DEM Parti’de Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan'ın İmralı'ya yaptığı ziyaretten sonra Türkiye'nin iç politikasında, 2025 yılının ilk gününden itibaren ciddi bir hareketlilik yaşanıyor. DEM Parti Heyeti’nin Öcalan ile yaptıkları görüşmeden sonra kamuoyuna yönelik özet niteliğinde bir açıklama yayınlandı. İç politikada Kürt sorununun demokratik siyaset içerisinde çözülmesi ve Türkiye'nin köklü bir demokrasiye dönüşüm sürecine ilişkin yeni bir tartışma başladı denebilir. Özellikle Ortadoğu'daki gelişmelerin yarattığı yeni sürece ilişkin çözüm önerilerinin politik ve toplumsal alanda konuşulmasına ve ortak bir iradenin oluşturulmasına yönelik yeni bir süreçten bahsedebiliriz.

DEM Parti Heyetinin kamuoyuna sunduğu oldukça sade ve anlaşılır olan metnin doğru yorumlanması önemlidir. Metinde belirtilen hususlar doğru analiz edilemezse doğal olarak sonuçları da yanlış olacak ve gösterilen çaba bir bakıma boşa gidecek.

Kamuoyuna yapılan açıklamada Öcalan'ın birkaç noktaya dikkat çektiğini görüyoruz.

Birincisi, "Ortadoğu ve Türkiye’de yaşanan son gelişmelerin değerlendirildiği görüşmede Sayın Öcalan, dayatılan karanlık gelecek senaryolarına karşı pozitif çözüm önerilerini sunmuştur." Burada 'dayatılan karanlık gelecek senaryoları'  vurgusu oldukça önemlidir. Öcalan bu açıklaması özellikle Kürtlerin politik ve toplumsal tasfiyesi anlamına gelebilecek hiçbir öneriyi kabul etmediğine dair bir mesaj olarak değerlendiriliyor. Buna karşılık kendisinin de 'pozitif çözüm önerileri sunduğunu' belirtiyor.  

İkincisi, "Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim." Dikkat edilirse, Bahçeli'nin ve Erdoğan'ın paradigmasından bahsetmiyor. Bunların da güç verdiği bir paradigma vurgusu yapıyor. Kendisinin de Bahçeli ve Erdoğan'la birlikte eşit düzeyde bu paradigmaya güç vereceğini söylüyor. Yani demek istiyor ki ; "Sorun onları da aşan esasen devletin belirlediği yeni bir paradigmadır."

Üçüncüsü, "Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir. Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır." Öcalan burada çok dikkatli bir kavram kullanarak sorunun hukuksal ve yasal boyutlarına dikkat çekiyor. Çözüm yerinin TBMM olması gerektiğini vurgulaması hem sürecin şeffaf ve açık olması hem de sorunun hukuksal zeminde geliştirilmesi ve toplumun bütün süreci görebilecek şekilde yürütüleceğini belirtiyor. Yani toplumsal güvene dikkat çekiyor.   

Dördüncüsü, "Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım."  Bu sorunun MHP-AKP ve DEM parti arasında çözülebilecek bir mesele olmadığını, Türkiye'nin tüm toplumsal güçlerinin özellikle Ana Muhalefet Partisi CHP'nin de bu sürece dahil edilmesi gerektiğini belirtiyor.

Beşincisi, "Gazze ve Suriye’de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir." Öcalan burada sorunun bölgesi bir boyutta ulaştığını ve çözümün de sadece Türkiye'nin iç dinamikleri ile ilişkili olmadığını aynı zamanda bölgedeki gelişmelerle doğrudan bağlantılı olduğunu vurguluyor. Gazze ve Suriye'ye yönelik dış müdahalenin sorunu kangrenleştirdiğini vurguluyor. Bölgeye müdahalede bulunan dış güçler içerisinde İran ve Rusya önemli ölçüde denklemin dışına düştü. İsrail 6-7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısından sonra  oyun kurucu olarak bölge denklemini önemli oranında değiştirdi ve mutlak bir hakimiyet sağladı. ABD, Kuzeydoğu Suriye'de konumlanarak ‘Özerk Yapının’ korunmasında önemli bir rol oynuyor.  ABD, Suriye'nin bugünkü denkleminde Kuzeydoğu Suriye'nin korunmasına özel bir önem vermektedir.

