göstermelik olduğunun altını çizen avukatlar Özdemir Ballı ve Hülya Yalçın ise bu cezaların ertelenebilir olduğuna, paraya çevrilebildiğine dikkat çekti. Vatandaşların şikâyet hakkını tanınmayan; hayvanların “mal” statüsünü devam ettiren; satışlarına, kapatılmalarına, öldürülmelerine ve deneylerde kullanılmalarına göz yuman düzenlemelerin insan dahil tüm hayvanların haklarını korumaktan uzak olduğu vurgusu yapıldı.

14 Temmuz’da Hayvanları Koruma Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklik Resmî Gazete’de yayınlandı. Yeni yasada ne gibi değişiklikler var?

Melike Özdemir Ballı: Her ne kadar yeni düzenleme ile hayvanlar artık mal değil can olarak görülecek şeklinde bir iddia ortaya konuluyor ise de hayvanlar bir eşya gibi alınıp satılmaya, esir edilmeye, deneylerde işkence görmeye, faytonlarda, yük taşımada kullanılmaya, av-gıda-kürk gibi gerekçelerle öldürülmeye, insan çıkarları için sömürülmeye devam edecek. Kısacası birçok hayvan için değişen hiçbir şey olmadı ve taleplerimiz göz ardı edildi. Yeni düzenleme ile hapis cezaları getirilmesi şüphesiz çok olumlu bir değişiklik ama bu cezaların bir caydırıcılığı yok; ertelenebiliyor, paraya çevrilebiliyor. Üstelik failin cezalandırılabilmesi için -suç üstü halleri hariç- Tarım ve Orman Bakanlığı il veya ilçe müdürlüklerinin Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılı başvuruda bulunması şartı aranıyor. Anayasal haklarımızı elimizden alıp uygulamada birçok fiilin cezasız kalmasına yol açacak bu düzenleme adliyelere iş yükü yaratmamak adına getirildi ve biz bu düzenlemeyi kesinlikle kabul etmiyoruz. Tehlike arz eden hayvanları belirleme yetkisi Bakanlık’a verildi ve yasak fiillere bu hayvanların beslenmesi dâhi eklendi. Uygulama Yönetmeliği’nde daha hangi hak ihlallerine yol açacak düzenlemelerle karşılaşacağız henüz bilemiyoruz.

Pet-shoplar’da kedi ve köpek bulundurulması yasaklandı ancak kuş, balık gibi hayvanların satışına devam edilecek. Kedi köpekler de bir eşya gibi katalog üzerinden seçilerek üretim yerlerinde satılmaya devam edecek. Eğer hayvanlar mal statüsünden çıkarılmış olsaydı, hayvanların üretim ve satışını yasaklamış olmaları, onları eşya gören tüm düzenlemeleri kaldırmaları gerekirdi. Aksine son dakika önergeleriyle hayvanların herkes tarafından esir edilebilmesinin önü dâhi açıldı. Gerçek veya tüzel kişiler doğal yaşam parkı adı altında esarethane ve sömürü merkezleri kurabilecek. Bir hayvanı doğal yaşamından koparıp adına doğal denilen alanlara hapsetmenin mantığını hiçbir zaman anlayamayacağım.

