Seçim sonrası yapılan değerlendirmeler hiç şüphesiz ki Türkiye'nin geleceğine dair bir fikir edinmemizi sağlıyor. Özellikle Cumhur ittifakı bileşenleri çok yönlü bir muhasebe yapması gerekirken açıktan psikolojik bir saldırıya geçtiler. Ayrıca politik alanda çözümü değil çözümsüzlüğü esas aldıkları ya da mevcut kutuplaşmaya ve çatışmaya dayanan kriz merkezli pozisyonu korumak istedikleri görülüyor.
Bahçeli’nin muhasebe yapmak gibi bir derdi yok
MHP'nin bu süreçten kendileri açısından bir sonuç çıkartmasını gerektiren bir durum söz konusu değil. Çünkü Devlet Bahçeli hiçbir seçim faaliyeti yürütmeden ortalama yüzde 8- 11 arasındaki bir oy potansiyelini korumaya devam ediyor. Bu nedenle istediği gibi konuşma, tehdit etme, parmak sallama, anti-demokratik uygulamaların koşulsuz devam ettirme çabasını kesintisizce sürdürüyor. Hatta iktidar ortağı AKP'ye karşı da doğrudan ve dolaylı tehditler savurmayı ihmal etmiyor.
Devlet Bahçeli'nin stratejisi mutlak olarak devlete hakim olmaktır. Bu nedenle AK Parti ile hangi düzeyde olursa olsun ilişkilerin devam ettirmeyi esas alıyor. Eğer bu ilişki bozulursa MHP'nin devlet içerisindeki örgütlenmesi veya kurumsal yapıları ele geçirmesi sekteye uğrayabilir. Bu nedenle kendisini, Cumhur İttifakı’nın ve özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önüne siper etmiş gibi bir izlenim vermesinin esas nedeni ; AK Parti'den hoşlandığı veya Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı gerçekten sahiplenmesi değil, kendi stratejik ajandasını başarıyla tamamlamasına dayanıyor.
MHP ve özellikle Bahçeli, AK Parti'nin seçim sonuçlarına ilişkin bir muhasebe yapmasını veya dersler çıkartmasını engellemeye yönelik bütün hamlelerini yapacaktır/yapıyor. Bu nedenle sadece muhalefete değil aynı zamanda AK Parti içerisinde de Cumhur İttifakı’nın politikalarını eleştiri konusu yapan kesimlere de saldırmaya, onları da dolaylı olarak tehdit etmeye devam edecektir. Saray Bürokrasisi adına konuşan Mehmet Uçum'un yapmış olduğu açıklamaların Bahçeli'nin stratejisini destekler nitelikte olduğunu ve iki grup arasında fiili bir ittifakın kurulduğunu söylemek yanlış olmaz.
AKP'nin Sivil Merkezi, tartışmayı bir kaç noktada sürdürüyor
AK Parti'nin sivil kanadı Merkez Yürütme Kurulu, çok belirgin olarak bir güç kaybının yaşandığını, toplumsal tabanının zayıfladığını, kopuşların giderek hızlanabileceğini, bunun önüne geçilmesi için AK Parti'nin mutlak bir şekilde öz eleştirel nitelikte bir muhasebe yapması gerektiğini belirtiyor.
Birincisi, AK Parti'nin kuruluş kodlarına yani partinin 2002 yılındaki kuruluş felsefesine dönülmesini, muhafazakar-demokrat kimliğinin yeniden ön plana çıkartmasını ve toplumsal-politik ilişkilerin buna göre yeniden belirlenmesini istiyor.
İkincisi, MHP ile ilişkilerin gözden geçirilmesi ve aşamalı olarak mevcut zorunlu ilişkiye son verilmesi gerektiğini belirtiyor.
Üçüncüsü, Başta Kürtler olmak üzere farklı toplumsal dinamiklerle yeniden güçlü bir bağın kurulmasına ihtiyaç olduğuna dikkat çekiyor.
