Ülkü Ocakları Başkanlığını yapmış olan Sinan Ateş’in Ankara’da öldürülmesi politik gündemin üst sıralarında durmaya devam ediyor. İktidarın AKP kanadı dâhil olmak üzere sistem içindeki veya dışındaki bütün politik çevreler bu eylemin çok bilinçli ve planlanan bir saldırı olduğunu kabul ediyor. Milliyetçi-ülkücü geleneği temsil edenler arasındaki çatışma ve rekabet sonucunda ilk kez üst düzeyde bir yönetici öldürüldü. Peki neden? Çok yönlü değerlendirmeler yapılmasına rağmen kimse bu sorunun cevabını net bir şekilde veremiyor ya da vermek istemiyor.
Sinan Ateş Kimdir?
1984 doğumlu olan Sinan Ateş, aslen Balıkesir/Dursunbey ilçesindedir. Bursa’da lise öğrencisiyken Ülkü Ocaklar Lise teşkilatı sorumluluğunu alır. Üniversite yıllarında ülkücü ocaklarında ön plana çıkar. 2006'da, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümünden mezun oldu. 2018'de Hacettepe Üniversitesi'nden, Cumhuriyet Döneminde Din Politikası ve Din-Siyaset İlişkisi (1946-1960) başlıklı tezi ile doktorasını tamamlar. 2007'den itibaren, Milliyetçi Hareket Partisi Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman'a danışmanlık yapar ve bu görev 2019 yılına dek sürdürür. Sinan Ateş, Devlet Bahçeli tarafından iyi tanınan ve güvenilen biri olarak ön plana çıkar. Kendisine duyulan güven nedeniyle Bahçeli tarafından Milliyetçi Hareket Partisi bünyesinde kurulan FETÖ Komisyonu'nun başkanlığına getirilir. Elde ettiği sonuçlar nedeniyle Bahçeli’nin taktirini toplamasının ötesinde son derece güven duyulan biri olarak tanındı. 9 Ocak 2019'da, Ülkü Ocakları Genel Başkanı olan Olcay Kılavuz'un Mersin ilinde milletvekili seçilmesinden sonra birçok aday içerisinde Bahçeli tarafından Ülkü Ocakları Genel Başkanlığına getirildi. Böylelikle ilk kez bir akademisyen Ülkü Ocakları Başkanı oldu. Ocak 2019 tarihinde göreve atanan Ateş, bir gerekçe gösterilmeden yine Bahçeli tarafından Nisan 2020 tarihinde görevinden alındı. Bu süreçten sonra MHP içerisinde izole edilmek istenen Ateş’in fiziki tasfiyesi süresi süreci başlatıldı. Ateş, içerisinde geldiği geleneği çok iyi tanıdığı için ne gibi risklerle karşı karşıya olduğunu tahin edecek düzeyde biriydi ve bu nedenle kendisine göre önlem almaya çalıştığı anlaşılıyor. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre de kendisinin ‘kaleminin kırıldığını’ yani öldürülebileceğini yakın çevresine ifade etmiş.
Sinan Ateş Neden Öldürüldü
Ateş, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığından alındıktan sonra Hacettepe Üniversitesindeki görevine dönüyor. Görünürde çevresinde etkili bir grup yok. Ülkü Ocakları, Lider-Teşkilat-Doktrin tezine oldukça bağlıdır. Göreve talip olunmaz, lider tarafından atanır ve yine lider tarafından görevden alınırlar. Kimse neden görev verildi ya da neden görevden alındığı gibi bir sorgulamaya gitmez. Bu nedenle Ateş’in görevden alınması, olağan bir durum olarak görüldü.
Akla gelen soru şu. Bahçeli, Ateş’i neden görevden aldığının gerekçesini ‘kendisiyle mezara gidecek bir sır’ olduğunu ama çok zorlanırsa açıklayacağını söyledi. Herkesin üzerinde tartıştığı konu: Bahçeli’nin bildiği ve Ateş’in öldürülmesine neden olabilecek büyük ‘sır’ neydi. Gerçekten böyle bir sır var mı? Bahçeli, mezara kadar saklayacağını söylediği ‘sırla’ Ateş’in öldürülmesini meşrulaştırmak mı istedi? Ateş’e ilişkin en büyük iddia: Kriptolu ‘FETÖ’ elemanıdır. Ancak bu iddiaya hiç kimse inanmıyor.
