Kobani davasında ortaya çıkan sonuç, Türkiye'nin demokratikleşmesi yönünde son derece kötü bir sınav verdi ve geri dönüşü olmayan bir kısım toplumsal-politik sonuçlar ortaya çıkaracağı çok açıktır.
Mahkemenin vermiş olduğu karardan anlaşılacağı üzere, davanın hiçbir hukuki dayanağı olmayıp çok açık bir şekilde politik tercihlere göre karar verildi. Bu nedenle Kobani davasını hukuk üzerine tartışmanın son derece yanlış ve anlamsız olduğu ortadadır.
Mahkeme Heyetinin bu davayı sonuçlandırarak kendi üzerindeki yükü atmak, bundan sonrasını esasen Yargıtay'a bırakmak istediği çok açıktır. Kararında çok önceden yazdığı anlaşılıyor. Çünkü 140 sayfayı geçen kararın birkaç saat içerisinde yazılmasının mümkün olmadığını sırada bir insanın bilebileceği ve anlayabileceği bir durumdur. Doğal olarak kararın mahkeme aşamasında yazılmadığına göre önceden hazırlanıp flash disk üzerinde bilgisayara yüklendiği düşünüldüğünde, kararın önceden siyasal bir ortamda tartışıldığı tercihin ona göre yapıldığı algısı net bir şekilde oluşmuş durumda.
KOBANI DAVASI KARARI; KÜRTLERDE RUHSAL KOPUSU HIZLANDIRACAKTIR
31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra iktidarın ortaya çıkan sonuçlar üzerinden düşünmesi ve ona göre bir kısım tercihler yapması bekleniyordu. Bunun hem Türkiye toplumu açısından hem de iktidarın kendi politik geleceği bakımından bir ihtiyaç olduğu düşünülüyordu. Batı illerinde sistem içerisinde strateajik bir güç olan CHP'nin almış olduğu sonuçlar, sistemin yeniden reorganize edilmesi bakımından etkili olacağı herkesin bildiği bir durum. Ancak devletin bütün tasfiye politikalarına, baskılarına, saldırılarına, hukuki engellemelerine rağmen DEM Parti'nin Kürt illerinde aldığı sonuç Kürt halkının toplumsal ve politik tercihini çok net bir şekilde ortaya koydu.
İktidarın, Kürt halkının tercihini dikkate alarak yeni bir denge kurabileceği ve toplumsal uzlaşı bakımından bir adım atabileceği konuşulmaya başlandı. Kobani davasından çıkan karar, devletin bugünkü politik dengeler içerisinde, Kürtlerle barışma, Kürt sorununu demokratik siyaset içerisinde politik çözümü konusunda adım atma niyetinin oldukça zayıf olduğu görüldü. Kobani davası kararı, devletin Kürt halkına karşı, belirlediği politik tutumu, bir kez daha görüldü. Böylelikle demokratik siyaset, ortak çözüm, birlikte yaşam gibi taleplerinin karşılık bulmayacağına dair algı, Kürt halkından çok daha fazla hissedilmeye başlandı. Bir başka ifadeyle Kürtlerin, Türk toplumuyla ruhsal bağının kopmasını hızlandıran bir sürecin başlangıcı olarak değerlendirilebilinir. Bu sadece Kürt illerinde yaşayan Kürt halkındaki bir yansıma olmayacaktır aynı zamanda Türkiye metropollerinde yaşayan milyonlarca Kürt seçmenin de aynı duygu içerisinde hareket edeceği ve psikolojik kopuşu derinleştireceği açıktır.
İnsanları bir arada tutan, birlikte yaşamı sağlayan en önem faktörlerden bir tanesi toplumsal-psikolojik birlikteliktir. Bu yıkıldığında yeniden inşanın son derece zor olacağı sosyoloji ve psikoloji ile ilgilenen her insanın anlayabileceği bir realitedir. Kobani davası kararı, birçok yönüyle bir kırılma noktası oluşturdu. Bu süreçten sonra devletin veya iktidarın ne söylediğinin hiçbir önemi kalmamıştır. Kürt toplumu bu verilen cezaların tamamının yargılanlara değil esasen kendisine verildiğini düşünüyor. Kobani davasında verilen karar, tarihsel/toplumsal kopuşun bir miladı olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Önümüzdeki süreçte mahkemenin bu kararından bir dönüş olmadığında, hiç kimse Kürtleri birlikte yaşamaya ikna edemez. Kürt politik yöneticilerinin ‘birlikte yaşam’ vurgusunun bir önemi kalmayacağı gibi Kürt halkı karşısında da etkili olmaları son derece zordur.
