Suriye'deki gelişmeler dikkate alındığında herkes kendi konumunu yeniden belirlemekte ve gelişmelere uygun yeni stratejiler oluşturmaya çalışmaktadır. Rusya ve İran önemli ölçüde denklem dışında kalmasına rağmen özellikle Rusya’nın yeni arayışlara girebileceğini söylemek yanlış olmaz. Moskova, politik şoku atlatarak denklemin içerisinde kendisine yer bulmak için hamleler yapmaya çalışacaktır. Ancak yakın dönemde karşılık bulmasının kolay olmayacağını söyleyebiliriz. Fiilen yenilen İran'ın bölgesel denklemde yeniden kendisine alan açması son derece zordur. Hatta 2025 yılı içerisinde İsrail'in, İran'ın nükleer tesislerini vurarak etkisizleştirmek ve askeri kapasitesini minimum düzeye indirmek için bir kısım saldırılar yapabilir.
Körfez Ülkeleri Tedirgin
Ortadoğu Körfez ülkelerinin Esad’ın iktidarı kaybetmesinden hoşnut oldukları söylenemez. Çünkü Hamas’ın ve Hizbullah’ın tasfiyesi aynı zamanda Körfez ülkelerindeki radikal İslamcı hareketlerin güç ve prestij kaybetmesine yol açtı. Suriye'de iktidara gelen HTŞ içerisinde çok daha radikal İslamcı örgütlerin varlığı, bunların bir kısmının Körfez ülkelerinin rejimlerini hedefleyebilecek düzeyde olması, bölge açısından yeni bir durumu ifade ediyor. Bu bakımdan Suriye'de yönetimi ele alan HTŞ'ye karşı İsrail'in saldırıları körfez ülkeleri tarafından dolaylı olarak destekleniyor. Dikkat edilirse Körfez ülkelerinin Suriye’ye dair ciddiye alınabilir bir açıklama yapmamış olmaları bir tesadüfi olmayıp gelişmeleri izleyerek özellikle ABD ve İngiltere'nin pozisyonuna göre politika belirleyecekleri anlaşılıyor.
İsrail’in Planı Nedir Ve Nasıl İşliyor
İsrail'in Suriye'nin Esad rejiminden kalan askeri kapasitesini minimum düzeye indirmeye çalışıyor. Esad iktidarı dönemine ait olası kimyasal silah merkezleri dahil olmak üzere hava, deniz ve kara gücünün yaklaşık %75’ini yok etti. İsrail, en azından önümüzdeki 15 yıl yani 2040 yılına kadar Suriye'nin askeri bir güç olmasını engellemeyi planlıyor.
Yakın gelecekte Ortadoğu’da rekabet ve çatışmanın en önemli nedenlerinden biri Su kaynaklarının kontrolü ve kullanımı olacağı çok açıktır. Bu nedenle su kaynakları bakımından son derece stratejik olan Golan Tepelerinin tamamını ilhak ederek İsrail'e katma kararı aldı. Buna paralel olarak 1974 yılında sınırdaki tampon bölgeyi de ilk kez aşarak Suriye toprakları içerisinde 14 kilometreyi kontrol edip yeni bir güvenlik bölgesi oluşturmayı planlıyor. Bu yeni planlamayla aslında Şam'ı da fiilen kuşatarak HTŞ'yi kontrol altında tutup gerektiğinde askeri güç kullanacağına dair çok net mesajlar veriyor.
İsrail için son derece önemli olan bir başka önemli husus da, Suriye'nin merkezi devlet yapısının esasen dağıtılarak üçe veya dörde bölünmüş federatif bir Suriye yaratmaktır. İsrail Dışişleri Bakanı'nın yaptığı açıklamalar dikkate alındığında özellikle Kürt merkezli Kuzeydoğu Suriye ve Dürzilerin denetimde olan Cebel el-Dürzi Bölgesi'nin özel/özerk bir statüye kavuşturulması için diplomatik/politik çabayı yoğunlaştıracak ve bu iki bölgeyi gerektiğinde askeri olarak destekleyecek.
İsrail, aynı zamanda stratejik müttefikleri olan ABD, İngiltere ve Fransa üzerinde yoğun bir politik baskı kurarak hem HTŞ'nin sistematik bir şekilde kontrol altında tutulmasını sağlayacak hem de federatif bir Suriye talebini zorlayacaktır.
