Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili Adayı Turgut Öker: “Bugüne kadar ki uygulanan Türkçü İslamcı siyasetin ülkeyi nasıl yaşanmaz hale getirdiğini gördük. Ülkenin bütün dokusunu alt üst ettiler. Egemenlere ve egemen ideolojiye hizmet edenlere yönelik bir devlet yapısı söz konusu. Bu açıdan HDP’nin bunca baskıya, zulme maruz kalması da zaten bu egemen zihniyeti kökten değiştirecek potansiyele sahip olmasından.”

Yeşil Sol Parti, İstanbul birinci bölge milletvekili adayı Turgut Öker ile 14 Mayıs’ta yapılacak seçimleri, HDP’nin ideolojisini  ve  Türkiye genel siyasetini konuştuk.

Röportaj: Kibar Özkan 

 

Sizi tanıyabilir miyiz?

Doğum yerim Sivas. Pir Sultan’ın memleketi Yıldızeli’ndenim. İlkokulu köyde, liseyi İstanbul’da tamamladım. Duvarlara “tek yol devrim” yazdım diye lise dönemimde 1 yıl cezaevinde kaldım. O zamanlar duvar yazıları çok modaydı. Yılmaz Güney benim cezaevi arkadaşımdır. Dev Genç içerisindeydim. Cezaevinden çıktıktan sonra 1979’da Almanya’ya ailemin yanına gittim. Sonra orada mücadeleyi devam ettirdim. Avrupa’da İlk kurduğumuz Alevi Kültür Merkezi, Alevi adıyla kurulan ilk kültür merkezi olması açısından önemlidir. Kültür merkezinin kuruluşunun sonrasında önce sekreterlik daha sonra başkanlık yaptım. Sonra tüm Avrupa’nın örgütlenmesi açısından 93-96 yılları arasında federasyonda sekreter olarak görev aldım.99 yılında Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nda Genel Başkan oldum. 2002 yılında da Avrupa’da bulunan tüm federasyonları birleştirdik.  Ben Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’nun Kurucu Genel Başkanlığı görevini üstelendim. Hem Almanya federasyon başkanlığını hem de konfederasyon başkanlığını yaptım. Konfederasyon başkanlığı 2015 yılına kadar sürdü. Almanya federasyon başkanlığı ise 2012 yılına kadar sürdü. 2015 yılında HDP’den İstanbul Milletvekili seçildim. O kısa dönemde yaklaşık beş ay parlamentoda görev aldım. Parlamento fes edilince sonraki seçimi çok az bir oyla kaybettim. Almanya’ya dönmedim. Burada HDP’nin Merkez Yürütme Kurulu’nda üyelik yaptım. O görevim hala devam ediyor. Şimdi de 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde İstanbul birinci bölgeden milletvekili adayı gösterildim.

Sizi uzun yıllardır mücadele içinde görüyoruz. Mücadele ruhunuzu nerden alıyorsunuz?

 Siyasi mücadele insanın azmiyle, yaşama bakışıyla ilgili bir şey. Gerek politik alanda olsun gerek sosyal alanda olsun bugüne kadarki yaşantımda bu işlerden bir gün dahi uzaklaşmadım. 75’te başladım ben  o günden bugüne aralıksız devam ediyor.

Peki neden HDP?

Gençliğimde devrimci mücadele içinde yer aldım. Dolayısıyla hayata devrimci perspektiften bakıyorum. İçinde yer alacağım siyasi bir partide düşündüğüm şeyi hayata geçirmem gerekiyor. Hiç kimsenin buna engel olmaması gerekiyor. Ben bu ortamı HDP içinde gördüm.  Doğru bulduğum şeyleri hayata geçirme imkanını gördüm. Ve yanılmamışım. Son 7 yıl içinde Türkiye’de MYK’da yer aldım. Özellikle yine Alevilikle ilgili bir bölümü seçtim. Halklar ve inançlar bölümü var parti içerisinde. Ben o bölümün içerisinde çalıştım. Türkiye’deki bütün mazlum olan halkları, azınlıkları, ötekileştirilenleri, sesi çıkmayanları, devletin baskı yaptıkları kesimi direkt olarak partide temsil ettiren ve partide onlara yer veren başka bir siyasi oluşum yok.