Türkiye, Esad rejiminin yıkılması ile Suriye'de belli bir insiyatif alsa da beklediği gibi oyun kurucu olamayacak. Hatta ciddi oranda etkisiz kalacağına dair veriler ortaya çıkmaya başladı. Türkiye'nin Suriye politikasının ana unsuru Kuzeydoğu Suriye'de Kürtlerin Toplumsal-Politik bir statü elde etmemesi üzerine kurulu. Bu nedenle Esad'ın iktidarı kaybetmesinden bu yana tüm dikkatini Kuzeydoğu Suriye'deki çatışmalara vermiş bulunuyor

Öcalan'ın "dış güçlerin Suriye'de sorunu kangrenleştirdiği" vurgusu dolaylı olarak isim vermeden Türkiye'yi işaret ediyor. Bir başka ifadeyle Türkiye'nin Suriye'de Kürt karşıtı politikasının başarılı olamayacağına dikkat çekiyor. Türkiye ile Kuzeydoğu Suriye yönetimi arasında politika-diplomatik ilişki kurmada sorumluluk alabileceğini belirtiyor.

Altıncısı, « Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır. Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir." Tüm bu değerlendirmelerinin üzerine şekillendiği temel perspektif ise "demokratik dönüşüm" olduğunu söylüyor.

Öcalan’ın açıklamasında neden PKK’ye ve PYD’ye yer verilmedi ?

Öcalan adına heyet tarafından kamuoyuna yapılan açıklamada dikkat çeken en temel noktalardan bir tanesi de "PKK'ye ve Kuzeydoğu Suriye'deki Özerk Yönetime dair bir değerlendirmenin yapılmamış olmasıdır. Hiç şüphesiz ki özellikle Heyet ile Öcalan arasında PKK’ye dair önemli bir değerlendirme yapılmıştır. Ancak kamuoyu ile bu hususlar paylaşılmadı. Bunun temel nedeni ise Öcalan meselenin özünün PKK ya da PYD olmadığını, yani devleti ya da iktidarın söylemiyle PKK'nın tasfiyesi sorunu olmadığını tersine Kürt sorununun demokratik siyaset içerisinde çözümü olduğunu belirtiyor. Yani Türkiye devletinin çözmesi gereken bir Kürt sorunu olduğuna dikkat çekiyor.  

Öcalan'ın PKK ve PYD üzerinde kamuoyuna yansıtılacak hiçbir değerlendirme yapmamış olması özellikle iktidar medyasına yakın birçok gazeteci tarafından hayal kırıklığı yarattığı gibi öfke de oluşturudu. Çünkü Heyet  İmralı'ya gitmeden önce, devlet ve iktidar medyası Öcalan'ın ‘PKK’yi kendinizi feshedin çağrısı yapacağını’ iddia ediyorlardı. Beklentiler gerçekleşmeyince bu kez tersten bir saldırı başladı

Aynı şekilde « Suriye'de Özerk bir yönetimin kurulmayacağını, özellikle Mazlum Kobani'ye kendilerini feshedip HTŞ’nin denetimine girmelerini isteyeceği" beklentisi de boşa çıktı. Onların kafasına tasarladıkları ve bekledikleri cevap Öcalan'dan hiçbir şekilde gelmedi ve gelmeyeceği açıktır.

Öcalan'ın ideolojik ve politik olarak Suriye'deki Kürtler üzerinde önemli bir etkisi olduğu biliniyor. PYD’yi oluşturan politik güçler esasen Öcalan'ın ideolojik çizgisiyle tam uyumlu oldukları söylenebilir. Ancak bölgedeki gelişmeler, çatışma alanları ve özellikle bugünkü denklem içerisinde Kuzeydoğu Suriye'nin geleceği konusunda esas yetkili kurum, Suriye Demokratik Güçleridir. Öcalan da bu gerçeğin farkındadır. Bu nedenle Kuzeydoğu Suriye'nin geleceği konusunda herhangi bir talimat vermeyecektir. Ayrıca ABD'nin ve bölgesel güçlerin onayı olmadan Öcalan'ın tek başına yapacağı açıklamalar beklenen etkiyi ve sonucu doğurmaz. Küresel güçlerin bölgedeki  konumlanışları dikkate alınmadan yapılacak bir çağrı gerçekçi ve objektif olmaz