Dördüncüsü, Politik kararların AK Parti Merkezi yani Sivil Kanat tarafından alınması gerektiğine özel bir vurgu yapıyor.
Beşincisi, Cumhurbaşkanlık Sisteminin gözden geçirilmesi, muhalefeti de ikna edecek şekilde bir revizyona ihtiyaç olduğu dolaylı olarak dile getirilmeye başlandı.
Altıncısı, AK Parti'nin 2012 yılına kadar başarılı bir şekilde sürdürdüğü dış politikaya dönülmesi ve uluslararası ilişkilerle yeniden pozitif bağların kurulması konusunda daha somut adımların atılması vurgulanıyor,
Böylelikle AKP Sivil Merkezi ile Bahçeli-Saray Bürokrasi arasında artık üstü kapatılmayacak şekilde kapsamlı sorunların olduğu ve dolaylı bir çatışmanın yaşandığı görülüyor. Abdulkadir Selvi'nin 17 Nisan 2024’deki yazısında « Selahattin Demirtaş’ın Osman Kavala’nın, hapiste tutulmasının, Gezicilerin yıllarca hapis yatacak olmasının Türkiye’ye ne yararı var? AK Parti’ye ne fayda sağlıyor? Artık iklimin değişmesi ve baharın gelmesi gerekiyor. » Selvi’nin AK Parti'nin Sivil Merkezinin görüşlerini yansıttığını söyleyebiliriz. Böylelikle daha önce Hayati Yazıcı üzerinden atılan bir tweet de Van seçimlerine dair AKP Genel Merkezi’nin ortaya konulan tutumu, bugün Selvi'nin yayınlanan yazısı ile AK Parti'nin Sivil Kanadının Türkiye'nin sorunlarına ilişkin yaklaşımını ortaya koymaktadır. Bir başka ifadeyle sorunun çözümünde MHP-Saray Bürokrasasi ile farklı düşündüklerini ifade etmektedirler.
Cumhurbaşkanı’nın AK Parti Sivil Merkeziyle Saray Bürokrasisi-MHP arasında kurmaya çalıştığı denge
Cumhurbaşkanı, AK Parti Sivil Merkeziyle Saray Bürokrasisi-MHP arasında kararsız kalıyor. Ne kendi partisine yönelik doğrudan bir çıkışı var ne de MHP’ye yönelik bir eleştirisi var. Kendi partisi içerisinde eleştiriler gündeme geliyor, kimlerin görevine son verileceğine dair çok sayıda yorum yapılıyor. Ancak MHP’yi tartışma sürecinin dışında tutmaya özen gösteriyor. Erdoğan : « Cumhur İttifakı olarak birlikte hareket ettiğimiz, omuz omuza beraber mücadele verdiğimiz Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’ye ve ülkücü kardeşlerimize de teşekkür ediyorum. Bir sandık sınavını daha başarıyla veren ittifakımız, Türkiye'nin bekasının teminatı olmayı sürdürecektir” Cumhurbaşkanı, bu açıklamayla hem güvenlikçi politikalar üzerinde kurulan ittifakın devam edeceği hem de MHP ile ilişkilerde bir sorun olmayacağı mesajını muhalefete olduğu kadar AKP Genel Merkezine veriyor.