Hülya Yalçın: Bu kanunun sunum cümlesi “Hapis cezası getirdik, süs ibaresini kaldırdık, hayvanların mal değil canlı olduğunu kanuna geçtik” olmuştur. Çoğu hayvanseverin de büyük bir sevinçle karşıladığı bu cümleler aslında gerçeklikten uzak ve sadece vitrin cümleleridir. Zaten daha bir ay geçmeden herkes anlamaya başladı. Bir kere hayvan “canlı” olarak kabul edilip korunacaksa niye katalogdan satışı yapılıyor? Niye bazı hayvanlar kesimhanelerde öldürülüyor? Niye bazı hayvanlar insanların av cinayetleri için kullanılıyor? Niye pek çok hayvan deney masalarında can vermeye devam edecek? İşte bu sorular akla gelenlerden yalnızca birkaçı. Hapis cezası ise ülkemiz hukuk sistemine göre zorlu bir süreç ve çok ekstrem bir uygulama olarak karşımıza çıktı. Önemli olan fiile veya hayvana “ne ad verildiği” değil, nasıl uygulanacağının zorlayıcı koşullara bağlı olduğu cezai tanımlardır. Görüyoruz ki yasa metninde bunlar da açık değil. Bizim en büyük talebimiz sokaktaki bir vatandaşın da yasal süreci rahatlıkla devreye sokabileceği bir düzenleme yapılmasıydı. Tam aksi bir şikâyet ve süreç tanımı da bu yasayla ortaya çıktı. Elimizde kala kala “ev hayvanı, süs hayvanı, sahipli hayvan, sahipsiz hayvan” tanımlarında yapılan düzenlemeler kaldı. Onların da bir fonksiyonu yok temel koruma uygulamalarında. Biz şimdi bu olmazlarla dolu yasa metni içinde genel hukuk kurallarını da ele alarak nasıl bir hayvan koruma süreci işletebiliriz onun üzerinde çalışıyoruz. Hepimizin bu süreçleri çabucak öğrenmesi ve içselleştirmesi hayvanların yararına olacaktır.

"YASA TAMAMEN GÖSTERMELİK"

Hayvan Hakları Koruma Kanunu’nda yapılan son değişikliklerin hayvanlardan ziyade rant gruplarına hizmet ettiği kanaatinde ortaklaşan aktivistler, yapılan eylemlerin hayvanlardan çıkar elde edenleri “üzmemek” uğruna görmezden gelindiğini belirtti. Yapılan değişikliklerin ise hazırlanan raporlara göre değil bürokratların görüşlerine göre düzenlendiği savunuldu.

Yasa genel kurulda görüşüldükten sonra cumhurbaşkanı tarafından veto edilsin çağrıları yapıldı, eylemler düzenlendi ancak tüm çabalara rağmen yasa hayvanlar lehine değişmedi. Tüm bu baskılara rağmen yasa neden bu şekilde değiştirildi?

Fatma Biltekin: Yıllardır süren bir mücadele ve oluşmuş kamuoyu baskısı vardı ancak bu, yasa koyucuların pek umurunda olmadı açıkçası. Yasa açıkça hayvanlar üzerinden gelir elde edenleri koruyor ve hayvanların hakları ile hiçbir şekilde ilgilenmiyor; son yıllarda çıkan yasaların hemen hemen hepsinde olduğu gibi tamamen göstermelik ve toplumu kandırmaya dönük maddeler içeriyor. 5 partinin üzerinde anlaştığı rapor çöpe atılıyor ve atanmış bakanların, rant sahiplerinin istekleri yerine getiriliyor ki bu açıkça meclisin bir iradesinin olmadığının göstergesi. Bu durum aslında uzun zamandır ülkeye nüfuz etmiş baskıcılığın, hukuksuzluğun, anti-demokratik uygulamaların sonuçlarından sadece biri.

Melike Özdemir Ballı: Eylemlerden daha önceki yıllarda sonuç almış ve sesimizi duyurmuştuk aslında, ama sanırım artık sesimizi duymaları bir şey ifade etmiyor. O kadar çok konuştuk, o kadar çok anlattık, o kadar çok yazılı belge ve videolar teslim ettik ki... Sesimiz ve taleplerimiz çok net ve ortaktı. Yapılması gerekenler çok açıktı. Eksikleri olmakla birlikte 5 partinin üzerinde uzlaştığı, altına imza attıkları tavsiye niteliğindeki Araştırma Komisyonu Raporu alınıp direkt yasa metnine dönüştürülseydi hayvan hakları mücadelesi çok ciddi bir başarı elde etmiş, hayvanlara borçlu olduğumuz adalet bir nebze de olsa sağlanmış olacaktı. Ancak bunun yerine verilen emek ve mücadele görmezden gelinerek bakanlık bürokratlarının görüşlerini yansıtan, hayvanlardan çıkar elde eden grupları “üzmeyecek”, onları teşvik edecek şekilde bir yasa çıkarılması tercih edildi.

