Haftalardır süren gerilimin ardından Rus askeri operasyonları, 24 Şubat'ta yerel saatle sabah 4:00 civarında Ukrayna hava savunmasını, ikmal depolarını ve hava limanlarını hedef alan bir hava harekatı ile başladı. Yine de, ilk etapta operasyon beklenildiği gibi Ukrayna komuta ve kontrol yapısını sakat bırakacak yoğun bir hava saldırısıyla gerçekleşmedi. Rusya’nın Ukrayna’nın kuzeyinden, doğusundan ve güneyin’den yayılması, Kırım ve Belarus hatlarında manevralarını artırması, limanları zaptetmesi ve siber savaşa başvurması yakındır derken, Kiev’de Rus askerlerinin ilerleyişi rejimin düşmesini an meselesi haline getirdi.

Fransız düşünür Michel Eltchaninoff, aynı ismi taşıyan çalışmasında soruyor: Putin’in Aklında Ne Var? Kendi kişiliği gibi öngörülemez ve nüfuz edilmesi güç, karmaşık bir doktrin… Putin’in revizyonist Rusyası nasıl bir dünya tahayyül ediyor?

Putin yeni bir işe soyunmadı. Rusya’nın diplomatik tarihinin bize söyledikleri var. Rus siyaseti revizyonizm üzerine inşa edilmiştir. Rusya’nın jeopolitik geri dönüşleri çoğu kez büyük bir yenilgiyle sonuçlanan bir savaştan sonra gerçekleşmiştir. Moskova’nın Sovyetler Birliği yıkılmadan önce sahip olduğu statükoya geri dönme hevesi de bugün iyice netleşti. Ancak, tarihi emsallerin ağırlığı olmakla birlikte, her zaman reel stratejik bir ufuk oluşturmadığı da bir gerçek. Putin’in stratejisi tarih kitaplarının terminolojisini hatırlatıyor: toprak kazanmak, işgal, fetih, imparatorluk… Bu stratejiyi haklı çıkarmak için seçtiği kavramlar ise reel politikanın uzağında kalıyor: Ukrayna ordusunun “Nazileşmesi”, Ukrayna’nın “nükleer” hevesi, Ukrayna’nın uyguladığı “soykırım”...

NATO ÜYELİĞİ GERİLİMİN MERKEZİNDE

Rusya’nın en büyük argümanı NATO’nun doğuya doğru genişleme arzusunun yarattığı tehdit. Yani, Ukrayna’nın olası bir NATO üyeliği Rusya ile gerilimin merkezinde yer alıyor. Kendisinden talep eden her Avrupa kıtası devletinin Kuzey Atlantik İttifakına katılma hakkı vardır ve bu NATO’nun açık kapı prensibi ile örtüşmektedir. Putin ise, Batılı ülkelerden Ukrayna’nın üyeliğinin gerçekleşmemesi konusunda garanti istemektedir. Bunun yanı sıra Ukrayna ordusunun küçültülmesi ve Ukrayna’nın tarafsız ülke halinde bırakılmasını talep etmektedir.

Avrupa’nın yüzölçümü açısından en büyük ülkesi, 44 milyonluk nüfusuyla Ukrayna hem Rusya hem de Avrupa için önemli jeopolitik bir eksen. Bu yönüyle, Rus revizyonizmi karşısında Baltık’tan Karadeniz’e uzanan Avrupa güvenliği için oldukça önemli bir tampon bölge olma özelliği taşıyor. Başka bir ifadeyle, stratejik açıdan Rusya’nın doğu sınırlarındaki revizyonist emellerini kontrol altına alabilecek bir bariyer oluşturuyor.

Ancak mercek altına almamız gereken bir husus var: Ukrayna’nın NATO’ya katılımı şu aşamada ne Avrupa Birliği’nin ne de ittifak üyelerinin gündeminde. Bugün üye ülkeler arasında Ukrayna’nın üyeliği üzerine fikir birliği yok, zaten bu da Ukrayna özelinde herhangi bir somut perspektif ortaya koymayı engelliyor.  Öyleyse, Rusya’nın Ukrayna’nın NATO üyeliğine karşı sert duruşunu göstermek amacıyla başlattığı askeri operasyonların Rus jeopolitiğinde ayrı bir önemi olmalı. Fakat, Avrupa’da da kimse stratejik denklemin parametrelerinden habersiz değil.

AŞAMALI İŞGAL PLANI MI?

