“Bir siyasetçinin ülkenin korunmasını ‘iman’a bağlamasından başlayıp depremde bile toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortaya çıkmasında sonlandıracağım bu haftaki yazımı. ‘Depremde de mi cinsiyet eşitsizliği, abartma sende’ dediğinizi duyar gibiyim. Ön yargılı olmayalım ve okuyalım.”
Yakın zamanda ülkemiz yine bir felaket atlattı Elâzığ ve Malatya’da. Onlarca vatandaşımızın canından olduğu, binlercesinin yaralandığı ve bir o kadar da mal kaybına yol açan ve bölgeyi karda kışta zorlayan bir deprem. Merak etmeyin, birçok yayın organının bahsettiği gibi niye hazırlıklı değildik diye sormayacağım. Ya da deprem vergilerimiz nereye gitti diye bas bas bağırmayacağım. Bu yazımda bir siyasetçimizin geçen günlerde “Göçük altından ‘başım açık, beni çıkarmayın’ diyenlerin imanıyla bu ülke korunuyor” demesinden bahsedeceğim. Oradan da cinsiyet eşitsizliğine doğru gideceğim. Elbette ki enkaz altından çıkarılan ve kurtarılma anında başörtüsü isteyen teyzemizin inancına saygımız var. Bu inancın doğruluğunu ya da yanlışlığını, teyzemizin deprem sonrası kurtarma anında yaptığı davranışların haklılığı ya da haksızlığı üzerine konuşmak bana düşmez. Zaten ‘Ekşisözlük’ gibi birçok platform bu konuyu derinlemesine konuşmuş. (Bakınız) Bir psikolog olarak yaşadığı travmaya bağlı olarak böyle bir tepki vermiş olabilir diyebilirim anca. Yoksa insan ölüme en yaklaştığı anda kıyafetini değil canını düşünmeli kanımca. En basit içgüdümüz: Hayatta kalma, değil midir? Ama, teyzemizin bu inancının siyaseti bir malzeme olarak ortaya atılması ve bu siyasi söylem sonucunda bilimin dışlanması uzun uzadıya tartışılabilir ve şu öneriler getirilebilir. Madem iman ile bu ülke korunuyor; tüm askeri ve savunma sistemlerimizi kaldıralım. Madem iman ile bu ülke korunuyor; tüm deprem ile ilgili çalışmalarımızı durduralım. Madem iman ile bu ülke korunuyor; tüm hastanelerimizi kapatalım. Mantıklı gelmedi değil mi? Aslında yazılacak çok şey var ama ben bambaşka bir noktaya değinmek istiyorum teyzemizin dediklerinden ilham alarak. Deprem ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği ilişkisine… Bildiğiniz gibi genelde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ilk, orta ve yüksek öğretimde kız çocukların erkeklere oranı, tarım dışı ücretli işlerde çalışan kadınların oranı ve mecliste kadın üye oranına göre belirtiyoruz. Peki bunu afet ya da deprem anına göre değerlendirdiğiniz oldu mu hiç? Hadi baştan alalım, afet anı ve sonrasında kadın ve erkeğin verdiği farklı tepkileri hiç gözlemlediniz mi? Gözlemlemediyseniz, deprem anında ve sonrasında uygunsuz görünmemek için kılık kıyafet arayışına giren kadınları yani bizleri düşünelim. Annelerimizi, anneannelerimizi, komşu teyzelerimizi, kendimizi… Depreme banyoda yakalanmış olabiliriz ya da deprem anında evde sutyensiz dolaşabiliriz. Başörtümüzü çıkarmış olabiliriz ya da seksi bir gecelikle de uyuyor olabiliriz. O afet anında erkekler sadece don ile bile olsa bir -saniye bile düşünmeden- kaçma derdine düşerken (hatta belki çıplak) kaçımız hırka giyme telaşında kalırdı sutyensiz memelerimizi ya da çıplak bacaklarımızı örtebilmek için? Cevap basit: Toplumsal öğretilerde erkeğin her koşulda çıplak olması doğal ancak kadın afet anında bile edepli olmalı değil mi? Bu yüzden erkek her şekilde kaçabilir, kadın üzerine giyecek bir şeyler ararken göçük altında kalıp ölse bile… Merak ediyorum, enkaz altındakilere yardım edebilecek kaç tane kadın görevli vardır sizce? Bir elin parmağını geçer mi? Alın size toplumsal cinsiyet eşitsizliği açısından, kadınların afet sonrası arama ve kurtarma çalışmaları için istihdam oranı! Bir hanede, deprem anında ve sonrasında yapılacakları, en basitinden toplanma alanını kadın mı yoksa evin reisi (!) erkek mi biliyordur sizce? Bu konularda kaç kadının bilinçli olduğunu düşünüyorsunuz? Apartmanda ya da mahallede bilinçlendirme eğitimleri ya da toplantıları oluyorsa (ki pek zannetmiyorum) katılımcı kim olur sizce? Erkek mi yoksa kadın mı? Afet sonrası kadınların yaşayacağı zorluklardan, mesela ortak alanı kullanımlarındaki zorluklardan bahsetmeyeyim hiç. Kaç tane kadın ortak kullanım olan banyodan yalnızca havlusu ile çıkabilir ıslak saçları ile ve ta çadırına kadar yürüyebilir gündelik haliyle? Erkek beline sarar havlusunu, rahatça yürür bir de değil mi? Başörtüsünden toplumsal cinsiyet eşitsizliğine geldik yine. Arada bir de bizi salak yerine koyan siyasetçilerden, iman meselesinden ve depremden de bahsettik üstünkörüce. Anlayana!