Cumhurbaşkanı, “milletimiz, bizden kapsamlı, samimi ve cesur bir özeleştiri yapmamızı istemiştir… Milletin sandıkta verdiği mesajları herkesten önce bizim doğru okumamız, tüm boyutlarıyla objektif olarak bizim değerlendirmemiz gerekiyor. Hiçbir komplekse kapılmadan bu muhasebeyi yapmak, gerektiğinde canı pahasına bizim yanımızda duran aziz milletimize karşı görevimizdir… Karşımızdaki tablo tevile gerek duymayacak kadar nettir. AK Parti olarak biz de bu tablonun çok iyi farkındayız. Milletimizin mesajlarını baş tacı ederken, sadece bununla kalmayacak, bu mesajların gereğini de mutlaka yerine getireceğiz” diyerek seçimde oraya çıkan sonuçları kabullendiğini söylese de yeni formülasyonlarla süreci değiştirmeye, AKP’nin güç kaybetmediğini anlatmaya çalışıyor. Erdoğan, “Bunun sebepleri üzerinde hassasiyetle duruyoruz ve duracağız. 2019 yerel seçimlerine kıyasla yaklaşık 7 puanlık gerilemenin üzerinde diğer siyasi partilerin de durması gerektiğine inanıyoruz. Geçersiz oylar da eklendiğinde yaklaşık 16 milyon seçmenin iradesi sandığa yansımamıştır… Henüz 10 ay önce yapılan seçimlerde bize ve ittifakımıza büyük teveccüh gösteren, yüzde 52,2 ile bizlere güçlü destek veren insanlarımızın önemli bir kısmının sandığa gitmekten imtina ettiğini görüyoruz. Bunun altında yatan nedenleri de en ince detayına kadar analiz ediyoruz.” Yani AKP’nin veya Cumhur İttifakı’nın oy kaybetmediğinin gerekçelerini açıklıyor. Böylelikle seçmenin « kapsamlı, samimi ve cesur bir özeleştiri yapmamızı istemiştir » değerlendirmesinin bir önemi kalmıyor. Çünkü gerçek bir başarısızlıktan veya yenilgiden bahsetmiyor ve kabullenmiyor. Matamatiksel hesaplarla halen birinci parti olduklarını, güç kaybetmediklerini anlatmaya çalışıyor.
Cumhurbaşkanı ‘Cumhur İttfakını’ tek parti olarak görüyor :
Seçim sonuçlarını AK Parti ve MHP bağlamında değil de Cumhur İttifakı üzerinde değerlendirmesi sadece ‘küçük’ bir hile olup meselenin çözümüne ilişkin derinlikli bir arayışa yönelmediğini gösteriyor. Cumhurbaşkanı « böylece Cumhur İttifakı; 12'si büyükşehir, 20'si il, 459'u ilçe, 265'i belde olmak üzere toplam 756 belediyeyi yönetme sorumluluğunu üstlenmiştir. Türkiye'deki 1400 belediyenin yarıdan fazlası, yüzde 54,3'ü önümüzdeki 5 yıl süresince Cumhur İttifakı tarafından yönetilecektir.» Böylelikle hem AKP’nin almış olduğu yenilgiyi kapatmaya çalışıyor hem de MHP ile kurduğu ‘Cumhur İttfakı’nın bütün eleştirilere ve uyarılara rağmen devam edeceğini belirtiyor. İlginç olan ise ülke genelindeki belediyelerin % 54,3’ünün ‘Cumhur İttifakı’ tarafından kontrol ettiğini belirterek, güç kaybının yaşanmadığını iddia ediyor. Ancak Cumhurbaşkanı’nın bahsettiği belediyeler, Türkiye’deki seçmenin yaklaşık % 27’sini temsil ediyor. CHP’nin yeniden kazandığı sadece İstanbul, Ankara ve İzmir, ülke nüfusunun yaklaşık % 31’ni oluşturuyor.
Cumhurbaşkanının belirttiği gibi Cumhur İttifakı tek bir parti olarak görülse dahi oy oranı %40 civarındadır. Buna karşılık anamuhalef partisi CHP'nin de tek başına almış olduğu oy %37,5’dir. Ayrıca dağınık gibi görünse de Muhalefetin 60, Cumhur İtifakının % 40 olması AK Partinin kaybettiğinin fotoğrafıdır. Cumhurbaşkanı, ilk kez CHP’nin karşısına AK Parti kimliğiyle değil Cumhur İttifakı olarak çıkması, kaybetme psikolojisinin bir yansıması olarak görebiliriz.