Rus yönetimi, parlamentosundan senatosuna askeri operasyonların boyutu, zamanlaması ve süresi konusunda herhangi bir kısıtlamaya tabi olmadan Rus güçlerini sınır ötesi konuşlandırma yetkisini aldı. Rusya’nın talebi Kırım’ın ilhakının tanınması, Ukrayna’nın NATO’ya katılma konusundaki tüm istek ve olası adımlardan vazgeçilmesi ve en nihayetinde Ukrayna’nın askeri olarak etkisizleştirilmesi. Jeopolitika stratejistlerine göre, bu talepler ötesinde Rusya’nın hedefi ise bir sonraki eylem planını başlatmadan önce Batı’nın tepkisini iyice ölçmek ve buna bağlı olarak operasyonlarını aşamalı olarak sürdürmek. Bu durum Rus kuvvetlerinin Donestk ve Luhansk bölgelerinin geri kalanını ele geçirmeden, Ukrayna’da rejim değişikliği ve en nihayetinde Ukrayna’yı Rus nüfuzu altına sokmadan durmayacağını gösteriyor. Yani, Rusya her neyin sendromunu yaşıyorsa, revizyonist siyasetini hala bırakmamış olduğu iyice netlik kazandı.

Avrupa’nın gözünde Ukrayna bir güvenlik değeri. Putin’in gözünde ise gerçek bir devlet değil, er ya da geç Rusya’ya bağlanacak. Bu minvaldeki siyasi söylemler yerini eyleme bırakmaya çoktan başladı. Kabaca yakın dönem Ukrayna siyasi tarihinin kilit tarihlerini göz önüne alalım:

Rusya 1994 yılında Ukrayna’nın bağımsızlığını tanıdı. 1997 yılından sonra eski Varşova paktı üyelerinin NATO’ya katılması Rusya’nın tedirginliğini artırmıştır. Estonya’dan Bulgaristan’a kadar doğu hattında Belarus (aynı eksene koymak zor) ile birlikte Ukrayna tampon bölge haline gelmiştir. Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana, çoğunlukla Rusça konuşulan, kendilerini Rus olarak tanımlayan Doğu ve Güney bölgeleri ile, Avrupa’ya entegre olmak isteyen nüfusun ağırlıkta olduğu Batı Ukrayna arasında gerilim hep var olmuştur. 2013 yılında Ukrayna’nın mevcut hükümetinin Rusya ile daha iyi ilişkiler kurma arayışı Kiev’de politik atmosferin daha da zorlanmasına ve Ukraynayı Batı ile Rusya arasında bariyer ülke haline getirme yükü ile başbaşa bırakmıştır.

2014’te Kırım’ın ilhakıyla birlikte, Doğu ve Güney bölgelerinde bulunan Rus yanlısı siyasi gruplar referanduma giderek Kiev ve Moskova’nın tanımadığı, tek taraflı Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Luhansk Halk Cumhuriyeti’ni kuruldu. 2015 yılında ateşkes için gerçekleştirilen Minsk görüşmelerinde Ukrayna’nın doğusunun silahsızlandırılması amaçlandı. 2019 yılında Rusya, bölge halkına Rus pasaportu vermeye başladı. (Bugün itibariyle bölge halkından yaklaşık 700 bin kişinin Rus pasaportuna sahip olduğu iddia edilmektedir. Rus pasaportu kendi vatandaşlarına saldırı yapıldığı gerekçesiyle, Ukrayna askeri gücüne hukuki çerçevede karşılık vermeyi kolaylaştırır.) 2021 sonbaharında Rusya Belarus hattına asker konuşlandırmak suretiyle Ukrayna harekatına başlama sinyallerini verdi. 22 Şubat (2022) tarihinde Rusya Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlığını tanıdı. Bağımsızlık meselesini ciddi hale getiren, bu yönetimlerin Donbass bölgesinin tamamında hak sahibi olma gayeleridir.

PUTİN’İN ÜLKESİ YAPTIRIMLARA HAZIR

Batı şu an için Rusya’nın eylemlerini kınama ve hukuk dışı ilan etme dışında bir de yaptırım kararları almakla ilgileniyor. Ancak NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermesine yönelik resmi bir karar yok. Yapılan müzakerelerden AB üyelerinin bu yönde bir adımı da görülmüyor. Ukrayna NATO üyesi olmaya aday bir ülke, yani henüz NATO’nun kapsama ve koruması altında değil. Ukrayna krizi Avrupa güvenliğine doğrudan bir tehdit oluşturduğu gerekçesiyle NATO gündeminde. Dolayısıyla, Ukrayna’ya mali, askeri ve sağlık alanındaki yardımların ötesine geçmesi henüz gündemde değil. Caydırıcı olacağı düşünülerek yaptırım kararları gelmeye başlıyor.