Bir başka yazının konusu olmakla birlikte ; DEM Parti, bu süreci örgütsel, politik ve diplomatik olarak çok yönlü örgütlemelidir. Hiç bir hukuki dayanağı olmayan Kobani davası kararını, uluslararası alana taşıması için gerekli hazırlıkları yapmalıdır.
DEVLET BİR KRIZ İÇERİSİNDEDİR.
Sistemin iç çatışması derinleşiyor. Sayısal olarak küçük ama politik etki bakımından güçlü olan MHP'nin AKP ile girdiği gizil iç iktidar çatışması, devletin bütün kurumsal yapılarından aleni bir şekilde görülüyor ve hissediliyor. AKP’nin MHP ile olan ilişkisini yönünü belirleyecek olan 3 önemli hususu birçok kez vurgulamıştım. Birincisi, Sinan Ateş dosyasıydı. Savcılığın hazırlamış olduğu iddianamenin esasen gerçek suçluları gizlemeye yönelik olduği görüldü. Bu konuda kamuoyuna yansıyan bilgiler MHP'yi sıkıştırmaya başlasa da en azından bugünkü veriler bakımından bu iddianame üzerinden bir yargılanmanın yapılacağı ve asıl faillerin yargılamayacağı görülüyor yani burada MHP'nin nispeten kazandığını söyleyebiliriz. Ancak Sinan Ateş dosyasının yönünün nasıl olacağını cumhurbaşkanının kararı etkili olacaktır.
İkinci husus Yargıtay başkanının kimin olacağı meselesiydi. Bilindiği üzere AKP tercihini Bir önceki Yargıtay başkanını olan Mehmet Akarca’nın görevinin devamından yana yaptı ve doğal olarak desteği ona verdi. MHP ise Yargıtay 3.Ceza Daire başkanı Muhsin Şentürk’ü destekledi. Bahçeli-Erdoğan görüşmesinde ortak bir anlaşma yaparak MHP adayına çekilmesi bir önceki dönem Yargıtay başkanını desteklemesi bunun karşılığında Şentürk’ün Yargıtay Başsavcısı olması üzerinden bir ortak karar alındı. Ancak Yargıtay başkanlığına Ömer Kerkez’in seçilmiş olmasıyla AKP'nin istediği gerçekleşmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan 5 kişi içerisinde en çok oy alan kişiyi Yargıtay Başsavcılığına atamadı MHP ile yaptığı anlaşma gereğince ikinci sırada oy alan Şentürk’ü Yargıtay Cumhuriyet başsavcılığını atadı. Böylelikle MHP yargıtaydaki etkinliğini korudu. Şentürk’ün Yargıtay başsavcısı olmasıyla önümüzdeki süreçte Kobani davası gibi dosyalar hakkında nasıl bir karar verileceğine dair bir fikir edinmemizi sağlıyor.
Üçüncü husus da Kavala/Gezi dosyası, Can Atalay durumu ve Demirtaş/Kobani dosyasına ilişkin verecek kararlardı. Güncel olmaları bakımından buradan ortaya çıkacak bir sonucun Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu toplumsal uzlaşmaya yönelik olumlu bir mesaj olarak değerlendirilebilirdi. İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesine Kavala’nın ‘yeniden yargılamasına ilişkin yapılan başvurunun’ reddedilmesi ve Kobani dosyasında ortaya çıkan karar Bahçeli'nin/MHP'nin eğilimleri doğrultusunda karar verildiğine dair bir algı oluştu.
Böylelikle 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra AKP içerisinde ortaya çıkan tartışmaların ve yeni bir yol haritası üzerinden yürümeyeceği anlaşılıyor. AK Parti'nin ‘Sivil Kanadı ile Saray merkezde dar elit bürokratik kadro arasındaki çatışmada, Saray kadrosunun daha etkin olduğu görüldü. Kimin kazanacağı netleşmediğinden AKP içerisindeki rekabet ve çatışma devam edecek.
