Suriye'de belirsizlik halen devam etmektedir. HTŞ lideri Colani (Ahmed El Yara) Şam'a yeni Suriye'nin lideri olarak yerleşti. Ancak Şam'ın yeni stratejisini ve politikalarını tek başına belirleme koşullarına sahip olmadığı görülüyor. HTŞ'nin radikal bir İslamcı örgütü olduğu ve İslami esaslara dayanan bir yönetim kurmak istedikleri biliniyor. Ancak hem uluslararası güçlerin uyarılarına, hem de bölgesel denkleme bakıldığında doğrudan şeriat esaslarına dayalı bir düzenin kurulmasına izin verilmeyeceği anlaşılıyor. Colani'nin henüz oturmamış olan iktidarı yürütebilmesi ve fiili durumunu koruyabilmesi için niyetinden bağımsız olarak uluslararası ve bölgesel güçlerin taleplerini dikkate almadan hareket edebilmesi oldukça zor görünüyor.

ABD, belirlediği Suriye politikasını Colani’ye iletti

ABD Dışleri Bakanı Müsteşar Yardımcısı Şam’ı ziyaret ederek HTŞ Başkanı Colani, Şam Geçici Hükümeti Başbakanı Muhammed El Beşir ve yardımcılarıyla görüşerek ABD’nın Suriye politikasını çok net olarak aktardı. ABD’nin verdiği mesajlar şöyle özetlenebilir:

1- HTŞ’nin, gerek bugünkü geçici hükümette gerekse de gelecekte kurulacak hükümete IŞİD, El Kaide ve diğer radikal İslamcı gruplarla hiç bir şekilde ilişki kurmaması,

2- Bugün Suriye’de sayıları tahminen 25-30 bini bulan uluslararası yabancı cihatçıların  Suriye’den çıkartılması,

3- HTŞ’nin SDG’ye veya Kuzeydoğu Suriye’ye karşı her hangi bir saldırıya girişmemesi, böyle bir yönelime karşı ABD’nin açık tutum alacağı,

4- Suriye’de bulunan tüm inanç ve etnik grupların kurulacak yönetimde temsil edilmesi ve haklarının yeni bir anayasayla güvence altına alınması,

5- HTŞ merkezli yeni yönetimin İsrail’e karşı herhangi bir saldırıya veya tehdit tutumuna yönelmemesi,

6- Hizbullah ve Hamas gibi örgütlerle ilişki kurulmaması ve onlara destek olabilecek herhangi bir eylem ve davranış içine girilmemesi,

7- Suriye’nin iç toplumsal dinamikleri dikkate alınarak yeni yönetimin şeriata göre değil, laik esasına dayandırılması.

 ABD Senatörlerinden Ankara’ya açık uyarı  

ABD'li senatörler Chris Van Hollen ve Lindsey Graham, Suriye'nin kuzeyine ilişkin kaygılarını gerekçe göstererek ABD Senatosu'na, Türkiye'ye karşı bir yaptırım tasarısı sundu.

Senatör Van Hollen ve Graham, ortak bir açıklama yaparak ABD Senatosu'na "2024 Türk Saldırganlığıyla Mücadele Yasası" adıyla bir tasarı sundular. Van Hollen  yaptığı açıklamada: Türkiye destekli güçlerin Suriyeli Kürt ortaklarımıza yönelik saldırıları bölgesel güvenliğe ve IŞİD'in yeniden dirilişini önleme çabalarına zarar vermektedir. Bugün Senatör Graham ve ben, ateşkesi ve silahsızlandırılmış bölgeyi kabul etmemeleri halinde Türkiye'ye yaptırım uygulanmasını öngören bir yasa tasarısı sunduk. Tüm Suriyeliler için birleşik, kapsayıcı ve istikrarlı bir Suriye istiyoruz ve Suriyeli Kürt ortaklarımızı desteklemek bu hedefe ulaşmak için elzemdir."

