Vizontele’de geçen Belediye Reisi Nazmi Bey’in "Buraya gazeteler iki gün sonra geliyor. Biz duyduğumuz bir havadise şaşırdığımız zaman büyük şehirdeki insanlar çoktan unutmuş oluyor. ... Yani vizontele uzağı yakın edecek ve burası artık o kadar uzak olmayacak" repliğini eminim hatırlayacaksınız.

Haberin üretim, yayılım ve tüketim hızındaki ilerleme ile birlikte bu anlatım, günümüzde geçmişe dair nostaljik bir atıf hâlini aldı.

Bilginin demokratizasyonu ile birlikte uzak yakın oldu. Zamanla birlikte tabiri caizse internet  -televizyondan ve radyodan daha etkili şekilde- dünyayı küçülttü. Bilgiye, habere erişim (sansür uygulandığı ya da internete erişimin sınırlandığı durumlar hariç) toplumun geneli için hız kazandı. 

İnternet kullanımındaki artışla birlikte içerik ve haber tüketimi sosyal medyaya ve dijital haberciliğe kaydı. Bu durum da hız dürtüsü / kaygısı ile birlikte yanlış bilgi paylaşımı, kalite düşüşü ve aşırı üretim/tüketim olmak üzere birçok sorunu beraberinde getirdi.

Şüphesiz “hız”, gazetecilik mesleği açısından önemli. Hızlı şekilde üretilip yayılan “doğru” haber de kamuoyu için önem arz eder. Peki, bir satıh insanının haber tüketimi için hız, gerçekten çok mu önemli? Sürekli, adeta bombardıman altında haber tüketimi, normal bir vatandaş için gerçekten elzem mi?

Habere dayalı karar alıcı pozisyonda bulunmayan bir kişi için, bu soruya verilecek yanıtın “HAYIR” olduğu kanaatindeyim.

Eskilerin deyimiyle “ajans” izleyip kumandayla kapanan televizyonların, tamamen okunup katlanıp köşeye kaldırılan gazetelerin yerini durmadan yeni içerik sunan dijital platformlar aldı (Bir yayını tamamen hatmetme duygusu (sanki) mazide kaldı).

İlk dönemlerinde sosyal medyayı kullananlar mutlaka hatırlayacaktır. Eskiden platformlarda ekranda aşağı doğru ilerlediğinizde “gösterecek bir şey kalmadı” uyarısıyla karşılaşabiliyorduk. Ancak, zamanla birlikte bu uyarı da tarihe karıştı. Reklam gelirlerini artırmak için “ilgi ekonomisi”ni merkezine alan platformlar dikkatinizi sürekli cezp etmek adına “aşağı kaydırma” hareketini uçsuz bucaksız bir şekle dönüştürdü.

Aynı şablona sahip haber siteleri mantar gibi türedi. Haber siteleri de hiç bitmeyen alevli yanarlı dönerli görsellerle bezeli “son dakika” içerikleriyle okurlarını sürekli yenilenen sayfalarıyla sitelerinde tutma peşine düştü. Araştırmaya dayalı, kaliteli ve kapsamlı içerik yerine “kullan at”, “maliyetsiz”, “ucuz”, “birbirinin aynısı”, “kopya” habercilik dört bir yanımızı işgâl etti (Üretimi oldukça maliyetli olan bu tür haber için ücret ödemekten imtina eden haber tüketicisinin kulağını bu noktada çınlatmadan elbette geçilemez). Sabırsızca bir hevesle açılıp okunup kapatılan derinliği bulunmayan, kalitesiz içerik üretimi/tüketimi “norm”a dönüştü.

Sanal âlem bilgi çöplüğüne evrildi. Vatandaşlar belki de öğrenmesinde hiç fayda bulunmayan, ihtiyaç duymayacakları lüzumsuz bilgi yağmuruna maruz bırakıldı.

Böylesi bir ortamda hızlı haber tüketiminin avantajlarının yanı sıra dezavantajlarının etkileri daha güçlü görülmeye başlandı.

Özellikle Türkiye gibi hareketli gündeme sahip bir ülkede, 2-3 saat dahi ekrandan uzak kaldığında vatandaşlar “gündemden kopmuş olma” hissine kapıldı. Hatta, sürekli haber takibi yapılmadığında (daha çok kripto paralarla ilgilenenlerin işittiği) “bir şeyleri kaçırıyor olma korkusu” (“FOMO”  - “fear of missing out”) zuhur etmeye başladı. Bazı okurlarda  “felaket kaydırması” (“doomscrolling” / “doom surfing”), yani olumsuz haber takibi için uzun zaman harcama takıntısı gözlemlendi. İnfobezite (infobesité) de modern çağ sorunları arasında yerini aldı. Hızlı haber tüketiminin beden ve ruh sağlığına olumsuz etkilerini ortaya koyan çalışmalar gerçekleştirildi.

Bu gidişat da sürekli gündemi takip etme alışkanlığına direnme yönünde bir akımı tetikledi.