Hülya Yalçın: Eylemlerimiz ve tüm protestolar belli ki öylece film izler gibi seyredilmiş Ankara tarafından. Umurlarında bile olmadığından eminiz artık. Oy ve ekonomik potansiyeli olmayan hiçbir şeyin değeri yok bu siyasette. Adalet, yaşama hakkı, medeniyet falan altı boş hamasi laflar gibi elimizde kaldı. Fazla beklentimiz olmuş bu sistemden aslında. Aralarından birkaçının evinde köpek, kedi var diye “Koruma reflekslerimiz aşağı yukarı aynı, artık sokağın da daha farkındalar” diye düşünmüşüz. Yanılmışız. Bundan sonraki mücadelemiz daha da sertleşecek. Fiili şiddet anlamında demiyorum ama siyasilerin de ötesine geçmemiz gerekecek. Çünkü hayvan sömüren tarafın eli çok “pis”. Yani kelimenin tam anlamıyla pis. Kan var, hırsızlık var, sahtekarlık var, rant var. Ama hayvanların da bize ihtiyacı var. Elimizde ne varsa onunla devam diyoruz kısacası.

"SONUÇLARIN NE KADAR KORKUNÇ OLABİLECEĞİNİ UYGULAMA YÖNETMELİĞİ BELİRLEYECEK"

Getirilen düzenlemelerin, mobil kısırlaştırma yolu ile ihlalleri devam ettirmesi, toplatılan hayvanların bilinmeze gönderilmesi, şikâyet şartının ihlalleri görünmez kılması gibi tehditleri taşıması yanında cezasızlığın önüne geçmediği söylendi. Biltekin, Özdemir Ballı ve Yalçın’a göre yasanın oluşturabileceği sorunları aslen Uygulama Yönetmeliği belirleyecek.

Yasa şu hali ile ne gibi sorunlara sebep olabilir?

Fatma Biltekin: Aslında sonuçların ne kadar korkunç olabileceğini Uygulama Yönetmeliği belirleyecek. Çıkacak yönetmelik ile evdeki hayvan sayısına karışabilecekler ya da 25 bin nüfusun altındaki yerlerde belediyeler hayvanları toplayıp en yakın bakımevine götürecek ve böylece yasal olarak tüm hayvanları toplayacak, bilinmeze gönderebilecekler. Şikâyet şartı ise en büyük problemlerden biri olacak gibi görünüyor çünkü uygulamada sokakta yaşayan hayvanların yaşadığı ihlaller cezasız kalacak.

Melike Özdemir Ballı: En başta doğal yaşam parkları ifadesini çok tehlikeli bulduğumu söyleyebilirim. Çünkü tüm hayvanları kapsayacak şekilde bir düzenleme getirildi ve hangi amaçla açılacağı tam olarak belli değil. Ayrıca yönetmelik ile de evde yaşayan hayvan sayısına sınırlama getirilmesi ihtimali var. “Sahiplenilerek bakılan hayvanların çevreye verecekleri zarar ve rahatsızlıkları önleyici tedbirler Bakanlıkça yönetmelikle belirlenir” denilerek birçok alanda olduğu gibi Bakanlık’a geniş bir takdir yetkisi bırakıldı.

“Geçici üniteler” adı altında mobil kısırlaştırma yoluyla yaşanan ihlaller devam edecek, nüfusu 25.000’in altında olan yerlerde hayvanlar tedavi, kısırlaştırma gibi işlemler için en yakın bakımevine götürülecekler. Bu madde maalesef nakilde ölümlere, ormanlara atmaya zemin hazırlayacak. Oysa insan değil hayvan popülasyonunun dikkate alınması gerektiğini dile getirmiş ve her ilçede tedavi ve kısırlaştırma merkezlerinin kurulmasını, 7/24 açık, nöbetçi veteriner hekimlerin ve teknikerlerin olduğu, gerekli teçhizatların yer aldığı hayvan hastanelerinin kurulmasını talep etmiştik.

