“Yok böyle bir Japon atasözü” cümlesi, sosyal medyada paylaşılan "sahte Japon" atasözleriyle uzun süredir mücadele eden Yoshi Enomoto ile adeta özdeşleşti. Türkiye'de yaşayan ve Türkçe bilen bir Japon olan Yoshi Twitter’da, paylaşılan birçok sözün aslında Japonca atasözü olmadığını belirtmişti. Bazı örnekler şöyle sunulabilir:
-
“Bütün bir süreç boyunca susanın, süreç tamamlanınca konuşmaya hakkı olmaz.”
-
“Arkandan kapattığın kapıyı sert çarpma ki geri dönme ihtimalin olur. ”
-
“Sen köprüyü yap, geçen olmazsa geçmeyen öder.”
-
“Düşmanınız dahi olsa iplikle bağı sıkı tutun, koparmayın. Gün olur o bağ size tekrar lazım olur.”
-
“Süslenme süreniz 4 dakikayı geçiyorsa çirkinsinizdir demektir.”
-
“Okuduğun her şeye inanacaksan, hiç okuma daha iyi.”
-
“Kendine usta diyebilmek için, önce ustanı geçeceksin, sonra kendini geçecek bir öğrenci yetiştireceksin.”
-
“Senin değilse alma, doğru değilse yapma, gerçek değilse söyleme, bilmiyorsan sus. ”
-
“Pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taştan korkacaksın. ”
Japonca bilmeyen, hayatında Japonya’da bulunmamış, bir Japonla iletişime geçmemiş kişiler, herhangi bir kaynak atfı sunmaksızın ya da doğrulama çabasına girişmeden Japonca atasözü olduğu iddiasıyla “özlü söz” paylaştığı görülüyor.
Peki, neden Japonca atasözleri uydurulup paylaşılıyor? Neden bazı insanlar bir aktarımda bulunurken odağa “Japon” referansını yerleştiriyor? Kendi atasözlerimiz kâfi mi gelmiyor? Verilmek istenen mesajı karşılayan bir atasözümüz yok mu? Örneğin, Ahmet Hakan Hürriyet'te 1 Temmuz 2022 günü yayımlanan "Bir Japon atasözü der ki" başlıklı yazısında “Bir Japon atasözü şöyle der: Bütün bir süreç boyunca susanın, süreç tamamlanınca konuşmaya hakkı olmaz.” ifadelerini kullanırken neyi amaçlıyordu?
Bu güdüde “Japon Atasözü Safsatası” etkili. (Türkiye'deki “uydurma Japon atasözü kültürü” için mantık hatalarından esinlenerek bu kavramı uydurdum).
"Argumentum ad verecundiam" yani "otoriteye başvuru" safsatası diyaloglarda oldukça güçlü. İnsanlar, kendi görüşlerini desteklemek adına sıklıkla ünlü, saygın, uzman ve yetkin olarak görülen kişilere atıf yapıyor. Böylelikle, atıf yaptıkları kişinin itibarına sığınarak kendi argümanlarının doğru olduğu algısı kuvvetlendirilmeye çalışılıyor.
Bu tekniğe başvuranların önermelerinin doğruluğunu ispatlamak adına bazen ünlü isimlere uydurularak atfedilen sözlere meylettiği görülüyor. Atatürk, Mevlânâ, İlber Ortaylı, Einstein’dan sahte alıntılara hepimiz alışığız.
“Gök kubbe altında söylenmemiş söz yoktur” denilir. Ancak insanlar, yeni şeyler söyleyip ilgi çekmek istiyor. Bu durumda, geçmişte paylaşılan ve halkın aşina olduğu vecizeler yerine, sanal alemde uydurulan, budist keşiş, kılıçlı samuray, çekik gözlü erkek / kadın resmi konularak paylaşılan uydurma sözler cazip geliyor.
Japonlar, vatandaşlarımız tarafından saygın, erdemli, çalışkan ve dürüst bir millet olarak görülüyor. Japonya ile majör bir uyuşmazlığımız, alıp veremediğimiz yok. Toplumda, kalkınma başarısıyla birlikte Japon kültürüne yönelik gizli bir hayranlık mevcut. Bu nedenle, özellikle çalışkanlık, başarı ve ahlâk üzerine sözler, Japonlara referans verilerek aktarıldığı zaman etkili oluyor.
Herhangi bir kaynak atfı olmaksızın ünlü isimlere atfedilerek paylaşılan sözlere sosyal medya kullanıcıları, haber tüketicileri geçmişe nazaran daha şüpheyle yaklaşıyor. Aktarılan vecizelerin gerçekten adı geçen kişiye ait olup olmadığı incelenebiliyor. Japonca söz konusu olduğunda ise, bu tür bir çaba aynı alfabeyi kullandığımız yabancı dillere nazaran daha güç bir hâl alıyor.
Gibi’den ünlü replikte aktarıldığı üzere “kimsenin hiçbir şey bilmediği yerde bir insan her şeyi bilebilir.” Japonya’da kullanıldığı ileri sürülerek paylaşılan atasözlerinde de aynen bu durum bu durum geçerli.