İsrail'in HTŞ içerisindeki Uygur ve Çeçen kökenli cihatçı İslamcı güçlere karşı kapsamlı saldırılara girişme olasılığı küçümsenmemelidir. Böylelikle hem Pekin'e hem de Moskova'ya düşmanlarınızla savaşıyorum mesajını vererek Filistin/Hamas ve Lübnan/Hizbullah nedeniyle bozulan ilişkileri tamir etmek isteyecektir.
Türkiye İçin Yeni Olanaklar Var Mı ?
Ankara, Suriye'de ortaya çıkan tabloyu kendi lehine değerlendirmek için belirli bir avantaj elde ettiği söylenebilir. İktidar, HTŞ'nin uluslararası güçler tarafından terörist listesinden çıkardıktan sonra Yeni Şam Yönetimi ile çok hızlı bir şekilde ve en üst düzeyde diyalog kuracaktır. Özellikle Milli Suriye Ordusu (MSO)’nun Şam'ın yeni yönetiminin askeri gücü olarak konumlandırması için ciddi bir diplomatik ve politik baskı kuracağı açıktır. Ancak Suriye Geçici Hükümeti, MSO’yu, yeni sisteme dahil etmek niyetinde olmadığı ve ayrıca ABD ve İsrail’in buna sıcak bakmayacağı biliniyor.
Suriye'nin yeniden inşası son derece önemlidir. Çin, Esad rejimi altında Suriye'nin inşasında önemli bir misyon üstlenecekti. Bugünkü koşullar dikkiate alındığında Pekin, pazarın önemli bir kısmını kaybetti. Suriye'nin inşaat sektöründe Türkiye’nin önemli ön bir rol üstleneceği görülüyor. Türkiye'nin askeri, demir-çelik, inşaat ve gıda sektörü başta olmak üzere birçok sektörde Suriye'de ciddi yaratırımlara yönelecektir. Çünkü AKP iktidarı, Suriye'yi, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu ekonomik krizi aşmanın bir aracı haline getirecektir.
Ankara, Federatif bir Suriye’nin kurulmasına kesinlikle karşıdır. Kürtlerin merkezinde yer aldığı ‘Kuzeydoğu Suriye’de ‘özerk statülü bir bölgenin kurulmasını, kendi geleceği için stratejik bir tehlike olarak gördüğü için bunu engellemek için bütün gücünü kullanacaktır. MİT’in gayri resmi olarak Yeni Şam Hükümetine hatta COLANİ (Ahmed El Şara)’ya danışmanlık yapabileceği iddiası da konuşulmaya başlandı.
Ankara, Kürtlere karşı katı tutumundan vazgeçerse ve tersine çok yönlü ilişki kurarsa, Türkiye’nin bölgedeki politik etki alanı çok daha fazla artacaktır. Ancak devlet aklı bu gerceği bilmesine rağmen kendisini değişen koşullara uyarlamaktan zorlanıyor.
Şam'ın Yeni İktidarı Ne Yapabilir
Birincisi, Şunu net olarak belirlemek gerekir : COLANİ(Ahmed El Şara) İslamcı bir lider. Yeni Şam Yönetimi de kurumsal olarak İslamcı nitelikte olacaktır. Ancak bu İslamcı yapı nasıl olacaktır. Bu henüz netleşmiş değil. Çünkü, ABD ve İngiltere merkezi uluslararası güçlerin taleplerini çok ciddi olarak hesaba katmak zorunda olduklarını biliyorlar. Onların belirlediği planın dışında hareket ettiklerinde kendileri için kötü bir sonun bekleyeceğini de farkındadırlar. Bu nedenle önümüzdeki dönemde Yeni Şam Yönetimi ile doğrudan ve dolaylı yapılacak görüşmeler çerçevesinde bir hareket planı çıkartıldı ve önlerine konuldu. COLANİ(Ahmed El Şara), bugünkü politik denklem içerisinde küresel güçlerin taleplerini karşılamadan iktidarda kalamayacağını biliyor ve bu nedenle çok hassas hareket ediyor. Uluslararası basın kuruluşlarına verdiği mesajların bu yönlü olduğu görülüyor.