Elbette uygulamadaki çok ciddi sorunlardan biri Tarım ve Orman Bakanlığı Müdürlükleri’nin Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurmadığı her ihlalin cezasız kalması olacak. Ayrıca failler yargılama ardından ceza alsa bile birçok olayda ellerini kollarını sallayarak, “bu kadar avukat ne yapıyorsunuz burada, sanki insan öldürdük” diyerek, hatta bazen utanmadan yüzümüze bakıp gülerek adliyeden çıkıp gidecek, topluma karışacak. Biz yine ıslah edilmeyen; caydırıcı yaptırımlarla karşılaşmayan; kadına, çocuğa, hayvana, insana şiddet uygulayan, öldüren, işkence ve tecavüz edenlerle birlikte yaşamaya devam edeceğiz.

Hülya Yalçın: Henüz Uygulama Yönetmeliği’ni görmedik, asıl korkunçluk orada gösterecek kendisini. Çünkü kanun temel başlıkları belirledi sadece. Detaylar ve görevli yetkili kurumlarla ilgili tüm düzenlemeler yönetmelikle gelecek. Kanunun metninden onu da anlamak zor değil. En büyük sorunumuz, topluma “iyi bir yasa” diye sunulan ve bazı hukukçuların bile maalesef, anlaşılmaz bir saflıkla(!) diyelim, ayakta alkışladığı bu metin bizi her yerde çok zorlayacak. Örneğin, hukukçular kilitlenecek; “böyle iyi bir yasa var neden sonuç alamıyoruz” diye. Bunun önünü almak için yasadan önceki son protesto eyleminde üstüne basa basa söyledik bu yasa kabul edilemez, el kol bağlanır, diye. Şikâyet süreci, delillendirme, derneklerin ve kişilerin müdahaleleri, eğer kanun metnine bakarsak sıfır etki düzeyinde kalıyor. Kaldı ki muhakeme süreci (mahkeme, dava açılması) daha da uzak görünüyor.

Yasanın başlık tanımları çok şirin geliyor bilmeyen birinin kulağına. Zaten ilk maddelere bakın, “hayvanların rahatı, sağlığının korunması, yaşam koşullarının iyileştirilmesi” gibi tumturaklı güzel cümlelerle, sanki hayvanların ülkenin en önemli değeriymiş gibi yansıtıldığı cümlelerle dolu. Bilmeyen “bu ne kadar güzel kanun”, der. Uygulamaya geldiğinde yani korumak için yola çıkıldığında nasıl işe yaramaz halde olduğunu, hiçbir kurumu harekete geçiremediğini, sorumlu gösterilen kurumların cezalandırılmadan nasıl korunduğunu da bizler görüyoruz. Zorluk çift taraflı maalesef. Hem kurumlara karşı süren mücadele hem bu mücadelenin topluma doğru şekilde anlatılabilmesi önemli.

"SON HAYVANA KADAR MÜCADELE SÜRECEK"

Eğitim çalışmaları, sosyal medya kullanımı ve eylemlerin önemine işaret eden hayvan hakları aktivistleri; hak bilincine kavuşmanın elzem olduğuna, hayvan düşmanlığı içerisindeki gruplarla diyalog kurmanın, “yaşamdan yana ortak noktaları bulmanın” gerekliliğine dikkat çekti.

Bundan sonra sizler neler yapacaksınız? Bizler neler yapmalıyız?