Cumhuriyetçi senatör John Neely Kennedy :

"Kürtlerden nefret ediyorsunuz ama onları rahat bırak. Kürtler farklı bir halkt ve Amerika'nın dostları. İstihbaratımız Erdoğan'ın Suriye'yi işgal etmeye çalıştığını söylüyor. Bunu sakın yapma. Kürtler Kuzeydoğu Suriye'de barışçıl halk ve onları rahat bırak… Kürtlerin kılına bile zarar verirseniz bu Kongre'den adım atmasını isteyecegim ki bu yaptırımlarin size faydası olmayacak… Kürtleri rahat bırak!"

ABD’nin seçilen Başkanı Donald Trump'ın başkanlığının ikinci dönemi için ulusal güvenlik danışmanı olarak seçtiği Mike Waltz: ’’Kelimenin tam anlamıyla on binlerce savaşçı ve aileleri bizim desteğimizle Kürt dostlarımız tarafından korunan hapishane kamplarında tutuluyor ve onların tekrar serbest kalmasına izin veremeyiz. Bu bizim birinci menfaatimiz, ikinci menfaatimiz ise İsrail ve sınırları... Üçüncüsü ise Arap ortaklarımızla, göz önünde bulundurmamız gereken dinamikler….” Hem Cumhuriyetçi ve Demokrat Senatörlerinin hem de Trump’ın yönetimine aday gösterdiği kişilerin yaptığı açıklamalar ABD’nin Suriye polikikasının esasen değişmeyeceğini gösteriyor. Özellikle Kuzeydoğu Suriye’nin statüsünü koruyacaklarını belirtmeleri, Kürtleri dostları olarak tanımlamaları ve en önemlisi Ankara’yı çok ciddi olarak uyarmaları dikkat çeken bir husus durumundadır.

Ankara, Suriye politikasını dost ilan ettikleri HTŞ üzerinde  hayata geçirmek istiyor

Uluslararası ve bölgesel güçler içerisinde HTŞ ile çok kapsamlı ilişki kurma kararı alan tek başkent Ankara’dır. Colani’nin Şam’a yerleşmesi, Ankara için büyük bir zafer olarak değerlendirildi. Önce MİT Başkanı İbrahim Kalın, acil koduyla Şam’a giderek Colani ile görüştü sonra Emevi Camisinde namaz kıldı. Yakında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Şam’ı ziyaret ederek özellikle Emevi Camisinde namaz kılacağı belirtiliyor.

 Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Şam’a gitti ve Colani ile görüştü. Fidan’ın ziyareti hiç şüphesiz ki uluslararası alanda ve bölge ülkeleri tarafından dikkatle takip edildi. Fidan’ın verdiği mesajlar, Ankara’nın 12 yıldan beri izlediği politikanın özetiydi. Fidan özetle, Ankara’nın uzun zamandan beri HTŞ ve lideri Colani ile çok yönlü ilişkileri olduğunu belirtti. Böylelikle Suriye’de radikal İslamcılarla kapsamlı ilişkilerinin olduğunu teyit etmiş oldu. Irak’ta bir pazara saldırarak onlarca insanın ölümüne neden olan ve halen uluslararası alanda ‘terörist’ olarak kabul gören Colani’ye ‘Dostum’ diyerek hitap etti. Heyet Tahrir Şam'ın (HTŞ) Türkiye'nin terör listesinden neden çıkarılmadığına ilişkin soruya yanıt veren Fidan; "HTŞ’yi terör listesine almamız, BM listesiyle alakalı bir konu. BM Güvenlik Konseyi kararlarına tabii ki uyuyoruz…” Demek istediği şu; Biz hiçbir zaman El Nusra’yı yani  HTŞ’yi terörist görmedik ama BM Kararları nedeniyle öyle demek zorunda kaldık. Yani Colani esasen ‘dost’ ama biçimsel olarak ‘terörist’ ediyor.