İkincisi, Ahmet El Şara’nın oluşturduğu geçici hükümet için yaptığı görevlendirmeler, başbakan hariç atadığı bakanların özellikleri dikkate alınarak şeriat’a ya da İslamcı bir çizgiye göre hareket etmeyeceğinin mesajını uluslararası güçlere vermiş oldu. Örneğin kadın haklarının gasp edilmesine karşı en küçük bir girişimde bulunulmayacağının açıklanması dikkat çekicidir. Ancak bunun taktiksel bir politika mı yoksa stratejik bir yönelim olduğu, uzun bir süre izlenerek karar verilecektir.
Üçüncüsü, Yine uluslararası güçlerin tavsiyesine uyarak Baas rejiminin devlet yapısı dağıtılmadı. Bunun ne kadar sakıncalı olduğu Irak ve Libya'da örnekleri dikkate alınarak mevcut devlet kurumları üzerinden bir yenilenmenin yapılacağı deklare edildi.
Dördüncüsü, Yeni Suriye Ordusu oluştururken HTŞ bünyesindeki cihatçıların çok önemli bir kesime yer verilmeyecek ve aşamalı bir şekilde HTŞ etkisizleştirip daha sonra tasfiye edilecektir.
Beşincisi, HTŞ içerisinde, İsrail karşıtlığı propaganda yapanları ve Kudüs'ü kurtarma gibi söylemleri olan bazı cihatçı grupların veya liderleri, devlet kurumlarında ve özellikle askeri alanlarda görevlendirilmeyeceğine dair yapılan açıklamalarla İsrail'e ve ABD’ye gerekli mesajları verdiler.
Altıncısı, İsrail'in Şam'a karşı yapılan askeri saldırıların durdurulması için Suriye Geçici Hükümetinin ve aynı zamanda Ahmed El Şara’nın Washington'a kesin bağlayıcı güvenceler vermeleri bir zorunluluk haline geldi. İsrail ile yakın ve iyi komşuluk ilişkileri kurmaya istekli olduklarını açıklamalarının ötesinde somut örneklerle güvence vereceklerdir.
Yedincisi, belki de en önemlisi Suriye'nin gelecekteki idari yapısının nasıl olacağı meselesidir. Irak, İran zayıf bir şekilde ama özellikle Türkiye, Suriye'nin üniter devlet yapısını korumak için ciddi bir politik ve diplomatik çaba içerisinde olacaklardır. İsrail, ABD, Fransa ve nispeten İngiltere ise Federatif bir Suriye’yi istemektedirler. Yeni Şam Yönetiminin belki de zorlanacağı önemli hususlardan bir bu sorundur. Buna ilişkin yaratıcı ve güvenilir bir formül bulunmadığı zaman Suriye'de politik istikrarın sağlanamayacağı çok açıktır. Yeni Şam Yönetiminin bu konuda uluslararası güçlerin taleplerini mutlak olarak dikkatli olması gerektiğini aksi takdirde yeni bir krizin ortaya çıkacağını görüyor.
Sekizincisi, Yeni Şam Yönetimi ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkinin henüz netleşmemiş olması özellikle bekle-gör politikasını uygulamaları, Şam için önemli belirsizliklerden bir tanesidir. Katar'ın daha erken sürece müdahil olacağı, Mısır ve Suudi Arabistan başta olmak üzere diğer ülkelerin süreci izleyecekleri görülüyor. Körfez ülkeleriyle kurulacak ilişkiler özellikle Suriye'nin ekonomik kalkınmasında oynayacaklar rol bakımından önemsenmektedir.
Dokuzuncusu, Yeni Şam Yönetiminin Qamışlı ile kuracağı ilişki yine en zor ama bir o kadar önem arz eden bir konudur. COLANİ(Ahmet El Yara)'nın SDG'nin Genel komutanı Mazlum Kobani ile görüşerek Suriye'nin geleceğini belirlemede ortak bir politika belirlemeleri konusunda ABD ve İngiltere'nin ciddi bir baskısı ya da uyarısı olacaktır. Buna karşılık özellikle Türkiye'nin SDG'nin muhatap alınmasını engellemek için bütün gücünü kullanacaktır. Şam’ın bu konuda alacağı karar esasen Suriye'nin geleceğine yön vereceği açıktır. Ya SDG ile görüşerek sorunu politik -diplomatik ilişkiler içerisinde çözerler ya da askeri ve politik kaosu çok daha fazla derinleştirirler
SDG’nin Stratejik Aklı, Süreci Doğru Okumalı
Birincisi. SDG'nin belirleyeceği Suriye politikası, ABD'nin genel stratejisi ile uyumlu olmak zorundadır. Hem bölgede hem de Suriye’deki güç ilişkileri ve dengeleri dikkate alındığında SDG’nin ABD’li ortaklarıyla istişare etmeden atacağı her adım kaybettirir.
