Aile pek çok toplumda kutsal kabul edilmiştir. Gelenek, kültür ve din ile normalleştirilip aileyi sorgulanamaz, dokunulamaz ve toplumun olmazsa olmaz yapıtaşı haline bu bbakış açısı getirmiştir. Ataerkil toplumlarda aile, kadınlar ve çocuklar üzerinde büyük bir baskıya sebep olmaktadır. Aileyi kutsal olarak görmek; kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı, ensest ve taciz gibi pek çok sorunu görmeyi imkansız hale getirir. Kutsal aile kavramı çoğu zaman mağdurların seslerinin duyulmasını engellediği gibi mağduru suçlu olarak da etiketleyerek toplumda erkek egemenliği korunmuş olur.
Aile; toplumsal cinsiyet eşitsizliklerin, din, mezhep ve etnik köken gibi faktörlere dayalı ayrımcılıkların üretilmesinde etkin bir role sahiptir. Aile içinde öğrenilen bu bilgiler doğru kabul edilerek kuşaktan kuşağa aktarılır.
Bununla birlikte, ailesi tarafından çeşitli baskılara maruz kalan birey arkadaş seçiminden birlikte olmak istediği kişiye, meslek seçiminden yaşam tarzına kadar birçok alanda ailenin beklentilerine göre hareket etmeye zorlanabilir. Kendi istek ve arzuları “sütümü sana helal etmem” (en büyük istismar cümlesidir.) cümlesiyle pranga altına alınıp ailenin ya da toplumun beklentilerine uygun davranması istenilebilir. Aslında düşüncelerini ifade edemeyen ve bir süre sonra da düşünmekten vazgeçen bireyin sağlıklı bir yetişkin olması beklenemez. Bireyin kendisi olmasına izin verilmeyen yerler aidiyet yeri değil sömürü yeridir. Kutsallık, tam da bu sömürüde kendine sarsılmayan bir yer edinir. Aileyi kutsal olarak görmek, bireyin kendi kimliğini geliştirmesini engelleyebilir.
Çoğu zaman aileniz sayesinde değil ailenize rağmen başarmışsınızdır.
Gelenek, görenek, din ve kültür dayatması ile buralara getirdiğimiz aile kavramını kutsallaştırıp içeride yaşanan her türlü şiddet, istismar, taciz, tecavüz ve ihmal gibi pek çok fiziksel ve psikolojik şiddete başvurduğumuz aileyi hangimiz hangi yüzle kutsallaştırabiliriz.
Sevgi yoksunu geleneklerle boğulmuş bir toplumun oluşturduğu aileyi kutsal ilan ettiğinde, ebeveynler çıkarları uğruna çocukları örselemektedir. Fiziksel şiddetin yanında farkına varılmayan psikolojik şiddet bireyin özgüvenini, düşüncelerini, özgürlüğünü, hayata anlam katışını onarılmayacak şekilde zedelemektedir.
En iyi anne baba bile kendi korkularını, yaralarını, yarım kalan hayallerini, inançlarını, geleneğini çocuğuna aktarır. Bu aktarılan bilgiler birey olma hakkı vermediği için çocuğa zarar verir.
Verilen bu zararlar içinde verilerine bakabileceğimiz birkaç konu ise şöyle;
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 2023 yılına ait verileri, 16-17 yaş aralığında bulunan 10 bin 471 kız çocuğunun evlendirildiğini gösteriyor.
2023’te yargıya taşınan 66 bin 138 çocuk istismar dosyası var ki pek çok olay yargıya taşınmadan aile içinde örtbas ediliyor.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu'nun 2024 Yılı Kadın Cinayetleri Raporu'na göre, 1 Ocak - 31 Ağustos tarihleri arasında en az 280 kadın erkekler tarafından katledildi. Ve bu erkekler, eş, eski eş, kardeş ya da sevgili olarak karşımıza çıkıyor.
Bir daha düşünelim,
Hayallerimiz, isteklerimiz, potansiyelimiz bize yol gösterici dediğimiz kişiler tarafından paramparça edilerek elimizden alındı. Geriye kocaman bir suçluluk duygusu ve öfke kaldı. Ve şimdi elimizdekilerle ne yapacağımızı bilmiyoruz. Acı elbette geçer ama bununla birlikte acı çekmiş olduğumuz bilinci bizimle birlikte tüm hayatımızda başat bir rol oynar. Hele de çocuksak ve bunun yanlış olduğunu bilmiyorsak büyüdükçe bize yapılanları farkettikçe nasıl bir cenderede olduğumuzu anladığımızda o duygusal acı her yanımızı sarıverecektir.
Şiddetin, tecavüzün, ayrımcılığın, öfkenin, ahlaksızlığın, çaresizliğin, toplumsal baskının oluşturulduğu aile sizce kutsal mı?