Kalın ve Fidan’ın yapmış oldukları ziyaret, Ankara’nın Şam üzerinde politik bir hegamonya  kurma amacına dayanıyor. SMO’yu da kurulmak istenen ordunun ana kuvveti haline getirmeyi hedefliyor. Ankara, ABD’nin baskısı nedeniyle SDG’ye doğrudan saldırıya girişemiyor. Bu nedenle HTŞ’yi SDG ile çatıştırmaya zorluyor. Fidan: Türkiye, YPG'ye operasyon yapmayacak… Şu anda Suriye'de yeni bir yönetim var, bence bu işi onlar halletmeli.

Ankara’nın politik ve diplomatik atakları, uluslararası radikal cihatçı örgütlerle ilişkilerini resmi olarak teyit edilmesi olarak yorumlandı. Dışişleri Bakanı Fidan’ın Colani ile kurduğu  ‘dostluk’ ilişkisinin Ankara’nın başına bela olabileceğini söylemek yanlış olmaz. Yarın uluslararası toplumun baskısıyla küresel güçler, Colani’nin tasfiyesi yönünde bir adım attıklarında, HTŞ ile yıllardır ‘gizli’ bir ilişkileri olduğunu söyleyenlerin ve Cobani ile dostluk ilişkisinden bahsedenlerin de hedef tahtasına konulabileceği unutulmamalıdır.

Ankara’nın bütün bu riskleri göze almasının  üç önemli nedeni var. Birincisi, Suriye’de iki askeri üs kurmak İkincisi, SDG’nin askeri ve politik varlığına son vermek. Üçüncüsü ise Suriye’de ekonomik inisiyatifi ele almak ve özellikle yeniden inşaasında  rol almak.

Ankara’nın Suriye politikasının başarılı olduğu söylense de işin gerçeği böyle olmadığı görülüyor. Öncelikli olarak SDG’nin varlığını sonunda kabul edeceklerdir ve ‘Üniter devlet yapısına dayanan bir Suriye mümkün olmayacaktır. HTŞ’nin Şam’da ne kadar kalacağını söylemek oldukça zor. Ankara’nın Suriye’de askeri üsler kurma girişimi de başına bela olur. Öte yandan Türkiye’nin Suriye’nin inşaasında önemli bir pay alması yüksek bir olasılıktır.

İsrail'in artan inisiyatifi

Daha önce sıklıkla vurguladığımız gibi İsrail, 6-7 Ekim 2023 tarihinden sonra Ortadoğu'nun politik dengelerini askeri güç kullanarak değiştirme sürecini başlattı ve bu süreç önümüzdeki yıllarda değişik boyutlarda devam edecek gibi görünüyor. Suriye'de Esad rejiminin yıkılması ve HTŞ'nin Şam'da güç olmasında Tel Aviv'in belirleyici bir rolü olduğu bizzat İsrail Başbakanı Netanyahu tarafından açıklandı.

İsrail, coğrafi olarak stratejik öneme sahip Golan tepelerinin tamamını ilhak ederek önemli bir avantaj elde etti. Aynı şekilde, Suriye sınırlarının 14 km içerisinde  oluşturduğu tampon bölge ile yeni bir ilhak süreci başlatmış oldu. Önümüzdeki yıllarda bu bölgeyi de İsrail'e katma kararı alınırsa kimse şaşırmasın. Dürzilerin yoğunluklu olarak yaşadığı Dara Bölgesi'nin de yeni Suriye anayasasında özerk statülü bir alana dönüştürülmesi ve fiilen kontrol altına alınması da İsrail'in önümüzdeki süreçte yapacağı önemli bir hamle olacaktır.

Bütün bunlardan farklı olarak İsrail'in Suriye'nin özellikle hava, deniz gücü başta olmak üzere askeri gücününün önemli bir kısmını yok ederek, Irak ve İran'a yönelik başlatacağı olası hava operasyonlarında, Suriye hava sahasını sorunsuz kullanabilecek bir pozisyon elde etmiştir. Aynı şekilde olası bir tehlike karşısında Şam'daki yeni İslamcı yönetimi de istediği gibi vurma avantajını elde etmiş bulunuyor. Bu bakımdan Ortadoğu’da ve özellikle Suriye’de kazanan en belirgin gücün İsrail olduğu söylenebilir.