Ortaya çıkan veriler dikkate alındığında Ateş’in sıradan bir birey olmadığını, arkasında bir gücün olduğu anlaşılıyor. Bir akademisyen ama faaliyetlerini yürütmek için Çukurambar’da bir ofis kiralıyor. Türkiye’nin birçok ilini geziyor. Ülkücülerle görüşmeler yapıyor. Bir kısım raporlar hazırlıyor. Peki, bunları tek başına yapma gücü veya potansiyeli var mı? Yok. Milliyetçi-ülkücü camia içerisindeki bir grup, Sinan Ateş üzerinden nasıl bir planı hayata geçirmek istedi?
Veriler değerlendirildiğinde Ateş’in öldürtülmesinde iki iddia ön plana çıkıyor. Birincisi, Bahçeli ‘aniden’ hastalanıp hastaneye kaldırıldıktan sonra Sinan Ateş’in Bahçeli sonrası kimin MHP başına geleceği konusunda fikir beyan ettiği ve bazı isimleri işaret ettiği iddiasıdır Bu amaçla Türkiye genelinde Ülkü Ocaklarını gezerek destek almaya çalıştığı belirtiliyor. MHP Genel Başkan yardımcısı Semih Yalçın ve Olcay Klavuz liderliğindeki ekip ise Bahçeli’nin manevi oğlu olarak bilinen İzzet Ulvi Yönder’i, Bahçeli sonrası MHP Genel Başkanlığa getirmek istediği ve Bahçeli’nin de isteğinin bu olduğu iddiasıdır. Sinan Ateş’in fiziki olarak ortadan kaldırılması, bundan sonra her potansiyel adaya bir mesaj olduğu ve hiç kimsenin bu tür girişimlere yeltenmemesi uyarısı olarak değerlendirildi.
En çok tartışılan ikinci iddiası ise MHP merkezinde olan ve Bahçeli üzerinden oldukça etkin olan bazı yöneticilerin son yıllarda Türkiye’nin küresel çapta uyuşturucu merkezi haline gelmesini sağlayan baronlarla olan bağlardır. Latin Amerika’dan Avrupa’ya götürülmek istenen uyuşturucu/kokain için Mersin ve İzmir limanları merkez üs haline getirildi. Özellikle Mersin limanına gelen ve değerleri milyar dolarlarla ifade edilen uyuşturucunun dağıtım organizasyonunda MHP Genel Başkanı Semih Yalçın, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı ve şuan Mersin Milletvekili Olcay Klavuz ve bugünkü Ülke Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım gibi MHP üst düzey yöneticilerin rol aldıkları iddiasıdır. Hatta Sinan Ateş tarafından atanan Mersin Ülkü Ocakları Başkanına yönelik yapılan ve bir kişinin ölümüne yol açan saldırının arka planında Mersin’deki uyuşturucu piyasasının olduğu belirtiliyor.
Sinan Ateş’in, MHP Genel Merkezinde bulunan bir kısım insanların küresel çaptaki uyuşturucu trafiği içerisinde yer aldıklarını ve bunun Mersin ile sınırlı olmadığını tespit ederek yine Bahçeli’ye bir rapor sunmak istediğine ilişkin yapılan yorumlar medyada yer almaktadır. Böyle bir rapor var mı? Varsa içeriği nedir? Henüz kamuoyuna sunulmuş bir bilgi yok. Sinan Ateş’in öldürülmesinde uyuşturucu rantının önemli bir etkisi olduğu fikri ciddi olarak ön plana çıkıyor.
Saldırının organizasyonunda "Mafya-Siyaset-Emniyet-Yargı" Denklemi
Cinayetin birinci ayağı: Mafya. Öldürülme eyleminin özellikle uyuşturucu çetelerinde yer alanlara havale edilmesinin amacı olayla mafya arası bir çatışma olarak göstermek ve böylelikle Ateş’in öldürülmesinin uyuşturucuyla bağlantılı gösterip kimsenin tepki göstermemesini sağlamak olduğu anlaşılıyor.