 

HDP’nin örgüt bağlantısı olduğunu düşünen bir kesim hala var. Onlara güven verebilecek misiniz?

Yedi yıldır Türkiye’deyim ve iki dönemdir MYK’dayım. Bugüne kadar en küçük bir izine rastlamadım. MYK organları kendi gündemlerini kendileri belirliyor. Dışardan düğmeye basarak, şu olacak denilerek, hayata geçen bir ilişki söz konusu değil. O tamamıyla egemen güçlerin, medyanın, bunlar PKK’nin parlamentoda uzantısı algısını yaratmak için attıkları iftira, bir çarpıtma, manipülasyon. Ana gövdesinde yıllarca Kürt bölgesinde özgürlük, demokrasi, eşit hakların olması için mücadele yürüten Kürt hareketinden insanların olmasıyla birlikte, içerisinde azımsanmayacak bir Alevi potansiyeli var. Bizler, Alevi dünyasının birçok kurum yöneticileri HDP içerisinde çalışıyoruz. Ben, otuz yıl Avrupa’da Alevi örgütlenmesinin başında bulundum. Türkiye’de ki Alevi kurumlarının oluşumunda fiilen içinde yer alarak, ciddi katkılarda bulundum.  Benim gibi Kemal Bülbül yıllarca Pir Sultan Abdal örgütlüğünde genel başkanlık yaptı.  Ali Kenanoğlu yıllarca Alevi örgütlenmesinde yer aldı. Zeynel Özen bizden sonra milletvekilliği yaptı. Alevi hareketinin varlığı politik, ideolojik bir varlık değil. Arkasında bir partiyi barındıran bileşenlik söz konusu değil. Ancak Alevi hareketinin de ana gövdesi HDP içerisinde yer aldı. Alevilerin dışında da, Deniz Gezmişlerin, Mahir Çayanların, İbrahim Kaypakkaya’nın yoldaşları HDP içerinde yer alıyor. Yine emek hareketi, sendikacılar, kadın hareketi en güçlü şekilde HDP içerisinde yer alıyor.  Türkiye’de ne kadar farklı toplumsal kesimler varsa bunların temsilleri HDP içerisinde temsil ediliyor. Ama Kürt halkının özgürlüğünü istiyor mu? Evet, istiyor.  Anadilinde eğitim görmesini, her alanda kendini yönetmesi istiyor. Bu isteğin, bu yüzyılda kabul edilmemesi zaten bir ayıp. Şimdi Aleviler açısından biz her alanda eşit yurttaşlık hakkı istiyor muyuz? İstiyoruz tabi ki.  Bu düzenin kökten değişmesini biz de istiyoruz. Türkiye’deki bütün azınlıklar istiyor. Çünkü Türkiye topraklarında, Türk İslam ideolojisini savunanlar dışında hiçbiri huzur bulamadı, hiçbiri mutlu olamadı.

LGBTİ’ler için de özgürlük istiyor mu?

Bunca saldırılara rağmen bu alanda LGBTİ+’lerin huzur içinde yaşayacağı bir ülke vurgusunu ve mücadelesini yapmazdı. Şu an partimiz en büyük saldırıyı oradan alıyor. Sadece batı illerinden değil Kürt illerinde de bu böyle. Bilinçli bir şekilde Kürt seçmen partinin bu duyarlılığına karşı kışkırtılmaya çalışılıyor. Bunu gittiğimiz her yerde görüyoruz. Ama partimiz nasıl ki, Aleviler konusunda, Ermeniler konusunda diğer batı seçmeninin en hassas olduğu konularda taviz vermiyorsa, bu alanda da taviz vermiyor.

Yeşil Sol Parti’den bahseder misiniz?