HTŞ Şam’da nasıl bir politika belirleyebilir

HTŞ'nin ana gövdesi uluslararası alandan gelip Suriye'de savaşan cihatçılardan oluşuyor. Bu güçler var olmasaydı, HTŞ, 12 yıllık savaştan bu düzeyde bir gücü ve potansiyeli yakalaması oldukça zor olacaktı. Bu güçler, oluşturulmaya başlanılan Şam yönetiminde yer almasalar da bunların Suriye'deki geleceklerinin ciddi bir tartışma konusu olacağı açıktır.

Colani/Ahmed El Şara, bir televizyon kanalının kendisiyle yapmış olduğu röportajda Irak’ta bir pazara yaptığı saldırıda onlarca kişinin ölmesine yönelik sorduğu soruya verdiği cevap şu ; Gençlik dönemimdi, beni afetsinler. Yani onlarca insanın öldürülmesini kabullenmiş oldu. Bu bakımdan Colani mevcut dengeler içerisinde belki de en zor durumda olan ve önümüzdeki süreçte ciddi sorunlar yaşayabilecek biridir,

HTŞ’nin karşı karşıya olduğu sorunları birkaç noktadan özetleyebiliriz:

Birincisi, Suriyeli olmayan radikal İslamcı örgütlerin sistem dışında tutulmasıdır. Anlaşıldığı kadarıyla başta ABD olmak üzere uluslararası güçlere bu konuda bir güvence verilmiş durumda. Suriyeli olmayan İslami cihatçılar, bir süre İdlip merkezinde tutulacaklar. Ancak, bunların oluşturulacak yeni Suriye ordusuna dahil edilmesinin ciddi bir sorun olacağı açıktır. Bu nedenle bu gruplarla Colani arasındaki pazarlık hiç şüphesiz ki önem arz ediyor. Bu sorun, önümüzdeki süreçte zayıf gibi görünse de yeni bir çatışma alanı oluşturabilir. Çünkü uluslararası güçlerin, bu cihatçıların tasfiye edilmesi için Colani'ye bir ön şart koştukları bilinmektedir.

İkincisi, Oluşturacak yeni ordunun komuta kademesinde radikal/cihatçı İslamcı olarak bilinen ve şeriat düzenini savunanların yer alıp-almaması yine uluslararası güçlerin dikkat edeceği önemli hususlardan biri olacaktır. Savunma Bakanlığında görüldüğü gibi Colani daha çok Suriye kökenli cihatçılara görev veriyor.

Üçüncüsü, Kuzeydoğu Suriye'de bulunan özerk yapılanmanın varlığını devam edip-etmemesi konusunda net bir fikre sahip olmadığı, bu konuda Türkiye ile ABD arasında henüz bir tercih yapmadığı, daha doğrusu yapamadığı görülüyor. Türkiye, SDG'nin askeri olarak tasfiyesini isterken, ABD ise tersine SDG'nin varlığını devam ettirmesinden yanadır. Colani’nin, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile yaptığı basın toplantısında bu soruya doğrudan çok net bir yanıt vermemesi aynı zamanda ABD'nin yaklaşımını bilmesi ile de bağlantılıdır. Orta bir yol bulmak isteyen Colani, Kuzeydoğu Suriye'de Kürtlerin Demokratik taleplerinin karşılanması ancak SDG'nin askeri gücünün tasfiye edilmesi ya da Şam merkezi yönetimine bağlanması gibi bir kısım önerileri gündeme getireceği düşünülüyor. Bir başka ifadeyle Colani’nin Kuzeydoğu Suriye konusunda ciddi bir açmazla karşı karşıya olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Dördüncüsü, Uluslararası güçlerin Suriye'de oluşturulacak yeni anayasada etnik grupların ve dini azınlıkların haklarının ve özgürlüklerinin korunmasına dikkat çekmeleri önümüzdeki süreçte nasıl bir anayasa talep edildiğine dair Colani'ye bir mesaj verildi. Türkiye’nin Suriye’nin üniter devlet yapısının korunarak bu yönlü mesajları olduğu belirtiliyor.

