Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Bağdat ve Hewler'e gerçekleştirdiği ziyaret geçmişte MİT Başkanı olması nedeniyle çok daha fazla dikkat çekti. Yapılan açıklamalar dikkate alındığında Türkiye'nin Irak üzerinden çok yönlü bir strateji uygulamak istediği anlaşılıyor. Görüşmelerin ekonomik politik ve askeri olarak üç boyutlu olduğu anlaşılıyor.
Bağdat- Ankara ilişkilerinde devam eden kriz
Türkiye'nin Almanya'dan sonra ithalat ve ihracatının en yüksek olduğu ülke Irak’tır. 2021 yılı verilerine göre Irak'a 11,1 milyar dolarlık ihracat karşın Irak'tan 1,6 milyar dolarlık ithalat yapmıştır. Irak, Türkiye’nin ihracat fazlalığının en yüksek olduğu birkaç ülkeden biridir. İhracatının önemli kesimi tarımsal ürünler oluştururken tersten ithalatının önemli kesimi enerji oluşturmaktadır.
Ceyhan boru hattı son derece stratejik bir öneme sahip olmakla birlikte Bağdat ile Ankara arasında krize dönüştü. Türkiye'nin Irak Kürdistan Bölge Yönetimi(IKBY) sınırları içinde çıkan petrolün çok önemli bir kesimini Ceyhan boru hattı üzerinden uluslararası alana pazarlamaktaydı. Bu da Türkiye'nin hem ucuz petrol elde etmesini sağlıyordu hem de Türkiye üzerinden pazarlandığından dolayı önemli bir gelir elde ediyordu. Bağdat, Merkezi yönetiminin onay almadan petrol sevkiyatını yapmasının uluslararası hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle Ankara aleyhine dava açtı. Yapılan yargılamada mahkeme, Ankara'yı 1,5 milyar dolar tazminat ödemeye hükmetti. Ankara, Bağdat’ın mahkeme kararını da dikkate alarak petrol akışını zorunlu olarak durdurdu. Türkiye’nin itirazı üzerine Paris'teki Uluslararası Tahkim Mahkemesi (ICC), beş itirazın dördünde Türkiye’yi haklı bulmakla birlikte 1,4 milyar dolarlık tazminata hükmetti.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Bağdat ile yaptığı görüşmede petrol meselesinin çözümüne ilişkin somut bir ilerleme kaydedilmedi. Irak yönetimi, Türkiye'nin söz konusu tazminatı ödemeye başlayarak somut bir adım atması gerektiği hususunda ısrar ediyor. Türkiye, gerek Bağdat gerekse de Hewler ile enerji sorununu mutlak bir şekilde çözmesi gerektiğinin bilincindedir. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Irak petrollerinin Suriye üzerinden Akdeniz'e taşınmasına yönelik yeni enerji koridorunun devreye sokulması, Türkiye'nin jeopolitik pozisyonunu olumsuz yönde etkileyebileceği gibi aynı zamanda ekonomik olarak çok ciddi bir kayba yol açacaktır. Ankara sorunun çözümünde ısrarcı ve aceleci davranırken Bağdat ise tersine meseleyi oldukça yavaş el almaktadır.
IKBY ise ekonomik çıkarları nedeniyle Türkiye'ye oldukça yakın davrandığı bu noktada belirgin tavizler verdiği görülüyor. IKYB kendi sınırları içerisinde ürettiği petrolü, bugünkü koşullarda içerisinde sadece Türkiye üzerinden pazarlayabileceği dikkate alındığında, Bağdat ile sorunun çözülmesinde özel bir çaba sarf etmektedir. Kürt Bölge Yönetimi, elinde bulundurduğu enerji kaynaklarını uluslararası alana pazarlamadan karşı karşıya bulunduğu ekonomik sorunları çözmesi oldukça zor görünüyor. Ekonomik sorunların ağırlaşarak iç toplumsal krize yol açma olasılığı da ciddiye alınmaktadır. Bu bakımdan Bağdat ile sürdürülen görüşmelerin somut bir çözüme kavuşması için yoğun bir çaba sarf edilmektedir.
Türkiye’nin Irak topraklarında kurduğu askeri üsleri
Ankara ile Bağdat arasında diğer önemli bir sorun ise Türkiye'nin Irak topraklarının önemli bir kesiminde askeri güç bulundurmasıdır. Her ne kadar Türkiye kendi güvenliğini ön plana çıkartarak Irak'ta askeri üs kurmak zorunda kaldığını ileri sürse de uluslararası hukuk bakımından bunun mümkün olmadığı bilinmektedir. Bir ülke ile karşılıklı hukuki anlaşmalar olmadan, o ülkenin topraklarında askeri güç konuşlandırmak Birleşmiş Milletler Hukuku bakımından da ‘işgal’ kabul edilmektedir.