Saldırıyı organize eden önemli kişilerden biri Erdem Karadeniz; mafya ilişkilerinin merkezi olarak kullanılan Villagepark Hotel Beykoz’un sahibi ve cinayetten aranan biri. Hotel, kirli ilişkilerin organize edildiği bir yer olarak biliniyor. Aranan çok sayıda kişi burada barınıyor. Saldırıda kullanılan şahısları bu kişi buluyor. Saldırıda doğrudan yer alan ve eylem esnasında organizatör olarak sorumluluk alan ve yaklaşık 60 yıl cezası bulunan Doğan Çep, bugüne kadar Villagepark Hotelinde saklandığı ve korunduğu ortaya çıktı. Eylemde motosikleti kullanan kişi Vedat Balkaya ve tetiği çeken Eray Özyağcı’yı bulan kişi ise Doğan Çep. Nasıl ki Maltepe Gülsuyu’nda Hasan Gedik’in öldürülmesinde doğrudan rol alan Doğan Çep, Suriye’de Radikal İslamcı Örgütlerin bulunduğu bölgeye çıkartılıp bir süre orada kaldıktan sonra kirli işler için kullanılmak üzere tekrar çağrılmışsa aynı şekilde Eray Özyağcı da kirli saldırıların pazarlandığı Suriye’ye gönderilmesi kimseye sürpriz gelmemeli.
Saldırının ikinci ayağı: Siyaset ya da MHP: Ateş’in öldürülmesinde dikkatler MHP’nin üzerine çekildi. Olayda ismi geçen çok sayıda kişinin MHP ile doğrudan ilişkisi var. Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ın Av. Serdar Ökten ile ilişkisi olduğu, Ökten’in de söz konusu eylem için Erdem Karadeniz’i iletişime geçtiği iddia ediliyor. Tetiği çeken Özyağcı’yı olay yerinden kaçıran kişinin eski Ülkü Ocakları genel merkez yöneticisi Tolgahan Demirbaş olduğu ve bu şahısın MHP Mersin Milletvekili Olcay Klavuz’a ait olan bir evde gözaltına alındığı basına yansıdı. Oluşan kamuoyu baskısı sonucunda ifadesi alındı ve adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. MHP İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi Ufuk Köktürk, cinayetin finansında rol aldığına dair çok sayıda bilgi paylaşıldı. Zeki Pınarbaşı, Kadir Ejder gibi MHP ve Ülkü Ocaklarıyla doğrudan ilişki içinde bulunan kişilerin olayla bağlantılı olduğuna dair çok sayıda haber ve iddia medyada yer aldı.
Semih Yalçın, Olcay Klavuz, Ahmet Yiğit Yıldırım gibi isimler doğrudan veya dolaylı olarak ön plana çıkmasına rağmen MHP’de cinayete dair bugüne kadar tek bir açıklama yapılmadı. Ayrıca ne kurumsal olarak ne de yönetici düzeyde Ateş ailesine baş sağlığı dilenmemesi doğal olarak bütün dikkatlerin MHP üzerinde yoğunlaşmasına neden oldu. Başta Bahçeli ve Semih Yalçın olmak üzere MHP’lilerin sürekli savunmada kalarak gazetecileri tehdit etmeleri, cinayeti kınamamaları tersine yapılan açıklamalarla saldırıyı onayladıkları algısı oluşmaya başladı.
MHP, Ateş cinayetinin bu düzeyde politik ilişkilerin gündemine oturacağını ciddi düzeyde düşünmediği dahası hesap hatası yaptığı anlaşılıyor. Doğal olarak cinayetin politik muhatabı haline gelen MHP. çok daha ciddi sorunlarla karşı karşıya kalması kaçınılmazdır. Dosyanın içeriği tam bilinmemekle birlikte, cinayete dair yolların MHP merkeziyle kesiştiği iddiası giderek güçleniyor. Milliyetçi-ülkücü camiada oluşan sarsıcı etkinin yansımaları özellikle MHP’yi çok ciddi oranda vuracaktır.
Üçüncü ayağı Emniyettir: Sinan Ateş’in öldürülmesinde Emniyet içerisinde bazı Özel Harekat polislerinin cinayette görev aldıkları ortaya çıktı. Tetiği çeken Eray Özyağcı, özel harekâtçılar Muratcan Çolak ve Aşkın Mert Gelenbey tarafından kullanılan araçla İstanbul’dan Ankara’ya getirildikleri tespit edildi ve bu iki polis tutuklandı. Bu iki polisin vereceği bilgiler, emniyet ayağının derinleşmesini sağlayabilir. İki şüpheli, eğer kendilerinin sahiplenilmediğini düşünmeye başlarlarsa davanın seyrine göre yüksek bir olasılıkla konuşacaklardır. Cinayetin emniyet bölümünün bu iki kişiden ibaret olmayacağı hemen herkesin tahmin ettiği bir durum.
