Erdoğan'ın seçim stratejisi çok yönlü işliyor. Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu ekonomik ve toplumsal sorunların çözülemeyeceği, iktidarın inandırıcı projeler oluşturamayacağı görülüyor. Cumhur ittifakı aslında fiilen Erdoğan merkezi tek yönlü bir yapıyı oluşturuyor. MHP dışında mevcut ittifakı oluşturan partilerin politik dengeler içerisinde ciddi alınabilir bir toplumsal bir etkileri bulunmuyor.
Erdoğan'ın merkezi Cumhur ittifakının topluma sunacağı inandırıcı bir seçim beyannamesinin olmadığı anlaşıldı. İktidar olmanın avantajlarını ve devlet olanaklarını kullanarak seçim faaliyeti yürütülmesi tek başına bir sonuç elde edemeyeceği anlaşılıyor.
Erdoğan’ın kurmaylarının temel stratejisi; öncelikli olarak muhalefetin iç dinamiklerini zayıflatıp bir çatışma alanı yaratmaktır. Böylece öncelikli olarak muhalefetin güvensiz bir güç olduğu algısını oluşturmayı hedefliyorlar
Erdoğan'ın iktidara benzer bir muhalefet yaratma hamlesi veya çabası kesintisizce devam ediyor. Muhalefetin iç dinamiklerinde kriz yaratırsa ve bunu gündemde tutarsa toplumun karşı karşıya olduğu ekonomik ve toplumsal sorunlar geçici olarak arka plana atabilir ve sorunların yeniden Erdoğan tarafından çözülebileceği algısını topluma kabul ettirebilir.
MUHALEFETİN İÇ DİNAMİKLERİNİ PARÇALAMAYI 3 AŞAMADA GERÇEKLEŞTİRMEK İSTEDİ.
Birincisi, Oğuzhan Asiltürk üzerinden Saadet Partisi'ni dizayn etmek istedi. Bunun ilk ve önemli adımlarını attı ancak Asiltürk yaşamını yitirdi ve Saadet Partisi'ndeki iç çatışmayı bir bakıma ortadan kalktı. İkinci büyük hamlesini Muharrem İnce üzerinden CHP'yi dizayn etmek ya da parçalamak üzerine kurdu. Muharrem İnce'nin Memleket Partisi’ni kurması bu sürecin bir parçasıdır. Bugün toplumun yoğun baskısına rağmen cumhurbaşkanlık adaylığından çekilmemesinin arka planı Kılıçdaroğlu'nun kaybetmesi üzerine kurulmuş bulunuyor. Kamuoyu yoklamalarına göre Muharrem İnce ancak yüzde 2-3 civarında oy alacak gibi görünüyor. Çok iddialı olan İnce, böyle bir oy oranıyla siyaset sahnesinde silinmesine neden olacak ama aynı zamanda Kılıçdaroğlu'nun birinci turda kazanmasını tehlikeye sokacaktır. Kendisine biçilen misyon da çok açık olarak budur. Yani Kılıçdaroğlu'nun birinci turda kazanmaması, cumhurbaşkanlık seçiminin ikinci tura kalmasıdır. İktidar medyasının İnce'ye yönelik çok yönlü pozitif bir kampanya yürütmesi doğrudan bu durumla ilişkilidir. Erdoğan'ın İnce için belirlediği strateji nispeten başarılı görünüyor. Üçüncü halka ise İYİ Parti'nin Millet İttifakından koparılması üzerine şekilleniyordu. Ümit Özdağ’ın İYİ Parti’den kopması, belirlenen planın bir parçasıydı. Aynı şekilde Meral Akşener'in 2 Mart gecesi yaptığı çıkış, yaklaşık olarak 3 yıldır içinde yer aldığı ‘Millet İttifakı’nı 'kumar masası' olarak değerlendirmesi tam da Cumhur İttifakı’nın belirlediği stratejinin en önemli hamlesiydi. Kılıçdaroğlu'nun çok kritik bir anda yapıcı, birleştirici bir tutum olması ve özellikle de İYİ Parti'nin tabanının oluşturduğu yüksek tepki Akşener'in ve ekibinin yeniden masaya dönmesini sağladı. Dahası sistemin değişmesini isteyenler ‘acil koduyla’ devreye girdi Akşener masaya dönmesini sağladılar. Böylelikle Erdoğan ve ekibinin kurduğu plan boşa çıktı. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çok açık bir şekilde Akşener'i tehdit etmesi ve İYİ Parti'nin İstanbul il binasına yapılan silahlı saldırının politik arka planı, Akşener'in yeniden Milleti İttifakı masasına dönmesi ve Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adaylığını onaylamasıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve ekibinin belirlediği bu planın ve boşa çıkması doğal olarak kendisi için önemli bir dezavantaj oluşturmaktadır.