Yaptırımlar Batı’nın elinde önemli bir silah, ancak bu yaptırımların ne kadar işe yaracağı meçhul. Tutumu oldukça tartışma yaratan Almanya Rusya ile arasındaki Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattını askıya aldı. ABD ve İngiltere Rusya’nın Batılı finans kurumlarından borç alması durdururken Rus bankalarına yaptırım uygulanacağını açıkladı. İlerleyen günlerde yaptırımlara yenileri eklenecektir. Ancak, takdir edilmelidir ki Putin yeni bir işe soyunmadı. 2014’ten beri olası yaptırımlara karşı ülke ekonomisini hazırlamakla meşguldü. Ekonomistlerin iddia ettiğine göre, yaptırımlara karşı Rus direnci Batının sandığından daha güçlü olabilir.

Yaptırımlar konusunda bir diğer hassas nokta, küresel finans ve enerji piyasasının nasıl etkileneceği. Batının da bu konuda eli çok açık değil, nitekim Batı tek başına kararlar alabilen bir aktör değil, Batı ittifakı bir eylem çerçevesi. Her yaptırım kararı devletlerin kendi stratejik çıkarları ile bağlantılı alınmıyor. Örneğin, kendi ekonomik ve stratejik çıkarlarını gözeterek Almanya’nın Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattını askıya alması sadece Rusya’ya zarar vermiyor, aynı zamanda Avrupa’daki enerji fiyatlarını da etkiliyor. Diğer taraftan, bu yaptırım kararının içinde yer alan İngiltere, bugün enerji ihtiyacının sadece yüzde üçünü Rusya’dan temin ediyor. Oysa Rusya Avrupa’nın enerji tedariğinde yüzde 40’ına hitap ediyor.

Yaptırım kararlarının caydırıcılığı üzerine düşünürken bu denklemde Çin’i de görmek gerek. Rusya 2014 yılından beri geçen süre içerisinde ekonomisini korumaya almakla uğraşırken, Çin Batıdan ayrı ekonomik stratejisinin önemli bir parçası haline geldi. Dahası, 2021 yılında Japonya denizinde iki devletin ortak hareket etmeleri ve Rusya’nın Tayvan’da karşı Çin’in yanında yer alacağını söylemesi ekonomik ilişkileri siyasi işbirliği ile de taçlandırmaktadır.

KIVILCIM TÜRKİYE’YE DE SIÇRAYABİLİR

Ukrayna sorununda kesin argümanlar üretmek için henüz erken. Ancak nereye doğru gittiği konusunda bazı çıkarımlarda bulunmak mümkün. Rusya’nın kendi etki alanını genişletmek için Batı sınırlarını olabildiğince zorlamaya devam edecektir. Kiev’in düşüşü yeni bir dönem noktası demek. Dahası, Rus emellerinin bugün Balkanlar’a da uzandığını unutmamak gerek. Böyle bir konjonktürde Türkiye’nin politikaları yüksek derecede önem kazanıyor.

NATO üyesi olan Türkiye, NATO’nun alacağı herhangi caydırıcılık yahut savunmayı güçlendirme adımlarına katkıda bulunmakla yükümlüdür. Bu durum Türkiye’yi güvenlik konusunda Batılı müttefikleriyle daha fazla hareket eder bir noktaya getirecektir. Ancak NATO’nun konuya Karadeniz üzerinden müdahil olması Türkiye’yi krizin ortasına koyacak bir durum olarak düşünülmelidir. Dolayısıyla, Ukrayna ve Rusya arasında eşit ve dengeli bir mesafe koyarak gidişatı izlemek Türkiye’nin güvenliği için önemlidir. Bunu yaparken, Montrö Sözleşmesi’nin (1936) hamisi olarak bu anlaşmanın gerektirdiği titizlikle hareket etmelidir. Ancak önemli bir nokta, Ukrayna krizi Türkiye’ye bir taraftan Batılı müttefikleri ile ortak hareket edebileceği bir alan açarken, diğer taraftan Rusya’nın Suriye meselesi üzerinden Türkiye’yi sıkıştırılabileceği unutulmamalıdır.