İki polis ile 60 yıl ceza almış olan Doğukan Cep ve Erdem Karadeniz arasındaki ilişkilerin araştırılması, yeni sürpriz bilgilerin ortaya çıkmasını sağlayabileceği gibi cinayetin arka planının aydınlatılmasında önemli katkılar sunar. Ateş cinayetinde bu yana İçişleri Bakanı Soylu’nun doyurucu ve ikna edici bilgilerle kamuoyu karşısına çıkmaması ayrıca oldukça dikkat çekici bir husustur. Cinayetle ilişkili olarak ismi sıklıkla gündeme gelen MHP Milletvekili Olcay Klavuz’un olaydan dört gün önce Soylu ile yüz yüze görüştüğü basına yansıdı. Böyle bir görüşme gerçekleşti mi? Görüşmenin cinayetten önce olması bir tesadüf mü? Benzeri soruları aydınlatacak iki kişi var: İçişleri Bakanı ve Olcay Klavuz’dur.
Dördüncü ayağı ise Yargıdır: Davanın seyrini etkileyecek önemli faktörlerden biri de soruşturmayı sürdüren savcının değiştirilmesidir. Cinayetin soruşturmasında görevli savcısı Ayhan Ay, ani bir kararla izne çıktı. Dahası çıkartıldığı anlaşılıyor. Soruşturma başsavcısının da umreye gittiği belirtildi. Böylelikle yeni bir düzenlenme yapıldı. Soruşturmaya Cumhuriyet Savcısı Durmuş Ali Kaya atandı. Soruşturmanın başsavcı vekilliğine ise Durdu Özer getirildi. Durdu Özer’in MHP’nin üst düzey yöneticileriyle oldukça yakın olduğuna ilişkin fotoğraflar kamuoyuna yansıdı. Sinan Ateş cinayetine çok kısa bir zaman diliminde bu düzeyde olağan üstü bir şekilde müdahale edilmesi, soruşturmanın seyrini çok ciddi oranda etkileyeceğine, saldırının politik yönünün soruşturulmayacağına dair ciddi kuşkular oluşmaya başladı denebilir. Bu düzeyde bir müdahalenin olması MHP’nin yargıdaki gücümü dür yoksa AKP’nin yaptığı ve karşılığına alacak bir jest midir?
Cinayette MİT’in Pozisyonu
Belki de en gizemli sorunlardan biri de budur. MİT’in çok geniş bir istihbarat ağına sahip olduğu biliniyor. Bu nedenle Ateş’in öldürülmesine ilişkin bir planlamadan haberdar olmaması ciddi şüpheler yarattı. Dahası inandırıcı bulunmadı. Gelişmeler MİT’in bilgi sahibi olabileceğini de gösteriyor. Öncelikli olarak Erdem Karadeniz’e ait olduğu bilinen ve mafya ilişkilerinin merkezi olarak kullanılan Villagepark Hotel Beykoz’a operasyon yapıp Doğan Çep ve Erdem Karadeniz’i gözaltına alıp Ankara’ya getirenin MİT olduğu söylendi. Bu iddianın ne kadar doğru olduğunu bilemeyiz. Ayrıca MİT’in süreci takip ettiği ve çok kısa bir zaman dilimi içinde bir rapor hazırlayıp Cumhurbaşkanına sunduğu belirtiliyor. Cumhurbaşkanın da bu rapordan sonra Ateş’in ailesine başsağlığı mesajı gönderdiği açıklandı.
