İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen ve hiçbir hukuki temeli bulunmayan 2 yıl 7 aylık cezanın Türkiye’de iç politik denklemi nasıl etkiler. Cezaya paralel olarak İmamoğlu hakkında ‘siyaset yasağı’ verilmiş olmasının politik arka planını nasıl okumak gerekir.
Yapılan yargılamanın bütünüyle politik gerekçelere dayandığı ve hakimin hukuki kanaatini değil politik eğilimini kullanarak açıktan bir karar verdiği hemen herkesin bildiği bir durum. Seçimlere çok az bir süre kala alınan bu kararın politik sonuçları kimleri nasıl etkiler. Burada İmamoğlu için yeni politik bir durum ortaya çıkar mı? Belki de en çok tartışılan konu budur.
Cumhur İttifakı ve özellikle AKP iktidarı bundan bir politik fayda sağlayabilir mi?
İmamoğlu hakkında verilen kararın doğrudan Sarayın yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönlendirmesiyle verildiğine dair çok ciddi iddialar var. Gerçekten İmamoğlu’na verilen ceza, AKP iktidarının ve özellikle Erdoğan’ın politik olarak güçlenmesine yarar mı? Ortaya çıkan tablo, tersine ciddi olarak zarar vereceğini gösteriyor. İmamoğlu hakkında mahkemede verilen politik karar esasen iktidarın politik yönetme gücünün artık sona doğru geldiğini, toplumsal tabanını korumayı dahi beceremediğini ortaya koyuyor. İki husus dikkat çekicidir. Birincisi Erdoğan, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanıyken okuduğu bir şiir nedeniyle ceza aldı ve Belediye Başkanlığı görevinden alındı. Erdoğan’ın yükselişi de bu süreçten sonra başladı. İkincisi, İmamoğlu’nun 13 bin oyla kazandığı İBB başkanlığını kabullenemeyen Cumhur İttifakı, seçimleri iptal ettirdi. Ancak ortaya çıkan toplumsal politik tepki, oy farkını 806 bine çıkarttı. Politik gerekçelerle verilen mahkeme kararı İmamoğlu’nun gücünü arttırmasının ötesinde toplumun politik tepkisinin artacağı ve bunun da muhalefete yarayacağı çok açıktır.
Akla şu soru gelebilir: Politik tecrübesi yüksek olan Erdoğan bütün bu olumsuzlukları göremiyor mu?
İki senaryondan bahsediliyor. Birincisi, kazanma potansiyeli olan İmamoğlu’nu devre dışı bırakmak. Çünkü karşısında Kılıçdaroğlu’nu görmek istiyor. Bu senaryonun pek gerçekçi olduğunu düşünmüyorum. Bu iddia daha çok İmamoğlu’nun aday olmasını veya Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını istemeyenlerin ileri sürdüğü bir tez. Mahkeme kararı kesin değil ve bunun İstinaf ve Yargıtay süreci var. Söz konusu süreç dikkate alındığında kararın seçimlerden önce çıkması oldukça zor görünüyor. Bütün hukuksuzluğu dikkate alarak 3-5 ay içerisinde bu davayı sonuçlandırabilirler mi? Teorik olarak pek ala mümkün. Bütün hukuksuzlukları göze alarak böyle bir yönteme başvurmaları, AKP’ye çok pahalıya mal olur. İstanbul Belediye seçimlerinde bu görüldü aynı politik refleks Genel Seçimlerde çok daya yüksek bir düzeyde yaşanabilir. İkincisi Erdoğan’ın muhalefet adayı olarak karşısında Kılıçdaroğlu’nu görme isteğinin olmasıdır. Kılıçdaroğlu’nun yüksek bir olasılıkla aday olacağı dikkate alındığında Ekrem İmamoğlu’na ceza vermesini sağlayarak bir avantaj sağlayamıyor. Tersine önemli bir dezavantaj sağladı denebilir. bu iki senaryonun bir karşılığı bulunmuyor. Ortaya çıkan tablo, Erdoğan’ın yararına değil ama politik inisiyatif bir kez kaybedildiğinde böyle hataların ortaya çıkması doğal. AKP iktidarı özellikle son iki yılda hatalar zinciriyle anılıyor.
İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olma olasılığı arttı mı?