 Yeşil Sol Parti, HDP’nin bileşeni bir partiydi ama şimdiye kadar seçimlere katılma yeterliliği yoktu. HDP ile ilgili kapatma davaları açılınca, biz de Yeşil Sol Parti’yi tüm Türkiye çapında örgütleyerek, seçime katılabilme yeterliliğine ulaşmasını sağladık. Sonuçta kök aynı kök, ideoloji aynı ideoloji. HDP ve Yeşil Sol Parti arasında bir farklılık yok. Sadece isim değişikliği var. Önümüzdeki dönemde Yeşil Sol Parti’nin gündeminde özellikle yaşadığımız depremden dolayı ekoloji, kadın hakları, azınlık hakları daha fazla yer alacak. Baskı ve zulümlerden dolayı fırsat bulamadığımız 85 milyonluk Türkiye’ye hitap edecek.

Türkiye için yeni bir nefes olabilecek mi?

Evet, kaçınılmaz şekilde olacak. Yüzyılda ülkenin nereye geldiğini gördük. Bugüne kadar ki uygulanan Türkçü İslamcı siyasetin ülkeyi nasıl yaşanmaz hale getirdiğini gördük. Ülkenin bütün dokusunu alt üst ettiler. Egemenlere ve egemen ideolojiye hizmet edenlere yönelik bir devlet yapısı söz konusu. Bu açıdan HDP’nin bunca baskıya, zulme maruz kalması da zaten bu egemen zihniyeti kökten değiştirecek potansiyele sahip olmasından. HDP’nin Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen  Yüksekdağ gibi birçok yönetici arkadaşlarımız zindanlarda. Yeşil Sol Parti ile Türkiye’ye özgürlük, demokrasi geldiğinde egemenlikleri, baskıları, zulümleri devam etmeyeceği için hayati derecede korkuyorlar. Daha da geniş kitlelere ulaşmasını, milyonları daha da fazla arkasında sürüklemesini istemedikleri için zulüm ve baskı yapıyorlar.

Eski eş başkanınız Selahattin Demirtaş, halkta karşılığı olan biri. Ancak kendisi şu an cezaevinde. Onun yokluğu seçim sürecini sizce nasıl etkiler?

Kendisiyle 2015 yılında birlikte milletvekili olduk. Kendisini yakından da tanıdım. Son derece donanımlı,  hem kültürel hem sosyal hem politik hem halkla toplumun her kesimiyle sıcak ilişki kurabilen partimizin bir değeri, eski eş başkanımız. Bu özellikleri itibariyle de toplumda sevilen, karşılığı olan şahsiyet. Bence çıktıktan sonra da aynı etkiyi sürdürür. Topluma doğru enerji veriyor, doğru önermelerde bulunuyor. Halkta onu takip ediliyor. Seçime çok bir şey kalmadı. 30 günden az bir zaman var.   Önceki seçim döneminde olduğu gibi katliam, provokasyon, bu tür şeyler tezgahlanmadığı sürece, ben halkın kendi tercihinde kararlı olduğuna inanıyorum. Belki bir önceki seçimler gibi deprem dolayısıyla sokakta öyle çok görkemli mitingler, çok görkemli etkinliklere dönüşmeyecek bu seçimler ama halk zaten kararını vermiş durumda. Bütün olay sandığa gidip oy vermekte. Daha önce alışık olduğumuz, seçim hazırlıkları  Türkiye’ye özgü bir şey. Ben, bunca yıl Avrupa’da insanları rahatsız eden seçim propaganda yöntemini görmedim. Türkiye’de uygulanan yöntemi siz Avrupa’da hayata geçirmeye kalksanız yüzde 70’lik oyunuz varsa sıfırlanır. Bu kadar sokaktaki insanı rahatsız eden, bu kadar doğaya zarar veren malzemelerin kullanıldığı ve hiçbir şekilde içeriğin, programın tartışılmadı sadece sokak güç gösterileriyle sınırlı seçim propaganda yöntemi çağdaş dünyada yok.

