Türkiye, Irak üzerine çok yönlü bir siyaset geliştirmeye çalışıyor. Özellikle Kürt Politik Hareketlerini tasfiye siyasetine Bağdat’ı ve  Erbil’i sürece dahil ederek kendine yeni bir alan açmak istiyor. Belirlenen stratejisinin arka planında ise hem Irak Kürdistan Bölge Yönetimi sınırları içerisinde kalıcı askeri üstler kurma hem de  Musul ve  Kerkük’ü doğrudan olmasa dahi dolaylı olarak kontrol etme arzusu var. Bu nedenle Irak’ın içişlerine müdahale etmek için bütün olanaklarını kullanıyor.

Türkiye’nin uygulamak istediği Kerkük planı başarılı olamadı

Kerkük’te 18 yıl sonra 18 Aralık 2023’te seçimler yapıldı. KYB: 5, Arap Koalisyonu: 3, Türkmen Cephesi: 2, KDP:  2, Arap Kaide: 2, Arap İtikâfı: 1 ve Hıristiyan Kotası: 1 sandalye elde etmişti. Hıristiyan Kotasında seçilenin KYB’ye çok yakın olması nedeniyle KYB fiilen 6 sandalyeye sahipti. Seçimlerden sonra şu değerlendirmeyi yapmıştım: “Mevcut durum dikkate alındığında bu süreçten sonra Kerkük üzerinden önemli pazarlıkların olacağı, ortaya çıkan tablonun bir krize dönüşebileceği ve Kerkük’ün özgün durumu dikkate alınarak bir düzenlemenin yapılacağı açıktır. Örneğin Vali’nin Kürtlerden seçilmesi dengeleri şekillendirebilir.” 

Kerkük valisinin kim olacağına dair yapılan müzakereler esasen Kerkük üzerinden ortaya çıkan çatışmanın boyutlarını ortaya koyuyordu, Ankara, açıktan ifade etmese de Kerkük’ü fiilen kendi toprağı olarak görüyor. Stratejisi de, ‘Kerkük, Türktür, Türk kalacaktır’ tezine dayanıyor, Bu nedenle Ankara, Kerkük’te kimin vali olacağını belirlemede etkili olmak istiyordu. Ankara, Kerkük’te hem nüfus yoğunluğu hem de politik bakımdan en zayıf grup olan Türkmen Cephesini, Kerkük siyasetini belirlemede bir aktör haline getirmek için Erbil/KDP-Ankara ittifakını oluşturdu. KDP tarafından desteklenen Ankara’nın önerisi; “Kerkük valisi, Türkmenler, Araplar ve Kürtler arasında dönüşümlü seçilsin.” Bunun bir başka anlamı, Ankara’nın Kerkük’ün iç dinamiklerine doğrudan müdahale etmesinin önü açılmış olacaktı. KDP, valinin Kürt olmasından çok Ankara’nın belirlediği politikaya uygun davranarak, Kerkük’ün Kürt şehri olmadığını’ iddia edenlerin tezini desteklemiş oldu.

Erbil’in aksine Bağdat, Ankara’nın Kerkük politikasının arka planının ne olduğunu bildiğinden sürece müdahale etti. Irak Başbakanı  Mohammed Shia Al Sudani, Kerkük’teki Arap grupları üzerinde fiili bir baskı kurdu ve YNK ile anlaşmalarını sağladı. Yapılan toplantıda YNK’nin üyesi Rebwar Taha’yı vali, Arap üye Muhammed Hafız’ı ise Meclis Başkanı olarak belirlendi.  Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid de,  Taha’ın Kerkük Valisi olarak atayan kararnameyi bekletmeden onayladı. Bağdat inisiyatif alarak, Ankara’nın Kerkük üzerinde hayata geçirmek istediği politikayı boşa çıkarttı.  