İmamolu’nun dün, İBB Şehir Binasının önünde 6’lı Masa Liderlerine yapmış olduğu çağrı, bugün karşılığını bulacak. 6 lider de Saraçhane’ye gelecek ve birlikte hem bir fotoğraf verecekler hem de İmamoğlu’nun arkasında olduklarını ilan edecekler. Böylelikle İmamoğlu’nun toplumsal desteği, İstanbul’u aşarak Türkiye geneline yayılacaktır. Ancak bu desteğin, İmamoğlu’nun aday yapılacağı veya aday olacağı anlamına gelmez. Bunun birçok faktörü bulunuyor. Birincisi, Meral Akşener dahil olmak üzere 6 Masa’da hiçbir lider, İmamoğlu’nun hazırlanan protokole uygun davranacağı konusunda ikna olmuş değil, olmaları da zor görünüyor. İkincisi, 6’lı masanın belirlediği cumhurbaşkanı profili hiçbir şekilde İmamoğlu’nun politik yapısına uymuyor. Çünkü 6’lı Masa, yetkileri önemli oranda elinde alınmış ve esasen kanunları tastikleme görevi verilmiş ayrıca bütünüyle siyaset alanın dışında olacak sadece bir kez 7 yıllığına seçilmiş ve daha sonra hiçbir şekilde siyasete girmeyecek bir aday profili üzerinde anlaşmış bulunuyorlar. Peki, bu profil İmamoğlu’na uyar mı? Uymaz. İmamoğlu böyle bir profili kabul eder mi? Etmez. O halde şunu söyleyebiliriz: 6’lı Masanın adayı, İmamoğlu olmaz. Çizilen bu profil çerçevesinde İmamoğlu da 6’lı Masanın adayı olmaz.
İmamoğlu’nun politik liderliği artacak
İmamoğlu, İBB Başkanı olduktan geleneksel bir CHP belediye başkanı gibi hareket etmedi. Özellikle CHP-İYİ Parti dengesini gözetti. Sık sık ‘ben CHP’nin evladıyım’ dese de Kılıçdaroğlu- Akşener denkleminde Akşener ile daha yakın ilişki kurduğunu hissettirdi. İmamoğlu birçok kez CHP’nin belirlediği strateji dışında kendisine göre bir planlama yaptı hatta Yurt gezilerine çıktı. Alternatif bir güç olduğunu hissettirmeye çalıştı ve önemli eleştiriler aldı. Toplumsal etki alanı aslında nispeten daralmaya başlamıştı denebilir. Almış olduğu ceza ile yeniden etki gücünün artmasının önü açıldı denebilir. Bu kez 6’lı Masanın tam desteğini alarak yeni bir çıkış yapabilir. Ancak bu çıkışta cumhurbaşkanlığı talebi çıkarsa o zaman etki gücünü kaybeder. İmamoğlu’nun politik olarak hırslı olduğu biliniyor ve sürekli yükselmek arzusunda olduğu görülüyor. Ancak bunun için sabırlı davranır ve bugüne değil kendisini gelecek yıllar hazırlarsa politik bir lider olarak önemli bir rol üstlenebilir ama Muharrem İnce gibi aceleci davranırsa çok şey kaybeder.
Her fırsatta İmamoğlu’nun arkasında olduğunu söyleyen Akşener’in adayı kim?
Akşener özellikle Ankara ve İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlarıyla ilişkileri oldukça sıcak tutuyor. Zaman zaman hem Mansur Yavaş hem de Ekrem İmamoğlu’nun adaylıklarına yeşil ışık yakıyor. İYİ Parti’nin Yavaş’ın adaylığına dair yaptığı dolaylı görüşmede, Yavaş’ın ‘Kılıçdaroğlu bana resmi olarak teklif yapmadığı taktirde aday olmam’ dediği ve Akşener’in de bu süreci dondurduğu söyleniyor. Aynı şekilde İmamoğlu’na da dolaylı önerileri gittiği, İmamoğlu’nun Yavaş’ın tersine sıcak karşıladığı iddia ediliyor. Peki, Akşener böyle bir öneri de samimi mi yoksa İYİ PARTİ taktik bir hamle mi yapıyor? Akşener ile Kılıçdaroğlu arasındaki fiilen bir anlaşma var. Kılıçdaroğlu: pasif Cumhurbaşkanı, Akşener: aktif Başbakan. Ancak İYİ PARTİ içindeki dengelerde Kılıçdaroğlu faktörüne karşı güçlü itirazlar var. Bu nedenle Akşener hem kendi partisi içindeki dengelere karşı bir kısım taktik hamleler yapıyor hem de Yavaş ve İmamoğlu yakınlaşmasıyla iki metropoldeki oy oranını arttırarak merkezin güçlü partisi haline gelmek istiyor. Ancak Akşener’in gönlündeki aday Kılıçdaroğlu’dur.
Kılıçdaroğlu Almanya’ya giderek taktiksel bir hata mı yaptı?
