Demokratik Gelişim Enstitüsü'nün (DPI) 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında "Kadınların Çatışma Çözümü Süreçlerine Katılımını Kutlamak: Zorlukların Üstesinden Gelmek ve Barışı Yeniden Gündeme Getirmek" başlıklı online karşılaştırmalı çalışma toplantısı yapıldı.

Filipinler Hükümeti Başmüzakerecisi Miriam Coronel-Ferrer ile Barış ve Çatışma Çalışmaları Merkezi İcra Direktörü Dr. Emma Leslie’in konuşmacı olarak katıldığı online çalışma toplantısına benzer süreçleri yaşamış ülkelerden müzakereciler ve Türkiye'den çok sayıda kadın gazeteci ve aydın katıldı. DPI'nin 10. yılının da kutlandığı online toplantıda Miriam Coronel-Ferrer, dikkat çeken deneyimlerini anlattı.

"TÜRKİYE, FİLİPİNLER MÜZAKERE SÜRECİNDE ARABULUCU OLDU"

Miriam Coronel-Ferrer, Türkiye'nin de müzakere süreçlerinde yer aldığına dikkat çekerek, "Türkiye de gözlemci olarak bizim müzakere sürecimizde hazır bulunmuştu. İzleme ekibinde 3 taraf vardı. Biri Türkiye'ydi. Türkiye Cumhuriyeti bizim silahsızlanma sürecimizde de arabulucu rolünü oynamıştı. Türkiye de ilerlemelerin kaydedildiğini izlediğimiz bir alan. BM'den katılımcılar var. Bütün bu tecrübeler Türkiye içerisinde de olumlu bir gelişmeye evrilebilir. Filipinler'in birçoğu aslında Katolik dinini benimsemiş durumda. ABD ve İspanya'nın sömürgeci tarihinden dolayı. Tabi içlerinde Müslüman da var. Ama müslümanlar bu süreçte biraz dışlanmış durumdalar" dedi.

"KADINLARIN SÜRECE DAHİL OLMASI GEREKİYOR"

Kadınların barış sürecine dahil edilmesi noktasında birçok zorluğun olduğunu belirten Coronel-Ferrer, "Barış müzakereleri başladığında müzakere odalarına kadınları çekmek çok kolay değil. Belli süreçlerde kadınlar vardı ama çok zorluklar da yaşadık. Kadınların sürece dahil edilmesi hemen kolay olmuyor. Kadınların sadece o müzakere odasına girmesi yetmiyor. Kadınların sürece de dahil edilmesi gerekiyor. Kendileri ile ilgili sorunları da tartışmaları gerekiyor. Statüko bunun tam tersi durumdur. Her yerde erkek egemen bir sistemin olduğunu görüyoruz. Ama kadınların bu süreçlerde olması gerekiyor. Bu durumun sıradan bir hale getirilmesi gerekiyor. Kadınların liderlikleri sorgulanmamalı ve kadınlar kendilerini kanıtlamak zorunda kalmamalıdır. Bu durumu normalleştirmeliyiz. Elde edilen kazanımların sürdürülmesidir" diye konuştu.

"KADINLARIN TUTUMU ERKEKLERİN DAVRANIŞLARINI DEĞİŞTİRDİ"

"Hakikatten dünyanın her yerindeki müzakerelerde hep erkekleri görüyorsunuz" diyen Coronel-Ferrer, "Birçok yerde kadınlara konuşma şansı tanınmıyor. Biz kadınları sürecin içine dahil ettik ve normalleştirdik. Normalde kadınlar hep arkalarda otururlardı ama biz karşılıklı oturduk. 13 farklı grup var mecliste. Onların temsilcileri de mevcuttur. Burada birçok işin içine duygu giriyor. Hassas bir süreç işliyor. Çok fazla katılımcı olduğunda iş tiyatroya döner. Bu süreç aynı zamanda kadınlar için de bir açılımı beraberinde getirdi. Bu şekilde erkekler giderek bu fikre alışıyorlar. Alışmak durumunda kalıyorlar. Müslüman temsilciler, Laf açılırken hep "müslüman erkek kardeşlerim" derlerdi ama daha sonra müslüman kardeşlerim diye değiştirildi. Başka süreçler de oldu. Örneğin Kolombiya'da bu süreçler çok önemli işlendi. Bazı kadınlar erkeklere eğer bu sorunları çözmezseniz çırılçıplak soyunuruz veya sizinle sex yapmayız demişler. Bu davranışlar da çok etkili olmuş" ifadelerini kullandı.