Bağdat yönetimi, Türk askerleri güçlerinin Irak topraklarını terk etmesi için birçok kez Ankara'ya diplomatik nota verdi. Bağdat uzun yıllar yaşadığı iç politik kriz nedeniyle, Türkiye'nin askeri bulundurma politikasına güçlü bir tutum alamadı. Ancak Irak'ın Arap dünyasında artan ağırlığı dikkate alındığında Türkiye'nin herhangi bir gerekçeyle Irak sınırları içerisinde keyfine göre askeri güç bulunduramayacağı belirginleşmeye başladı. Ankara, Arap dünyası ile diplomatik ve politik ilişkilerini düzeltmeye başladı ve özellikle de Körfez sermayesine önemle ihtiyaç duyduğu bir süreçte, Irak ile politik-diplomatik bir kriz yaşamak istemiyor. Bu nedenle Bağdat yönetimi ile anlaşarak en azından bir süreliğine Irak topraklarında askeri güç konuşlandırmaya çalışıyor. Ancak Bağdat, kendi topraklarında askeri güç bulundurulmasını hiçbir gerekçeyle kabul etmemekte ve Türkiye’nin askeri güçlerini çekmesinde ısrar ederek, uzlaşmaya yeşil ışık yakmıyor.
Irak Kürdistan Bölge Yönetimi, Ankara’nın taleplerini yeşil ışık yaktı mı?
Ankara, askeri üslerinin çok büyük bir kısmını, IKBY denetimde olan topraklarda kurmuş bulunuyor. Türkiye, buralarda kurduğu askeri üslere daha çok PKK ile çatışmayı gerekçe göstermesinin doğru olmadığı kabul görüyor. Askeri üsleri kalıcılaştırmasının arka planında, Suriye ve Irak’ta yayılmacı stratejisi izleyerek yeni toprak kazanma hamlesidir. Ancak bu stratejinin artık tutmayacağı ve askeri olarak da kalıcı olmanın çok daha ciddi riskler yarattığı görüldü. IKBY’nin kendi topraklarında Türkiye'nin askeri güç oluşturmasını kabul etmiş olması ve buna destek vermesi sanıldığı gibi Hewler için bir güvenlik alanı oluşturmayacaktır. Önümüzdeki süreçte güç dengelerinin değişimine bağlı olarak Ankara'nın Bağdat ile anlaşarak Irak- Türkiye sınır hattının tamamını Irak'ın merkezi otoritesine teslim etmesi sürpriz sayılmaz.
IKBY’nin kendi içinde gerçekleştirdi referandum sürecinde Ankara'nın sınırda Bağdat ile yaptığı ve doğrudan Hewler’i tehdit eden askeri tatbikatlar bize bir fikir verebilir. Bu bakımdan Kürt Yönetiminin kendi sınırları içerisinde Türkiye’nin askeri üslerine onay vermesinin stratejik olarak ciddi bir risk taşıdığını açıktan görmesi gerekir. Ayrıca uluslararası güçlerin de Türkiye'nin askeri birliklerinin bölgede konuşlandırılmasını kabul etmedikleri biliniyor. Türkiye’nin askeri güç varlığı, küresel güçlerin uygulanmaya koyduğu bölgesel stratejiyi sekteye uğratacağını sıklıkla dile getirdiklerini gibi iktidarı elinde tutan Barzanileri ciddi olarak uyarmaktadırlar. ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa, Irak Kürdistan Bölgesinin önümüzdeki süreçte bağımsız bir devlette doğru yönlendirecekleri görülüyor. Ancak bunun tersi olarak özellikle Barzani yönetiminin çok özel ve derin ilişkiler kurduğu Ankara'nın da olası bir bağımsızlık girişimini açıktan engelleyeceği de herkesin bildiği bir realitedir.
Hakan Fidan’ın PKK’nin tasfiye edilmesi çağırısı
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın gündeme getirdiği diğer önemli konulardan birisi de PKK'nin askeri olarak tasfiyesi meselesidir. Bağdat yönetimiyle yaptığı görüşmede, PKK'nin askeri ve politik olarak Irak'ta tasfiyesini sağlanması için hem aktif destek hem de ortak operasyon talebinde bulunduğu yapılan açıklamalarda anlaşılıyor. Bağdat yönetiminin PKK’nin gerekçe gösterilerek kendi topraklarında operasyon yapmasını hiçbir şekilde kabul etmedikleri anlaşılmaktadır.