Hukuki ve Politik koşullar oluşturulursa PKK silah bırakır

Öcalan’ın gündeminde Kürt sorunun demokratik siyaset içerisinde TBMM çatısı altında  çözülmesi var. İktidar ise bunun tersine PKK’nin silahlı güç-zor kullanılarak tasfiye edilmesi öncelikli olarak ön planda tutuyor. PKK neden değil sonuçtur.

Kürt sorununu terör kapsamı içerisinde dar bir alana sıkıştırarak PKK’nin silah bırakmasını beklemek ne objektif ne de gerçekçidir. Öcalan, bu gerçeği bildiğinden dolayı önce meselenin politik-toplumsal çözümünü ön plana çıkartıyor. Eğer Türkiye'nin iç dinamiklerinde Kürt sorunu çözümüne dair parlamentoda hukuki ve politik bir zemine oluşturulursa ve güven sağlayıcı adımlar atılırsa, PKK'nin Türkiye'ye karşı silahı mücadeleyi bıraktığını açıklaması sürpriz olmaz. Aynı şekilde tersten Kürt  sorununun çözümüne ilişkin somut adımlar atılmadan PKK silahları bırakmaz. Öcalan,  PKK'nin genel yaklaşımını bildiği için önce silahları bırakın sonra çözüm olacak gibi fikri ne savunur ne de PKK'ye dayatır. Bu süreç içerisinde Öcalan'ın çağrısına uyarak Türkiye'ye karşı geçici olarak silahlı çatışmaları durdurduklarını açıklayabilirler.

Demirtaş denklemi dışında mı?

Türkiye'de hem CHP merkezi muhalefet hem de demokratik siyasetten yana olduğunu iddia eden medya, Demirtaş'ın tasfiye edilmek istendiğini, denklemin dışında tutulduğunu sıklıkla dile getiriyorlar.  Öncelikli olarak net bir şekilde söyleyebiliriz ki ; Demirtaş denklemin dışında değil tam da içindedir. Burada Öcalan ile Demirtaş'ın rollerini ve sorumluluklarını birbirine karıştıranlar aynı zamanda her iki liderin üstlendiği rolü ve misyonu da anlamış değiller. Demirtaş'ın mahkeme savunmalarında İmralı tecritinin kaldırılması ve Öcalan ile  diyalog sürecinin başlatılması gerektiğini ilişkin önemli bir değerlendirme yaptı.

Örneğin Devlet, Demirtaş'a gitse dese ki yeni süreci seninle başlatıyoruz. Demirtaş bu öneriyi hiç tereddüt etmeden elinin tersiyle iter. Birinci çözüm sürecinde bu yöntem denenmek istendi. Demirtaş çok açık bir şekilde bunu reddetti. Çünkü Demirtaş Öcalan'ın tarihsel misyonu ve rolünü çok iyi biliyor. Hem PKK üzerinde hem de hem de PYD üzerinden mutlak bir etkisi olduğunu ve çözümde mutlak bir rol oynayacağını görüyor. Demirtaş hem Kürt toplumu tarafından hem de Türkiye'nin demokratik güçleri tarafından oldukça sevilen ve etkili olan bir lider. Yeni süreçte Demirtaş'ın önemli bir rol oynayacağından kimsenin şüphesi olmasın. Bu potansiyeli ve gücü vardır. Öcalan, Demirtaş'ı sürece dahil etmekte hiçbir tereddüt göstermez. Öcalan ve Demirtaş'ın  rollerini birbirine karıştırıp, « Demirtaş'a haksızlık yapılıyor » gibi  değerlendirmeler esasen ikisini karşı karşıya getirmeye yönelik girişimler olup öncelikli olarak Demirtaş tarafından yolun kenarına konulur.

