MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin TBMM’de başlattığı tokalaşma ve açıklamalarıyla başlayan süreç, DEM Parti heyetinin İmralı’da Abdullah Öcalan’ı ziyaretiyle sonuçlandı. DEM Parti’den yapılan açıklama ve İmralı ile görüşmenin ayarlanmasının uzatılması, yeni sürecin karşılıklı satranç oyununa benzeyen bir işleyiş ve Suriye’deki gelişmelerle paralel yürüyeceği sonucunu ortaya koyuyor.
İlk çözüm sürecinde de Suriye’deki gelişmeler merkeze oturmuş, ağır işleyen süreç Suriye’deki durum nedeniyle sonuca ulaşamamış, bu süreç Kürtlere Suriye’de büyük bir alanı kontrol etme fırsatı bulmuştu. Dış politikada istediği sonuca ulaşamayan ve iç politikada 2015 seçimlerinden yenilgiyle çıkan AKP, sürecin yenilgisine sebep olarak yorumlamış ve süreci sonlandırmıştı. Gezi süreci ve toplumsal taleplerin öne çıkması da cabası. Süreç, geniş kesimler, çatışma ile manipüle edilmesini bir süre engellemiş, bu da iş sorunların görünür olmasına sebep olmuştu. Özgür Özel yönetimindeki CHP’nin yeni sürece mesafeli durmayıp, Kürt sorunu olarak tarif ettiği meselenin Meclis’te ve aleni şekilde yapılmasını önermesinde bunun etkisi olduğunu düşünüyorum.
Çözüm sürecinin sonlanmasından sonra AKP, dış politikasını eleştirmesine rağmen destek vermekten geri durmayan muhalefetin de desteğiyle Suriye’de Afrin dahil, bir çok noktada ÖSO’ya(şimdilerde SMO) destek vererek YPG/SDG’nin Suriye’nin batısına doğru ilerleyişini durdurmuştu. Suriye ile ilgili bütün dış politikada, Suriye’de SDG’nin tasfiyesi üzerine kurgulanmış, zaman zaman çözüm sürecinde Kobani’nin IŞİD’ten kurtarılması için kurulmuş ABD öncülüğünde kurulmuş Uluslararası Koalisyon ve dolayısıyla ABD ile ciddi sıkıntılar yaşanmıştı. İlk çözüm süreci, Uluslararası Koalisyon’un Suriye’de bulunmasını da kolaylaştırmış, AKP buna tepki göstermemişti. Esad yönetimin sıkışması sonucu bölgeye Rusya ve İran’ın dahil olması, Suriye’de muhatapları çoğaltmış, Suriye ile ilgili atılacak herhangi bir adımda çok yönlü politika izlenmesi ve tavizlerin sayısını arttırmıştı.
Bahçeli’nin açıklamaları ve Erdoğan’ın onayıyla başlayan ikinci süreçte, Suriye’deki durumun yine meselenin tam merkezinde olduğu anlaşılıyor. Erdoğan ve Bahçeli’nin, süreçle PKK, YPG ve SDG’nin tam tasfiyesinin hedeflendiğinin açık ve net vurgulandığı ifadeleriyle başlayan yeni aşamada, İmralı’dan gelen yanıt bekleyelim görelim, minvalinde. HTŞ liderinin aynı gün yaptığı, SDG ile görüşmelerin sürdüğü ve SDG’nin Suriye ordusuna dahil edileceği açıklaması da zamanı itibariyle dikkat çekiciydi. Suriye’yi HTŞ’ye teslim eden güçler, yeni Suriye yönetiminin inşa sürecine "Kürtlerin problem çıkarmaması" ve yeni yönetimin daha başlamadan çökmemesi için ark planda bu yeni süreci destekledikleri anlaşılıyor. Minbiç merkezli çatışmalar da “Süreci bekleyin bakalım ne olacak” şeklinde yürümüyor, görüşmeler sürerken, sahada kim ne aldıysa masada eli de o kadar güçlenecek hesabı üzerine kurulu. HTŞ ise bu çatışmalara müdahale etmeyip, hakem rolü üstleniyor, SMO’nun veya SDG’nin gerilemesi üzerine politika yürütecek. Suriye’deki gelişmelerin sürecin evrileceği noktayı da belirleyeceği anlaşılıyor.
Yeni başlayan süreci, içte iktidarı sürdürme, anayasayı değiştirme çoğunluğuna ulaşmak için yapılan bir hamle olarak yorumlamak epeyce eksik bir tespit. Epey zamandır dış politika, içte iktidarı olmanın ve onu sürdürmenin en büyük aracı. Eğer muhalefet için sürecin halk lehine işlememe riski bir dert ise, süreci buna dönüştürmenin yollarını bulmaları ve önermeleri daha doğru olur, diğer türlüsü sosyal medya trollüğünden farklı değil.