İkincisi. Ankara'nın Kuzeydoğu Suriye yönelik saldırılarının boşa çıkartılması için özellikle ABD, Fransa ve hatta İngiltere ile çok daha yakın çalışmaları zorunlu bir ihtiyaçtır. SDG’nin, Ankara’nın bölgeye yönelik saldırıları nedeniyle IŞİD’e yönelik saldırıları durdurmak zorunda kalmaları gibi kararlar konusunda çok hassas olması gerekir. Bu tür kararların ters etki yapabileceği de hesaba katmalıdır.
Üçüncüsü, SDG’nin önümüzdeki dönemde, Şam ile doğrudan yani aracı olmadan kuracağı politik ve diplomatik ilişki, soruların çözümünde önemli bir rol oynayacaktır. Ankara'nın bütün engellemelerine rağmen Washington'un Şam üzerinden oluşturacağı politik ve diplomatik baskı, SDG'nin daha fazla politik insiyatif olmasını sağlayacaktır.
Dördüncüsü, SDG'nin hem güvenliğini hem de askeri gücünü bir üst boyuta çıkartabilmesi için özellikle hava savunma sistemleri konusunda ABD'yi çok daha fazla zorlayacaktır.
Beşincisi, SDG'nin Deyre-Zor bölgesindeki kontrolünü güçlendirmesi önem arz ediyor. Özellikle Yeni Şam Hükümeti ile masaya oturulduğunda, kullanılacak en önemli argümanlardan biridir. Örneğin Deyre-Zor’un Batı yakasının yeniden Şam hükümetine bırakılmasına karşılık olarak, Serikaniye'nin Özerk Yönetime dahil edilmesi, Afrin'e ve El Bab'a özel bir statünün verilmesi sağlanabilir.
Altıncısı, SDG’nin İsrail ile kuracağı, askeri, politik ve diplomatik ilişki, dengeleri çok ciddi oranda etkileyeceği söylenebilir. Ancak böyle bir karar verirken ABD’li ortaklarına danışması önemlidir. ABD-İsrail ilişkinden yola çıkarak, Washington’un onayı alınmadan Tel Aviv ile kurulacak ilişki tersten sorunlara yol açabilir.
Yedincisi, SDG’nin Menbiç’i bırakması, taktiksel olup sadece psikolojik bir etki yaratır. Ancak burada önemli olan arabulucu görevi üstlenen Washington’un Ankara ile yapacağı görüşme önem arz etmektedir. SDG’nin Menbiç’ten çekilmesine karşılık Fırat’ın Batısının istikrarsızlaştırılmasına yönelik saldırılarının kesin olarak durdurulması güvenceye alınabilir. Böyle bir karar Kuzeydoğu Suriye’deki Özerk Bölge gerçeğinin tescili anlamına gelir. Ayrıca Ankara-Qamışlı arasında politik-diplomatik ilişkilerin kurulması yönünde ABD’nin aktif bir rol üstlenmesi sağlanmalıdır.
Sonuç : Suriye çok yönlü bilinmeyen bir politik deklem içerisinde bulunuyor. Yapılan bütün değerlendirmelere ve analizlere rağmen sürecin nereye doğru evrileceğini kestirmek zor. Bu nedenle sakin ve duygusallıktan uzak daha objektif ve gerçekçi bir şekilde hareket etmek önemlidir. Yeni Suriye’de politik istikrar sağlanır mı ? Yakın dönem için böyle bir iddia da bulunmak zor. Önümüzdeki 6 ay süreci netleştirir. Ayrıca Esad’ın eski istihbarat birimlerinin ve özel askeri ordu birliklerinin, küçük gruplar halinde Yeni İslamcı hükümete karşı, etkili saldırılara girişmeleri de küçümsenmemelidir.