Heyet rolünü çok yönlü oynamalıdır

DEM Parti Heyeti, İmralı'dan döndükten sonra yaptığım ilk değerlendirmede, baştan MHP AKP ve CHP olmak üzere özellikle parlamentoda grubu bulunan veya milletvekili düzeyinde temsili bulunan bütün siyasi partilerle görüşülmesi gerektiğini belirttim.

Heyetin Kandil, Avrupa, Irak Kürdistan Bölge Yönetimi ve en önemlisi de Kuzeydoğu Suriye'de Suriye'de Demokratik Güçleriyle görüşmesi sorunun çözümünde oldukça önemli ve gereklidir. Bütün bu görüşmeleri sağlarken hukuksal ve yasal güvence almalıdır. Çünkü eğer süreç başarılı olmazsa heyetin hukuki güvenlik riski ortaya çıkacaktır. Bir önceki süreçte gördük, Öcalan'la görüşen hemen herkes hakkında soruşturma açıldı ve tutuklandı. Heyet ayrıca TÜSİAD, MÜSİAD, Barolar, Sendikalar gibi etkili sivil toplum örgütleriyle görüşerek bilgi alış verişi yapmalı ve buna uygun bir planlama yapabilmelidir.

İktidar, bu süreçten faydalanmak ister mi?

Özellikle Ana muhalefet Partisi CHP başta olmak üzere birçok parti, kurum, gazeteci, aydın yazar: "AK Parti'nin Kürt sorunu çözümünde samimi olmadığını, krize dönüşen ve çözülmesi neredeyse imkansız olan ekonomik sorunlar ve bölgedeki gelişmeler nedeniyle iktidarı kaybetmeyle karşı karşıyadır. Bunun için Öcalan üzerinden yeniden bir manevra yapmak istediğini yani Kürt oylarına ihtiyaç duyduğunu" belirten bir kısım kaygı ve değerlendirmeler yapmaktadırlar. Bir anda AK Parti'nin böyle yapmak istediğini düşünelim. Bir partinin gelişen bir toplumsal sorundan kendisine çıkar ve yarar sağlamak istemesi yadırganmaz. Bu niyetin ötesinde Kürt Politik Hareketinin sanıldığı gibi kandırılmaya müsait bir güç olmadığı, Kürt seçmeninin en politik kesim oluşturduğu, basitçe bir oyuna gelmeyeceği  anlaşılmamış. AK Parti-MHP mevcut sorunun demokratik siyaset içerisinde TBMM’de çözme iradesini gösterirse ve Türkiye'nin demokratikleşme konusunda somut adımlar atarsa, sonuçta politik olarak yararlanması da yanlış değil. Aynı şekilde CHP başta olmak üzere muhalefetin de bu sürece destek vererek sorunu çözümüne ortak olması, olası bir erken genel seçim veya zamanında yapılacak bir seçimde, iktidar olabilmek için değerlendirebilir. Bu nedenle CHP, ikircikli bir politika izlememeli, kararlı ve net bir politika belirlerse başta Kürtler olmak üzere demokrasi güçlerin desteğini alabilir.

İktidar ön güven tesisi yaratmalıdır

Henüz adı konulmamış ama olumlu sonuçlar ortaya çıktığında Türkiye açısından önemli stratejik değişimlerin olacağı bir süreçte, iktidarın, güven verici bazı adımları atması gerekir.

Birincisi, Kayyum atamalarına hemen son verilmeli ve görevden alınan belediye başkanları acilen görevlerini iade edilmelidir.

İkincisi, Hasta tutsaklar hiçbir koşul öne sürmeksizin serbest bırakılmalı.

Üçüncüsü, Anayasal olarak bağlayıcı olan AHİM kararlarının mutlak bir şekilde uygulanmalı ve özellikle Kobani ve Gezi davası tutukluları serbest bırakılmalıdır.

Dördüncüsü, Belki de en önemlisi Ankara’nın Kuzeydoğu Suriye'de Demokratik Suriye Güçleri ile çatışmaya son vererek diplomatik ve politik ilişki geliştirmesidir.

Dem Parti neler yapabilir

Ayrı bir yazının konusu olmakla birlikte, Dem Parti heyettin verdiği bilgiler çerçevesinde, toplumsal uzlaşıyı geliştirebilmek için çok yönlü bir çalışma örgütlenmesi gerekir.