Kadın hakları ve temsiliyetlerine nasıl bakıyorsunuz?

Avrupa’daki siyasi partilerde kadın kotasını gördüm, biliyorum. Yeşiller ’de, sol partilerden, sosyalistlerden. Ama Türkiye’deki onlardan daha da ileride. Eşit cinsiyet temsiliyeti, eş sözcülük Türkiye açısında son derece devrimci bir açılım. Hem milletvekili adaylarımıza baktığınızda da göreceksiniz nerdeyse yarıya yakın bir konumlandırma söz konusu. Aday gösterme söz konusu. Parlamento da böyle olacak. Kadınların özgür olmadığı, her alanda kendisini ifade edemediği, gördüğümüz cinayetlerden baskılara kadar bunların hepsinin ortadan kaldırılması, kalkması açısından HDP’nin şu an Yeşil Sol Parti’nin dünyadaki en gelişmiş Ülkerlerdeki partilere yakın bir pozisyon almasını son derece değerli görüyorum.

Aleviler için özel bir çalışmanız var mı? 

Mevcut çalışmamız zaten var.  Türkiye’nin yüzyıllık cumhuriyet tarihinde başka hiçbir parti yok ki, özel bir kitapçık çıkarmış olsun. Biz bir yıl kampanya yürüttük. İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerde toplantılar gerçekleştirdik.  Sadece büyükşehirleri değil, Kayseri’de, Malatya’da, Maraş’ta, Sivas’ta, Dersim’de köyleri tek tek gezdik.  Kampanyayı zaten Dersim’de başlattık.  Yaklaşık otuz yıldır Alevi hareketinin genel istek ve taleplerini esas aldık.  Aleviler ne istiyor ne için mücadele ediyor? bunları esas aldık ve Alevi hareketinin istek ve taleplerini kitaplaştırdık. İçinde çözüm önerileri sunarak. O açıdan Alevi hareketinin istek ve taleplerinin aynen kabullenildiği, ben iktidara geldiğimde bu sorunları amasız fakatsız çözme doğrultusunda söz veriyorum diyen tek siyasi parti HDP oldu. Dolayısıyla bugün Yeşil Sol Parti’de bu yaklaşımı devam ettirecek.

Türkiye’deki en büyük sorun sizce nedir?

Demokrasi gelmesi lazım. Batıda, Fransız Devrimiyle birlikte insanlar demokrasiyi esas alan yönetim tarzını içselleştirmiş, hayata geçirmiş durumda. Bizim ülkede   hiçbir anlamda demokrasi yok. Sadece lafta var. Dolayısıyla birinci öncelik Türkiye’de demokrasinin hayata geçirilmesi lazım.  Demokrasi hayata geçirildikten sonra ekonomik olarak ülke düzlüğe çıkar. Toplumsal anlamda parçalanan barış dokusu, halklar, inançlar arasında gerçekleşir. Ve şu an yeni kuşaklarda artık vatan duygusu, burada  yaşama duygusu kalmadı. Uzun süre Avrupa deneyimim olduğundan dolayı günde birkaç kişi bana başvuru yapıyor. Ben onlara sosyal danışmanlık yapıyorum. Avrupa’da gittikleri ülkelerde nereye yerleşebilirler, hangi üniversitede okuyabilirler diye.  Bu ülkede tekrar yaşayabilme umudu, demokratik temelde sorunların çözülmesiyle mümkün.

Projelerinizden de bahseder misiniz? Türkiye için ne vaat ediyorsunuz?