Kobani davasından ortaya çıkan sonuçlar dikkate alındığında AKP'nin çok daha fazla güç kaybedeceğini gösteriyor. AKP'ye oy veren Kürt seçmeninde ki kopuş çok daha hızlı bir şekilde gelişecektir. Kavalap/Gezi Can Atalay Demirtaş/Kobani davalarının politik ve toplumsal yansımalarının çok daha fazla hissedileceği bir sürece giriyoruz.
CHP ÇOK DAHA FAZLA CESUR OLMALIDIR
CHP merkezli sistem içi muhalefetin alacağı tutum ve ortaya koyacağı strateji önem arz ediyor. CHP'nin toplumsal uzlaşı arayışının, en azından bugün için iktidar cephesinde beklenilen düzeyde bir sonuç vermediğini görebiliyoruz. Toplumsal uzlaşma arayışının yarattığı pozitif beklenti, CHP için çok daha güçlü olanaklar yarattığını söyleyebiliriz. Bu sorunlara ilişkin kararlı bir tutum aldığında sonuçlarının kendileri bakımından da önemli pozitif yansımaları olacağını belirtebiliriz. CHP'nin Van'da halkın iradesinin gasp edilmesine karşı gösterdiği tutumdan çok daha fazlasını ortaya koyması, bunu pratikte hissettirmesi çok daha fazla güçlenmesine nesnel bir zemin hazırlayacaktır. Yani CHP’nin cesur davranması, Kobani davasını sürekli gündemde tutması etki alanını genişletecektir. Cumhurbaşkanı’nın yaşlı ve hasta generalleri af etmesiyle yetinmemelidir. Çünkü Türkiye’nin politik denkleminin tahminden çok daha değişebileceği bir sürecin içerisine girmiş bulunuyoruz. CHP, bu sürecin motor gücü olabilir.
KOBANI DAVASI KARARININ ULUSLARARASI YANSIMALARI
Başta Avrupa Birliği ve ABD olmak üzere Kobani davasının uluslararası alanda takip edildiği biliniyor. Doğal olarak bu davada ortaya çıkan sonuç Türkiye'nin uluslararası ilişkilerde çok daha zayıflamasına, eleştirilmesine ve güven kaybının çok daha fazla artmasına yol açacaktır. Özellikle Avrupa Birliği ile ilişkilerde bir kilometre taşı olarak görülen Gezi ve Kobani davalarının sonuçları Türkiye'nin aleyhine önemli sonuçlar doğuracaktır.
Önümüzdeki birkaç ay içerisinde Brüksel’de ve Strasbourg’da Avrupa Parlamentosunda ve AB Başkanlar Konseyi Toplantısında Türkiye aleyhine önemli kararların alınmasına yol açacağı çok açıktır. Bunun hem politik hem de ekonomik alanda sonuçları olacaktır. Türkiye'nin uluslararası alanda oluşan anti-demokratik, totaliter sistem algısının güçlenmesi, küresel sermayenin Türkiye'ye girişini olumsuz yönde etkileyecektir. Ekonominin toparlanmasının sadece IMF'nin talepleri doğrultusunda yapılacak programın kendisi olmayıp bunun kadar önemli olan belki daha fazla da önemsenen Türkiye'nin demokratikleşmesine ilişkin atacağı adımlardır. Bu nedenle Kobani davası sonucu bir tornusol kağıdı gibi bir işlev görecekti. Başta Demirtaş ve Yüksekdağ olmak üzere onlarca siyasetçiye verilen cezalar, Türkiye'de demokratikleşme eğiliminin olmadığı yönündeki algıyı oldukça güçlendirmiştir Bu nedenle de Türkiye'nin ekonomik sorunları çözmede etkili olacak ve özel olarak ihtiyaç duyduğu sermeye akışı ve yatırımlar konusunda çok daha fazla zorlanacağı önümüzdeki süreçte görülecektir.
KOBANI DAVASI KARARI BÖLGEDEKI BÜTÜN KÜRTLERI ETKILEYECEKTIR.
Kobani davası kararıyla sadece Türkiye'deki Kürtleri değil aynı zamanda bölgedeki bütün Kürtleri olumsuz yönde etkilediği ve açık bir kırılma yarattığı önümüzdeki kısa bir zaman içerisinde görülecektir. Ankara'nın askeri ve politik baskılarla Irak Kürdistan Bölge Yönetimini etkilemeye ve yönlendirmeye çalıştığı biliniyor. Burada elde ettiği bir kısım avantajların bölgedeki Kürt toplumu karşısında çok ciddi bir tepkiye dönüşeceğini ve riske gireceğini söyleyebiliriz. Kobani kararı nedeniyle bölgedeki Kürt halkında Kürt Bölge yönetimine karşı bir refleksin oluşabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Böylelikle Kobani davasında ortaya çıkan sonuçla AK Parti iktidarının Ortadoğu'daki Kürt nüfusunu olumlu yönde etkileyebilecek bütün fırsatları ortadan kaldırmıştır.