Erdoğan merkezi Cumhur ittifakının önemli hedeflerinden biri, 14 Mayıs’a kadar toplumun karşı karşıya olduğu ekonomik ve toplumsal meseleleri gündemden çıkartmaktır. İktidarın öncelikli olarak deprem ve sel felaketi nedeniyle çok ciddi prestij kaydına uğraması, oy oranlarının hızla düşmesinde önemli bir faktör olduğu anlaşılıyor. Artık inandırıcı ve güven verici projelerin de üretilememesi doğal olarak seçim planının farklı bir tarzda yürütülmesini zorunlu kılmaktadır. Belirlenen plan yeniden toplumun alt katmanları arasında çatışmalı bir ortamın yaratılması ve saflaşmanın sağlanmasıdır. Cumhur İttifakı, oy kaybını önleyerek kendisini yeniden konumlandırmak istiyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde sadece HDP ya da Yeşil Sol Parti üzerinden bir kriminal siyaseti izlemeyecek aynı zamanda Millet İttifakı üzerinden de bir kriminalleşme hamlesini başlatacaktır. Bunun için terör gerekçesiyle şiddet ve iç çatışma alanlarını genişletecek adımların atılması hiç kimseye sürpriz gelmemelidir. Yeniden psikolojik savaş araçları kullanılmaya başlandı. Özellikle milliyetçi dalganın yükseltilerek yeni bir saflaşmanın yaratılması için düğmeye basılmış görünüyor. Bu plana uygun olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın devletin tepesinden bulunan biri olarak tehdit dilini çok daha fazla kullanmaya devam edecektir. Başta partilere ve yöneticilere yönelik kullanılan dilin giderek sertleşmesi, toplumu alt dinamiklerinde çatışma alanı çok daha fazla hızlandıracaktır. Kaos yaratmaya yönelik çatışma alanının genişletilmesinin çok daha fazla ön plana çıkartılması kimseyi şaşırmamalıdır.
Kaos ortamını oluşturmak için belirli güçler sokakta çok daha fazla görünür olacaktır
Birinci Grup: MHP ve BBP merkezli Ülkü Ocakları ve Alperen Ocaklarıdır. Bunların özellikle ırkçı ve milliyetçi tabanı sokakta hareketlendirmek için sokakta bir kısım provokasyonlara yönelmeleri planlanacaktır. İkinci Grup: Hüda-Par ve Yeniden Refah Partisi merkezli daha çok İslamcı ve Şeriat düzenini isteyen güçlerdir. Hüda-Par, özellikle Kürt seçmenin yoğun olduğu illerde önemli bir rol oynayacaktır. Ayrıca radikal İslamcı güçlerin ve cemaatlerin bu toplumsal çatışmanın yaratılmasında belirli bir misyon üstlenecekleri aşikardır. Üçüncü Grup; Doğrudan iktidar tarafından organize edilen ve yönlendirilen SADAT ve Osmanlı Ocakları gibi paramiliter güçlerdir. Özellikle doğrudan devlet destekli silahlı militer güç olan SADAT'ın bu süreçte oynayacağı olumsuz rol mutlak bir şekilde hesaba katılmalıdır. Dördüncü Grup ise devletle iç içe olan ve kamuoyunca bilinen mafyatik grupların sürece dahil edilmesidir. Bütün bu güçlerin, seçimlerden kısa bir süre önce başlama olasılığı yüksek olan ‘saldırı’ hamleleri ve özellikle seçim günü yapacakları çok dikkatle takip edilmelidir. Yani ‘Atı Alan Üsküdar’ı geçmemelidir
İKTİDARIN BU PLANLAR TUTAR MI?
Yapılan kamu yoklamaların tamamında Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı seçimlerini ve Cumhur İttifakı’nın da parlamento seçimlerini kaybedeceğini gösteriyor. Seçimleri kazanmaya yönelik yaptığı ve yapacağı bütün hamlelerin boşa çıkartılması pekâlâ mümkündür. Öncelikli olarak şiddetin ve kaosun ön plana çıkartılması geçmişten çok farklı olarak Cumhur ittifakına ve Erdoğan'a yaramayacaktır. Türkiye'nin bugünkü ekonomik ve toplumsal durumu ile 2015'teki durumdan oldukça farklıdır. 2015 yılında Erdoğan’ın yönetme kapasitesi yüksekti ve bugün ise tersine çok önemli oranda inisiyatifi kaybetmiş görünüyor. 2015 yılında Türkiye'nin halen uluslararası alanda ve bölgesel ilişkilerde belirli bir etki alanı varken bugün genel olarak izole olmuş durumdadır.
Yukarıda saydığımız güçleri kullanarak seçim sürecine müdahale edilmesi sanıldığı gibi kolay değildir. Erdoğan, 31 Mart 2018'deki yerel seçimlerinde, özellikle İstanbul ve Ankara'yı kaybetmemek için bütün gücünü kullandı hatta bunu politik olarak varlık-yokluk meselesi olarak gördü. Devletin bütün olanaklarını ve Yüksek Seçim Kurulu devreye soktu. İstanbul’da seçimleri yeniledi. Fakat kaybetti Erdoğan İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder dedi. İstanbul'da seçimlerin yenilenmesinin ortaya çıkardığı tablo AK Parti'nin nasıl bir hüsranla karşılaşabileceğini ortaya koyuyor.
Muhalefetin bir bütün olarak seçimlere bir hafta kala ve seçim günü çok kapsamlı bir hazırlık yapması her türlü olumsuz ortama ve saldırıya karşı kendi planını oluşturması gerekir. Cumhurbaşkanı Erdoğan merkezli iktidar, uzun yıllar krizlerden beslendi ancak son yıllarda görüldüğü üzere krizler tersine iktidara kaybettiriyor.
Muhalefetin bütün kesimleri kendi içlerinde bir çatışmaya girmeden, iktidarın hamlelerini boşa çıkartmalı, toplumun temel sorunlarını gündemde tutmaya ve dikkatleri bu noktalara çekmeye devam etmeli, en önemlisi de toplumun alt dinamiklerine yani genel seçmen kitlesine doğrudan/bire bir dokunmayı aksatmamalı ve güven verici taleplerle topluma gitmelidirler. Böyle olduğunda iktidarın kriz ve kaos yaratma planları boşa çıkar ve aleyhlerine döner.