Hakikati görmeye niyeti olmayana doğruluk dürtmesi işlemez” başlıklı ilk yazıda “hakikatin önemini yitirdiği, gerçek ötesi çağın etkisinin iliklerimize kadar hissedildiği günümüz Türkiyesinde “doğruluk dürtmesi” arzu edilen sonucu sağlayamıyor.” tespitine yer vermiştim. Sosyal medya platformlarının kullanıcılara karşılaştıkları paylaşımların doğru bilgi içerip içermediğine yönelik uyarıları koşullanmış, kutuplaşmış, ön yargılı kullanıcılar üzerinde sanıldığı kadar etkili olamıyor. Kişilerin kendi inisiyatifleriyle hatalı bilgi içeren paylaşımlarla girdiği etkileşim ise, yanlış bilgi sorununu ortadan kaldırmayıp daha da yaygınlaşmasına yol açma potansiyeline sahip. Ancak bu durum, “doğruluk dürtmesi” girişiminin tamamen etkisiz olduğu anlamına da gelmiyor.

Sosyal medyanın artan kullanımıyla birlikte bilgi düzensizliği daha önce hiç olmadığı kadar belirgin şekilde hayatın her alanını işgâl etti. Sayısız yanıltıcı içerik ve yanlış bilginin dolaşımda olduğu  sosyal medya platformları, yanlış bilgi sorunu ile ilgili mücadelede gerekli adımları atmakta başarısız bir performans sergiledi. Brexit ve 2016 ABD seçimleri sonrasında yoğunlaşan tepkilerin ardından Facebook, Instagram, asılsız haberlerin yayılmasını önlemek amacıyla seçili doğrulama girişimleriyle işbirliğine girişti. TikTok da benzer bir adım attı. Twitter ise bir bağlantıyı açıp okumadan retweet edenlerin karşılaşacağı bir uyarı mesajını test etti. Twitter ayrıca, doğrulama girişimleri yerine bireysel katkı bazlı bir yapıya odaklanan Birdwatch adlı programı pilot uygulamaya koydu. Konunun uzmanları, sınırlı sayıda platform tarafından atılan bu gibi adımlar hakkında, karşılaşılan sorunun gerektirdiğine nazaran geç kaldıkları ve yeterince etkin olmadıkları yönünde değerlendirmelerde bulundu.

Her ne kadar platformlar tarafından yanlış bilgi sorununa yönelik bazı adımlar atılsa da, gerçek yük her daim bu konuda hassasiyet gösteren kullanıcıların üzerinde kaldı. İnternet 2.0’ın getirdiği imkânla birlikte sosyal medya kullanıcıları karşılaştıkları gerçeği yansıtmayan iddiaları içeren paylaşımlarla etkileşime geçerek hakikati aktarmaya giriştiler.

Bu yöndeki bireysel (proaktif/reaktif) akım, bilgi ekosistemini iyileştirmesinin yanı sıra yanlış bilgiye karşı direnç oluşmasına, analitik ve eleştirel düşüncenin tetiklenmesine vesile oldu. Yanlış iddia içeren paylaşımlara yönelik tepki gösterilmesi, şüphelerin vurgulanması ve doğruların aktarılması, iddianın daha da yaygın paylaşılma potansiyelini düşürdü.

Geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen bir araştırma, insanların yanlış bilgiyi paylaşmadan önce doğruluğu hakkında düşünmeye teşvik edilmelerinin ve paylaşımlarının içeriğiyle ilgili “dürtülmelerinin” yanlış bilgilerin yayılımını azaltılabileceğini tespit etmişti (George Pennycook, Jonathan McPhetres, Yunhao Zhang, Jackson G. Lu, David G. Rand (2020). “Fighting COVID-19 misinformation on social media: Experimental evidence for a scalable accuracy nudge intervention”. Psychological Science. 31/7. Sf: 770-780). Sosyal medya kullanıcılarının paylaşım yaparken içeriğin ne kadar doğru olduğu hakkında yeterince fikir yürütmedikleri de çalışmanın diğer bir önemli tespitiydi.

Bu çalışma bulgularını tekrarlamayı amaçlayan son dönemden bir başka araştırma ise doğruluk dürtmesinin kişilerin yanlış bilgi paylaşımı meylini düşürdüğünü, ancak bu etkinin düşük ve kısa süreli olduğu bulgusunu aktarmıştı (Jon Roozenbeek, Alexandra L. J. Freeman, Sander van der Linden (2021). “How accurate are accuracy-nudge interventions? A preregistered direct replication of Pennycook et al. (2020)”. Psychological Science).

2010 yılında yürütülen bir araştırma da, “düzeltme” çabalarının ideolojik kitlelerin sahip olduğu yanlış algı ya da bilgileri azaltmada başarısız olduğunu ileri sürmüştü (Brendan Nyhan, Jason Reifler. (2010). “When Corrections Fail: The Persistence of Political Misperceptions”. Political Behavior. 32. 303-330).

Evet, (özellikle bireysel girişimlerle) doğruluk dürtmesi yoluyla sosyal medyada paylaşılan iddialara ilişkin doğruyu aktarmaya çalışmak bazen nafile hâl alabiliyor.

Kişilerin yanlış bilgi içeren paylaşımla etkileşime geçmesi, bu bilgiyi diğer kullanıcıların görme ihtimalini artırıyor. Yanlış bilgi paylaşan sosyal medya kullanıcıları doğruluk dürtmesi ile karşılaştıklarında “geri tepme etkisi” (“backfire effect”) olarak nitelenen durum gözlemlenebiliyor. Hataları aktarılan kişilerin agresif tepki gösterebildiği de biliniyor. Bu gibi durumlarda engel ya da kısıt ile karşılaşmak olası. Kimi zaman ise yanlış bilgi paylaşan sosyal medya kullanıcıları, tepki ve uyarılara rağmen aldığı etkileşimin hazzını sürmekle yetiniyor.

Kasten yanlış bilgi paylaşan ya da yanlış bilgi içerdiği ortaya koyulduğu hâlde paylaşımını silmeyen bir kişi ile etkileşime girmek, ilgili paylaşımın daha fazla kullanıcının karşısına çıkma olasılığını artıracaktır (Bazen harekete geçmeyerek de yanlış bilginin yayılım hızı azaltılabilir).

Lâkin, enseyi karartmanın ve kayıtsız kalmanın zamanı değil. Sosyal medya platformlarının inisiyatif almasını beklemek beyhude olabilir. Sorumlu bir sosyal medya kullanıcısı için derya deniz boyuttaki m/dezenformasyon karşısında sadece izleyici kalmak zaten mümkün değil. Kasten yanlış bilgi paylaşan sosyal medya kullanıcılarının etkileşim oyununun bir parçası olmadan, paylaşımlarla ilgili yanlış hususların doğruları aktarılabilir.

Bu noktada hedef kitleye ve muhatabın tutumuna göre yöntem izlemek önem arz ediyor. Paylaşım sahibine sesinize duyurmak istiyorsanız, alelade ifadeler ya da bir emoji yerine makul ve odaklı bir yorum yapmak daha büyük faydalı sağlayacaktır (Bu tavır, paylaşıma yapılan yorumlara göz atan kullanıcıların dikkatini hedefliyorsanız da yerinde olacaktır). Bir paylaşımdaki bilginin yanlış olduğunu kendi takipçilerinizle paylaşırken ekran görüntüsü ile alıntılamak daha mantıklı olabilir.