Kerkük’ün resmi dairelerinde Arapça ve Kürtçe’nin yanı sıra Süryanice ve Türkmence’nin de resmi belgelerde yer almasına ilişkin bir kararname yayınlayan Vali Taha; “Bu, Kerkük’ün kardeşlik kimliğini ve topluluklarının çoğulculuğunu vurgulamak içindir” dedi. Böylelikle Kerkük’ün iç dinamiklerini dikkate aldığına dair verilen bir mesaj oldu. Aynı şekilde KYB lideri Talabani de; “Bu sadece KYB ve Kürtler için bir zafer değil tüm Kerküklülerin, tüm toplum kesimlerinin bir başarısıdır.” Kerkük’te ortaya çıkan  sonuç; Ankara-Erbil hattına karşılık Bağdat-Süleymaniye hattının kazanması olarak değerlendirildi.

Ankara’nın Kerkük Tehdidi

AKP hükümet sözcüsü Ömer Çelik, “Burada KYB’nin fiili bir durum oluşturarak Türkmenleri dışlaması, diğer Arap grupları dışlaması, Kürdistan Demokrat Partisi’ni (KDP) dışlaması gibi bir siyaset tarzının doğru olmadığını değerlendiriyoruz. Bu bahsettiğiniz seçim bu çerçeveye aykırı bir durum oluşturmuştur. Sadece KYB eksenli bir durum oluşturmuştur. Bu da Türkmenlerin dışlanması, Arap grupların dışlanması gibi bir tablo ortaya çıkarmıştır. Bu sağlıklı bir durum değildir ve kabul edilebilir bir durum değildir.” diye konuştu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da, “Süleymaniye’deki Kürdistan Yurtseverler Birliği liderliği ve onu oluşturan ekibin PKK ile olan ilişkileri, samimiyeti bizim için bir problem olmanın ötesinde artık ulusal bir güvenlik tehdidi olmuştur.”  Dışişleri Bakanı Fidan, Kerkük’te istediği sonucu alamaması veya belirlediği politikanın kabul görmemesi nedeniyle hem Bağdat’ı hem de Sülemanye’yi açıktan tehdit etti.  İki Kadın Kürt gazetecinin Süleymaniye’de hava saldırısıyla vurulmasının kodları, Kerkük’teki planın bozulmasıyla doğrudan ilişkilidir.

Ankara-Bağdat Arasında İmzalanan Askeri, Güvenlik İşbirliği ve Terörle Mücadeleye Dair Mutabakat

Ankara, Bağdat üzerinde adeta politik ve diplomatik bir ambargo uyguluyor. Kürt Politik Hareketine yönelik başlattığı askeri operasyonları kalıcılaştırmak, Bağdat ile Erbil’i bu sürecin bir parçası haline getirmek için sürekli talepler ileri sürüyor. İmzalanan  Askeri, Güvenlik İşbirliği ve Terörle Mücadeleye Dair Mutabakat Zaptı: “Askeri ve kolluk güçleri eğitimi, terör örgütlerine karşı mücadele, ortak sınır güvenliği, düzensiz göç ve ortak sınırdan sızmalara karşı mücadele, kaçakçılık ve organize suçlarla mücadele, istihbarat bilgi alışverişi, askeri savunma alanında işbirliği” gibi konuları içeriyor. Mutabakat zaptının içeriğinin oldukça geniş tutulması, Türkiye’nin Irak topraklarında kendisine hareket alanı sağlamaya yönelik olduğu vurgulanıyor.

Yapılan açıklamada: “Ortak Güvenlik Koordinasyon Merkezi Bağdat’ta kurulacak, Türkiye ve Irak tarafından görevlendirilecek general seviyesindeki birer komutan tarafından ortak olarak yönetilecek…” Temsilcilerin General düzeyinde olması, anlaşmaya verilen önemi gösteriyor.

Türk askeri birliklerinin bulunduğu Başika üssünün de bu sürece dahil edilmesi dikkat çekicidir. Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, “Başika Kampı, eğitim kampına dönüşecektir. Başika konusunda bir anlayışa varacağız ve sorumluluk da Irak Silahlı Kuvvetleri’nin elinde olacaktır” dedi. Bağdat bu işbirliği sayesinde Türk ordusu tarafından kontrol edilen Başika’nın askeri sorumluluğunun yeniden Irak ordusuna geçmiş olacağına dikkat çekti. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise “Tüm bu merkezler iki ülkenin başta PKK olmak üzere terörle mücadelesinde ortak çalışmasına imkan sağlayacak” diyerek, Ankara’nın asıl amacının PKK’nin tasfiyesi olduğunu vurgulamış oldu. Böylelikle her iki tarafın amaç ve hedeflerinin birbirinden farklı olduğu anlaşılmaktadır.