Melike Özdemir Ballı: Biz yine vazgeçmeden her alanda mücadele etmeye devam edeceğiz. Yasaya dair yapılabilecek ne varsa zorlayıp daha iyisi için çabalıyoruz. Bu süreçte toplumu bilinçlendirmeye devam etmek bence en önemli konu. Yasalar ve adaletsiz düzen bu şekilde değişecek. Eğitim çalışmalarına hız kesmeden devam edeceğiz. İnsanların bilinçlenmesi, hayvanlara ve doğaya yaptıklarının farkına varması gerekiyor. Eğitim çalışmaları, yayınlar, sosyal medya, eylemler ve güçlü bir sivil toplum hareketi şart. Doğru kişilerle, doğru şekilde hareket ettiğinizde başaramayacağınız hiçbir şey yok. Bireysel olarak da verilen her bir emek çok kıymetli ancak hep birlikte mücadele edersek başarıya daha hızlı ulaşabiliriz. Sizler de yapılan çalışmalara destek olabilir, proje ve fikirler üretebilir, eğitim çalışmalarına katılabilir ve ardından kendi çevrenizi bilinçlendirebilirsiniz. Bir ihlalle karşılaşıldığında ne yapılacağını bilmek, hem kendi haklarının hem de hayvanların haklarının bilincinde olmak çok önemli. Hep söylediğim bir şey var: bir zamanlar insan köleliği de yasaldı ama mücadele edenler kazandı. Biz de elbet kazanacağız. Tek fark, kendimiz için değil onlar için mücadele ediyor olmamız.

Hülya Yalçın: Biz HAD (Hayvanlara Adalet Derneği) olarak eğitim çalışmalarımıza devam edeceğiz. Yıllar içinde net olarak gördük ki çocuklara ve eğitim sürecindeki gençlere “hak bilincini”, öteki canlıların yaşam hakkının da bizimki kadar değerli olduğunu mutlaka anlatmak gerekiyor. Bunun güzel geri dönüşlerini alıyoruz ama zaman gerekli tabii, hemen olmuyor. Hukukçu kimliğimizle yaptığımız hayvan hakları eğitim sürecini çok önemsiyoruz. Çünkü hak arayan kişilerin özellikle “hayvanların da hakları için” sahada olmaları iyi bir örnek teşkil ediyor.

Bir diğer planımız, yasanın yeni metninde geçen kurumlarla irtibata geçerek henüz ilk örneği oluşmamış konulardaki yöntemlerini ve süreci birinci ağızdan öğrenmek. Tarım İl Müdürlükleri başta olmak üzere karakollar ve savcılıklarla da görüşeceğiz. Bir başka başlığımız da köpekler. Neredeyse 2004 yılı ve hatta daha öncesinden beri tüm faaliyetler köpekler üzerinden dönüyor. O garipler yere göğe sığdırılamadı. Yeni yasa metninde de uzun vadede dolaylı olarak yok edilişleri planlanmış. Hatta kurnazca bir yöntemle çip zorunluluğu iyi bir adımmış gibi getirilerek (bu ihtiyari olarak faydalı olabilir, ayrıca belirtelim) vahşi toplama süreçleri başlatılacak; bunun önünde bir engel görünmüyor.

Bir önemli konumuz da köpekleri istemeyen, özellikle köpek düşmanlığı yapılan yerlere giderek o gruplarla görüşmek olacak. Çünkü onlar orada düşman, biz burada karşıt; ortada köpekler perişan oluyor. Üstlerinde bir de devlet ölümleri cabası. Bu kişilerin genellikle hayvanseverlere olan tepkilerinin hayvanlara yöneldiğini yıllar içinde gördük. Ancak hayvanları koruyabilmemiz için yaşamdan yana ortak noktaları bulmak zorundayız. Yeni yasa metni üzerinde aralıksız çalışıyoruz. Diğer kanunlarla ilişkileri, hukuk teknikleri ve uygulamada açabileceğimiz gedikleri tespit ediyoruz. İllaki bir yolu varsa onu bulmak zorundayız. Olmayan yolları bir şekilde ana uygulamaya bağlamak zorundayız. Hep dediğimiz gibi, son hayvana kadar mücadele sürecek elbette.

(Bu yayın, Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi’ne aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.)