Bu tür eleştirileri gerçekçi değil. Hatta tersine akıllıca bir hamle olduğunu düşünüyorum. Kılıçdaroğlu’nun Almanya gezisi tahmin edilenden çok daha önemliydi. Ankara’da iktidar olmanın yollarından biri Berlin’den geçiyor. Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’na verilen ceza nedeniyle son derece önemli ve stratejik bir hamle olan geziyi yarıdan keserek dönmesi, İmamoğlu şahsında süreci ne kadar önemsediğini göstermiş oldu. Bu bakımdan eleştirilerin arka planında Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması gibi bir kısım eleştiriler yapılsa da buların politik bir etkisi olmayacağı açıktır. Kılıçdaroğlu’nun dönüşü liderlik pozisyonunu güçlendiren bir adımdır.
Diyarbakır’a Kayyum atandığında ses çıkartmayanlar İmamoğlu için ağlamaları ne anlama geliyor?
İlginç bir durumla karşı karşıyayız. Şu anda dahi İmamoğlu’na veriler cezaya çok sert tepti gösterenler ve iktidarı eleştiri topuna tutanlar, Diyarbakır başta olmak üzere HDP’nin kazandığı Belediyelere kayyum atanmaları halen destekliyorlar. İkisi ayrı durum diyorlar. Yani Diyarbakır merkezli Kürt illerindeki belediyelere el konulmasını meşru, İstanbul için gayri meşru gören zihniyet devam ediyor. Daha önce yazdığım bir makalede ‘Diyarbakır’dan sonra sıra İstanbul ve Ankara’ya gelirse şaşırmayın, Diyarbakır’a sessiz kalanlar, İstanbul’da ağlamasınlar’ demiştim. Şimdi yüksek sesle ağlama zamanı gibi görünüyor. Kürt Belediye Başkanları yalnız bırakılmalarına ve önemli bir kesimi tutuklanmasında politik partiler, liderler, belediye başkanları görmezlikten gelmelerine rağmen, bugün Kürtlerin bütün politik temsilcileri tersine İmamoğlu’na verilen cezanın halkın iradesine ipotek koyma olarak değerlendirip açıktan sahip çıkan açıklamalar yapıyorlar. Kürt politik temsilcilerinin tutumu esasen demokrasiye ve demokratik değerlere sahip çıkma iradesi ve kararlılığıdır.
Seçim sürecine girildi ve dengeler nasıl şekillenir
İmamoğlu’na verilen ceza, esasen Cumhur İttifakının politik olarak kaybettiğinin ve toplumsal gücünü dayanağının giderek aşındığının bir göstergesidir. Ayakta kalabilmenin yolunu idare tedbirlerle sağlaya çalışıyor. Ancak aldığı her karar, attığı her adım iktidara çok daha fazla kaybettiriyor. İmamoğlu’na verilen cezanın amacı ekonomik ve toplumsal soruların dikkatini bu tür yönlere çekmek içindir’ gibi yaklaşımlar son derece yanlıştır. İktidarın gücünü tartışmalı hale getiren ve prestij kaybettiren bu tür kararlar özellikle AKP içerisinde ciddi sonuçlara yol açacaktır. İç tartışmanın kamuoyu önünde olup olmaması önemli değil ama içerideki güç ilişkilerini ciddi oranda etkileyecektir. Özellikle Soylu’nun politik geleceği etkileyen bir faktör haline gelebilir.
Bir çok iddianın tersine bence Cumhur İttifakı ve özellikle AKP’nin kaybetme olasılığı artıyor. Peki, özellikle Devlet Muhalefeti olan 6’lı Masa ne yapıyor. İmamoğlu kararında olduğu gibi iktidar, 6’lı Masa’nın kazanması için bir çok olanak sunuyor. Ama ilginç bir şekilde bunu değerlendiremiyor. İmamoğlu vakasından sonra iktidar, Kürtlere çok daha fazla yakınlaşan adımlar atarsa kimse şaşırmasın. 6’lı Masa ise halen HDP ile yan yana görünmekten korkuyor. Eğer İmamoğlu’na verilen cezadan dersler çıkartır, Kürtleri de içine alan bir strateji geliştirirlerse ve HDP ile de görüşmelere başlarlarsa, muhalefet alanını genişletirlerse kazanma olasılığı çok yüksektir. 6’lı Masa kaybetmeye değil kazanmaya odaklanmalıdır.
İmamoğlu, bir sonraki seçimlere kadar İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı olmaya devam edecektir. Sonrasında belki de CHP’nin Genel Başkanlığına getirilerek Türkiye’nin politik yönünü belirlemede önemli bir misyon üstlenecektir. Burası Türkiye, her şey mümkün.
Sonuç: İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi de kaybediyor.