Askeri, Güvenlik İşbirliği ve Terörle Mücadele Merkezinde KDP’ye biçilen rol

İmzalanın Mutabakat metninde oluşturulacak merkezde Bağdat ve Ankara’nın askeri ve politik temsilcileri dışında KDP/Barzaniler ve Haşti Şabi temsilcileri görev alacaklar. Haşti Şabi, Irak ordusu içinde özel statülü bir askeri güçtür. Barzani’nin ısrarı üzerine IKBY’de yapılan referandumdan sonra Kerkük dahil tartışmalı bölgeleri işgal eden gücün HaştiŞabi olduğu herkes tarafından biliniyor. ABD ve AB tarafından ‘terörist’ bir güç olarak değerlendirilen  HaştiŞabi’nin KDP ile aynı merkezde ortak görev almasının ciddi olarak sorgulanması gerekir.

Türkiye’nin belirleyip uygulamaya koyduğu stratejinin KDP’nin aktif desteğiyle harekete geçirildiği uluslararası kamuoyuna yansıdı. Enerji konusunda Ankara ile aynı tarafta yer alan KDP, Ankara’nın Kerkük’te belirlediği stratejiye tam uyum sağladı. Aynı şekilde IKBY sınırları içerisinde Kürt Politik Hareketine karşı yürütülen askeri operasyonlara çok yönlü ve aktif bir destek sunduğu artık herkesin kabul ettiği bir durum.

KDP,  Kürt Politik Hareketi’nin Ankara tarafından askeri ve politik olarak tasfiye edilmesini veya zayıflatılmasını kendi dar iktidar çıkarlarına uygun olduğunu düşünüyor. Bu nedenle yakın bir gelecekte Kürt Politik Hareketi’nin KDP tarafından doğrudan ‘terörist’ olarak ilan edilmesi kimseye sürpriz gelmemelidir.

KDP’nin IKBY içerisindeki etki gücünün hızla zayıfladığı görülüyor. Ekim 2024 yılında yapılacak seçimde iktidarı kaybetmesine kimse şaşırmamalıdır. Bu nedenle Ankara’nın politikalarına tam bir uyum sağlayarak, Erbil’deki iktidarını korumak istiyor. Seçimlerde Talabani’nin liderlik yaptığı KYB’nin birinci parti çıkması ve iktidarı eşit koşullarda paylaşması, KDP için başlı başına politik bir yenilgi olacaktır. İktidarı kaybetmiş bir KDP’nin kendi içerisinde ciddi bir kriz yaşayacağı biliniyor. Bunun için hem Kürt Politik Hareketine karşı hem de Süleymaniye merkezli KYB’nin denetiminde olan alanlara yönelik Ankara’nın saldırılarını arttırmasını destekliyor. Süleymaniye’de iki Kürt gazetecinin Ankara’nın İHA saldırılarıyla vurulmasında KDP’nin bilgi sahibi olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Kerkük’te kazanan ve Ekim 2024’teki seçimlerde başarılı çıkabileceği belirtilen  KYB’nin iç kaosa sürüklenmesini, KDP’nin iktidarını koruyabilmesinin bir aracı olarak görüyor. KDP, Kürtlerin stratejik çıkarlarını savunmak yerine kendisinin iktidar çıkarlarını esas alan bir politika izlemeye devam ediyor. Bu da kendisinin çok daha hızlı kaybetmesine yol açacaktır.

Sonuç; Ankara, Kerkük’te kendi planını hayata geçiremedi ve kaybetti. Bağdat ile yapılan askeri anlaşmanın uygulanabilir şansının çok zayıf olduğu ve Bağdat için stratejik olmayıp geçici bir süreci kapsadığını herkesin tahmin ettiği bir durum. Kürt Politik Hareketine karşı başlatılan çok kapsamlı operasyondan henüz istenilen sonucu alamadığı görülüyor. Bu nedenle Ankara’nın Bağdat-Erbil hattındaki çıkışları sonuç vermeyecektir. Çünkü objektif ve bölgesel gerçeklere göre belirlenen bir strateji uygulanmıyor.