Türkiye, Polonya ve Ukrayna ile ekonomik ve askeri işbirliklerini artırırken, Türk yapımı SİHA’ların Doğu Avrupa’daki sayısı artıyor. Kuşkusuz yapılan satışların Batı ile ilişkilere olumlu etkisi olabilir, üstelik Türkiye’nin NATO içindeki imajına olumlu katkısından söz etmek de mümkün. Diğer taraftan, NATO’nun Karadeniz tatbikatlarına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geniş ölçüde katılım sağlaması da NATO’nun dikkatinde. Ancak Türkiye’nin bu Karadeniz açılımı Rusya ile ilişkileri zorlayacak türden. Nitekim Türkiye bu açılımı NATO üyesi elbisesini kuşanıp SİHA satışlarıyla yaparken, bunu sadece askeri anlamda bir strateji değil, aynı zamanda bir dış politika stratejisi olarak da benimsediğini gösteriyor.
SEA BREEZE 2021
NATO ilk kez üye olmayan ülkelerle birlikte, Karadeniz’de Türkiye’nin de dahil olduğu 32 ülke ve 5 bin askerden oluşan bir askeri tatbikat başlattı. 11 Temmuz’a kadar sürecek olan bu tatbikat Sea Breeze (Deniz Meltemi) adıyla her yıl düzenlenirken, bu yıl gerçek bir uluslararası tatbikat niteliği taşıyor. Ancak tatbikatın geniş ölçekli olması dolayısıyla ortaya çıkan daha önemli unsur Rusya’nın tepkisi oldu. Tatbikatı provokasyon amaçlı ‘Rusya karşıtı girişim’ olarak tanımlayan Rusya, “Tatbikat kisvesi altında Ukrayna çaktırmadan silahlandırılıyor” iddiasında bulundu.
Hatırlanacağı üzere bu yılın mart ayında da NATO Sea Shield 21 (Deniz Kalkanı) adında 18 gemi ve 2 binin üzerinde asker ile bir tatbikat gerçekleştirdiğinde, Rus denizaltıları hemen bölgeye konuşlandırılmıştı. Bu tatbikat o dönem Romanya ile diğer NATO üyesi ülkelerin deniz kuvvetleri arasındaki işbirliğini artırmayı hedefliyordu. Tatbikatın bu sene geniş tutulma sebebi ise, Batı kanadın Rusya’ya karşı uyguladığı Doğu Avrupa’ya doğru genişleme stratejisi ve özellikle Türkiye üzerinden NATO’nun Karadeniz’e girebilirliğinin onanması üzerinden okunabilir. Böyle bir durumda Türkiye’ye çok iş düştüğü ortada. Eğer Türkiye artık NATO’nun Karadeniz dışında tutulması için fazladan bir çaba harcamayacak ise bu durum kuşkusuz Rusya ile yeni dönem ilişkilere sirayet edecektir.
Rusya’nın Türkiye’ye karşı olumsuz tavrının tek nedeni bugünlerde gerçekleşiyor olan NATO tatbikatına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geniş ölçüde katılım sağlaması değil elbette. Türkiye’nin yeniden Batı ile entegre olma arayışı içinde olduğu gerçeği göz önünde tutulursa, Karadeniz’de ve Doğu Avrupa’da Türkiye’nin yeni bir açılıma gittiğini söylemek mümkün. Bunu en açık şekliyle Türkiye-Ukrayna ve Türkiye-Polonya yakınlaşmasında görmek mümkün.
TÜRKİYE’NİN UKRAYNA VE POLONYA’YA SİHA SATIŞI
Hatırlanacağı üzere, Suriye ve Libya’da Türkiye tarafından aktif bir şekilde kullanılan Bayraktar TB2 silahlı insansız hava aracı (SİHA), Katar ve Azerbaycan’ın ardından 6 adet SİHA ve 3 adet yer kontrol istasyonu olmak üzere Ukrayna’ya da satıldı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye'yi Ukrayna'ya silah sevkiyatı yapmaması konusunda uyarmış ve Türkiye’ye Ukrayna’nın "militarist duygularını" teşvik ettiğine yönelik söylemlerde bulunmuştu. Buna rağmen Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky’i ağırlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna ile Türkiye arasındaki işbirliğinin geliştirileceğini duyurmuş, iki ülke arasındaki işbirliğinin hiçbir surette üçüncü ülkelere karşı bir girişim olmadığını belirtmişti.