KOBANI DAVASINDA CEZA YAGIRDIRMAK VE GENERALLERI SERBEST BIRAKMAK
Kobani davasında oluşabilecek tepkileri zayıflatmak için Ergenekon ve Bayloz davasında tutuklu olan Fevzi Türkeri, Cevat Özkaynak, Yıldırım Türker, Erol Özkasnak ve Çevik Bir; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kararıyla affedildi. Zamanlamasının öncenden planlandığı çok açıktır. Erdoğan ve Saray bürokrasisi Kobani davasındaki kararı ve kime ne kadar ceza verileceğini önceden bildiği ve buna karşı generalleri af ederek bir dengeleme sağlamak istediği anlaşılıyor. Özellikle CHP’nin Kobani davasındaki tepkisini minimum düzeye indermeyi amaçladığı görülüyor.
AK PARTI ÖNÜMÜZDEKI SÜREÇTE NE YAPABILIR
Kobani davası en çok AK Partiyi zorlayacaktır. Karar mercinde etkili olan ancak hiç bir politik sorumluluk almayan MHP, AKP olan ilişkilerinin yönünü belirliyor. Son gelişmeler dikkate alındığında bu durum çok daha belirgin hale geldi. AKP ile MHP arasındaki ilişkilerin devamı son sınırına gelmiş bulunuyor. Gelişmelerin iktidar için hiç de hayırlı bir süreç olmayacağını AKP’nin sivil kanadı görüyor. Ancak cumhurbaşkanı üzerinde etkili olan ve MHP ile yakın hareket eden Saray Bürokrasisinin bir adım ön plana çıktığı anlaşılıyor. MHP-Saray Bürokrasisi, cumhurbaşkanı’nın Kürtlere yönelik politikasını çok yönlü sertleştirmek için doğrudan veya dolaylı yönlendirme yapacaklarına dair veri var.
AKP seçmeni dahil olmak üzerie toplumda Cumhurbaşkanı’nın ve AKP’nin gerçek iktidar olmadığı algısı oluşmaya başladı. Bu bakımdan 2024 yıl içinde AKP’de önemli gelişmelere yaşanacaktır. MHP ve Saray Bürokrasisinin etkinlik alanının özellikle cumhurbaşkanı için politik riskler oluşturduğu ve bunun ülke genelinde ciddi yansımaları olacağı çok daha fazla konuşulacaktır. Cumhurbaşkanı AKP’nin ekonomiyi toparlama ve yeniden politik olarak ön plana çıkma umuduyla dengelere göre hareket ediyor. Bu nedenle Türkiye’nin yumuşamaya ilişkin açıklamalarının politik ve toplumsal yansımaları etkili olmayacak. Yaşlı ve hasta generallerle bu süreç aşılamaz. Bu nedenle AK Parti ve cumhurbaşkanı, önümüzdeki süreçte özellikle Demirtaş/Kobani, Kavala/Gezi ve Can Atalay dosyalarında nasıl bir tutum alacaktır. İstinaf, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi sürecinde nasıl bir politik tercih yapacaktır. Çünkü bu dosyaların hukuki olmadığını, politik olduğunu bizzat AKP Yöneticileri açıkladı.
AKP’nin politik olarak yeniden etkili ve belirlmeyici bir güç olması, uluslararası alanda etkili olması, ekonomide toplarlanmanın sağlanabilmesi için bu üç davada vereceği karar etkili olacaktır. Aksi taktirde Kürtlerin ruhsal kopuşu kaçınılmaz olur ve bunun da bölgedeki yansımaları tahmin edilenden çok daha etkili ve sarsıcı olur.
Cumhurbaşkanı ülkenin karşı karşıya olduğu sorunları iyi okumalı ve kararını buna görev vermelidir. Doğrudan MHP’nin etkisini hissettirdiği ve bugüne kadar izlenen siyasetin ülkeyi bir çöküşe götürdüğünü görmesi gerekiyor.