Tüm dünyada sol, sosyalist partilerin insanlığa sunduğu şeyler bellidir. Ülke üretiminin adil paylaşımı ve tüm dünyada sosyal devlet anlayışının olması.  Egemen sınıfla, emekçiler arasında bu kadar ayrımın olmadığı, bir ekonomik alan ve doğanın tahrip edilmediği bir yaşamın sunulması. Çünkü doğa şu an  çok fazla tahrip ediliyor.  Bunlar yapılabilir şeyler. Dünyada gerçek sol,sosyal demokratların hayata geçirdiği projeler. Ben 35 yıldır Almanya’da yaşadım. Orada cennetlik bir yaşam yok ama en azından halkın yaşam biçimiyle burayı kıyasladığınız an, nisbi demokratik atmosferde insanlar yaşamlarına normal koşullarda her alanda devam ediyorlar. Gelir düzeyleriydi, konuttu, sağlıktı, iş imkanıydı, eğitim imkanıydı. Örnek verirsek, Avrupa da bir emekli, emeklilik döneminde bütün dünyayı dolaşacak gelire sahiptir. Burada insanlar en verimli zamanlarında bile imkanlara sahip değiller. Ben gerçek anlamda sol gerçek anlamda emekten ve üretenlerden yana bir ekonomik programın hayata geçirilmesini Türkiye’deki yoksullaşmayı ciddi şekilde ortadan kaldıracağına inanıyorum. Kamucu bir ekonomik model olmalı. Mesela Almanya’da üniversitelere para verilmez. Özel okul dayatması yoktur burada olduğu gibi. Devlet halen orada çalışmayan insanlara işsizlik yardımı yapar. Hiçbir geliri yoksa sosyal yardım yapılır. Bunlar bir sadaka biçiminde değildir. Bunlar haktır. Yani bir vatandaşın devletten alması gereken hakkıdır. Türkiye’de bu sanki bir sadaka gibi sunuluyor. Bir hükümete özgü gibi sunuluyor. Bu açıdan gerçekten halkını düşünen ve halktan yana bir yönetim, Türkiye’nin kısa süre içerisinde bu sefaletten, açlıktan, işsizlikten kurtularak, daha iyi koşullarda halkların yaşamasını sağlayabilir. Bu hayali bir şey değil.

İnsanların her gün trafiğinden, kalabalıklaşmasından dert yandığı, sizin de milletvekili adayı olduğunuz İstanbul ili için neler yapacaksınız?

Avrupa’da veya dünyada gitmediğim büyük şehirler çok az kaldı. Oralarla kıyaslama yapıldığı zaman bu kadar kontrolsüz, bu kadar alt yapısı güçlendirilmeden büyüyen bir şehir çok azdır. Şu an 20 milyon dolaylarındaki bir nüfusu var. Nerdeyse Yunanistan’ın 3 misli fazla bir nüfus. Bu şekildeki bir sayının artmasıyla, normal insanların huzur bulduğu, rahat ettiği bir şehir olması mümkün değil. Gittiğimizde görüyoruz, trafikte özellikle bunalıyoruz. Nefes alınmıyor. Önlem alınması gerekir. Alt yapı sorunları çözülmeli.  Yan sanayilerde   sadece insanların emekleri sömürülüyor. O anlamda da bu duruma çözüm bulma noktasında da bir açılımları yok.  Milyonları bulan sayıda insanın yaşadığı İstanbul’da, yeni bir konseptin hayata geçirilmesi gerekiyor. Normal dünya da başka örnekleri var. Sayısal olarak milyonları bulan şehirlerde alt yapı hizmeti, sağlık, ulaşım, konut problemi gibi, bütün diğer sorunları nasıl çözdülerse, bunlardan örnek alınması gerekir. Bu haliyle seyirci kalınıyor. En başta deprem rizikosu olmak üzere hiçbir şey yapmadan, somut bir çözüm üretilmeksizin yakın dönemde yaşadığımız facia gibi eller bağlanmış bekleniyor. Şu an önlenmesi noktasında herhangi bir adım yok. Tedbir yok. Bu, milyonlarca insanın yaşamını yitirmesinin şimdiden kabullenilmiş, sindirilmiş halini gösteriyor. İstanbul’da bir yaşamsal tehdit olduğundan hareketle depremin olası etkilerini önlemek, azaltmak için ne gerekiyorsa yapılması lazım. 