Bir NATO üyesi olan Türkiye tarihinde ilk defa bir Doğu Avrupa ülkesi olan Polonya ile bir anlaşmaya vararak SİHA satışı yapmaya karar vermiştir. İmzalanan ‘İnsansız Hava Aracı Sistemleri Tedarik Sözleşmesi’ne göre, ilk teslimatın 2022 yılında yapılması ve ihracatın 2 sene içinde tamamlanması öngörülüyor. Polonya’ya yapılacak 24 adet Bayraktar TB2 SİHA satışıyla Ankara’nın Doğu Avrupa’daki askeri işbirliklerinin de güçlendirdiği tezleri doğruluk payını hak edecek ölçüde.
Ukrayna kadar geniş ölçüde Rus tehditi hisseden Polonya’nın da Türkiye’den aldığı SİHA’larla savunma konusuna kaynaklarını da arttırdığı görülüyor. Bu sayede Rusya sınırı boyunca keşif ve gözetleme kabiliyetini yükseltiyor. Kısacası Polonya, bu araçları Rusya’ya karşı kullanmak üzere satın alıyor. Ukrayna ve Polonya’dan sonra Macaristan’a SİHA satışının da Türkiye’nin gündeminde olduğunu ve hatta Slovenya, Slovakya, Çekya gibi ülkelerde de girişimleri olduğunu unutmamak gerek. Bu durum Türkiye’nin Doğu Avrupa alanında SİHA satışları üzerinden bir dış politika stratejisi izlediğini gösteriyor.
KARADENİZ AÇILIMINA RUS TEPKİSİ
NATO’nun Karadeniz tatbikatlarına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geniş ölçüde katılım sağlaması, Rusya tarafından Türkiye’nin NATO’yu Karadeniz’e sokma eğilimlerini içerdiği şeklinde yorumlanabilir. Diğer taraftan Türkiye’nin Ukrayna ile yakınlaşması ve Polonya’ya SİHA satmak üzere silah ticaretinde bulunması da Türkiye’nin Karadeniz’de ve hatta diğer ülkelerle birlikte Doğru Avrupa’da bir açılıma gittiğinin göstergesi. Ancak, savunma ihracatını dış politika hedeflerinden biri haline getiren Türkiye'nin, Rusya’nın yakın coğrafyasındaki askeri-istihbari nüfuz alanını pekiştirmesi büyük ihtimalle Moskova’nın pek hoşuna gitmeyecektir.
Diğer taraftan, Karadeniz’de Rusya dışında NATO’ya üye olmayan iki ülke Gürcistan ve Ukrayna kaldı. Bu ülkelerin de üye olması ile birlikte Karadeniz'de kıyısı olan Rusya dışında tüm ülkeler NATO üyesi olmuş olacak. Rusya ise Karadeniz'in bir NATO denizine dönüşmesine izin vermeyecektir. Ancak Türkiye’nin son dönem girişimleri Karadeniz’i kendi iç denizi olarak gören Rusya’nın aleyhine olacak türden. Rusya’nın bu baskıyı da Türkiye üzerinden göstermesi kaçınılmaz olabilir.
İDLİB DOSYASI
Tüm bu gelişmeler ışığında Rusya’nın Türkiye’nin politikalarından rahatsız olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak Rusya’dan gelebilecek yaptırımların sadece söylemde mi kalacağı yoksa somut bazı girişimlerin gelip gelmeyeceği henüz meçhul. En kritik alan ise Suriye. Türkiye ve Rusya, Libya ve Dağlık-Karabağ konularında olduğundan daha fazla Suriye ile karşıtlık içerisinde. Bu sebeple, 29 Haziran tarihinde Türkiye’yi ziyaret eden Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un hazırladığı dosyada İdlib konusunun olduğu muhakkak.
İdlib’de Rusya ve Esad güçleri tarafından yapılan her saldırı Türkiye açısından oldukça önemli süreçleri tetikliyor. Çatışma bölgesinde yaşam şartları zorlaşan insanların yeni bir göç dalgası başlatması, özellikle Türkiye açısından vahim bir konu. Göçü tetikleme politikası ise Rusya tarafından Türkiye’nin yumuşak karnına atılan bir yumruk. Dolayısıyla, ilerleyen günlerde Rusya’nın Türkiye’ye karşı özellikle Suriye’de kullandığı askeri ve siyasi üstünlüğünü böyle bir politikayla kullanmasını öngörmek çok da yersiz sayılmaz. Nitekim, Rusya’nın Türkiye’ye karşı özellikle Suriye’yi koz olarak kullandığı ve kullanmaya devam edeceği açıkça ortada. Türkiye’nin de son dönem Karadeniz’de yaptığı faaliyetler Rusya’nın dikkatinden kaçmıyordur. Bu durum göz önünde tutulduğunda, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkinin daha gerilimli bir yapıya doğru evrilmesi kaçınılmaz olabilir.