"KADINLAR BÜTÜN AŞAMALARDA YER ALMALIDIR"

Tekrar tekrar kadınların liderliklerinin normalleştirilmerisinin çok önemli olduğuna dikkat çeken Coronel-Ferrer, "Bizim sürecimizde refahın paylaşılması konusunda bir süreç başlattık. Bunu metinlere de yansıttık. Bu gerçekten çok önemli. Hükümet içerisinde de kadınların temsil edilmesi önemliydi. Kadınların liderliğinin normalleştirilmesi. Kadınlar kendi içlerinde örgütlenip toplumun birçok noktalarında çözüm için çalışıyor. Topluluk içerisinde çıkan krizlere anında müdahale edebiliyorlar. Bu işleri yapan kadınların odalarda erkeklerle birlikte çalışması normaldir. Askerlerle de polislerle de birlikte çalışılabilir. Bütün aşamalarda kadınların yer alması çok önemli ve süreci normalleştiriyor. Meclis'in yalnızca yüzde 16'sını kadınlar oluşturuyor. Söz alıp konuşan kadınların oranı çok daha az" diye konuştu. "ERKEKLER ZIRHLARINI KALDIRMALI" Erkeklerin bu süreçteki rolüne de değinen Coronel-Ferrer, "Erkeklerin zırhlarını kaldırmalarını ve feragat etmeleri gerekiyor. Devrimci örgütlerde kadınlar da erkekleşiyor. Onlarla da muhatap olmak çok zorlaşabiliyor. Çok baskın kültürünü şiddet kültürünü içselleştirdikleri için. Bizim istediğimiz bu değil ama. Bu erkek egemen paradigmanın sorgulanması lazım. Kurumun önce reforme edilmesi lazım. Liderlik rollerinde kadınlar çok fazla terfi edilemiyor" dedi.

"ERKEKLER İLK BAŞTA KADINLARI KABUL ETMEDİ"

Barış ve Çatışma Çalışmaları Merkezi İcra Direktörü Dr. Emma Leslie ise Coronel-Ferrer'in yaptığı çalışmaların önemine dikkat çekti ve yaptıkları aşamaların zorluklarını anlattı. "Dünyada barış anlaşmasına imza atan ilk kadın oldu Ferrer" diyen Leslie, "Şuanda çatışmalar giderek komplike ve karmaşık hale geliyor. Uzun yıllardır yapılan barış pratikleri önemlidir. Kuzey İrlanda çok önemli. Orada barış anlaşması çatışmaya son verdi. Müzakereler masalarının farklı taraflarındaki kadınlar bir araya geliyorlar. İslami Kurtuluş lideri, McFerrer ilk atandığında yanıma gelip büyük bir felaket olduğunu söyledi. Çünkü kadınlarla hiçbir şeyi konuşamayacağını söyledi. Ama daha sonra kabul etti ve Ferrer ile el sıkıştı. Zemin ile saha ile halk ile bağlantılı olmak çok önemlidir. Genellikle sahada çalışanlar kadınlarla bir araya geldiler. Herkesin bu anlaşmanın sahiplenmesini sağlaması önemliydi. Burada erkek egemen bir sistem hakimdi" dedi.

"MASAYI KADINLARIN KENDİSİ KURMALI"

Myanmar'da durumun kadınlar açısından daha sert geçtiğini belirten Emma Leslie, "Myanmar'lı kadınların erkeklerin olduğu odaya girmesine izin verilmiyordu. Sanki barış anlaşması imzalanınca her şey çözülecek gibi duruyor. Dünyanın her yerindeki barış anlaşmalarında erkekleri görüyorsunuz. Ama öyle olmuyor. Anlaşmalar sadece kağıt üzerinde olmuyor. Artık farklı bir yapı farklı bir sisteme ihtiyacımız var. Kadınların masanın etrafına oturması yeterli değil. Sembolik olmamalıdır. Müzakereler sırasında bizim lafa girmemiz gerekmiyordu gibi bir algı vardı. Bizim sanki sadece yemek aralarında falan konuşmamız gerekliymiş gibi davranılıyordu. Ama masayı kendimiz kurmalıyız. Kadınlar olarak bizim birbirimize yardımcı olmamız gerekiyor. Kadınların süreçlere dahil olması gerekiyor" diye vurguladı.

"BARIŞ SÜREÇLERİNDE KENDİMİZ OLARAK VAR OLMAMIZ GEREKİYOR"

Uluslararası birçok müzakerede tek kadın olarak yer alan Leslie katılımcılardan gelen soru üzerine şu dikkat çeken ifadeleri kullandı: Kendimi kanıtlamaya çalışmayı bırakın kendimi sembol gibi görüyordum. Bir süre sonra kendimi bulabildim. Gerçekten de kendime has bir rol oynamaya başladım. Ben orada bir sebep için vardım. Başkalarının diyemediği şeyleri demek için vardım. Kendim olabilirim diye düşünmeye başladım. Orada bana olan tavır tamamen değişmeye başladı. Liderlikteki genç kadınların da kendisi olarak orada olması gerekiyor. Barış süreçlerinde kendimiz olarak var olmamız gerekiyor.