Bağdat yönetimi bugüne kadar ‘PKK’yi terörist olarak ilan etmedi. Fidan da Bağdat'ta yaptığı görüşmelerde "PKK'nın terörist ilan edilmesi" talebinde bulunması bir uzlaşının olmadığı anlamına geliyor. Fidan'ın Hewler ziyareti sırasında, Başbakan Mesrur Barzani ile yaptı görüşmede "PKK virüsünden kurtulmak" için ortak operasyon talebinde bulundu. Başbakan Barzani ise PKK ismini kullanmadan "her türlü teröre karşı ortak hareket edileceğini" belirterek olası bir operasyonun ipuçlarını verdi.
Başbakan Barzani, PKK'ye karşı Ankara ile ortak bir operasyona girişilmesinin özellikle IKBY içerisinde çok ciddi politik ve askeri bir kriz yaratacağını hesaplıyordur. Özellikle Amerika'nın liderliğinde Süleymaniye'de YNK ile SDG arasında artan askeri işbirliğinin ciddi sonuçları olacaktır. Türkiye'nin bu ittifakı bozmak için Mazlum Kobani’yi de hedef alan askeri eylemleri kamuoyuna yansıdır. Aynı şekilde söz konusu eylemlerin Barzanilerin bilgisi dahilinde olabileceği dile getirildi.
Hakan Fidan'ın Hewler'de PKK’ye karşı yürütülecek operasyonlara dair yaptığı açıklama, ortak hareket planından çok, bir ültimatom gibi algılandı. KDP'nin buna tam nasıl bir cevap vereceği ya da Türkiye'nin istediği IKBY toprakları içerisinde kara güçlerini kapsayan bir operasyona hangi düzeyde onay vereceği netleşmiş değildir. Ancak Türkiye’nin doğrudan Kandil’i hedefleyen bir kara operasyonuna izin verilmesi, politik ve toplumsal çatışmaları çok daha ciddi olarak derinleştirecektir. Özellikle Süleymaniye merkezi YNK güçlerinin, Türkiye'nin olası bir kara harekâtına karşı çıkma ihtimali oldukça yüksek görünüyor. Bu bakımdan IKBY sınırları içerisinde, Peşmergenin doğrudan veya dolaylı olarak dahil olacağı bir askeri operasyonunun bütün politik sonuçlarından Hewler yönetimi sorumlu tutulacaktır.
ABD, PKK'nin Kandil merkezli yönetimine açıktan karşı olmakla birlikte bugünkü politik ilişki ve dengeler içerisinde PKK’nin tasfiye edilmesini desteklemez ama politik etki alanın sınırlandırılmasını ve askeri olarak zayıflatılmasını destekler. İran ve Bağdat ise PKK'nin askeri ve politik olarak denetlenebilir bir konumda kalmasını tercih eder ama tasfiyesini tercih etmez. Bu bakımdan Ankara’nın PKK'yi askeri ve politik olarak tasfiye hesabının tutma olasılığı zayıf görünüyor.
Kürt Politikacıları ve Kanaat Önderleri olası bir çatışmayı durdurmak için harekete geçmeli
Türkiye'de Kürt politikacılarının savaşta yana olmadıklarına, sorunun demokratik siyaset içerisinde çözmek istediklerine dair oluşan politik ve toplumsal tercihi doğru yönde kullanması önem arz etmektedir. HDP/YSP, savaş olasılığının gündemde olduğu bir dönemde, olası çatışmaları durdurmak için politik rolünü oynaması gerekirken kendi içi işleriyle boğuşması ciddi bir sorundur. HDP/YSP, zaman kaybetmeden diplomatik ve politik görüşmelere başlamalıdır. Cumhurbaşkanından, Cumhurbaşkanı yardımcısından Dışişleri Bakanından görüşmeler talep etmelidir. Milletvekillerinden ve Kürt akil insanlarından oluşturulacak bir heyetle Hewler'e bir ziyaret gerçekleştirilmelidir.
Dışişleri Bakanı Fidan’ın geçmişte PKK yöneticilerle görüştüğü ve ilişki halinde olduğu kamuoyu tarafından biliniyor. Bu nedenle sorunun çözümünün savaşta olmadığı, siyaset alanda olması gerektiğine ilişkin ikna edici adımların atılması için politik zemin var. Burada önemli olan karşılıklı diyalog için bir adımın atılmasıdır. Kendisine misyon biçen HDP/YSP, acilen somut bir planlama yaparak harekete geçmelidir.