Beşincisi, Coloni açısından orta ve uzun vadede İsrail'e yönelik belirlenen politika önem arz ediyor. ABD merkezli uluslararası güçlerin, oluşturulmaya başlanan yeni Suriye yönetimine, hiçbir şekilde İsrail ile çatışmaması ya da İsrail'e karşı şiddet içerikli hiçbir eylemin içinde olmaması konusunda çok ciddi bir uyarı yaptıkları biliniyor. Ancak İsrail'in Suriye'ye ait olan Golan tepelerinin tamamını ilhak etmesi, 1970'te belirlenen tampon bölgeyi aşarak 14 kilometre içeride kontrol noktası oluşturması, Dürizlerin yaşadığı Dara bölgesinin İsrail'e dahil edilmesi için bir kısım hazırlıkların yapılması dikkate alındığında, Coloni'nin de bu gelişmelere sessiz kalması kendisi için ciddi bir krizin ortaya çıkmasına yol açacaktır.

Altıncısı, Esad rejiminin askeri güçleri dağıldı. Ancak bütünüyle yok olmadığı da görülüyor. Esad askeri birliklerinin kendi içerisinde yeniden organize olarak HTŞ askeri güçlerine saldıracakları konusunda bir kısım veriler ortaya çıkmaya başladı. Irak’da İran’ı askeri olarak temsil eden Haşti Şabi’nin de eski rejimin savaşmak askeri birlikleriyle ilişki kurmaya başladıkları da belirtiliyor. Bu durumu önümüzdeki bir kaç ay içerisinde yeni bir çatışma alanının oluşmasına zemin hazırlıyor.

Yedincisi, HTŞ militanları, oluşturulmaya çalışılan Suriye ordusunun önemli bir gücünü oluşturacak. Ancak HTŞ’nin farklı gruplardan oluştuğu dikkate alındığında merkezileşmiş bir otoriteye dahil edilmesinde çok ciddi sorunlar yaşanacağı açık. Özellikle Humus, Lazikiye, Tartus bölgelerinde Alevilere ve Hıristiyanlara karşı açıktan yapılan saldırıların, önümüzdeki dönemde uluslararası müdahalelere nesnel bir zemin hazırladığını da belirtmek gerek.

Sekizincisi, Colani, Suriye'nin yeniden inşası konusunda hem uluslararası güçlere hem de Körfez Arap dünyasına önemli ölçüde ihtiyaç duyulduğunun farkındadır. Önümüzdeki bir kaç yıl içerisinde Suriye'nin yeniden inşasında bir kısım somut adımlar atılmadığında, oluşturulan rejime karşı çok ciddi toplumsal tepkilerin olacaktır.

SDG, Nasıl Bir Strateji İzliyor?

SDG, Suriye'nin bugünkü kaos ortamında belirlemeye çalıştığı politikanın merkezinde öncelikli olarak Kuzeydoğu Suriye'deki politik statüsünü koruma var. SDG, politikalarını belirlerken müttefik olarak gördüğü ABD ve Fransa başta olmak üzere koalisyon güçleri ile uyum içerisinde olmaya özen gösteriyor. Özellikle Ankara tarafında kurulan ve askeri olarak aktif bir şekilde desteklenen SMO'ya karşı askeri bakımından sonuç alabilmesinin yolun ABD'nin belirlediği süreçle uyumlu çalışması kaçınılmazdır.