MİT’in çok kısa bir sürede bir rapor hazırlayıp cumhurbaşkanına sunması, cinayete ilişkin önceden bir kısım bilgilere sahip olduğu kuşkusu da oluşmuş durumda. Burada iki soru akla geliyor. Birincisi MİT önceden bir kısım bilgilere sahip olmuşsa neden Sinan Ateş’i ve emniyet birimlerini uyarmadı? İkincisi ise olayın hemen ardında sürece müdahil olmuşsa, çok kısa zaman diliminde hazırlanan ve cumhurbaşkanına sunulan raporun içeriğinde neler var? Özellikle iktidarın ittifak gücü MHP ile ilgili bir değerlendirme var mı? Raporda MHP ve Ülkü Ocaklarının üst düzey yöneticilerinde kimlerin isimleri yer alıyor? Bunlar gibi merak edilen bir çok soru var. Ateş cinayetinin aydınlatılmasında MİT’in elindeki bilgiler son derece önemlidir. Bu bilgiler soruşturma ve mahkeme dosyalarına girecek mi? Bilinmiyor.
Cumhurbaşkanı ve AKP’nin taktik planı
Dikkat edilirse AKP’den kimse bu cinayet üzerinde bir değerlendirme yapmıyor. Adalet Bakanı Bozdağ’ın soruşturma konusu olan bir dosya üzerinden doğrudan yorum yapmaması anlaşılır bir durum..
Cumhurbaşkanlığına sunulan raporda eylemin siyasi bir boyutu olduğu ve MHP ile doğrudan ilişkilendirildiğini düşünmek yanlış olmaz. Bu cinayet, bir bakıma MHP ile olan ilişkilerde AK Parti’nin elini güçlendirdi. MHP merkezli bir kısım insanların bu cinayette yer aldığı, bazılar hakkında ciddi iddiaların olduğu dikkate alındığında, MHP’nin bundan sonra AKP’ye politik baskı yapması, kendisini dayatması ikinci plana düşebilir. Cumhurbaşkanına gelen bilgiler, önümüzdeki günlerde özellikle seçimler sürecinde bir kısım hamlelerin önünü açabilir. MHP’nin itirazları konusunda elinin zayıflamasının ötesinde AKP’nin atacağı adımlara destek vermesi de zorunlu hale gelebilir. Örneğin Kürtlerle yeni bir adım atmak, Öcalan ile görüşmek, HDP’nin kapatılmamasına ilişkin bazı mesajlar vermek gibi sürprizlerin olması kimseyi şaşırtmamalıdır.
Politik Partiler Nasıl Yaklaşıyor
İYİ Partinin tutumu da ilginç ve dikkat çekicidir. Meral Akşener, süreci takip edeceklerini ama ailesinin uyarısını dikkate alarak geride durduklarını söylese de, bu pek bir inandırıcı bulunmuyor. İYİ PARTİ’nin sessizliğe bürünmesi ve nerdeyse yok hükmünde sayması bir tesadüf değil. Bu cinayetin ülkücüler arasında bir çatışmaya dönüşme kaygısı olduğu ve nedenle geri durdukları iddia edilse de yine kamuoyunun bilmediği ama Akşener’in elinde özel bilgiler mi var?
CHP ve özellikle Kılıçdaroğlu, Ateş cinayetini gündemde tutmaya özel bir önem veriyor. Bu saldırının siyaset bir cinayet olduğuna dikkat çekerek, MHP ve Bahçeli ile çatışmaya giriyor. Hesap sorulacağına dair kamuoyuna mesaj vermeye devam ediyor. Kılıçdaroğlu’nun hedeflerinden biri de Ateş cinayeti üzerinden MHP seçmenini AK Parti’den uzaklaştırmaktır.
Ateş’in katilleri ‘Yerli ve Millidir’ kampanyasını sürdüren Zafer Partisi ve Ümit Özdağ; MHP’ye karşı açıktan bir çatışma alanına dönüştürüyor. Hiç şüphesiz ki bunun arka planında MHP’li seçmeni etkileme planı var.
Sonuç: Ateş cinayetinin seçim sürecine denk gelmesi bir tesadüf ancak seçim sonuçlarını etkileyecek bir düzeyde olduğunu söyleyebiliriz. Bu cinayet MHP’yi özellikle sarsacağı, oyunu ciddi oranda etkileyeceği, % 7 barajını aşamayacağı kamuoyu araştırmalarına yansıyor. AK Parti de, Ateş cinayetinde doğan seçmen boşluğunu doldurmak için özellikle MHP üzerinde baskı kurarak Kürtlerle yeni ittifak arayışlarına yönelebilir.
Sanırım bir cinayetin iç politik dengeleri etkilemesi böyle bir durum.