Türkiye’deki partiler arası ittifaklaşmayı Avrupa ile kıyaslayarak anlatmanız mümkün mü?

Almanya’da bütünüyle kırk yıla yakın süre içerisinde tek başına hükümet kuran nadir olmuştur. Bugün olduğu gibi yüzde doksan Almanya’yı koalisyonlar yönetmiştir. Türkiye’de tek yönlü, çarpıtılarak, egemen otoriter baskıcı bir kişi ne diyorsa, hemen onun hayata geçirildiği bir modeli esas aldıkları için demokrasi dışı koalisyonlar çok kötü gibi öne çıkarılıyor. Yeni kuşaklara yanlış bilgi veriliyor. Koalisyon demek uzlaşı demek. Farklı fikirlere saygı demektir, demokrasi demektir.  Ve bir patinin görmediğini öbürünün görmesi demektir. Bu nedenle de çoğulculuktan korkmamak gerekiyor. Gelişmiş ülkelerde böyle. Türkiye’de temelsiz bir şekilde birden çok partinin yan yana gelerek, ülkeye hizmet etmesi çok kötüymüş gibi aktarılıyor. Geçmişte bir iki olumsuz deneyimler hep tekrarlanacakmış gibi duruyor. Bu doğru değil. Türkiye’de programları birbirine benzeyen partilerin yan yana gelmesi kadar, dayanışmada bulunması kadar, farklılıkları, zenginlikleri görmesi kadar doğal ne olabilir. Doğada zaten bu zenginlik var. Siyasi partiler uzlaşı yaparak, demokratik temelde koalisyon kurduklarında bu ülkedeki farklılıkları da aynı şekilde kucaklayacaklarını gösterir. Ama tek parti, tek ideoloji, tek lider bu sonuçta faşizanlıktır. Yukardan aşağı dayatmadır. Ve ülkede bugün zaten  böyle bir süreç yaşanıyor. Bu ittifaklar içerisinde tabi ki bir programatik bir ortaklık olması lazım.  Mevcut haliyle örneğin, bugün bizim içinde bulunduğumuz Emek ve Özgürlük İttifakı ilkesel bir ittifak. Türkiye’nin temel sorunlarında bütün sol sosyalist, devrimci partilerle biz bir araya geldik. Bunlarla biz aynı yöne bakıyoruz. Ama öbür taraftan şu an Millet İttifakına bakarsak, normal koşullarda Kemal Kılıçdaroğlu ile Temel Karamollaoğlu hangi temel noktada aynı düşünebilir. Ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Sadece konjektür için Türkiye bu kötülüklerden kurtulsun yaklaşımı ötesinde diğer temel sorunlardan, sağcı partiler dahil olmak üzere bunların düşünsel ortaklıklarının olacağını sanmıyorum. Örneğin, 2 Temmuz geldiğinde Kılıçdaroğlu ile Karamollaoğlu birlikte ne açıklama yapacaklar?

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Türkiye daha iyi şeylere layık bir ülke. Şu an karşı karşıya kaldığımız temel sorunları Türkiye halkları hak etmiyor. Türkiye’yi çok daha iyi yönetecek potansiyel var. Ama ne yazık ki gerçekten Türkiye’yi ilerici değil orta çağ zihniyetleri yıllarca yönettiği için bugün ülkemizde ciddi sorunlar, sıkıntılar var.  Sadece aday olduğum için söylemiyorum, Yeşil Sol Parti Türkiye’nin bütün temel sorunlarını çözecek potansiyele sahip. Çok uluslu, çok kültürlü, demokratik bir Türkiye modeli programına sahip. Bu topraklarda yaşayan hakların, inançların, toplumsal kesimlerin, cinsiyet olarak kadınların, gençlerin huzur ve mutluluk içinde yaşayacağı program Yeşil Sol Parti’de var. Diğer partilerde ben göremiyorum. Halkımızın seçim sürecini hem kendi gelecekleri için hem de çocuklarının ve torunlarının geleceğini düşünerek tercihte bulunmasını diliyorum.