 ABD’nin uyarıları ile HTŞ''nin SDG'nin kontrolünde olan ve Fırat'ın Batısı olarak belirlenen bölgelere saldırmadığı görülüyor. HTŞ'nin, Şam'da iktidar gücünü pekiştiremediği, kaos ortamının devam ettiği ve kontrolsüz ve dağınık bir askeri gücünün bulunduğu ortamda SDG ile bir çatışmaya girmesi de en azından yakın dönem için beklenmiyor. Ancak Türkiye'nin desteklediği ve örgütlediği SMO ise bütün askeri stratejisini, Kuzeydoğu Suriye'deki özerk statünün dağıtılması olarak belirlediği çok açık. SDG karşısında askere olarak şu ana kadar ciddi bir sonuç alamayan SMO'nun başarılı olması veya başarısızlığı Ankara'nın hanesine yazılacağını bilmektedir. Bu nedenle SDG, hem Menbiç’de hem de baraj çevresinde kontörü elinde tutması esasen Ankara'ya verilen bir askeri cevap olarak algılanmaktadır.

ABD'nin bölgedeki askeri güçlerinin MSO'nun başarılı olmasını istemedikleri çok açıktır. Böylelikle Ankara/SMO ile Qamışlı/SDG arasında doğrudan veya dolaylı olarak bir ateşkesin sağlanması özellikle SDG için stratejik bir başarı olarak tanımlanacaktır. Biliniyor ki ateşkes savaşan taraflar arasında olur. Aynı şekilde ateşkes sadece askeri bir kavram olmayıp aynı zamanda politik bir içeriğe sahiptir ve tarafların birbirini kabul etmesi tanıması anlamına gelir.  ABD'nin özellikle Menbiç ve çevresi üzerine Ankara ile Qamışlı arasında arabulucu olarak bir ateşkes sağlaması aynı zamanda Suriye'deki iç politik denklem bakımından da önemli sonuçlar doğuracaktır.

SDG Genel Komutanım Mazlum Kobani'nin Şam yönetimi ile birlikte çalışma istediklerine dair yaptığı açıklamalar, Suriye’nin birliğinden yana olduklarını belirtmesi, demokratik bir anayasa üzerinde uzlaşı sağlanarak SDG askeri güçlerinin Şam’ın askeri güçleriyle uyumlu bir çalışma içerisinde olacaklarını belirtmesi sadece tansiyonu düşürme değil aynı zamanda politik insiyatifi ele alma bakımından önemli adımlar olarak değerlendiriliyor.

KuzeyDoğu Suriye'deki bütün Kürtlerin, toplumsal güçleri ne olursa olsun ortak irade birliğini sağlamaları hem Ankara’ya karşı hem de Şam ile yapılacak olan görüşmelerde güçlü bir mesaj verir. Mayıs 2025'ten  itibaren başta anayasa olmak üzere  uluslararası alanda Suriye'nin çok yönlü tartışılması gündeme gelecektir. Bu nedenle Kürtlerin kendi arasındaki sorunları çözerek tek merkezli hareket etmeleri doğal olarak Kuzeydoğu Suriye yönetimine önemli bir insiyatif ve hareket kabiliyeti sağlayacaktır. ABD'nin ve Fransa'nın bu yönünü çalışmaları devam ediyor ve Mazlum Kobani ile görüşerek bazı adımların atılmasını sağladıkları görülüyor. Esad rejimin yıkılmasından sonra SDG'nin belirlediği taktik ve stratejik politikaların önemi ölçüde sürece uygun olduğu söylenebilir.

Sonuç: Öncelikle bir kavramını düzeltilmesi lazım Suriye'de sanıldığı gibi bir devrim olmadı. Hatta Esad rejimi'nin bütün kurumsal yapıları olduğu gibi devam ediyor. Esad'ın yerine gelen Colani de bir devrim lideri değil. Hatta İslamcı sistemi kuran bir lider olarak da tanımlanamaz. Sanıldığı gibi güçlü ve etkili bir de değildir. Yeni kamuoyuna yansıtıldığı gibi devrim-karşı devrim gibi bir dengenin söz konusu olmadığını belirtmek gerekir. Suriye’nin iç dengelerini, daha çok uluslararası ve bölgesel dengeler şekillendirecektir. Suriye’de iç aktör olmak isteyenler de küresel ilişkileri hesaba katmak hatta esas almak zorundadırlar.