Örneğin Ümit Alan hızlı haber tüketiminin gerçekten bir ihtiyaç olup olmadığına dair iç sorgulamasını şöyle aktarmıştı: "Haberi neden hızlı almam gerektiğini sorguluyorum artık bir sosyal medya kullanıcısı olarak... İnanıyorum ki bunu sorgulayan insanlar artacak ve bir süre sonra daha yavaş, daha demlenmiş, daha doğrulanmış, daha açığı az olan bir habercilik ihtiyacı baş gösterecek."

Cemal Tunçdemir ise gazeteciliği ve kendimizi “flaş haberler”den özgürleştirme gerekliliğine şöyle değinmişti: “Tam kaynağını hatırlamıyorum ama bir süre önce, ‘Twitter’dan gelişmeleri takip etmek, saatin saniye kadranından zamanı takip etmek gibi’ mealinde bir Tweet okumuştum. Saniyeleri takip etmek, zamanı en küçük ünitesine kadar anlamlandırmak değil, saniyeden daha uzun soluklu hiçbir iş yapmayı imkânsız kılan korkunç bir zaman körlüğüdür. Sağlıklı bir sorgulama için de öncelikle bu 'zaman körlüğünden' ve bunun en önemli kaynağı olan sonu gelmez 'flash haber' fırtınasından arınmak gerek galiba...

Küreselleşmenin ve beraberinde getirdiği hızlı tüketim alışkanlıklarını yaşamın her alanında sorgulayan ve doğal sürecin dışında bireylerin içine düştüğü aşırı hız tutkusuna karşı mücadele veren yavaşlık hareketi akımı, haber tüketimine de yansıdı (Güven, E. (2013). “Yavaş Güzeldir: ‘Yavaş Yemek’ten ‘Yavaş Medya’ya Hızlı Tüketime Dair Bir Çözüm Önerisi”. Selçuk İletişim. 7 (1). 113-121). Susan Greenberg’in 2007 yılında literatüre kazandırdığı “yavaş gazetecilik” kavramı -aslında yeni bir uygulama olmasa da- daha sık karşımıza çıkmaya başladı. Benedikt Köhler, Sabria David ve Jörg Blumtritt tarafından 2 Ocak 2010 tarihinde “Yavaş Medya Manifestosu” yayımlandı.

Lüzumsuz hızlı haber tüketimi ile mücadeleyi önceleyen bazı kişiler internet detoksu, haberden kaçınma gibi faaliyetlere girişti. Ancak, haber, internet, mobil cihaz ya da bilgisayar orucu günümüzde herkesin başarabileceği (ya da başarması beklenebilecek) bir çaba değil (Tevellüdü biraz eski olanların “eskiden bilgisayar, cep telefonu ve internet yokken ne yapıyormuşuz?” iç sorgularına mutlaka denk gelmişsinizdir). Öte yandan, haberden tamamen kopmadan tüketiminin yoğunluğu ve frekansı düşürülüp kalitesi ve derinliği artırılabilecek seçeneklerle başarı sağlamak mümkün. Bu hususta, sayısında göreceli bir artış görülen yavaş gazeteciliği prensip edinen haber girişimlerinden istifade edilebilir. Daha odaklı, kürasyon içeren, güvenilir haber kaynakları ile belirli bir frekansta yayım yapan (periyodik) bülten, dergi ya da podcast gibi (elektronik) yayınlar tercih edilebilir.

Haber tüketim hızının önemli bir boyutu da bilgi düzensizliği ile ilgili. Hız, yanlış bilginin üretimi/yayılımı/tüketimi için katalizör görevi görüyor adeta.

Gazeteciler için hız kaygısı rekabet baskısı altında hata yapmayı kolaylaştırıcı bir etkiye sahip. Seda Karabatanoğlu’nun aktardığı üzere “Hızlı olmaya atfedilen önem, derinlemesine araştırmayı, teyitli bilgi ve güvenilir kaynağı gölgesinde bıraktı.” Daha hızlı haber sunma arzusu kasten yahut sehven yayımlanan yanlış iddialarla sıklıkla “güvenilir” olma gerekliliğini gölgeleyebiliyor.

Basın organlarının karşılaştığı bu ikilem, haber tüketicileri için de geçerli. Tıpkı trafik kazalarında olduğu gibi hız ve dikkatsizlik yanlış bilgi paylaşımının ana sebeplerinden. Doğru bilgiden daha hızlı yayıldığı bilinen yanlış bilgi ile mücadelede hız kontrolü büyük önem arz ediyor.

Haberi ilk alan olma, tüketme ve yayma güdüsünü ve hazzını, sabır, dikkat ve şüphe ile baskılamanın, gelecek dönemin başlıca meşgalelerinden olacağı söylenebilir.

Sosyal medyayı kontrollü, dikkatli ve yavaş kullanma yönündeki Malumatfurus.org ve Evrim Ağacı gibi girişimlerin #yavaşsosyalmedya çağrısına kulak vermek fayda sağlayacaktır.