Cumhurbaşkanı, seçim sonuçlarını kabullendiğini dile getirmekle birlikte, tablonun politik ve toplumsal olarak bütünlüklü okuyamadığını söylemek ya da okumak istemediğini ifade etmek yanlış olmayacaktır.
Merkezi iktidar vurgusu mesajı
Cumhurbaşkanı, geleneksel olarak ‘yerel yönetimler’ kavramının içerik olarak ‘yerinden yönetmek’ yani ‘yerel iktidar’ olarak kullanıldığını bilen bir tecrübeli siyasetçidir. Türkiye’nin ekonomik, politik, toplumsal ve nüfus yoğunluğu bakımından yaklaşık % 75’ini oluşturan şehirlerin CHP ve DEM Parti başta olmak üzere muhalefet tarafından yönetilmesini kabullenemediği için ‘yerel iktidar’ diye bir şey yoktur diyor : “Sonuçlara bakarak, bunun bir yerel seçim olduğunu unutup şımaranlar, pervasızlaşanlar, hatta farklı heveslere kapılanlar olduğunu görüyoruz. Adeta bir genel seçim havasına girmek suretiyle sanki ülkeyi yöneteceklerini zanneden zavallılar... Birileri kendilerince, 'yerel iktidar' 'merkezi iktidar' diye Türkiye'de ikili bir yapı ihdas etmeye çalışıyor. Bu tarz söylemler, 'demlendikleri' ittifak ortaklarına diyet borcu ödeme hamleleri değilse, ham bir hayalden ibarettir… 81 ilimizde tek bir iktidar vardır, o da 14-28 Mayıs seçimleriyle milletin ülkeyi yönetme vazifesi verdiği Cumhurbaşkanı ve kabinesidir.” Cumhurbaşkanı bu açıklamayla Cumhur İttifakının merkezi iktidar gücü olduğunu ve ‘yerel yönetimlerin’ ciddiye alınmaması gerektiği belirterek hem AKP’nin bütün birimlerini hem de kendi tabanını motive etmeye çalışıyor. Aynı şekilde CHP’nin DEP Parti sayesinde belediyeleri kazandığını ima ediyor. Bu nedenle intikamı DEM Parti’den almak istediğine dair mesajlar veriyor. İçişleri Bakanlığının Van ve Diyarbakır Belediyelerine müfettiş gönderilmesi de bir tesadüf olmadığı açıktır.
AKP Tabanını ve Parti Merkezini ikna etmesi zor görünüyor.
Cumhurbaşkanı, yaptığı bu değerlendirmelerin özellikle AKP tabanı içerisinde dahi bir karşılığının olmayacağını görüyor. Ancak hem AKP merkezine ‘özeleştirel’ bir mesaj vermenin hem de MHP ile yola devam edeceğini ifade etmenin çelişkisi içerisinde bir yerde durmaya çalışmak böyle bir zorluk yaratıyor. Erdoğan sanki AKP’nin Genel Başkanı değil de AKP-MHP arasında bir hakem görevi görümeye çalışan biri olarak kendisini konumlandırıyor.
AKP’nin Sivil Merkez Yönetiminin eleştirilerine rağmen MHP ile ilişkilerin bir anda kesilmesinin söz konusu olmayacağı bunun zamana yayılarak yapılacağı açıktır. Cumhurbaşkanı daha bir süreliğine MHP ile yola devam edeceğini ama aynı zamanda yeni bir arayışa yönelerek alternatif yollar aradığını söyleyebiliriz. Ancak MHP ile devam eden ittifakın AKP’nin politik olarak sonunu getireceğini düşünen AKP Merkezinde çok sayıda politikacı var. Geçmişte sessiz kalan bu kesim artık sesini yükseltmeye başladı. Bunların ne kadar etkili olacağını önümüzdeki süreçte birlikte göreceğiz.